15 Temmuz 2025 Salı

BARIŞIN ADI:DEMOKRATİK DEĞER Mİ, TAKTİKSEL GÜNDEM Mİ?

 

Son yıllarda Türkiye’de “toplumsal barış” söylemi, siyasal ve ekonomik gündemin merkezine yerleşti. Ancak bu söylemin ardında demokratik değerler mi yatıyor, yoksa kısa vadeli taktiksel ihtiyaçlar mı?

Demokratik barış; katılım, eşit temsil ve ifade özgürlüğü gibi ilkelere dayanır. Bu değerler, toplumun farklı kesimlerinin kendini sistem içinde görmesini sağlar. Barış sadece çatışmasızlık değil; adil temsilin, geçiş dönemi adaletinin ve ortak gelecek tasarımının temelidir.

Taktiksel barış ise çoğu zaman kriz dönemlerinde veya dış baskılar altında gündeme gelir. Güç konsolidasyonu, yatırımcı güveni kazanma gibi stratejik amaçlar bu söylemin itici gücü olabilir. Bu süreçlerde müzakere zemini şeffaf değil ise; katılım sınırlı kalabilir, toplumsal aidiyet kırılganlaşabilir..

Kürt Meselesi ve Söylem Kaymaları

Türkiye’de siyasal partiler, Kürt meselesine dair söylemlerini dönemsel olarak yeniden şekillendirdi. AK Parti, 2005’te “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek demokratik açılımın önünü açtı; 2013–2015 arasında çözüm süreci müzakere zeminini oluşturdu. Ancak 2015 sonrası güvenlik eksenli yaklaşım ağırlık kazandı.  Son olarak yolumuza AKP, MHP ve Dem olarak birlikte yürüyeceğiz söylemi geçmişe bakonca taktiksel manevralara dönüşme ihtimali gözden kaçmıyor.CHP ise uzun süre mesafeli durduğu bu alana son yıllarda “eşit yurttaşlık” ve TBMM merkezli çözüm önerisiyle yaklaşmakta. DEM Parti çizgisi, müzakere ve hak temelli yerel demokrasi vurgusunu sürdürerek söylemini istikrarlı şekilde koruyor.

MHP ise bu tartışmanın en net ve dirençli aktörü. “Tek devlet, tek millet” anlayışı doğrultusunda çözüm sürecine ve müzakere adımlarına karşı güçlü refleksler gösterdi. Devlet Bahçeli’nin “Türkiye’nin Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır” sözü, ideolojik sınırları netleştirirken; son dönemde “Terörsüz Türkiye” söylemiyle güvenlik eksenli bir yakınlaşma zemini işaret ederek Abdullah Öcal’ın mecliste konuşma yapması ve kurucu önder söylemine kadar getirdi. Terör örgütünün silah bırakması ülkede yeni şeylerin olduğu ve yeni şeylerin söylenmesi ve yapılması gerektiğini ortaya çıkarıyor.

Kürt Barışında Bölgesel ve Küresel Etki

Kürt meselesi, artık yalnızca Türkiye’nin iç meselesi değil; Suriye merkezli bölgesel gelişmelerin ve küresel güç dengelerinin etkisinde şekillenen bir denklem halini aldığını gösteriyor. ABD, Suriye’deki Kürt güçlerine verdiği destekle sahayı dönüştürürken; İngiltere diplomatik temaslarla uluslararası meşruiyeti güçlendirme yolunda adımlar atıyor. İsrail ise Kürt grupları, İran karşıtı bölgesel stratejilerle ilişkilendiriyor. Bu eksen, çoğu zaman Kürt barışını destekler gibi görünse de, aslında jeopolitik kontrol arayışının bir parçası olarak ele alınıyor.

Türkiye’nin bu eksene karşı geliştirdiği güvenlik refleksleri, Kürt barışının iç dinamiklerle mi yoksa dış yönlendirmelerle mi biçimleneceğini belirleyecek. PKK’nın tek taraflı silah bırakma açıklaması ve küçükte olsa bir gubun slahlarını yakması önemli bir adım atılmış oldu. Sürece gerekli özen gösterilmez ise, demokratik zeminde yürütülmeyen her çözüm, içeride kırılganlık yaratırken dışarıda meşruiyet kaybına yol açabilir.

Ekonomik Gerçeklik: Barışın Zemininde Ne Var?

İç ekonomik dinamikler, barış söyleminin arka planını oluşturuyor:

  • Sanayi üretimi Nisan 2025’te %3,1 oranında geriledi.Mayıs ayında artış gösterse de Haziran ayında yeniden düşüş olacağı beklentisini sanayiciler söylemektedir.
  • Genç işsizlik %15,4; kadınlarda %11,9 düzeyinde.
  • Şirket iflasları Mayıs’ta 2.995'e ulaştı; yıllık artış %23.
  • Öz sermaye eksikliği, birçok şirketin TTK 376 kapsamında borca batık hale gelmesine yol açıyor.

Bu tablo, istikrarsızlık karşısında barış söyleminin ekonomik bir istikrar aracı olarak kullanıldığını gösteriyor. Ancak kalıcı istikrar, demokratikleşme ve kurumsal hesap verebilirlik olmadan sağlanamaz.

Emekliler ve Gençler: Sessiz Tepkiler, Derin Sinyaller

Türkiye'de 15,9 milyon emekli bulunmakta. Aylıklar, geçmiş yıllara kıyasla asgari ücretin altında kaldı; emeklilerin %65,7’si tekrar çalışmak zorunda kalıyor. Bu grup, sistem dışı bir yaşlılıkla karşı karşıya.

Gençlerde ise durum daha kırılgan: %20’si ne eğitimde ne istihdamda yer alıyor; %46’sı sigortasız çalışıyor; %80’i göreli yoksunluk içinde. Gençlerin %43’ü yurtdışına gitmek istiyor. Toplumsal aidiyet zayıflarken siyasal katılım motivasyonu %29’a kadar gerilemiş durumda.

Barışın Gerçekliği

Toplumsal barış, halkın sıcak baktığı bir ideal. Fakat bu idealin içeriği hâlâ net değil. Kalıcı barış; adaletli temsil, geçiş dönemi adaleti, kapsayıcı katılım ve demokratik kurumlarla mümkün olabilir . Aksi hâlde, barış söylemi taktiksel bir araç olarak kalır ve yeni krizlerin önünü açar. Telafisi olmayan toplumsal kazalara neden olabilir.

Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya barış, demokratikleşmeyle toplumun ortak geleceğini kuracak; ya da jeopolitik manevraların ve iç krizlerin arasında eriyip gidecek.

Barışı demokratik değerler olarak ele alıp katılımcılığı sağlayarak, taktiksel üstünlük aracı gibi göstermekten kaçınmak sağlıklı bir duruş olacaktır.  Zaman, barışın içeriğini yeniden tanımlama ve ortak akılla güçlendirme zamanıdır.

 

12 Temmuz 2025 Cumartesi

VERGI HUKUKU AÇISINDAN(AMME ALACAKLARINDA) TECIL VE TAKSITLENDIRME UYGULAMASI

1.     Giriş

 Vergi alacaklarının zamanında ve etkin biçimde tahsili, mali idarenin en önemli görevlerinden biridir. Ancak ekonomik zorluklar nedeniyle borçların zamanında ödenememesi durumunda, mükelleflerin hem kamu alacaklarını ödeyebilmeleri hem de ticari varlıklarını sürdürebilmeleri için bazı kolaylıklar tanınmaktadır. Bu kolaylıklardan biri de 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 48. maddesinde düzenlenen tecil ve taksitlendirme müessesesidir. 09.07.2025 tarih 32951 sayılı Resmi gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre,6183 sayılı kanunun 48/2 fıkrasında yer alan tutar 250 bin TL olarak  yeniden belirlenmiştir. Bu çalışmada, söz konusu maddenin kapsamı, başvuru şartları ve hangi borçların bu madde kapsamında yer alıp almadığı ele alınacaktır.

2. 6183 Sayılı Kanun’un 48. Maddesi: Tecil ve Taksitlendirme Hakkı

2.1. Yasal Düzenleme

6183 sayılı Kanun’un 48. maddesi, amme borçlusunun talebi üzerine, borçların vadesinde ödenmemesi durumunda, Maliye Bakanlığı veya yetkilendirdiği vergi dairelerine, borçlunun durumunu ve ödeme gücünü dikkate alarak borcun tecil edilmesine, yani ertelenerek belirli taksitlerle ödenmesine imkân tanımaktadır.

Madde metnine göre:

"Amme borçlusunun mali durumunun müsait olmaması sebebiyle borcunu vadesinde ödeyememesi hâlinde, alacaklı tahsil dairesi tarafından borcun teciline karar verilebilir."

3. Tecil ve Taksitlendirme Kapsamında Olan Borçlar

 Aşağıda sayılan kamu alacakları, borçlunun yazılı talebi ve idarenin uygun görmesi halinde 48. madde kapsamında tecil ve taksitlendirilebilir:

- Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergisi (KDV)
- Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)
- Damga Vergisi
- Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV)
- Veraset ve İntikal Vergisi
- Emlak Vergisi ve çevre temizlik vergisi gibi belediye gelirleri
- İdari para cezaları (belirli durumlarda)
- Sosyal güvenlik primleri (SGK ile yapılan protokoller çerçevesinde)
- Gecikme zammı ve faizi
- İştirak ve kefaletten doğan borçlar

Katma değer vergisi müracaat tarihinden itibaren azami 6 ay, 7440 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin yirmi yedinci fıkrası uyarınca alınan “Ek Vergi” ile 7456 sayılı Kanunun 1 inci maddesi gereğince alınan “Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi” ise müracaat tarihinden itibaren azami 12 ay süreyle tecil edilebilir.

4. Tecil ve Taksitlendirme Kapsamına Girmeyen Borçlar

 Aşağıdaki borç türleri 6183 sayılı Kanun’un 48. maddesi kapsamında tecil edilemez

- Geçici Vergi
- ÖTV (beyanla birlikte ödenmesi gereken durumlarda)
- Bankacılık ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV)
- Özel İletişim Vergisi
- Damga Vergisi (sözleşme anında ödenmesi gereken türler)
- Gümrük vergileri ve cezalara ilişkin borçlar
- Yargı kararları gereği derhal tahsili gereken borçlar

5. Başvuru ve Uygulama Süreci

Mükellefler, vergi dairesine ya da Dijital Vergi Dairesi aracılığıyla başvurarak tecil ve taksitlendirme talebinde bulunabilirler. Vergi dairesine “48/A Maddesine Göre Tecil ve Taksitlendirme Talep Formu” ile başvuracaklardır. Tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan mükellefin formun ilgili bölümlerini doldurması gerekir. Formda bulunması gereken bilgilerin eksik olması durumunda vergi dairesi mükellefe, eksikliklerin 5 iş günü içerisinde tamamlanması için bildirimde bulunacaktır.

 Başvuru sırasında, mükellefin borcunu vadesinde ödeyememesine neden olan mali durumu gerekçelendirmesi de beklenir.

Önemli uygulama unsurları şunlardır:

-Teminat şartı: Borç 250.000 TL’yi geçiyorsa aşan kısım için teminat istenir.
-Borçsuzluk yazısı: Tecil yapılsa bile bazı işlemler için borcu yoktur yazısı alınamaz. Vergi dairesinden borcun bulunmadığına dair yazı (borcu yoktur yazısı) alınabilmesi için, tecil edilen borç tutarının asgari %10’unun ödenmesi gerekmektedir.)

- Ödeme süresi: En fazla 36 ay, istisnai durumlarda 60 aya kadar taksit yapılabilir.
- Faiz oranı: Tecil faiz oranı yıllık olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenir.

“Borçlunun malları üzerine haciz uygulandıktan sonra borcun tecil edilmesi halinde, hacizli mallar, tecil ve taksitlendirilen borçlar için değeri tutarınca teminat yerine geçer. Tecilden önce uygulanan ve alacağın tamamını karşılayacak değerde olan hacizler, yapılan ödemeler nispetinde kaldırılır ve buna isabet eden teminatlar bölünebilir nitelikte ise iade edilir.”

1.Örnek: Mükellefin vergi dairsine  borcu  250.000 TL' dir.

Bu borç tutarı teminat aranmaksızın taksitlendirilecektir.

2. Örnek: Mükellef, (A) vergi dairesine 200.000 TL, (B) vergi dairesine 150.000 TL borcu vardır. Bu durumda;

Vergi dairesi 250.000 TL borcu teminatsız taksitlendirecektir. Kalan borç ise;( 200.000+150.000= 350.000 TL toplam borç, kalan borç ise 350.000-250.000=100.000 TL.dir.  Vergi dairesinin iseyeceği teminat tutarı 100.000/2= 50.000 TL olacaktır. Vergi dairesi 50 bin TL’lik zorunlu  teminat alacaktır.

3.Örnek : Mükellef (C)’nin 15.000.000 lira vergi borcu için vergi dairesi, mükellefin 13.500.000 lira ve 12.000.000 lira değerindeki iki adet gayrimenkulüne haciz uygulamıştır. Mükellef vergi dairesinden borçlarının tecil ve taksitlendirmesini talep etmiş, anılan vergi dairesince söz konusu borçlar 5 ayda ve 5 eşit taksitte ödenmek üzere tecil edilmiştir. Tecil ve taksitlendirmeden önce borcun tamamını karşılayacak değerde haciz uygulandığından, zorunlu teminat tutarı istenmeyecektir. Dolayısıyla uygulanan hacizler tecil yapılmasına rağmen kaldırılmayacaktır. Mükellefin, iki taksiti ödemesi durumunda, kalan tecilli borç tutarı 9.000.000 lira olacaktır. Mükellefin gayrimenkulleri üzerine borcun tecilinden önce tatbik edilen hacizler, taksit ödemeleri nispetinde kaldırılabileceğinden, kalan 9.000.000 lira ve hesaplanan tecil faizlerinden oluşan borcu, 13.500.000 lira değerindeki gayrimenkulü karşılaması halinde bu gayrimenkul üzerindeki haciz baki kalmak kaydıyla 12.000.000 lira değerindeki gayrimenkul üzerindeki haciz kaldırılacaktır.

6. Değerlendirme ve Sonuç

6183 sayılı Kanun’un 48. maddesi, mükellef ile devlet arasında ödeme kolaylığı sağlayarak vergi tahsilatının sürekliliğini sağlamaktadır. Ancak bu mekanizmanın etkin işlemesi, kapsamın doğru belirlenmesi ve uygulama prosedürlerinin hızlı ve şeffaf olmasıyla mümkündür. Kapsama girmeyen borçlar konusunda netlik sağlanmalı, özellikle geçici vergi gibi tartışmalı alanlarda mevzuat güncellemeleri değerlendirilmelidir. Yüksek enflasyon dönemlerinde zorunlu teminat tutarının düşük belirlenmesi, yeterli sermayeye sahip olmayan ve teminat gösterme zorluğu çeken firmların daha da  zor durumda kalmalarına neden olabilmektedir.

Dipnotlar

1. 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, m. 48.
2. Gelir İdaresi Başkanlığı, “Tecil ve Taksitlendirme Rehberi”, 2024.
3. Danıştay 7. Dairesi, E. 2018/4567, K. 2020/1930.
4. GİB, “Dijital Vergi Dairesi Uygulama Kılavuzu”, 2023.
5. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu.

6.Çevirim içi;12.07.2025

https://www.turmob.org.tr/arsiv/mbs/resmigazete/-2025_6183_tecil_taksitlendirme.pdf       

7. Tahsilat Genel Tebliği (Seri: C Sıra No: 8) ile yıllık %36 olarak uygulanan tecil faiz oranı 21/5/2024 tarihinden geçerli olmak üzere yıllık %48’e çıkarılmıştır.

8.21/5/2024 tarihinden önce tecil talebinde bulunulmuş ve talep kabul edilerek tecil edilmiş amme alacaklarına yönelik tecilin ihlal edilmiş olması; ancak yeni talepler üzerine yeniden tecil yapılması (tecilin geçerli sayılması) halinde 20/5/2024 tarihine kadar eski tecil faizi oranı (%36), bu tarihten sonra ödenmesi gereken taksit tutarlarına ise yeni (%48) tecil faizi oranı uygulanacaktır. 


9 Temmuz 2025 Çarşamba

YATIRIM FONU TÜRLERİNE GÖRE STOPAJ ARTIŞININ ETKİLERİ

 

1. Kısa Vadeli Borçlanma Araçları Fonları (Eski adıyla: Likit Fonlar)

  • Portföyü: Kamu ve özel sektör borçlanma araçları (vadeleri genellikle 0-90 gün).

  • Yatırımcı profili: Günlük nakit ihtiyacı olan yatırımcılar.

  • Etki:

    • Bu fonlar, mevduata en yakın alternatiflerdir.

    • Stopaj oranı %15 → %17,5’e çıkınca net getiri düşer.

    • Banka mevduatıyla fark azalırsa, yatırımcılar tekrar vadeli mevduata yönelebilir.

  • Yorum: Bu fonlar açısından ciddi bir rekabet dezavantajı oluşur.


2. Para Piyasası Fonları

  • Portföyü: Ters repo, kısa vadeli tahvil/bono, BIST repo.

  • Yatırımcı profili: Kurumsal ve bireysel, düşük risk isteyenler.

  • Etki:

    • Benzer şekilde kısa vadeli olduğu için aynı oranda stopaja tabi olur.

    • Kurumsal yatırımcılar açısından, fon yerine doğrudan repo yapmak daha avantajlı hale gelebilir.

  • Yorum: Özellikle kurumsal yatırımcılar fon dışına çıkabilir.


3. Tahvil ve Bono Fonları (Uzun Vadeli Borçlanma Araçları Fonu)

  • Portföyü: 1 yıl ve üzeri vadeli kamu/özel sektör tahvilleri.

  • Yatırımcı profili: Orta-uzun vadeli faiz geliri bekleyenler.

  • Etki:

    • Portföy ortalama vadesi uzun olduğu için mevduata göre avantajlı hale gelebilir.

    • Ancak fon getirileri de stopaja tabi olduğu için artış negatif etki yaratır.

  • Yorum: Vade yapısı nedeniyle göreli avantajını koruyabilir.


4. Katılım Fonları (Faizsiz Fonlar)

  • Portföyü: Sukuk (kira sertifikası), faizsiz enstrümanlar.

  • Yatırımcı profili: Faiz hassasiyeti olan yatırımcılar.

  • Etki:

    • Vergi açısından ayrım yapılmadığı için aynı stopaj artışına tabidir.

    • Ancak bu yatırımcı grubu için stopajdan çok ilke ön planda olduğu için kaçış etkisi zayıftır.

  • Yorum: Getiriden çok ilkeye bağlılık olduğu için davranış değişimi sınırlı kalır.


5. Hisse Senedi Yoğun Fonlar / Karma Fonlar

  • Portföyü: %80 ve üzeri hisse senedi.

  • Vergi oranı: Hâlâ %0 (istisna kapsamında).

  • Yatırımcı profili: Risk alabilen yatırımcılar.

  • Etki:

    • Bu fonlara vergi artışı yansımıyor.

    • Stopajın diğer fonlarda artması, hisse senedi fonlarını daha cazip hale getirebilir.

  • Yorum: Yüksek risk alabilen yatırımcılar için vergi avantajlı alternatife dönüşebilir.


📌 GENEL DEĞERLENDİRME TABLOSU

Fon TürüStopaj Artışı EtkisiYatırımcı Davranışı
Kısa vadeli borçlanma / likit fon❌ OlumsuzMevduata dönüş olabilir
Para piyasası fonu❌ OlumsuzRepo gibi doğrudan işlemlere kayış
Tahvil-bono fonu (uzun vadeli)⚠️ Nötr / Hafif olumsuzGöreli avantajını koruyabilir
Katılım fonu⚠️ NötrDini hassasiyet ön planda
Hisse senedi fonları✅ OlumluVergisel avantaj sağlar

🧾 Vergisel Açıdan Sonuç:

  • Vergi oranı artırılan fonlar için net getiri düşeceği için, yatırımcı tercihleri yeniden şekillenebilir.

  • Vergisel yük artışı, sermaye piyasalarından çıkışı tetikleyebilir, bu da Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) gibi ürünleri de etkileyebilir.

  • Vergi planlaması yapan bireyler ve şirketler, bundan sonra fon türü seçerken stopaj etkisini dikkate almak zorunda kalacaktır.

CUMHURBAŞKANI KARARIYLA MEVDUAT VE YATIRIM FONLARIYLA İLGİLİ KARAR RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANDI


(09.07.2025 tarih 32951 sayılı R.G.10041 sayılı karar)

Mevduat ve Yatırım Fonlarında Stopaj Artışının Vergisel Etkileri


1. Güncelleme Nedir?

  • Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile:
    • 6 aya kadar vadeli TL mevduatlarda stopaj       : %15 → %17,5
    • 6-12 ay vadeli hesaplarda stopaj                       : %12 → %15
    • Yatırım fonlarında da benzer artış

2. Vergi Politikası Açısından Anlamı

  • Amaç: Kamu gelirlerini artırmak
  • Dolaysız vergi niteliğinde: sermaye gelirlerinden daha fazla pay
  • Mali disiplini destekler

3. Yatırımcı Açısından Etkiler

  • Net faiz geliri düşer
  • Kısa vadeli tasarruf caydırılabilir
  • Alternatif yatırımlara kayış olabilir (döviz, borsa, altın)
  • Reel getiri üzerindeki vergi baskısı artar

4. Fon Türlerine Göre Etki

a. Kısa Vadeli Borçlanma Fonları

  • %17,5 stopaj net getiriyi düşürür
  • Mevduatla rekabeti zorlaşır

b. Para Piyasası Fonları

  • Kurumsal yatırımcılar çıkabilir

c. Tahvil-Bono (Uzun Vade) Fonlar

  • Vade avantajıyla şok etkisi sınırlı

d. Katılım Fonları

  • Vergisel değil, ilkeler belirleyici

e. Hisse Senedi Fonları

  • Stopaj %0 kalıyor → görece avantajlı hale geliyor

5. Genel Değerlendirme Tablosu

Fon Türü

Stopaj Etkisi

Beklenen Yatırımcı Davranışı

Kısa Vadeli Fon

Olumsuz

Mevduata yöneliş

Para Piyasası

Olumsuz

Repo tercih edilebilir

Uzun Vadeli Bono

⚠️ Nötr

Yatırım süre uzatılabilir

Katılım Fonları

⚠️ Nötr

Davranış değişmez

Hisse Fonları

Olumlu

Yeni giriş olabilir


6. Sonuç ve Öneriler

  • Stopaj artışı, tasarrufların yapısını değiştirebilir
  • Mevduat üzerinde vergi yükü artar, fonlara yöneliş şekillenir
  • Hazine gelirleri artar, ancak tasarruf davranışında şok etkisi izlenmelidir

 


KURUMLAR VERGİSİ AVANTAJLARI VE UYGULAMA REHBERİ

 

1. Giriş: Neden Bu Sunum Hazırlandı ?

  • 2025 yılında kurumlar vergisi uygulamalarında önemli değişiklikler oldu.

  • İndirim ve muafiyetler, şirketler için önemli mali avantajlar sağlıyor.

  • Ancak doğru uygulama için sistematik bir yol izlenmeli.


📊 2. Kurumlar Vergisi Oranları (2025)

Faaliyet TürüOran (%) Yasal Dayanak
Genel                                                   %25                                         KVK m.32
İhracat Kazancı%20KVK m.32/7
Sanayi Sicil + Üretim%24KVK m.32/8
Teknopark (Ar-Ge/Yazılım)%04691 - 5746 SK
Ar-Ge / Tasarım Merkezi%0 - %105746 SK
Teşikli Yatırım Kazancı%2,5 - %25KVK m.32/A

📄 3. Vergi Avantajından Yararlanma Kriterleri

  • Faaliyet bazlı ayrım şart:

    • İhracat                     → Gümrük beyannamesi, fatura, banka dekontu

    • Üretim                     → Sanayi sicil belgesi

    • Teknopark               → Teknopark onayı

    • Ar-Ge/Tasarım        → Merkez belgesi

    • Teşik                       → Teşik belgesi + harcama belgeleri


📅 4. Beyanname Öncesi Uygulama Adımları

A. Kazançlar ayrıştırılmalı
B. Doğru oran uygulanmalı
C. Asgari kurumlar vergisi kontrolü yapılmalı

📊 Örnek:

  • Toplam matrah       : 2.500.000 TL

  • İhracat kazancı       : 1.500.000 → %20    → 300.000

  • Teknopark               : 600.000 →     %0     → 0

  • Diğer                       : 400.000 →    %25   → 100.000

  • Toplam vergi            : 400.000 TL ≥ %10 x 2.500.000 TL (asgari) → ✔


⚠️ 5. Asgari Kurumlar Vergisi Uygulaması (KVK m.32/C)

  • 2025'ten itibaren: Vergi öncesi kazancın %10'u kadar asgari vergi ödenmeli.

  • Ar-Ge, teknokent, yatırım gibi indirimli alanlar bu hesaplamaya dahil değildir.


📓 6. Takvim

DönemYapılacak İşlem
Ocak-Şubat                             Sanayi Sicil Belgesi yenileme
HaziranBeyanname hazırlığı
Ağustos II.G.VergiBeyan ve tahakkuk
Yıl içiTeşik ve Ar-Ge raporlaması

🔹 7. Pratik Tavsiyeler

  • Kazançları ayrı izleyin (muhasebe ayrımı yapın)

  • Teşik ve Ar-Ge belgeleri yıl içi denetlenmeli

  • Asgari vergi uygulaması ön hesaplamayla kontrol edilmeli


📈 8. Sorular ve Değerlendirme

  • Şirketiniz hangi avantajlardan yararlanabilir?

  • Sisteminiz buna uygun mu?

  • Vergi planlamanız ne kadar etkin?


6 Temmuz 2025 Pazar

HALKIN SESİ YÜKSELİYOR, İKTİDAR DUYMAZLIKTAN GELLİYOR


Haziran ayı verileri sessizliği bozdu. TÜRK-İŞ’in açıkladığı yoksulluk sınırı 85.065,75 TL’ye ulaşırken, en düşük emekli maaşı 16.881 TL olarak açıklandı. Bu tutar, yüzde 16,67’lik zamla ve dikkat çekici biçimde 0,2 kuruşluk bir eklemeyle “tamamlandı.” Evet, 0,2 kuruş… Sanki milyonlarca insanın geçim derdi bu sembolik artışla görmezden gelinmiş, üstü örtülmüş gibi. Bu detay, sadece rakamsal değil; refah artışı gibi ilave edilen 0,2 kuruşluk fark, iktidarın halkla kurulan bağın ne kadar koptuğunun işareti.

Sokak sessiz değil. Bir anne pazarda yemek yapacak ihtiyacını alamaz, ağlarken, gençler çantalarını hazırlamış göç hayalleri kurarken, emeklilerin varlık nedenleri bile parayla ölçülüp,  ilaçlarını tamamlayamazken, kamu işçileri geçinemiyoruz diye toplu şözleşeden bekledikleri ücret artışlarınına karşılık bulamazken, toplum yüksek sesle konuşuyor: Artık böyle yaşanmaz. Ancak iktidar bu sesi duymuyor gibi… Tepkisizliğin ardındaki gerçek ne? Stratejik duymazlık mı, kurumsal çaresizlik mi?

Michel Foucault’ya göre iktidar yalnızca baskı uygulamaz; aynı zamanda davranışları biçimlendirir, hayatı üretir. İktidar varsa direniş de vardır der, çünkü toplumun sesini bastırmak için sessizlik yetmez—o sesi dönüştürmek gerekir. Bugün iktidarın sessizliği, bu dönüştürme kapasitesini yitirmiş olabileceğini gösteriyor. Halk konuşuyor ama iktidarın yanıtı çoğu zaman sembolik: yol açılışları, dış tehditler, bölünme korkusu,  güvenlik vurgusu… Gerçek sorunlar ise görmezden geliniyor.

Max Weber ise meşruiyeti karizma, gelenek ve hukuka dayandırır. Ancak liderliğin etkisi soluklaşmış, hukuk kişiselleşmiş, gelenekler güncel taleplere cevap veremez hale gelmişse, sessizlik sadece iletişimsizlik değil; iktidarın halktan kopuşunun göstergesidir.

Son yıllarda muhalefet, “helalleşme”, “eşit vatandaşlık”, “hesaplaşma”, “adil yargı”, “ belediye başkanlarının gözaltına alınması””suçsuzluk karinesi” gibi kavramlarla toplumsal duyguyu yakalarken; iktidar aynı duyguyla temas etmekte zorlanıyor. Sosyal yardımların bile hesaplı biçimde dağıtıldığı bir düzende, 0,2 kuruşluk tamamlayıcı artış neyi temsil ediyor? Belki de halkın gözünde iktidarın samimiyetini... Belki de sadece duyulmadıklarını…

Üstelik bu sessizlik sadece ekonomik alanla sınırlı değil. Kadınların sokaktaki güvenlik talebi, gençlerin özgürlük arayışı, emekçilerin insanca yaşam mücadelesi—bunların tamamı, bir toplumun varoluşsal çağrısıdır. Bu çağrılara sessizlikle karşılık verilmesi; siyasetin yalnızlaşması, halkın kendi çözüm yollarını üretmeye başlaması demektir.

Sistemin devamı sadece kurallarla değil, vicdanla mümkündür. Ve vicdan susmaz. Sokakta yükselen ses sadece bir oy talebi değil; yaşam hakkının, onurun, umutların ve geleceğin talebidir. Bu sesi bastırmak değil, duymak gerekir. Sessizlikle geçiştirilen her çağrı, daha büyük bir değişimin öncüsüdür.

Bir maaşın ucuna eklenen 0,2 kuruş, belki bütçede küçük bir kalemdir ama halkın nezdinde büyük bir semboldür: Bütün gençliklerini, alın terlerini vatanın gelişip kalkınmasına hasretmiş emekliler için yaşamaya Değer görülmemek.

Artık mesele yalnızca siyaset değil; hayatın kendisi. İktidar duymuyorsa, belki de kulaklarını susturmuştur. Ama halk konuşuyor, her gün daha gür… Pazarda, kahvede, sosyal medyada. Sessizlikle geçiştirilen her çağrı, aslında daha derin bir itirazın habercisi. Çünkü bu ülkenin sesi, sadece sandıkta değil, sofrada da yükseliyor. Ve kim duymazlıktan gelirse gelsin, halkın sesi er ya da geç siyaseti yeniden şekillendirir.

 


4 Temmuz 2025 Cuma

VERİ MUHASEBESİ SOSYAL BİLİMDEN MÜHENDİSLİĞE YENİ BİR GEÇİŞ Mİ?

 

Giriş

Her gün basına yansıyan reklamlarla ya da dijital çözüm üretenler tarafından uyarılıyoruz. Muhasebe de dijitalleşirseniz, evrak takibinden kayıt sistemine kadar işlerinizin ne kadar kolaylaşacağı, doğru ve güvenilir sonuçlar elde edeceğimiz gibi duyurularla muhasebeciler uyarılmaktadır. Sadece muhasebeciler değil işletme sahipleri de maliyetlerini, satışlarını alacaklarını ve borçlarını anlık zaman dilimlerinde bilmek istemektedirler. Rekabet etmek, verimliliği artırmak, rakiplerinden bir adım öne geçmek için artık veri havuzundan en iyi şekilde yararlanmak isteği artmaktadır.

Dijitalleşme, sadece teknolojik bir dönüşüm değil; mesleklerin doğasını, kimliğini ve düşünme biçimini de yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşümün merkezinde yer alan alanlardan biri de muhasebe. Eskiden kalemle, hesap cetveliyle yürütülen işlemler; artık verinin düzenli, kontrollü ve otomatik akan bir yapıya kavuşmasıyla adeta algoritmaların idaresine girmiş durumda. Ancak bu değişim sadece formel değil; muhasebenin zihinsel altyapısında da bir kırılmaya işaret ediyor. Eski iş yapma alışkanlıkları ile zamanın ihtiyaçlarına cevap vermek gittikçe zorlaşmaktadır. Muhasebe mesleği dönüşüyor ama nasıl? Acaba muhasebe, mühendislik temelli bir yapıya mı evriliyor? Daha da önemlisi, bu dönüşüm sosyal bilimleri mesleğin dışına mı itiyor?

Veriden Algoritmaya: Mühendislik Mantığının Yükselişi

Günümüzde muhasebe uygulamaları, yalnızca finansal verileri kaydetmekle kalmıyor; aynı zamanda bu verileri algoritmik sistemlerle işliyor, denetliyor ve karar destek araçlarıyla analiz ediyor. Stok sayımlarından defter düzenlemelerine kadar birçok süreç, belli aralıklarla tekrarlanan matematiksel çevrimler hâline geldi. Bu da muhasebenin yalnızca kayıt tutan değil, aynı zamanda süreci yöneten bir "sistem mühendisliği" pratiğine dönüştüğünü gösteriyor.

Bu noktada yeni bir profil beliriyor: veriyle düşünen muhasebeci. Kod yazmasa bile algoritmayı anlayan, sistem mimarisini bilen ve verinin lojik akışını yorumlayabilen bir uzman. Geleneksel muhasebe bilgisi artık yeterli değil; süreçleri optimize eden, teknolojik araçları yorumlayan ve veriden anlam çıkaran profesyonellere ihtiyaç artıyor.

Sosyal Bilimler Arka Planda mı Kalıyor, Yoksa Geleceğe bir Anlam mı Taşıyor

Teknikleşen yapıya rağmen sosyal bilimlerin rolü ortadan kalkmıyor; aksine daha karmaşık hâle geliyor. Çünkü verinin kendisi nötr değil; nasıl üretildiği, nasıl yorumlandığı ve hangi bağlamda kullanıldığı sosyal süreçlerle doğrudan ilişkili. CFO’ların, denetçilerin ve stratejik karar alıcıların verileri sadece analiz etmeleri değil, aynı zamanda yasal, etik ve kurumsal bağlamda yorumlamaları bekleniyor.

Bu noktada işletme bilimi, davranışsal iktisat, hukuk ve örgütsel psikoloji gibi alanlar devreye giriyor. Muhasebe, yalnızca “doğruyu bulma” değil; meşruiyeti kurma, kurumsal hafızayı yönetme ve paydaşlara anlam aktarma işlevi de görüyor. Bu bağlamda sosyal bilimler, algoritmaların göremediği “niyeti” ve “etkiyi” okumaya devam ediyor.

 Yeni Disiplinler ve Hibrit Kimlikler, Muhasebe Mesleğini de Etkiliyor mu?

Ortaya çıkan bu yeni ihtiyaçlar, klasik bölümlerin ve meslek tanımlarının yeterli olup olmadığını sorgulatıyor. Belki de artık “muhasebe mühendisliği”, “veri temelli kurum yorumlaması” ya da “sayısal etik danışmanlığı” gibi yeni disiplinlere ihtiyaç var. Kodlama bilgisinin muhasebe eğitimine entegre edilmesi, ancak bunun sosyal bilim temelli bağlamlarla desteklenmesi, geleceğin profesyonellerini şekillendirecek gibi görünüyor.

Bu da, meslekî eğitimin çok-disiplinli bir yapıya kavuşması gerektiği fikrini güçlendiriyor. Artık yalnızca teknik bilginin değil, yorumlama yeteneği, değer üretme becerisi ve sosyokültürel farkındalık da uzmanlığın bir parçası hâline gelmeli.

Sonuç

Bir geçiş çağında mesleğin kimliği “Muhasebe”, dijitalleşmeyle birlikte mühendisliğe yaklaşırken; insan ve toplumla olan bağını tamamen kaybetmiyor, sadece yeniden tanımlıyor. Disiplinler arası bu geçiş, hem yeni riskler hem de fırsatlar içeriyor. Ancak bu fırsat, yalnızca teknik donanım değil; analitik düşünce, etik sorumluluk ve sosyal farkındalık ile mümkün olabilir.

Asıl soru belki de şudur: “Meslekler teknikleşiyor mu, yoksa geleceğin meslekleri teknik ile toplumsalı yeniden harmanlıyor mu?” Disiplinler arası Hibrit bir geçiş mi sağlamak gerekiyor. Eski alışkanlıklar ile zamanın ihtiyaçları ve geleceğe muhasebe mesleğini taşımak mümkün mü?

Bu yazı, bu sorulara bir düşünce kapısı aralamayı amaçlamaktadır.

 


2 Temmuz 2025 Çarşamba

MUHASEBECİ KİM DEĞİLDİR?


Özet

Toplumda muhasebecilik mesleği, sıklıkla yalnızca evrak düzenleme veya vergi beyanı hazırlama faaliyetiyle sınırlandırılmaktadır. Bu çalışma, muhasebecilik mesleğine yönelik dar ve yüzeysel yaklaşımları eleştirerek, mesleğin gerçek işlevini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Muhasebecinin yalnızca kayıt tutan bir büro çalışanı olmadığı; aksine stratejik karar süreçlerinde aktif rol oynayan, bağımsız ve etik temelli bir profesyonel olduğu vurgulanmaktadır.

Giriş

Muhasebe mesleği, kökleri insanlık tarihi kadar eskiye dayanan bir bilgi üretim ve kontrol sistemidir. Ancak günümüzde bile muhasebecinin rolü kamuoyunda sıklıkla yanlış ya da eksik biçimde tanımlanmaktadır. Özellikle Türkiye’de muhasebeciler, çoğu zaman yalnızca defter tutan, evrak hazırlayan, vergi dairesine beyan sunan bir aracı olarak görülmektedir. Bu dar bakış açısı, mesleğin saygınlığına ve yarattığı katma değere gölge düşürmektedir.

Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IFAC) tarafından yayımlanan Code of Ethics for Professional Accountants standardı, muhasebecinin işlevini; dürüstlük, tarafsızlık, mesleki yeterlilik, özen ve gizlilik esaslarına dayalı olarak işletmeye stratejik katkı sunan bir profesyonel olarak tanımlar [1]. Bu bağlamda, “muhasebeci kim değildir?” sorusu üzerinden yanlış algıların düzeltilmesi mesleğin itibarı için önem taşımaktadır.

1. Sadece Kayıt Tutan Bir Memur Değildir

Muhasebecinin görevi, salt belge işlemek ya da fiş kaydetmekle sınırlı değildir. Meslek mensubu, bu kayıtların analiz edilmesi, raporlanması  karar vericilere ve işletme ilgililerine güvenilir veri sunulması gibi çok daha stratejik sorumluluklar üstlenmektedir.

Bir işletmede artan giderlerin nedenlerini analiz edip yönetime öneriler sunmak, muhasebecinin yalnızca kayıt düzenleyici değil, stratejik danışman ve çözüm ortaği konumunda olduğunu gösterir [2].

Kanundan kaynaklanan muhasebecinin rölü, Türk Ticaret Kanunu da muhasebenin yalnızca kayıt yapmaktan ibaret olmadığını; işletmenin finansal durumunu gerçeğe uygun biçimde yansıtması gerektiğini açıkça vurgulamaktadır (TTK m.66) [3].

2. Bürokrasiye Sıkışmış Bir Aracı Değildir

Toplumda yaygın olarak muhasebeci, yalnızca devletin istediği belgeleri yetiştiren bir aracı olarak algılanmaktadır. Oysa muhasebeci, mevzuat bilgisiyle işletmenin menfaatlerini koruyarak, vergi planlaması ve teşviklerden yararlanma gibi süreçlerde işletmeye stratejik destek sağlayan bir profesyoneldir.

Kanunla istenilen, 5746 sayılı Ar-Ge Kanunu kapsamındaki vergi avantajlarından yararlanmak için uygun raporları hazırlamak, muhasebecinin stratejik danışmanlık rolünün örneklerinden biridir [4].

3. Robotik Bir Sayı İşçisi Değildir

Muhasebeci, sadece hesap makinesi ve bilgisayar klaviyesi ile rakamları giren mekanik bir çalışan değildir. Finansal tabloları analiz ederek paydaşlara anlamlı sonuçlar sunmak, eleştirel düşünceyle yorum yapmak, işletmenin adeta rontgenini çekmek, mesleğin vazgeçilmez parçalarıdır.

Faaliyet raporları ve durum tablosunun kontrolünü yaparak, Gelir tablosu ve bilançodaki eğilimleri analiz edip geleceğe dönük öneriler geliştirmek, muhasebecinin katma değerli yaklaşımını ortaya koyar [5].

4. Yalnızca Geçmişe Bakan Bir Aktör Değildir

Muhasebe çoğu zaman geçmişe dönük bir faaliyet olarak algılansa da, asıl hedefi geçmiş verileri analiz ederek geleceğe ışık tutmaktır. Aslında işletme için stratejik planın alt yapısını hazırlayan  bir biligi sağlayıcısıdır.Yönetim muhasebesi uygulamaları bu yönüyle özellikle önem kazanmaktadır.

Gelecekteki yatırımlar için nakit akış tahminleri yapmak ve risk analizleri gerçekleştirmek, muhasebecinin yalnızca geriye değil, ileriye bakan bir rol üstlendiğini göstermektedir[6].

5. Yalnız Çalışan Biri Değildir

Muhasebeci, toplumda bazen tek başına çalışan, kimseyle iletişim kurmayan biri gibi lanse edilmektedir. Gerçekte ise muhasebeci; yöneticiler, bankalar, kamu idaresi ve diğer paydaşlarla sürekli iletişim kuran bir koordinatördür.

İşletmeye kredi sağlayan, Bir bankadan kredi temini için finansal tabloları hazırlayıp yönetime destek vermek, muhasebecinin takım oyuncusu kimliğini öne çıkarır [7].

6. Müşterilerin ve Vergi İdaresinin Her İşini Yapan Kişi Değildir; İkisi Arasında Basit Bir Köprü Hiç Değildir

Muhasebeci, ne müşterinin (mükellefin) tüm işlerini sınırsız şekilde üstlenen bir vekil, ne de vergi dairesinin uzantısı gibi davranan bir memurdur. Ayrıca iki taraf arasında evrak taşıyan pasif bir köprü de değildir. Meslek mensubu, bağımsızlık ilkesine uygun biçimde, hem mükellefin hem de idarenin haklarını dengeli gözeten tarafsız bir konumdadır.

3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu [8], muhasebecilerin bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine sıkı sıkıya bağlı olması gerektiğini açıkça düzenler. Muhasebeci, tarafsız ve güvenilir bilgi üretme sorumluluğu ile hareket eder.
Bir vergi incelemesinde, mükellefin beyanını olduğu gibi savunmak ya da idarenin talebine sorgusuz uymak yerine, belgeleri gerçeğe uygun şekilde inceleyerek rapor sunmak muhasebecinin bağımsız konumunu ortaya koyar.

Sonuç

Muhasebecilik mesleği; yalnızca kayıt düzenleyen, vergi beyanı hazırlayan veya belge taşıyan bir aracı değil, işletmelerin sürdürülebilirliğine katkıda bulunan, etik değerlere bağlı, bağımsız ve danışmanlık gücü yüksek bir meslek grubudur. Dolayısıyla kamuoyunda muhasebeci hakkındaki dar ve yüzeysel algıların kırılması, hem meslek mensuplarının itibarını hem de ülke ekonomisinin güven temelini güçlendirecek niteliktedir.

Başlıkta tartıştığım soruyu başaşağı edip,  muhasebeci kimdir diye sorsaydık , 26 yıl boyunca muhasebecilik yapan ve çok sayıda ürün veren, edebiyat tarihçisi, eleştirmen, denemeci ve çevirmen olan ASIM BEZİRCİ’nin,

 “ nitekim yazar olarak birçok yararı dokundu bana,

ÖRNEĞİN,

Ölçülü davranmayı, yanlıştan korkmayı, belgeye dayanmayı, aklını kullanmayı, duyguculuğa kapılmamayı ve gerçekçi, düzenli, dengeli, tutarlı olmayı Muhasebe öğretti bana,

Savunduğum ve uygulamaya uğraştığım nesnel, bilimsel eleştiri anlayışının güçlenmesine yardım etti. Az şey mi bu  diye özlüce ifade ettiği gibi "muhasebeci kimdir" alıntısı ile başlamak uygun olurdu diye söylenebilir.

Kaynakça

[1] International Federation of Accountants (IFAC). Code of Ethics for Professional Accountants. 2022 Edition.

[2] Horngren, Charles T. Introduction to Management Accounting. Pearson, 2015.

[3] 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Resmî Gazete, 14.02.2011

[4] 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun

[5] Schroeck, Gerhard. Risk Management and Value Creation in Financial Institutions. Wiley, 2002.

[6] Drury, Colin. Management and Cost Accounting. Cengage Learning, 2018.

[7] TMS 1 - Finansal Tabloların Sunuluşu Standardı, KGK

[8] 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu, Resmî Gazete, 13.06.1989


VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...