Türkiye, uzun süredir ekonomik sıkıntıların, sosyal huzursuzlukların ve siyasal gerilimlerin iç içe geçtiği bir dönemden geçiyor. Enflasyonun yarattığı hayat pahalılığı, sabit gelirliyi nefessiz bırakırken, işsizlik ve yoksulluk geniş kitleleri çaresiz kılıyor. Küçük esnaf ayakta kalmakta zorlanıyor, emekliler maaşlarının kiraya bile yetmediğini söylüyor, anneler okullar açılırken, çocuklarının masraflarını nasıl karşılayacağını düşünüyor. Gençler, geleceğini nasıl kuracağı konusunda büyük bir endişe içerisinde.Toplumsal tablonun her rengi sıkıntı içinde.
Buna
bir de siyasette giderek artan gerilim ekleniyor. Muhalefetin idası,iktidar
muhalefeti zayıflatmak için yargıyı bir araç olarak kullanıyor;
soruşturmalarla, davalarla ve siyasi yasak tartışmalarıyla muhalefeti terbiye
etmeye çalışıyor. Demokratik kuralların baskı ve zorla değiştirilmesi,
muhalefeti oyun dışına itme girişimleri, siyasetin merkezini daraltıyor.
Bu
tablo, yalnızca siyasal alanı değil, toplumun sosyal ve ekonomik hayatını da
doğrudan geriyor. Çünkü hukuk ve siyaset üzerindeki baskı, ekonomiye de sirayet
ediyor. Borsada dalgalanmalar, risk primindeki artış, dövizi tutmak için Merkez
Bankası rezervlerinin eritilmesi… Tüm bunlar halka zam, borç, işsizlik ve
yoksulluk olarak geri dönüyor.
Tam da
bu nedenle seçim sandığı, Türkiye’nin önündeki en önemli çıkış kapısıdır. Sandık,
yalnızca oy kullanılan bir kutu değil, toplumun nefes alabileceği, gerginliğin
demokratik bir şekilde çözülebileceği bir alan.
Şili’de
Pinochet, 1988 referandumunda halkın “Hayır” demesiyle yıllarca korkuyla
ayakta duran rejimini kaybetti. Sırbistan’da Milošević seçimleri manipüle
etmeye çalışsa da halkın iradesi sandıkta birleşince iktidarı devrildi.
Gürcistan’da hileli seçimlere karşı halk sandığı işaret ederek “Gül
Devrimi”ni başlattı. Bu örnekler, sandığın sessiz ama kırılmaz gücünü
ortaya koyuyor, kaos yaratmadan toplumsal iradeyi görünür kılıyor.
Tarih
boyunca otoriter yönetimlerin en çok korktuğu şey sandık oldu. Çünkü sandık,
sessiz ama güçlü bir biçimde değişimi mümkün kılar.
Bugün
Türkiye’de de gergin bir durum söz konusu. Toplumda bunca biriken soruna ve
muhalefetin ısrarlı seçim çağrısına rağmen, iktidarın kaçmak istediği sandık,
aslında hem toplum hem de iktidar için bir fırsattır. Toplum çok gergin,
muhalefete İstanbul il başkanlığında yaşatılan gerğinlikte ekonomik, sosyal ve
siyasal anlamda iktidarın yönetim siyasetinin tıkanıklığını gösteren önemli bir
gösterge.
Toplum
açısından sandık, ekonomik ve sosyal baskılar altında biriken öfkenin
demokratik kanallardan dışa vurulmasını sağlar. İktidar açısından ise seçim,
meşruiyetini yeniden tazelemenin tek yoludur. Seçim olmadan sorunlar daha da
ağırlaşır, gerginlik daha da büyür. Ama seçimle birlikte toplumsal denge
yeniden kurulabilir.
Sandık,
toplumun kaderini değiştirebilecek en barışçıl araçtır. Kavgayı değil,
çözümü, kutuplaşmayı değil, ortak iradeyi mümkün kılar. Bugün Türkiye’nin en
çok ihtiyacı olan şey de tam olarak budur. Halkın iradesini özgürce ortaya
koyabileceği, siyasetin yeniden nefes alacağı bir seçim.
Sonuçta,
içinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal ve siyasal gerginlikten çıkışın tek yolu
seçimdir. Sandık, yalnızca halk için değil, iktidar için de kurtuluş anlamına
gelmektedir. Çünkü sandık, sessiz ama en etkili güçtür: değişimin, denge
arayışının ve demokratik çıkışın tek gerçek adresi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder