Son yıllarda Türkiye’de
“toplumsal barış” söylemi, siyasal ve ekonomik gündemin merkezine yerleşti.
Ancak bu söylemin ardında demokratik değerler mi yatıyor, yoksa kısa vadeli
taktiksel ihtiyaçlar mı?
Demokratik barış;
katılım, eşit temsil ve ifade özgürlüğü gibi ilkelere dayanır. Bu değerler,
toplumun farklı kesimlerinin kendini sistem içinde görmesini sağlar. Barış
sadece çatışmasızlık değil; adil temsilin, geçiş dönemi adaletinin ve ortak
gelecek tasarımının temelidir.
Taktiksel barış ise çoğu
zaman kriz dönemlerinde veya dış baskılar altında gündeme gelir. Güç
konsolidasyonu, yatırımcı güveni kazanma gibi stratejik amaçlar bu söylemin
itici gücü olabilir. Bu süreçlerde müzakere zemini şeffaf değil ise; katılım
sınırlı kalabilir, toplumsal aidiyet kırılganlaşabilir..
Kürt Meselesi ve Söylem
Kaymaları
Türkiye’de siyasal
partiler, Kürt meselesine dair söylemlerini dönemsel olarak yeniden
şekillendirdi. AK Parti, 2005’te “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek
demokratik açılımın önünü açtı; 2013–2015 arasında çözüm süreci müzakere
zeminini oluşturdu. Ancak 2015 sonrası güvenlik eksenli yaklaşım ağırlık
kazandı. Son olarak yolumuza AKP, MHP ve
Dem olarak birlikte yürüyeceğiz söylemi geçmişe bakonca taktiksel manevralara
dönüşme ihtimali gözden kaçmıyor.CHP ise uzun süre mesafeli durduğu bu alana
son yıllarda “eşit yurttaşlık” ve TBMM merkezli çözüm önerisiyle yaklaşmakta.
DEM Parti çizgisi, müzakere ve hak temelli yerel demokrasi vurgusunu sürdürerek
söylemini istikrarlı şekilde koruyor.
MHP ise bu tartışmanın en
net ve dirençli aktörü. “Tek devlet, tek millet” anlayışı doğrultusunda çözüm
sürecine ve müzakere adımlarına karşı güçlü refleksler gösterdi. Devlet
Bahçeli’nin “Türkiye’nin Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır” sözü, ideolojik
sınırları netleştirirken; son dönemde “Terörsüz Türkiye” söylemiyle güvenlik
eksenli bir yakınlaşma zemini işaret ederek Abdullah Öcal’ın mecliste konuşma
yapması ve kurucu önder söylemine kadar getirdi. Terör örgütünün silah
bırakması ülkede yeni şeylerin olduğu ve yeni şeylerin söylenmesi ve yapılması
gerektiğini ortaya çıkarıyor.
Kürt Barışında Bölgesel
ve Küresel Etki
Kürt meselesi, artık
yalnızca Türkiye’nin iç meselesi değil; Suriye merkezli bölgesel
gelişmelerin ve küresel güç dengelerinin etkisinde şekillenen bir denklem
halini aldığını gösteriyor. ABD, Suriye’deki Kürt güçlerine verdiği destekle
sahayı dönüştürürken; İngiltere diplomatik temaslarla uluslararası meşruiyeti
güçlendirme yolunda adımlar atıyor. İsrail ise Kürt grupları, İran karşıtı
bölgesel stratejilerle ilişkilendiriyor. Bu eksen, çoğu zaman Kürt barışını
destekler gibi görünse de, aslında jeopolitik kontrol arayışının bir parçası
olarak ele alınıyor.
Türkiye’nin bu eksene
karşı geliştirdiği güvenlik refleksleri, Kürt barışının iç dinamiklerle mi
yoksa dış yönlendirmelerle mi biçimleneceğini belirleyecek. PKK’nın tek taraflı
silah bırakma açıklaması ve küçükte olsa bir gubun slahlarını yakması önemli
bir adım atılmış oldu. Sürece gerekli özen gösterilmez ise, demokratik zeminde
yürütülmeyen her çözüm, içeride kırılganlık yaratırken dışarıda meşruiyet
kaybına yol açabilir.
Ekonomik Gerçeklik:
Barışın Zemininde Ne Var?
İç ekonomik dinamikler,
barış söyleminin arka planını oluşturuyor:
- Sanayi üretimi Nisan 2025’te %3,1
oranında geriledi.Mayıs ayında artış gösterse de Haziran ayında yeniden
düşüş olacağı beklentisini sanayiciler söylemektedir.
- Genç işsizlik %15,4; kadınlarda %11,9
düzeyinde.
- Şirket iflasları Mayıs’ta 2.995'e
ulaştı; yıllık artış %23.
- Öz sermaye eksikliği, birçok şirketin
TTK 376 kapsamında borca batık hale gelmesine yol açıyor.
Bu tablo, istikrarsızlık
karşısında barış söyleminin ekonomik bir istikrar aracı olarak kullanıldığını
gösteriyor. Ancak kalıcı istikrar, demokratikleşme ve kurumsal hesap
verebilirlik olmadan sağlanamaz.
Emekliler ve Gençler:
Sessiz Tepkiler, Derin Sinyaller
Türkiye'de 15,9 milyon
emekli bulunmakta. Aylıklar, geçmiş yıllara kıyasla asgari ücretin altında
kaldı; emeklilerin %65,7’si tekrar çalışmak zorunda kalıyor. Bu grup, sistem
dışı bir yaşlılıkla karşı karşıya.
Gençlerde ise durum daha
kırılgan: %20’si ne eğitimde ne istihdamda yer alıyor; %46’sı sigortasız
çalışıyor; %80’i göreli yoksunluk içinde. Gençlerin %43’ü yurtdışına gitmek
istiyor. Toplumsal aidiyet zayıflarken siyasal katılım motivasyonu %29’a kadar
gerilemiş durumda.
Barışın Gerçekliği
Toplumsal barış, halkın
sıcak baktığı bir ideal. Fakat bu idealin içeriği hâlâ net değil. Kalıcı barış;
adaletli temsil, geçiş dönemi adaleti, kapsayıcı katılım ve demokratik
kurumlarla mümkün olabilir . Aksi hâlde, barış söylemi taktiksel bir araç
olarak kalır ve yeni krizlerin önünü açar. Telafisi olmayan toplumsal kazalara
neden olabilir.
Türkiye’nin önünde iki
yol var: Ya barış, demokratikleşmeyle toplumun ortak geleceğini kuracak; ya da
jeopolitik manevraların ve iç krizlerin arasında eriyip gidecek.
Barışı demokratik
değerler olarak ele alıp katılımcılığı sağlayarak, taktiksel üstünlük aracı
gibi göstermekten kaçınmak sağlıklı bir duruş olacaktır. Zaman, barışın içeriğini yeniden tanımlama ve
ortak akılla güçlendirme zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder