Hayat pahalılığı ve yüksek faizler
milyonları borç batağına sürüklüyor, bankalar ve finans sektörü ise bu krizden
rekor kâr sağlıyor. Vergi yükü, halkın omuzunda büyürken, devletin borçlanması
geleceğimizi ipotek altına alıyor.
Sokakta yürürken göreceğiniz ilk şey
insanların yorgun yüzleri oluyor, sanki
gülmeyi unutmuşlar. Bu yorgunluk sadece işin ağırlığından değil; maaşın
yetmemesi, faturaların artması ve hayat pahalılığının derinleşmesinden
kaynaklanıyor. Çalışan da, emekli de, kadın ve genç de aynı soruyu soruyor: “Bu
gelirle nasıl geçineceğiz?”
Cevap ne yazık ki borçla yaşamak.
Türkiye’de milyonlar artık gelirinden çok, borcunu konuşuyor. 2025’in
verilerine göre bireysel kredi ve kredi kartı borçları hızla artıyor. Maliye
bakanı fiyat artışlarının daha az artaracağını söylesede, devletin yönettiği ve
yönlendirdiği fiyatlar son hızla artmaktadır. Art arda gelen zamlar ve yüksek
faiz politikaları, maaşı eritirken insanları kredi kartı ve tüketici kredisi
sarmalına itiyor.
Bankalar Kazanıyor, Yurttaş Krizle
Boğuşuyor
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) verileri durumu gözler önüne seriyor. Ocak-Temmuz 2025 döneminde
bankaların faiz geliri 4,57 trilyon TL’yi buldu. Bunun yüzde 63’ü kredilerden
sağlandı. Yani vatandaş borçlandıkça bankalar kazanıyor.
Bu yılın ilk yedi ayında yurttaşlar
bankalara 667,8 milyar TL faiz ödedi. Bunun 391 milyar TL’si bireysel kredi,
276 milyar TL’si kredi kartı borçlarından oluşuyor. Takipteki kredilerden
sağlanan faiz de 57,5 milyar TL’ye ulaştı. Milyonlar borç batağında
çırpınırken, bankalar krizden kâr ediyor.
Devlet Borçlanıyor, Yurttaşa Vergi
Yüklüyor
Bankaların kazancı artarken, devlet
de borçlanarak bütçeyi dengelemeye çalışıyor. Ağustos 2025 bütçe verileri bunu
gösteriyor: Merkezi yönetim bütçesi 1,288 trilyon TL gelir, 1,191 trilyon TL
gider ile gerçekleşti. Böylece 96,7 milyar TL bütçe fazlası verildi. Faiz dışı
fazla ise 276 milyar TL.
Ama bu fazlalığın kaynağı kim?
Yurttaş. Vergi gelirlerinin yüzde 62’si dolaylı vergilerden geliyor. Ekmek
alırken, elektrik öderken, benzin koyarken aynı oranda vergi ödüyorsunuz.
Zenginler muafiyet ve istisnalarla yükten kaçarken, sıradan yurttaş hem borç
ödüyor hem vergi ödüyor. Üstelik toplanan vergilerin büyük kısmı yatırımlara
değil, faiz ödemelerine gidiyor. Ağustos ayında tek başına faiz ödemeleri 179
milyar TL’yi buldu.
Yoksulluk Her Yerde Hissediliyor
Çalışan maaşıyla geçinemiyor, emekli
her gün biraz daha fakirleşiyor. Pazara gittiğinde evın ekonomsini yöneten
kadınla istediğini alamıyor, ne evde , ne oklulda olan çok büyük bir işsiz
gençlik enerjisi boşa harcanıyor. Her alışveriş, her fatura borç ve vergi yükü
altında ezilen bir halkın hikâyesini anlatıyor.
Bütçe fazlası ilan etmek kolay. Ama
yurttaşın cebinden dolaylı vergi olarak çıkıyorsa, bu bir başarı değil;
adaletsizliktir. Faiz ödemeleri ve borçlanma, halkın refahına değil, bankaların
ve devletin kasasına hizmet ediyor.
Halkın duruma bakıp yaşam rontegeni
çekildiğinde, kime ne kazandırıyor, kime
ne kaybetdiriyor diye bakmak, durumu net
olarak görmek için bir envanter çıkarmak, halkın yaşam manzarasının daha iyi
görünmesine yardımcı olabilmektedir..
Aslında Tablo çok net:
Vatandaş borç batağında kaybediyor.
Emekli maaşıyla geçinemiyor,
kaybediyor.
Çalışan emeğinin karşılığını
alamıyor, kaybediyor.
Bankalar kazanıyor.
Devlet ise adaletsiz dolaylı vergilerle
bütçeyi dengelemeye çalışıyor.
Ekonomi büyüdükçe büyüyen aslında
yoksulluk oluyor.
Bugün Türkiye ekonomisi “borçla
dönen hayat, vergi yüklenen yurttaş” gerçeğiyle yüzleşiyor. Bütçe
fazlası ve bankaların kâr rakamları ne kadar yüksek olursa olsun, yurttaşın
mutfağında hissedilen gerçek değişmiyorsa ekonomi başarılı görülmeyecektir.
Gerçek refah, halkın cebinde,
sofrasında ve yüzünde olmalı. Bankalar büyürken halkın küçülmesi sürdürülemez.
Vergi adaleti ve borçsuz bir yaşam artık ertelenemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder