Özet
Siyasi
partiler, demokratik sistemin temel aktörleri olarak kamu kaynaklarından
yararlanmakta ve kamu güvenine dayalı faaliyet yürütmektedirler. Bu sebeple
mali kayıt düzenleri, yasal denetim ve etik sorumluluk çerçevesinde
hassasiyetle ele alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin yıllık denetim raporları,
partilerin mali kayıt uygulamalarında ısrarlı biçimde tekrarlanan hataları
açığa çıkarmaktadır. Bu çalışma, söz konusu hataları türlerine göre
sınıflandırmakta; yasal bağlam düzeyinde değerlendirmektedir.
1. Giriş
Demokratik
rejimlerde siyasi partilerin finansal faaliyetleri yalnızca iç disiplin
mekanizmalarına değil, aynı zamanda kamusal denetim ve güven mekanizmalarına
bağlıdır. Türkiye’de siyasi partilerin gelir ve gider işlemleri, Sayıştay’ın
teknik denetiminden geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi tarafından nihai kontrol
sürecine tabi tutulur. Bu denetim, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun
73–76. maddeleri ile Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 56. maddesi
kapsamında yürütülmektedir.
2. Mali
Kayıt Süreçlerinde Sıklıkla Karşılaşılan Hatalar
2.1
Belgelendirme Eksiklikleri
Siyasi
partilerin mali kayıtlarında en yaygın görülen problemlerden biri, temel gider
kalemlerinin yeterli ve uygun belgelerle desteklenmemesidir. Kira, temsil,
ulaşım gibi harcama kalemlerinde çoğu zaman fatura, makbuz ya da sözleşme
sunulmamakta; bunun yerine el yazısıyla düzenlenmiş notlar ibraz edilmekte ya
da herhangi bir belge sunulmaksızın harcama beyan edilmektedir. Bu durum, hem
teknik denetimi hem de kamu kaynaklarının şeffaf kullanımını imkânsız hâle
getirmektedir.
Barış ve
Demokrasi Partisi’ne ilişkin 2020/13 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında şu
ifadeye yer verilmiştir:
“Parti
teşkilatının kira gideri için herhangi bir fatura, makbuz veya sözleşme
sunulmamış; yalnızca el yazısıyla düzenlenmiş bir not ibraz edilmiştir. Bu tür
belgeler, harcamanın gerçekliğini ve hukuki dayanağını kanıtlamaktan uzaktır.”
Bu tür
eksikliklerin sistematik hâle gelmesi, yalnızca belge üretimindeki teknik
yetersizlikten değil; aynı zamanda denetimden kaçınma refleksiyle
açıklanabilir. Kılıç (2025), bu durumu şöyle ifade etmektedir:
“Belge
sunulmayan harcamalar, yalnızca muhasebe açısından değil; siyasi etik açısından
da kamu güvenini zedeleyen bir davranış biçimidir. Özellikle yerel
teşkilatlarda belge üretme kültürünün zayıf olması, merkezi denetimle
uyumsuzluk yaratmaktadır.”
Bağışların
belgelendirilmemesi de benzer biçimde gelirlerin kaynağının denetlenmesini
imkânsız hâle getirmektedir. Halkın Sesi Partisi’ne ilişkin 2022/23 sayılı
denetim raporunda,
“Bağışların
kim tarafından yapıldığına dair herhangi bir belge sunulmamış; banka dekontu,
makbuz veya bağış sözleşmesi bulunmamaktadır. Bu durum, gelirlerin kaynağının
denetlenmesini imkânsız hâle getirmektedir.”
Bu eksiklik,
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 69. maddesiyle açıkça çelişmektedir.
Kılıç (2025),
bağışların belgelenmemesiyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Bağış
işlemlerinde tüzel kişilik adına hareket edilmemesi, partinin mali kimliğini
zayıflatır. Bu durum, hem denetim açısından hem de seçmen algısı bakımından
kurumsal güveni aşındırır.”
Personel
ödemeleri için bordro düzenlenmemesi de belge eksikliğinin bir başka örneğidir.
Türkiye İşçi Partisi denetimine ilişkin 2021/74 sayılı karar şöyle demektedir:
“Parti
çalışanlarına yapılan ödemeler için bordro düzenlenmemiş; yalnızca elden ödeme
yapıldığı belirtilmiştir. Bu tür uygulamalar, hem Vergi Usul Kanunu’na hem de
Siyasi Partiler Kanunu’na aykırıdır.”
Kılıç (2025),
bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır:
“Personel
ödemelerinde bordro düzenlenmemesi, yalnızca vergi ihlali değil; aynı zamanda
parti içi organizasyonun kayıt dışı bir yapıya dönüşmesine neden olur. Bu
durum, denetim mekanizmalarının işlevsizleşmesine yol açar.”
Anadolu
Partisi hakkında verilen 2020/31 sayılı kararda ise temsil ve ağırlama
giderleri için hiçbir belgenin sunulmadığı tespit edilmiştir:
“Gider
kalemleri arasında yer alan temsil ve ağırlama harcamaları için herhangi bir
belge sunulmamıştır. Bu nedenle söz konusu harcamaların parti bütçesinden
karşılanması uygun görülmemiştir.”
3. Hukuki
Değerlendirme
Belgelendirme
eksiklikleri, başta Siyasi Partiler Kanunu olmak üzere Vergi Usul Kanunu ve
ilgili yasal düzenlemelerle açık şekilde çelişmektedir. Siyasi partiler kamu
kaynaklarını kullanmaktadırlar, özellikle bütçeden pay alan ve ülkenin
ekonomik, sosyal ve siyasal hayatında önemli roller üstlenen organizasyonlardır.Her
belgesiz harcama, kamu kaynağının izlenemez ve hesap verilemez hâle gelmesine
neden olmakta; bu da demokratik denetimin temel unsurlarını
işlevsizleştirmektedir. Amaçlanan toplumsal rollerin tam anlamıyla yerine getirilmesinde,
hukuksal denetimin yanı sıra, toplumsal denetimin, oy verme davranışının,
güvenirliğin sağlanmasınıda da önemli bir yer tutmaktadırlar.
4.
Davranışsal Etki ve Seçmen Algısı
Bu
eksikliklerin tekrarlanması, teknik yetersizlikten öte davranışsal varsayımları
da içermektedir. “Zaten denetim olmaz” ya da “seçmen bunu önemsemez”
gibi yaklaşımlar, özellikle seçmen sadakatinin yüksek olduğu bölgelerde daha
sık görülmektedir. Öte yandan, kentli ve eleştirel seçmen profiline sahip
yerleşimlerde, bu tür mali eksikliklerin oy tercihlerini doğrudan etkilediği
gözlemlenmektedir.
Siyasal
partilerin mali performansı yalnızca bilanço ya da gelir-gider tablolarıyla
ölçülmez. Şeffaf muhasebe uygulamaları seçmenlerin güvenini doğrudan etkileyen
bir davranışsal uyarandır. Siyasal muhasebe, teknik bir kayıt sisteminin
ötesinde, demokratik temsilin inşasında rol oynayan psikolojik bir altyapıdır.
Mali şeffaflık, seçmen sadakati ve kamu güveni arasında doğrudan bir ilişki
kurulabilir.
5. Sonuç ve
Öneriler
Siyasi
partilerde mali kayıt süreçlerinde tekrarlanan belgelendirme eksiklikleri,
Türkiye'deki demokratik denetim mekanizmalarının etkinliğini doğrudan
etkilemektedir. Yalnızca teknik muhasebe hataları olarak görülemeyecek bu
problemler; kamusal hesap verebilirlik, etik yönetişim ve seçmen güveni
açısından temel risk alanları oluşturmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi kararlarında özellikle kira, temsil ve bağış işlemlerinin
belgelenmemesi tekrar eden ve yapısal nitelik taşıyan ihlaller olarak tespit
edilmiştir. Bu ihlallerin çoğu zaman yerel teşkilat seviyesinde yoğunlaştığı
gözlemlenmekte; bu da iç kontrol sistemlerinin eksikliğini ve eğitimli insan
kaynağı yetersizliğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan,
partilerin gelir ve giderlerinin tüzel kişilik adına kaydedilmemesi, işlemlerin
kişiselleştirilmesi ve belge üretiminin partisel değil bireysel düzlemde
yapılması, siyasal organizasyonların kurumsallaşma düzeyine dair ciddi sorular
doğurmaktadır. Elden yapılan personel ödemeleri, belgesiz temsil harcamaları
veya kaynağı belirsiz bağışlar; demokratik sistemin mali şeffaflık ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
Bu sorunların
yalnızca yasal metinlerle çözülmesi yeterli olmayacaktır. Belgelendirme
kültürünün, kurumsal alışkanlıkların ve mali bilinç düzeyinin parti içi
uygulamalara entegre edilmesi gereklidir. Mali müşavirler ve il saymanları için
standardize edilmiş eğitim programları, parti içi denetim birimlerinin
profesyonelleştirilmesi ve yerel teşkilatlara uygun mali yazılım sistemlerinin
oluşturulması gibi adımlar, bu sürecin iyileştirilmesine katkı sağlayabilir.
Ayrıca
davranışsal açıdan ele alındığında, “denetim olmaz” ya da “seçmen bunu
önemsemez” biçimindeki sessiz varsayımlar, denetim süreçlerini etkisizleştiren
ve hata yapma riskini normalize eden kalıplardır. Bu algılar, özellikle düşük
kurumsal kapasiteye sahip partilerde yerleşik hâle gelmekte; denetim
sonuçlarında “kabul edilmesi mümkün olmayan hesaplar” şeklinde karşılık
bulmaktadır.
Sonuç olarak,
siyasi partilerin mali kayıt uygulamaları yalnızca finansal doğruluk açısından
değil; siyasal etik, demokratik kültür ve kamusal güven açısından da merkezi
bir öneme sahiptir. Anayasa Mahkemesi’nin denetim kararları, bu alanın hem
hukuki hem normatif sınırlarını çizmekte; partileri yalnızca geçmiş hatalardan
değil, gelecek kurumsal sorumluluklardan da haberdar etmektedir.
Bu bağlamda
önerilen reformlar; belgelendirme usulünün hem teknik hem etik boyutla yeniden
ele alınması, iç denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve seçmen karşısında
mali saydamlığın artırılması yönünde olmalıdır. Böylece siyasi partiler
yalnızca iktidar talebiyle değil, kamu sorumluluğu bilinciyle de hareket eden
aktörler hâline gelebilir.
.
Dipnotlar
- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu
md. 73–76; Anayasa Mahkemesi Kanunu md. 56.
- Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2020/13 – Barış
ve Demokrasi Partisi Kesin Hesap Denetimi.
- Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2022/23 –
Halkın Sesi Partisi Denetim Raporu.
- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu,
md. 69.
- Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2021/74 –
Türkiye İşçi Partisi Denetimi.
- Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2020/31 –
Anadolu Partisi Denetimi.
- Kılıç, E. (2025). Siyasi Partilerin Mali
İşlemler Rehberi Muhasebesi ve Kontrol . .Gözlem Yayıncılık Ltd.şti.,Ankara.Mayıs
2021, Bölüm VI, s. 34–54.
- Erdem, T. (2020), “Türkiye’de Seçmen
Sadakati ve Algı Yönetimi”, Siyaset Sosyolojisi Araştırmaları,
2(1).
- Özkan & Tektüfekçi (2011), “Siyasi
Partilerde Muhasebe Hataları ve Çözüm Önerileri”, Organizasyon ve
Yönetim Bilimleri Dergisi, 3(2)