1 Eylül 2025 Pazartesi

GERÇEK FAYDALANICI BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜ PAY ORANI TEMELLİ BİR İNCELEME

 

1. Giriş

Vergi şeffaflığı ve uluslararası bilgi değişimi standartlarına uyum amacıyla yayımlanan 529 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, mükelleflerin gerçek faydalanıcı bilgisini Gelir İdaresi Başkanlığı’na bildirme yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu çalışmada, gerçek faydalanıcı kavramı, bildirime tabi mükellef grupları ve özellikle pay oranı üzerinden yapılan değerlendirmeler ele alınacaktır.

2. Gerçek Faydalanıcı Kavramı ve Hukuki Dayanak

Tebliğe göre gerçek faydalanıcı, tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri nihai olarak kontrol eden, bunlar üzerinde nihai nüfuz sahibi olan gerçek kişidir[^1]. Bu tanım, FATF (Financial Action Task Force) ve OECD standartlarıyla uyumludur.

Örnek Tanım: Bir anonim şirkette %60 paya sahip olan kişi, şirketin yönetim kurulunu belirleyebilme gücüne sahipse, gerçek faydalanıcı olarak kabul edilir.

[^1]: VUK 529 Sıra No.lu Genel Tebliği, Resmî Gazete, 13 Temmuz 2021, Sayı: 31540.

3. Bildirim Yükümlülüğü Olan Mükellefler

Aşağıdaki gruplar, gerçek faydalanıcı bilgisini elektronik ortamda bildirmekle yükümlüdür.

Mükellef Türü

Bildirim Zorunluluğu

Açıklama

Kurumlar Vergisi Mükellefleri

Evet

Tüm sermaye şirketleri, kooperatifler

Tüzel Kişiliği Olmayan Teşekküller

Evet

Adi ortaklık, iş ortaklığı, vakıf, dernek

Serbest Meslek Erbabı (Dolaylı Yapı)

Duruma bağlı

Yapı üzerinden gelir elde ediliyorsa

3.1 Kurumlar Vergisi Mükellefleri

Tüm sermaye şirketleri, kooperatifler ve iktisadi işletmeler.

3.2 Tüzel Kişiliği Olmayan Teşekküller

Adi ortaklıklar, iş ortaklıkları, vakıflar ve dernekler.

3.3 Gerçek Kişiler

Serbest meslek erbabı ve gelir elde eden bireyler, dolaylı kontrol sağlıyorsa bildirim yükümlüsüdür.

4. Pay Oranı Temelli Gerçek Faydalanıcı Tespiti

Gerçek faydalanıcının belirlenmesinde pay oranı, kontrol gücünün en somut göstergesidir. Aşağıdaki tabloda, farklı pay oranlarına göre gerçek faydalanıcı statüsü değerlendirilmiştir:

Pay Oranı (%)

Gerçek Faydalanıcı Sayılma Durumu

Açıklama

%50 ve üzeri

Evet

Doğrudan kontrol ve karar alma gücü

%25–49

Duruma bağlı

Yönetim etkisi varsa evet

%10–24

Genellikle hayır

Dolaylı kontrol varsa incelenmeli

%1–9

Hayır

Sadece yatırımcı pozisyonu

Not: Pay oranı düşük olsa bile, dolaylı kontrol (örneğin vekil ortaklık, zincirleme ortaklık yapısı) varsa kişi gerçek faydalanıcı olabilir.

5. Örnek Olay İncelemesi

 “ABC A.Ş.” sermaye yapısı:

  • Neslihan Yıldız        : %55
  • Ayşe Pamuk            : %30
  • Mehmet Tuz             : %15

Bu yapıda, Neslihan Yıldız doğrudan çoğunluk payına sahip olup yönetim kurulunu belirleyebilme gücüne sahiptir. Dolayısıyla gerçek faydalanıcı olarak bildirilmelidir. Ayşe Pamuk ve Mehmet Tuz ise, kontrol gücüne sahip olmadıkları için bildirim kapsamına girmezler.

6. Bildirim Süreci ve Teknik Detaylar

  • Bildirim, Gerçek Faydalanıcı Bilgisi Bildirim Formu ile yapılır.
  • Kurumlar vergisi beyannamesi ile birlikte, her yıl elektronik ortamda GİB’e gönderilir.
  • Bildirimde, gerçek faydalanıcının adı, TCKN, pay oranı, kontrol şekli gibi bilgiler yer almalıdır.

7. Sonuç ve Değerlendirme

VUK 529 Tebliği, Türkiye’nin uluslararası vergi şeffaflığına uyum sürecinde önemli bir adımdır. Gerçek faydalanıcının doğru tespiti, sadece pay oranına değil, aynı zamanda fiili kontrol gücüne dayandırılmalıdır. Bu bağlamda, mükelleflerin kurumsal yapılarındaki karmaşık ortaklık ilişkilerini dikkatle analiz etmeleri ve bildirim yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekmektedir.

28 Ağustos 2025 Perşembe

Sosyal Devletten, Şirket Devlete: Vatandaşın Çöküşü

 

(Sonsöz Gazetesi 28.08.2025 tarihli nushasında yayımlandı https://sonsoz.com.tr/sosyal-devletten-sirket-devlete-vatandasin-cokusu)

Cumhuriyet, yurttaşına onurlu bir yaşam vaat etmişti: Eğitim, sağlık, adalet, eşitlik… Peki, bugün ne oldu da yurttaşın payına borç, şirketlerin payına teşvik düştü? Bu sorunun yanıtı, bizi ‘sosyal devlet’ten ‘şirket devlet’e sürükleyen yolun hikâyesidir.”

Bir ülke düşünün; vatandaşının karnı aç, cebi boş, geleceği ipotek altında… Ama şirketler kâr rekorları kırıyor. İşte sosyal devletten şirket devlete gidişin resmi tam da budur.

Temmuz 2025 bütçe verileri, bu gerçeği rakamlarla da ortaya koyuyor. Merkezi yönetim bütçesi yılın ilk yedi ayında 7 trilyon 699,8 milyar TL gider yaparken, 6 trilyon 695,5 milyar TL gelir elde edilebildi. Ortaya çıkan 1 trilyon 4 milyar TL’lik açık, sadece devletin kasasındaki eksikliği değil, aynı zamanda yurttaşın sırtına bindirilen yükü de işaret ediyor. Çünkü bu açık, yeni vergilerle, dolaylı yüklerle ve borçlanmalarla kapatılıyor.

Sanayi üretimi düşüyor, tarımda ithalata bağımlılık artıyor, işsizlik kalıcılaşıyor. Bu tabloya rağmen devlet, şirketlerin vergi borçlarını silmekten, teşvik paketleri açıklamaktan geri durmuyor. Kamu kaynakları, yurttaşın değil, şirketlerin kasasını doldurmak için seferber ediliyor.

Peki, yurttaşın payına ne düşüyor?

Borç… Daha çok borç.

Bugün milyonlarca insan bankalara kredi kartı faizi ödüyor. Geliri giderine yetmeyen haneler, borçla yoksulluğu yönetmeye zorlanıyor. Borç, artık sadece ekonomik bir mesele değil; insanın umudunu, yarınını ve özgürlüğünü tüketen bir mekanizmaya dönüşmüş durumda.

Oysa sosyal devletin varlık nedeni, vatandaşını yoksulluğa mahkûm etmek değil; adalet, eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam hakkını güvence altına almaktır. Bütçenin kalemleri, bunu sağlaması gereken yerde tam tersine çalışıyor. Vergi adaleti yok; büyük şirketler istisna ve muafiyetlerle yükten kaçarken, küçük esnaf ve ücretliler en ağır yükü taşıyor.

İşte bu yüzden bugün, “sosyal devletten şirket devlete” geçişin sancılarını yaşıyoruz. Yurttaşın hakkı olan eğitim, sağlık, barınma gibi temel hizmetler geriliyor; devletin asli görevleri piyasaya devrediliyor. Ve vatandaş, her geçen gün biraz daha yoksullaşırken şirketler biraz daha büyüyor.

Vatandaş kaderi ile başa başa bırakılıyor ve yalnızlaşıyor.Çöküşte tam burada ortaya çıkıyor.

Sosyal devletin yeniden inşası, sadece ekonomik bir tercih değil; aynı zamanda bir demokrasi ve adalet meselesidir. Çünkü sosyal devlet yoksa geriye sadece borçla yönetilen, hakları törpülenmiş, umudu tüketilmiş bir toplum kalır.

Muhasebe Denetiminde Anlam Kurma, Davranışsal Yorumlama ve Yapay Zekâ Entegrasyonu

 

Özet

Bu çalışma, okuma sistemleri çerçevesi bağlamında sözcük bilgisinin muhasebe denetiminde anlam kurma süreçlerine etkisini incelemektedir. Perfetti ve Stafura’nın Reading Systems Framework’ü temel alınarak, kelime düzeyindeki anlamlandırma süreçlerinin zihinsel model oluşturma ve karar alma üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Uygulamalı bir vaka senaryosu üzerinden teknik terimlerin parafraz etkisi ve köprüleme çıkarımlarıyla nasıl yorumlandığı gösterilmiş; yapay zekâ destekli denetim sistemleri için semantik temelli modelleme önerileri sunulmuştur. Çalışma, hem akademik hem mesleki düzeyde okuma-anlama süreçlerinin yeniden yapılandırılmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Okuma sistemleri, sözcük bilgisi, muhasebe denetimi, parafraz etkisi, yapay zekâ, etik karar alma

Giriş

Muhasebe denetimi, yalnızca rakamsal doğruluk kontrolü değil; aynı zamanda metinsel açıklamaların, dipnotların ve beyanların doğru anlaşılmasıyla şekillenen bir yorumlama sürecidir. Denetçinin kararları, okuduğu ifadelerin anlamını nasıl yapılandırdığına ve bu anlamları zihinsel modeline nasıl entegre ettiğine bağlıdır.

Bu bağlamda, okuma süreci salt teknik bir işlem değil, bilişsel ve davranışsal boyutları olan çok katmanlı bir faaliyettir. Özellikle “gerçeğe uygun değer”, “makul tahmin” veya “şüpheli işlem” gibi ifadeler, denetçinin zihninde farklı çağrışımlar yaratabilir. Bu çalışmada, sözcük bilgisinin okuma sistemleri içindeki rolü ele alınarak, muhasebe denetiminde anlam kurma süreçlerine etkisi incelenmektedir.

1. Okuma Sistemleri ve Muhasebe Denetimi Arasındaki Bağlantı

1.1 Okuma Sistemleri Çerçevesi Nedir?

Perfetti ve Stafura’nın geliştirdiği Reading Systems Framework, okuma sürecini dört temel alt sistem üzerinden açıklar¹:

• Sözcük Tanıma Sistemi: Kelimelerin görsel olarak tanınması ve zihinsel olarak çağrılması.

• Lexicon (Sözlük): Kelimelerin anlamlarının zihinsel temsili; teknik terimlerin çağrışım gücü burada şekillenir.

• Anlama Sistemi: Kelime anlamlarının bağlamla ilişkilendirilerek metnin genel anlamının oluşturulması.

• Durum Modeli: Okuyucunun metne dair oluşturduğu zihinsel yapı; olaylar, ilişkiler ve kavramlar arasındaki bağlantılar.

Bu sistemler, muhasebe denetiminde metinlerin yorumlanmasında doğrudan etkilidir. Örneğin, “makul varsayım” ifadesi, denetçinin zihinsel modelinde belirsizlik ya da risk çağrışımı yaratabilir.

2. Sözcük Bilgisi ve Anlam Kurma Süreci

2.1 Parafraz Etkisi

Parafraz etkisi, bir kelimenin anlamı mevcut metin modeliyle uyumluysa, bu anlamın doğrudan entegre edilmesini ifade eder². Denetçi “gerçeğe uygun değer” ifadesini okuduğunda, bu kavramın daha önceki bilgi birikimiyle örtüşmesi durumunda hızlı bir şekilde anlamlandırma gerçekleşir.

2.2 Köprülüme Çıkarımları

 Köprüleme çıkarımları, metindeki boşlukları doldurmak için yapılan zihinsel bağlantılardır³. Örneğin, “şüpheli işlem bulunmamaktadır” ifadesi, önceki açıklamalarla ilişkilendirilerek denetçinin zihinsel modelinde bir bütünlük oluşturur.

Bu iki süreç, denetçinin metni nasıl yorumladığını ve hangi noktada sorgulama ihtiyacı duyduğunu belirler.

3. Uygulamalı Vaka Analizi: Enflasyonist Dönemde Denetim

3.1 Senaryo

 Bir denetçi, yüksek enflasyon döneminde hazırlanmış bir finansal tabloyu inceliyor. Açıklamalarda şu ifadeler yer alıyor:

• “Gerçeğe uygun değer tahmini yapılmıştır.”

• “Makul varsayımlar çerçevesinde değerleme gerçekleştirilmiştir.”

• “Şüpheli işlem bulunmamaktadır.”

3.2 Süreç Analizi

 Bu ifadeler, denetçinin zihinsel modelinde şu şekilde işlenir:

• Gerçeğe uygun değer: Lexicon üzerinden çağrılır, parafraz etkisiyle doğrudan entegre edilir.

• Makul varsayım: Belirsizlik içerdiği için köprüleme çıkarımı gerektirir; denetçi ek sorgulama yapar.

• Şüpheli işlem: Etik çağrışım yaratır; denetçinin dikkat düzeyini artırır.

Bu süreçte, sözcüklerin anlamı yalnızca teknik değil, aynı zamanda davranışsal ve etik boyutlar taşır.

4. Yapay Zekâ Entegrasyonu: Denetim Sistemlerinde Sözcük İşleme

 Yapay zekâ destekli denetim sistemleri, bu süreçleri modelleyerek karar destek mekanizmalarını güçlendirebilir:

• Semantik Ağlar: Teknik terimlerin anlam haritaları oluşturularak bağlam analizi yapılabilir.

• Bağlam Duyarlı Dil Modelleri (örneğin BERT): Parafraz etkisini tespit ederek metinle uyumlu anlamları önceliklendirebilir.

• Çıkarım Algoritmaları: Köprüleme çıkarımlarını simüle ederek metin bütünlüğü analiz edilebilir.

Bu sistemler, denetçinin zihinsel modelini destekleyerek hem işlem hızını hem karar kalitesini artırabilir.

5. Sonuç ve Öneriler

 Sözcük bilgisi, muhasebe denetiminde metinlerin doğru anlaşılması için vazgeçilmez bir bileşendir. Kelime düzeyindeki anlamlandırma süreçleri, denetçinin zihinsel modelini şekillendirerek karar alma sürecini doğrudan etkiler.

Öneriler:

1. Denetim Eğitimlerinde Sözcük Bilgisi Vurgulanmalıdır

Teknik terimlerin bağlam içi anlamlandırılması, karar doğruluğunu artırır.

2. Yapay Zekâ Sistemleri Semantik Temelli Geliştirilmelidir

Sözcük anlamı seçimi ve çıkarım süreçleri algoritmik olarak modellenmelidir.

3. Etik Değerlendirmelerde Sözcük Çağrışımları Dikkate Alınmalıdır

Sözcüklerin davranışsal etkileri, denetçinin etik kararlarını şekillendirebilir.

Dipnotlar

1. Perfetti, C., & Stafura, J. (2014). Word Knowledge in a Theory of Reading Comprehension. Scientific Studies of Reading, 18(1), 22–37.

2. Gernsbacher, M. A. (1990). Language Comprehension as Structure Building. Hillsdale, NJ: Erlbaum.

3. Graesser, A. C., Singer, M., & Trabasso, T. (1994). Constructing Inferences During Narrative Text Comprehension. Psychological Review, 101(3), 371–395.

26 Ağustos 2025 Salı

İşletmelerde Nakit Bütçesi

 

 Giriş

İşletmelerin finansal sürdürülebilirliğini sağlamak, ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirmek ve nakit darboğazlarını önceden öngörmek için nakit bütçesi kritik bir araçtır. Bu çalışma, nakit bütçesinin hazırlanma sürecini, alternatif yaklaşımlarını ve davranışsal unsurlarla zenginleştirilmiş senaryo bazlı analizlerini ele almaktadır.

Yüksek enflasyon dönemleri, işletmelerin finansal planlama süreçlerinde belirsizlikleri ve değer kayıplarını yönetme zorunluluğunu artırır. Bu bağlamda nakit bütçesi, yalnızca likiditeyi izleyen bir araç olmaktan çıkar; satın alma gücünü koruyan, maliyetleri yöneten ve davranışsal riskleri denetleyen çok boyutlu bir stratejik mekanizmaya dönüşür.

1. Nakit Bütçesi Nedir?

Nakit bütçesi; belirli bir dönem için tahmini nakit girişleri ile çıkışlarının karşılaştırıldığı ve dönem sonu nakit pozisyonunun hesaplandığı bir finansal planlama aracıdır.

Temel Bileşenler:

Başlangıç nakit bakiyesi

Tahmini nakit girişleri

Tahmini nakit çıkışları

Dönem sonu nakit bakiyesi

2. Nakit Bütçesi Nasıl Hazırlanır?

Aşamalar:

Dönem Belirleme: Genellikle aylık veya çeyrek dönemler tercih edilir.

Başlangıç Nakit Bakiyesi: Önceki dönemden devreden nakit.

Nakit Girişleri: Satış gelirleri, alacak tahsilâtları, kredi kullanımı vb.

Nakit Çıkışları: Sabit giderler (maaş, kira), değişken giderler (malzeme alımı), vergi ödemeleri.

Dönem Sonu Nakit Pozisyonu: Girişler – çıkışlar + başlangıç bakiyesi.

 Örnek Tablo: Ocak 2025 Nakit Bütçesi

Kalem

Tutar (₺)

Başlangıç Nakit Bakiyesi

150.000

Satış Geliri

300.000

Alacak Tahsilatı

50.000

Toplam Giriş

350.000

Maaşlar

120.000

Kira

30.000

Vergi ve SGK

40.000

Malzeme Alımı

100.000

Toplam Çıkış

290.000

Dönem Sonu Nakit Bakiyesi

210.000

3. Alternatif Yaklaşımlar

3.1. Dinamik Nakit Bütçesi

Gerçekleşen verilerle sürekli güncellenen esnek bütçe türüdür. Belirsizlik dönemlerinde tercih edilir.

3.2. Senaryo Tabanlı Nakit Bütçesi

Farklı ekonomik koşullara göre (iyimser, nötr, kötümser) birden fazla bütçe senaryosu hazırlanır. Risk yönetimi açısından etkilidir.

3.3. Davranışsal Nakit Bütçesi

Yöneticilerin karar alma eğilimleri, ödeme alışkanlıkları ve tahsilât davranışları gibi davranışsal göstergelerle desteklenen bütçe modelidir. Özellikle gri alanların yönetiminde kullanışlıdır.

4. Senaryo Bazlı Vaka Analizleri

Senaryo bazlı analizler, farklı koşullarda işletmenin nakit pozisyonunu öngörmeyi sağlar.

 Senaryo 1: İyimser

Açıklama

Tutar (₺)

Satış Geliri

360.000

Alacak Tahsilatı

50.000

Toplam Giriş

410.000

Toplam Çıkış

290.000

Dönem Sonu Nakit Bakiyesi

270.000

→ Fazla nakit, yatırım veya borç azaltımı için kullanılabilir.

Senaryo 2: Nötr

Açıklama

Tutar (₺)

Satış Geliri

300.000

Alacak Tahsilatı

50.000

Toplam Giriş

350.000

Toplam Çıkış

290.000

Dönem Sonu Nakit Bakiyesi

210.000

→ Planlanan bütçeye uygun pozisyon oluşur.

Senaryo 3: Kötümser

Açıklama

Tutar (₺)

Satış Geliri

210.000

Alacak Tahsilatı

30.000

Toplam Giriş

240.000

Toplam Çıkış

290.000

Dönem Sonu Nakit Bakiyesi

100.000

→ Nakit sıkışıklığı riski vardır. Kredi limitleri ve tahsilat hızlandırma stratejileri devreye alınmalıdır.

5. Davranışsal Bütçeleme Yaklaşımı

Davranışsal bütçeleme, klasik modellerin ötesine geçerek yöneticilerin karar alma önyargılarını, örgütsel kültürü ve çalışan davranışlarını dikkate alır.

Temel Unsurlar:

Aşırı iyimserlik, geçmişe bağlılık, mevcut durum etkisi

Müşteri segmentlerine göre tahsilât alışkanlıkları

Departman bazlı harcama eğilimleri

İç kontrol algısı ve etik uyum

Uygulama Örneği:

Satış yöneticisi, geçmiş başarıya dayanarak satış tahminini %25 fazla gösterir. Ancak pazarlama bütçesi artırılmadığı için hedef gerçekleşmez. Bu durum, "geçmiş başarıya aşırı güven" önyargısını ortaya koyar.

Davranışsal Uyum Matrisi

Gösterge

Teknik Uyum

Davranışsal Risk

Öneri

Satış Tahmini

Yüksek

Orta

Tahmin komitesi kurulmalı

Tahsilat Takibi

Orta

Yüksek

Segment bazlı analiz yapılmalı

Gider Kontrolü

Düşük

Orta

Harcama limitleri revize edilmeli

6.Enflasyonun Nakit Yönetimine Etkileri

Enflasyon, paranın zaman içindeki reel değerini azaltarak işletmelerin nakit akışlarını doğrudan etkiler. Bu etki:

Tahsilatların gecikmesiyle reel gelir kaybına,

Girdi maliyetlerinin öngörülemezliğine,

Faiz oranlarının yükselmesiyle finansman maliyetlerinin artmasına,

Nakit fazlası algısıyla kontrolsüz harcamalara yol açabilir.

Bu nedenle, nakit bütçesinin enflasyon düzeltmeli ve davranışsal uyumlu şekilde yapılandırılması kritik hale gelir.

Nakit Bütçesinin Enflasyonist Dönemlerde İşlevleri

1. Likidite Koruma ve Reel Değer Takibi

Nominal tutarların yanıltıcı olabileceği bu dönemlerde, nakit bütçesi reel değer analizleriyle desteklenmelidir.

 Örneğin:

Açıklama

Nominal Tutar (₺)

Enflasyon (% aylık)

Reel Tutar (₺)

Malzeme Alımı

100.000

5

95.238

Tahsilât Geliri

150.000

5

142.857

2. Kısa Vadeli ve Dinamik Bütçeleme

Aylık hatta haftalık güncellemelerle bütçe, ani fiyat değişimlerine karşı daha duyarlı hale getirilmelidir.

3. Vade Yönetimi ve Tahsilât Hızı

Vadeli satışlar minimize edilmeli, tahsilât süreleri kısaltılmalı; nakit bütçesi bu dönüş hızını izlemek için kullanılmalıdır.

4. Döviz ve Enflasyona Endeksli Araçların Entegrasyonu

Nakit bütçesi, döviz cinsinden varlıklar veya enflasyona endeksli finansal araçlarla çeşitlendirilerek reel değer korunabilir.

Sonuç

Nakit bütçesi, yalnızca teknik bir planlama aracı değil; aynı zamanda davranışsal ve stratejik bir yönetim aracıdır. Alternatif yaklaşımların ve senaryo analizlerinin entegrasyonu, bütçenin gerçekçi ve uygulanabilir olmasını sağlar. Özellikle muhasebe hileleri ve vergi uygulamalarındaki gri alanlarda, davranışsal bütçeleme yaklaşımı etik ve operasyonel uyumu birlikte değerlendirme imkânı sunar.

Enflasyonist ortamlarda nakit bütçesi, işletmelerin finansal dayanıklılığını artırmak için çok boyutlu bir araç olarak kullanılmalıdır. Reel değer analizleri, davranışsal uyum mekanizmaları ve dinamik güncellemelerle desteklenen bütçeler; sadece teknik doğruluk değil, aynı zamanda etik sorumluluk ve stratejik öngörü sağlar. Özellikle vergi uygulamaları ve muhasebe hileleri gibi gri alanlarda, enflasyon etkisiyle oluşan sapmaların nakit bütçesi üzerinden izlenmesi, hem denetim hem politika geliştirme açısından önemli bir katkı sunar.


 

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Vergi İdaresinin Muhatabı Kim Olmalıdır; Mükellef mi, Muhasebeci mi?


Özet

Bu çalışmada Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) ile mükellef arasındaki hukuki ilişkinin, uygulamada neden çoğunlukla muhasebeciler üzerinden yürütüldüğü tartışılmaktadır. Vergi hukuku bakımından muhatabın mükellef olduğu açıktır. Ancak uygulamada idare, mükellefe ulaşmak yerine muhasebecileri doğrudan muhatap almakta ve bu durum mesleğin asli fonksiyonunu gölgelemektedir. Muhasebeciler bağımsız bilgi üreten meslek mensuplarıdır; yalnızca vergi idaresine raporlama yapan “köprü” konumunda değildirler. Buna rağmen idarenin yaklaşımı, mesleğin toplumsal algısını daraltmakta ve meslek mensuplarını asli sorumlulukları dışında konumlandırmaktadır. Makalede ayrıca TÜRMOB’un mesleki talepleri yeterince sahiplenememesi, ticaret odaları ve diğer örgütlerin sessizliği eleştirel bir dille tartışılmıştır. Sonuç bölümünde meslek mensuplarının özlük hakları, ücret sorunları ve haksız rekabet karşısında geliştirilmesi gereken politika önerileri sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler

Muhasebe Mesleği, Vergi Hukuku, Gelir İdaresi, TÜRMOB, Özlük Hakları, Haksız Rekabet

Giriş

Vergi hukuku sisteminde idarenin muhatabı, Anayasa’nın 73. maddesi ve Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) hükümleri çerçevesinde mükelleftir. Buna rağmen uygulamada Gelir İdaresi Başkanlığı, mükellef ile doğrudan iletişim kurmak yerine muhasebecileri ve mali müşavirleri fiilen muhatap almaktadır. Bu yaklaşım, mesleğin toplumsal konumunu dönüştürmekte ve bağımsız bilgi üreticisi kimliğini gölgelemektedir.

Muhasebe mesleği, işletme ilgililerine güvenilir, tarafsız ve bağımsız bilgi üretmek üzere şekillenmiş bir meslektir. Ancak gerek mevzuatın yetersizlikleri gerekse idarenin pratikteki uygulamaları sonucunda, kamuoyunda muhasebeci yalnızca vergi idaresi ile mükellef arasında bir aracı gibi algılanmaktadır. Bu durum, hem meslek mensuplarının özlük hakları hem de mesleğin itibarı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

1. Muhatap Mükelleftir

VUK’un 8. maddesinde mükellef “vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden kişi” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla vergi idaresinin muhatabı doğrudan mükelleftir. Muhasebeciler ve mali müşavirler, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu çerçevesinde mesleki sorumluluk üstlenmekle birlikte, vergi borcunun asli tarafı değildir. Bu ayrım, idarenin iletişim ve denetim pratiklerinde çoğu zaman göz ardı edilmektedir.

 2. İdarenin Yaklaşımı ve Uygulamadaki Sorunlar

Gelir İdaresi Başkanlığı, denetim, yoklama ve bilgi taleplerinde çoğunlukla mükellefi değil, muhasebeciyi aramakta veya yazışmalarda onları muhatap almaktadır. Bu uygulama, hem hukuki muhataplık ilkesine hem de mesleğin bağımsızlığına zarar vermektedir. Muhasebeci, işletme ilgililerine finansal bilgi üreten bir uzman iken, uygulamada sanki yalnızca vergi idaresine hizmet eden bir meslek mensubu konumuna itilmiştir.

3. Akademik Görüşler ve Yargı Kararları

Akademik literatürde muhasebecinin rolü, bağımsız bilgi üreticiliği çerçevesinde tanımlanır.Yargı kararlarında da, muhasebecilerin mükellefin yerine sorumluluk yüklenemeyeceği, idari para cezalarının doğrudan meslek mensubuna yöneltilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak bu kararlar, uygulamada çoğu zaman göz ardı edilmekte, idare ile mükellef arasındaki ilişki pratikte meslek mensuplarının omuzlarına yüklenmektedir.

4. Meslek Örgütleri ve Sessizlik - TÜRMOB ve Odalar

TÜRMOB ve bağlı odalar, meslek mensuplarının özlük hakları( yıpranma payı , erken emeklilik vb. gibi), ücret sorunu( düşük ücret) ve haksız rekabet ( haksız rekabet sonucu meslek mensubunun eksik gelir elde etme) konularında yeterli çözüm üretememektedir. TÜRMOB çalışma raporlarında ve yazmış olduğu raporların neredeyse tamamında sermayenin ihtiyaçlarını dile getirirken, meslek mensuplarının gelişen ekonomik ve sosyal olgular karşısında sorunlarını dile getiren herhangi bir rapor ve araştırma ortaya koymamıştır.  Özellikle idarenin muhasebeciyi muhatap alan yaklaşımı karşısında meslek örgütlerinin, mesleğin bağımsız bilgi üreten yönünü öne çıkaracak güçlü bir tavır sergileyemediği görülmektedir. Ticaret odaları ve diğer meslek örgütleri de, vergi idaresinin taleplerini doğrudan kendi sorumlulukları olarak görmek yerine, sorumluluğu muhasebecilere yıkmaktadır. Böylelikle meslek mensubu, hem mükellefin hem idarenin taleplerini karşılamak zorunda bırakılan “sessiz yüklenici” konumuna sürüklenmektedir. Neredeyse bir meslek mensubunun ifade ettiği gibi,” işverenler servet biriktirirken, muhasebeci dert “ biriktirmektedir.

5. Ücret, Haksız Rekabet ve Özlük Hakları

Muhasebecilerin en temel sorunları arasında mesleki ücretlerin yetersizliği, haksız rekabet ve özlük haklarının korunamaması gelmektedir. Asgari ücret tarifesinin fiilen uygulanmaması, kayıt dışı hizmet veren kişi ve kuruluşların yaygınlığı, meslek mensuplarını ekonomik ve etik açıdan zorlamaktadır. Meslek mensuplarının hak ettikleri ücretlerin kalıcı ve elde edilebilirliğinin güvenliğini sağlayıcı sistemlerin oluşturulamaması, KDV oranın çok yüksek olması dolayısıyla müşterileri ile sorun yaşanması vb. gibi sorunlar çözüm beklemektedir. İdarenin uygulamaları ( kanunların uygulamasının hiçbir şekilde oryantasyona tabi tutulmadan yürürlülüğe girere girmez uygulanmaya başlanması, idareler arasında yazlımda ortak dili kullanılmaması nedeniyle sürekli her kurum tarafından aynı bilgilerin istenmesi, vergi idaresinin sürekli bilgi işlem sistemlerinin değiştirilmesi ve uygulama uyumlarının yapılmaması vb. gib)  meslek mensuplarını bir bıkkınlığa ve tükenmişlik sendurumuna itmektedir. Meslek mensupları arasında hiyerarşik bir üstünlük varmış gibi YMM –SMMM ilişkisinde ortaya çıkan sorunlar. Meslek örgütlerinin ise bu konulardaki tutumlarının başlangıçta meslek mensuplarına yeni iş alanları çıktı diye propoğanda ederek meslek kamuoyundan destek alırken, zaman içerisinde bitmez tükenmez bir şekilde meslek mensubunun enerjisini tükettiğini görmezlikten gelmektedirler.

TÜRMOB’un seçim sürecine girerken yaklaşık 36 yıldır(TÜRMOB kuruluş 13 Haziran 1989) bu  sorunlara kalıcı çözümler üretememiş olması, meslek camiasında ciddi bir eleştiri konusu haline gelmiştir.

Sonuç

Vergi hukuku açısından muhatap mükelleftir. Buna rağmen uygulamada muhasebecilerin muhatap alınması, hem hukuka hem de mesleğin bağımsız bilgi üreticisi kimliğine aykırıdır. İdarenin bu yaklaşımı, mesleğin toplumsal algısını daraltmakta, muhasebeciyi yalnızca vergi idaresine hizmet eden bir konuma itmektedir.

TÜRMOB ve meslek odaları, meslek mensuplarının özlük hakları, ücret sorunu ve haksız rekabet karşısında daha güçlü politikalar geliştirmelidir. Ticaret odaları ve diğer meslek örgütleri de sorumluluğu sessizce muhasebecilere yüklemek yerine, idarenin talepleri karşısında doğrudan sorumluluk üstlenmelidir.

Meslek mensupları, bağımsız bilgi üreten uzmanlardır; onların asli görevi yalnızca idarenin bilgi talebini karşılamak değildir. Bu gerçeğin hem hukuki hem de toplumsal düzeyde kabul edilmesi, mesleğin itibarının korunması ve sorunların çözümü için zorunludur.


Kaynakça

 


VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...