13 Nisan 2024 Cumartesi

SİYASETTE BARDAĞIN DOLU TARAFINI GÖSTERMEK

 



Hizmet çeşitliliğinin sürekli arttığı toplumlarda, siyasi partilerin vermiş oldukları vadelerin devamlılığını takip etmek çok zor olmaktadır. Gündelik hayatın akışı içerisinde sürekli değişen ihtiyaçların farklılığı, söylenen sözün ağırlığını da yitirmesine neden olmaktadır. Siyasal söylemlerin çokluğuna paralel olarak, siyasi partilerinde çokluğu, seçmenlerin karar vermesinde zorluklar ortaya çıkarmaktadır.

Siyasi partilerin kendi programlarında yazmış oldukları ülke tahayyülü, seçmenlere ulaşım stratejilerini belirlerken doğru hedeflemeler yapması ve bu hedeflerimeler doğrulusunda uygun dilin kullanılması, vazgeçilmez olarak ortaya çıkmaktadır.

Tüm bu faktörlerin en önemli belirleyicisi ise hiç şüphesiz seçmenlerin kendisidir. Dolayısıyla seçmenlerin ekonomik, kültürel, sosyal, bireysel ve psikolojik durumları siyasi partilerin çalışma kapsamında yer almaktadır.   Şüphesiz ki, seçmenlerin oy verme davranışlarında çok farklı faktörlerin etkin olması yanında, sürekli değişen çevresel koşulların, seçmenlerin günlük ihtiyaçlarının aciliyeti karar vermelerinde önemli şekilde etkilemektedir.

Siyasal patilerin ülke tahayyüllerini topluma anlatırken en önemli unsurlardan bir de hem kendi parti üyelerini, hem de seçmenleri motive edebilme kabiliyetinde yatmaktadır. Motivasyon için, insan çabasının hareket kazanması, yönlendiren bir süreç ve davranış, insan davranışını değiştirme yeteneği olarak birkaç tanımı sıralanabilir.

Siyasi partiler bir bütün olarak bir organizasyon olarak, bu çabaları gösterirken bunların genel başkanları üzerinde cisimleşen liderlik pozisyonları ve yetenekleri de ortaya çıkmaktadır. Liderlik tanımları çok çeşitli şekillerde ve çeşitlerde yapılmaktadır. Burada AK Parti siyasetine ait değerlendirmelerde bulunacak olmamız nedeniyle Recep Tayip Erdoğan üzerinde liderlik konusunu ifade edeceğim.

Tayip Erdoğan üzerine yapılan liderlik çalışmalarında ortaya konan Karizmatik, Hizmetkâr ve Babacan liderlik tiplerine uygun olduğu kanaati daha yatkın olarak ele alınmaktadır. Hizmetkâr lider, güvenip kendilerine liderlik etme erkine layık gören takipçilerine üst düzey bağlılık ve minnet duyar. Lider-takipçi ilişkisi güçten kaynaklanan bir ilişki değil, kalbi bir bağlılıktır. Lider gücünü izleyenlerinde hiçbir fark gözetmeksizin yalnızca hizmet etmek için kullanır. Liderin motivasyonu takipçilerinin refahı ve mutluluğudur. Karizmatik liderin sahip olduğu yüksek etkileme kabiliyeti, risk alma ve kriz yönetimi, özgüven gibi özellikler. Erdoğan’ın söylemlerinin ise yapılan incelemeler ışığında babacan ve hizmetkâr liderliğe ait özellikleri gösterdiği görülmektedir.[1]

Tayip Erdoğan’ının yukarıda sayılan özellikleri ne kadar etkileyici bilinmez ama siyaset yapma tarzına bakınca bir karşılığının olduğu da yadsınamaz. Bunu örnek olacak çok sayıda verinin olduğu da görülmektedir. Pozitif algının siyaset yapma tarzında etkili olduğu, kullandığı dil seçiminden ve kitlelere ulaşmasından aldığı siyasal sonuçlarla kıyaslandığında bir değerinin olduğu gözükmektedir.

M.Bilge Çığın ve O.Kuşat Acar’nın makalesinde ele aldığı söylemlere bakıldığında, kullandığı kelimelerin seçiciliğinden iletişim kurduğu toplumsal kesimlerle nasıl bir bağ kurduğu anlatılmaktadır. Dönemin özeliklerine göre öne çıkma açısından farklılıklar gösterse de en fazla kullandığı kelimeler, Ak Parti/Biz vurgusu, millet, eşit ağırlıkta kullanılan iki kelime “artık” ve “kardeşlerim, bugün( Bir değişim sürecinin başladığı, “bugünün” bir dönüm noktası olduğu vurgulanmıştır) kelimeleridir.

Bütün bunlara rağmen pozitif bir dil kullanmak, toplumsal kesimlerde halk arasında kullanılan bir deyim gibi sürekli” bardağın dolu” tarafını göstermek olarak da bir karşılık bulmaktadır.

Tayip Erdoğan’ının toplumsal tahayyül olarak vaat ettiği birçok şeyi gerçekleştirmemesine rağmen, küçük bir kısmını gerçekleştirdiğinde sürekli vurguladığı “ bunları yaptık, kalanı da yapacağız” inşallah söylemi olmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018 seçim manifestosunu açıklarken "Ahdim olsun ki faiz, enflasyon ve cari açık düşecek" demişti. Bu söylemi hiç tutmadı ancak bütün konuşmalarında aynı şeyleri söylemeye devam etti. Aynı şeyleri dolar düşecek, seçimlerden önce AKP, istihdam oranını 2023'e kadar yüzde 53'e, kadınların işgücüne katılım oranını da yüzde 41'e çıkarma vaadinde bulunmuştu. Deprem konutların altı ay içerisinde teslim edileceği vb. sayısız vaadi gerçekleşmemişken, konuşmaların hep işsizliği düşürdük, şu kadar konut yapıyoruz, şu kadar teslim ettik. Bu vaatlerinin hiçbiri söyledikleri şekilde gerçekleşmedi.

Tayip Erdoğan sürekli yapmış olduğu söylevlerinde bardağın dolu tarafını göstermektedir. Bu toplumda bir şeylerin yapıldığı algısı ve imajı yaratmaktadır. Bir bütün olarak ortaya koyduğu vaadin ne kadarını yapamadığı üzerinden konuşmamaktadır. Muhalefetin bunları dile getirmesi toplumda olumsuz karşılanmaktadır.

Sonuçta pozitif dil, bardağın dolu yanını göstermek toplumda olumlu algılanıyor ve yaygın olarak kullanılan, yaparsa yine Erdoğan yapar duygusunu oluşturuyor. Bu söylem muhalefeti de tahkim etmektedir, etkisi altına almakta ve kendi gündemine hapis etmektedir. Muhalefetin bu söyleme karşı alternatif bir dil oluşturarak kendilerinin tahayyül ettikleri toplumsal projelerin anlatılması ve toplumda bu duygununun yerleşmesine uygun bir siyasal stratejiye ihtiyacı gözükmektedir.

 

 

 



[1] Müzeyyen Bilge ÇIRAGÖZ, Osman Kürşat ACAR, Recep Tayyip Erdoğan’ın Sahip Olduğu Liderlik Tarzı: Balkon Konuşmalarının İçerik ve Söylem Analizi ile Değerlendirilmesi, Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Haziran 2021 Cilt: 23 Sayı:1,

NEDENİ BELLİ OLMAYAN ZENGİNLİĞE ÖFKELENMEK Mİ?

 



FENOMEN diye tabir edilen olaylar basın yayın organlarında uzunca bir zamandır konuşulmakta. Gazetelerde ve televizyonlarda konuşuldukça da toplumun gündemini sürekli meşgul etmekte. Hal böyle olunca bizde konuşalım istedim.

Fenomen denilen şey; yaşanılan olgu ve olaylar anlamına gelmektedir. Toplumda öyle olgu ve olaylar yaşanmakta ki zoraki, gözümüzün içerisine sokulmakta, bundan hiçbir kimse kaçamamaktadır.

Basında adı geçen kişilerin toplumsal statülerinin önemi de büyük, yaşanılanların konuşulmasında. Türk filmlerinden çokça bildiğimiz bir replik vardır ya, fakir oğlan, zengin kız aşkı. Bu aşka tatulanlar bir türlü kavuşamazlar. Bu duygu yüklü bir ilişki olsa da, aslında sınıfsal bir farklılığın karşılıklı gerginliğinden, hınç ve öfkesinden başka bir şey değildir.

Konuşulan kişilerin sosyal medya aracılığıyla, kendilerini kamulaştırmadan önceki yaşamlarının basına yansıdığı kadarıyla kendi halinde, yoksul, alt sınıflara ait toplumsal kesimden oldukları yazılıp çizilmektedir.

Ancak işin diğer bir yanı ise, bunların uzun zamandır sosyal medyada kendilerinin ultra sayılacak şekildeki zenginliklerini gösterişli bir şekilde yansıttıkları da, gizli bir şey olmadığıdır.

Böyle olunca ekonomik boyutu, olduğu gibi sosyal boyutu da oluşmaktadır.  Ülkemizde iletişim araçlarıyla zenginliğini gösterişli bir şekilde kamuoyunun gözüne sokulduğunda, toplumsal bir homurdanma ortaya çıkıyor ve devlette “nerden buldun” yasası olmadığı için pek de bir şey yapamıyor. Ticari bir iş yapıyorsa bu kişiler mali işlemleri incelenerek usulüne göre iş yapıp yapmadıkları, eğer yapmadıysalar ancak vergi cezaları ile cezalandırılmaktadırlar.

Yine basına yansıyan olaylara göre, kara para aklama kanuna göre ülkemiz, uluslararası GRİ listede bulunmaktadır. Ülkeye yeni yabancı sermayenin gelmesi için gri listeden çıkması yönünde maliye bakanının açıklamaları bulunmaktadır. Yasal yanları bunlar olmakla birlikte bir de sosyal yanı bulunaktadır.

Mustafa Kemal Coşkun’unun Dipnot yayınlarından yeni çıkan, “sınıfın duyguları” adlı bir kitabı yayınlandı.  Çalışanların kültürü ve duygularının, bulundukları toplumsal konumları açısından nasıl ifade edildiğini geniş bir şekilde ele almaktadır. Kitapta, Elektrik firmasında çalışan bir işçi “zengin olmanın bireysel yetenekle” ilgili olduğuna inanmıyor ve “zengin çaldığı için zengin, yoksul çalmadığı için yoksul. Ben çalışarak çırpınarak birkaç kişi görmüşümdür. Gerisi hep birlerinin elini eteğini öptüğü için. Böyle zengin olacaksam ben olmayayım yani. Zengin olmayı da istemiyorum zaten. Adil bir yaşam istiyorum sadece”[1] zenginliğe ait görüşünü ifade ederken geniş yığınların duygusuna tercüman olmaktadır.

Toplumsal sınıfların, üretimden kaynaklanan ve bulundukları konumları itibariyle çeşitli duygular taşıdıkları, yine kendine özgü kültürel ve ahlaksal değerlere sahip oldukları bu kitapta irdelenmektedir.

Adaletsizlik ve haksızlık duygusunu yaratan korku, utanç, yabancılaşma, aşağılanma ve bir bütün olarak bunlara bağlı saygı ve onur arayışının yaratacağı duygu olduğunu göstermektedir. Toplumda utancın ifadesi zordur, bu utanç öfkeye neden olmaktadır.

Modern toplumlarda kısır bir döngü olarak kendini yenileyen utanç, öfke ilişkisi gittikçe artmaktadır. Ancak bu gösterilemediği içinde, daha fazla gizlenmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Geleneksel toplumlarda zenginlik bütün boyutlarıyla gösterilirken, modern toplumlarda bir şeye sahip olma ya da olmama göreceli olarak daha gizli olmaya başlar. Zenginlik, o nedenle doğrudan değil de basın yayın araçlarıyla gösterilir olmaktadır. Mekânsal olarak yoksul kesimlerden ayrılan zenginliğe sahip kesimler, sahip olduklarını başka araçlarla sergilerler. Geniş toplumsal kesimler ise bu zenginlikleri sadece seyrederler.

Toplumda uzun zamandır yaşanan yaygın yoksulluk nedeniyle, haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı, çaresizlik içerisinde yaygın bir öfke birikimi oluşmaktadır. Futbolcuların, milyon dolarlarını daha çok gelir elde etmek için nasıl kullandıkları, yine kamuoyuna yansıdı. Hükümetin politikalarını desteklemek için dolarları bozduruyoruz kampanyalarına katılıp, diğer taraftan milyon dolarlarını daha fazla faiz getirsin diye kaptırmaları “evdeki bulgurdan olmaları” nasıl bir toplumsal bozulmanın içerisinde olduğumuzu göstermektedir.

Toplumsal eşitsizlik ve hukuksuzluk hızla yayılmaktadır. Açlık ve yoksulluk sınırının, fiyat artışları ve Türk parasının değer kaybetmesiyle sürekli artması, toplumda yeni duyguların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.  Toplumun yoksul kesimleri, her ne kadar sadece televizyonlardan seyrederek derin bir nefes alarak iç geçiriyor olsalar da, içerinde büyük bir fırtına birikmektedir.

Bu ortaya dökülen orantısız zenginliklerin, kendi halinde emeğiyle geçinmeye çalışan geniş yığınların başarısızlıkları utanca dönüşmektedir. Toplumun geniş kesimlerinde emeğiyle çalışanların bütün çabasına karşılık adil ve eşit bir geçim sağlayamamaları biriktirilmiş bir öfkeye dönüşmesi muhtemeldir. Toplumsal bir duygu olarak ilişkileri bozucu bir duygu olmaktan çıkarak, seçimlere yansıması toplumsal bozulmanın önüne geçmesi, aynı zamanda adalet arayışını da güçlendirebilir.

 

 

 

Anahtar Kelimeler: Eşitlik, hukuk, zenginlik, duygular, öfke, toplumsal bozulma



[1] Çoşkun, M.Kemal, Sınıfın Duyguları, Dipnot yayınları, Ankara, 1.baskı 2023, s,153.

SİYASETTE DUYGULARA TESLİM OLMAK

 



Oy verenler, siyasilerin rasyonel kişiler olduklarını düşünürler. Daha fazla bilgiye sahip olmakla birlikte, yönetimsel olarak da bu bilginin karşılığı olan iyi yönetimin ve hizmetin olmasını beklerler.

Oysa siyaset sayesinde birleri, diğer insanların erişemediği şeylere eriştiğinden insani duyguların, siyasi hesapların, önemli bir parçası oluduğu şaşırtıcı bir şey değildir. Siyaset psikolojisinin bir alanı da siyasette duygular ve bu duyguların siyasete etkileridir.

Duygular bazen korkularımızın arkasındaki güç, bazen de çekici olan yaşantılarımızın kaçınılmaz halleri olarak ortaya çıkarlar. Sürekli sakin ve mantıklı kalabilen insanlar, toplumda “duygusuz” olarak da tanımlanmıştır. Ancak duygular yaşantımızın önemli bir parçasıdır.

Siyasette akıl ile duygular zıt karakterdedir.  Sırf duygular ile hareket edilirse, mantık dışarıda kalır. Aklın çözemediği bir durumda insan hislerine teslim olur. Duygular ile aklın bir birinin tamamlayıcısı olduğunu kabul etmek, aralarındaki zıtlığı bir ölçüde de olsa giderici olmaktadır.

Bireylerin siyasal sistemle ilgili eylemlerini oluşturan “siyasal davranış”, siyasal davranışın özel bir formu olan “katılım” ve son olarak inanç, duygu ve değerlendirmelerimiz üzerindeki irademizi yansıtan “tutumları”  oluşturmaktadır.

Toplumda bireyler ekonomik-sosyal konular üzerinden bir birilerini etkilemeye çalışırlar. Bireylerin, birbirlerini değiştirme ve etkileme çabaları siyaseti ortaya çıkarmaktadır. Siyasal davranış olarak insanlar bir partiye üye olmak, oy kullanmak veya oy kullanmamak, boş oy vermek de bir siyasal davranıştır. Bu davranışlar bir yerde tutumlarımızı oluşturmaktadır. Siyasi partiler de normal koşullarda, bir araya gelmeye ya da gelmemeye ve güç birliği yapmaya karar verebilirler.

Uzunca bir zamandır siyasi hayatımızda koalisyonların ne kadar kötü olduğu, topluma dayatılmaktaydı. İktidar sahiplerince, Anaysa değişikliği yapılarak bu koalisyonlardan kurtulacağı söylene geldi.  Anayasa değiştirilip yeni sisteme geçilince, tek başına yüzde eli biri sağlamakta zorlanan partiler, kötü olarak topluma sundukları koalisyonların en büyüklerini oluşturdular.  Anayasa değiştirilmeden önce genel seçimler yapılarak mecliste sürdürülen koalisyonlar, bu kez toplumun önüne sandık konularak doğrudan ayrıştırmaya yönelik neredeyse iki kutuplu bir toplumun oluşmasına neden oluverdiler.

Ülkede açıklanan verilere bakıldığında, toplumun çok geniş bir kesiminin yoksullaştığı, alım gücünün düştüğü, üretimin gerilediği, tüketim toplumuna dönüştürüldüğü artık her kesim tarafından kabul edilmektedir. İşsizlik artmış, üretim düşmüş, toplumun geniş kesiminin büyümeden aldığı pay azalmıştır.

Ancak toplum sadece adaletsiz gelir dağılımına,  göre ayrışmamıştır. Böyle olsa idi, toplumun hak talepli istemlerinin elde edilmesi için topluca tepkiler vermesi gerekirdi. Toplum daha çok kültürel, davranış, karar ve tutumlarını ifade eden duyguları üzerinden kutuplaşmaya tabi tutulmuştur.

Onun için yaşadığımız zaman diliminde siyaset birazda duygularımızın eseri olmaktadır. Millet ittifakının kurmuş olduğu ittifak, seçimlerden sonra başarı sağlayamamış ve başarısızlık kendi aralarında duygu parçalanmasına, gerçeklerden kopmalarına neden olmuştur. Bir araya gelirken ortada olan olgular, olaylar aynı iken, seçimden sonra değişmiş gibi davranarak tutumlarını değiştirmişlerdir. Bu daha çok altılı masanın iki büyük partisi arasında başarısızlık nedeniyle, siyasal duygu dağılmasına teslim olunmuştur.

CHP ‘nin, kurultay yaparak kendi yönetim kadrolarını yenilemesi, kendi seçmenleri üzerinde siyasi duyguların bir ölçüde yönetilebilir olduğu bir durumu ortaya çıkarmıştır. İYİ Parti ise gel gitler ile adeta denizin yaşadığı geri çekilip, kabarması olayına dönüşmüş, duyguları, kararları ve tutumları karamsarlığa dönüşmüş, içine dönük bir davranışa neden olmuştur.

İktidarın ortaya koyduğu tutum da,  muhalefet üzerinde adeta kara bulut gibi dolaşır olmuştur. Muhalefet cephesinde daha zayıf olan İYİ Parti üzerinde, mantıklı karar almasını engelleyici, duygularına yönelten ve yalnızlık tutumunu bir davranış haline getirmesine neden olmaktadır.

CHP genel başkanın, iyi niyetli olarak ülkenin bütün koşuları aynı iken işbirliğinin sürdürülmesi konusunda vermiş olduğu çaba değerlendirilememiş, ayrı tek başına, birazda ergenliğini kanıtlamak durumunda bulunan, bir genç gibi davranmasına neden olmuştur. İYİ Parti, CHP ile yerel seçimlerde işbirliği yapmaması kararıyla Cumhur ittifakının ekmeğine yağ sürmüştür.

İYİ Partinin, davranış, karar, tutum ve yaşam biçiminden kaynaklanan seçmenlerin aynı kültürel değerlerle hareket ettiği bütün kamuoyunda söylenirken ve araştırma bulguları bunları işaret ederken, güç birliği yapmadan iktidarın geriletilemeyeceğini yok sayması siyaset psikolojisi acısından mantıktan tamamen uzaklaşmak, duygularına teslim olmak demektir.

Siyaset bireylerin ekonomik ve sosyal olaylarda bir birini etkileme ve değiştirme durumu ise muhalefet partisi olan CHP ‘nin, millet ile toplumun temel sorunlarında, hemhal olması, bunların çözümünde milletle ittifak olması kaçınılmazdır. Doğrudan toplumun sorunu olan konulara, yerelden başlayarak duyguların, davranışların, karar almaların ve bireysel tutumların değiştirilmesi konusunda daha fazla çalışması kaçınılmazdır. Muhalefet, yeniden çekim merkezi olacak, toplumun büyük bir kesiminin yüzünü döndüğü, uyguladığı toplumsal politikalarla, siyaset duygusunu topluma geçirmenin yolunu bulmalıdır. Güçlerini yeniden toparlayarak, kontrol edilip, temsil yeteneği olan kişilerin yetenekleri üzerinde örgütlü gücü inşa etmelidir.

MEŞHUR BELEGAT, SİYASETTE ÖYKÜ YARATMA MESELESİ

 


Son zamanlarda, her kesimden siyasette,  bir şey yapmak için bir öyküsünün olması gerektiği, söylemi yaygın olarak kullanılmaktadır. “Abi “ öykün yoksa siyasette başarılı olmazsın.  Türk dil kurumu sözlüğünde isim olarak “öykü; ayrıntılarıyla anlatılan olay”, “ isim edebiyat ise; Hikâye” olarak açıklanmaktadır.

Öykü bir olayın ayrıntılarıyla açıklanması ise, olay ne olmalı. Siyasette kişilerin hayatını anlatan bir şey mi? Örneğin sabah sekizde kalkar, spor yapar, kahvaltısını yapar, işyerine gider, çalışır, akşam iş yemeğine gider ve eve döner mi? olmalı. Yoksa güzel sözler mi? hemşerilerimi seviyorum, onlar için sabah akşam düşünüyorum ve çalışıyorum. Eğer bunlar öykü ise toplumsal yaşam için hiçbir anlamı yoktur.

Esas olan ise toplumsal olarak yapılan ve toplumun yaşam biçimini doğrudan etkileyen kararlar mı olmalı? Ya da son zamanlarda siyasette neredeyse bir birine benzeyen, anlatım ve önerilerle süslenen ama toplumun hayatına dokunmayan söylevler mi olmalı? Toplumda karşılığı olmayan şeyler olarak ifade edilen öyküler mi? Ya da sürekli taahhüt edip yapamadığı, ancak ucundan dokunduğu ve çok büyük bir başarı diye sunulan bardağın dolu tarafını göstermek mi olmalı?

Yaşadığımız çağda, toplumların yaşamlarını etkileyecek söylemler ve kararlar neredeyse sağcısından, solcusuna kadar bir birine o kadar çok benzedi ki, oy veren yurttaşlar açısından kimin gerçekten ne yapmak istediğini ayırt edemez hale geldi. Sağcısından, solcusuna kadar her kesim neredeyse aynı şeyleri söyleyip aynı vaatlerde bulununca vatandaşında kafası karıştı. Bu söylemler, klasik yapılacak işlerin dışında doğa ve toplum ilişkisine, bu ilişkiler içerisinde yer alan toplumun değişik kesimlerinde, bir heyecan oluşturmamaktadır. Gittikçe birbirine benzeyip, aynılaşmaktadırlar. Böyle olunca da edebi olarak bir hikâye yaratma çabası içerisinde girebilmektedirler. Romantik olsun diye de bu hikâyenin gerçek üstü olması için distopik hayallere dalıp gitmektedirler.

Toplumların tarihlerini yaratanlar üretici güçler ve bunlar arasında uzlaşmaz olan çelişkilerin ortaya çıkardığı güç ilişkileridir. Yöneten ile yönetilen, zenginle ile yoksul, işçi ile patron vb. gibi. Eğer bir hikâye yaratılacak ve bunun siyasi sonuçları olacaksa,  gerecek bir hayattan bahsedilecek ise yaratılan kaynakların adil paylaşımının, toplumda oluşan çelişkinin öyküsü yazılmalıdır. Bu gerçekçi bir öykü olacak ise toplumsal kesimlerin yaşamlarına doğrudan dokunmalıdır.

Öykü yaratmak, Belediyecilik ise, kent rantlarını sermayenin hizmetine sunmak olmamalı, göğün yüzüne doğru dikilen binaların alt yapıları bile olmadan, nüfus yoğunlukları artırılarak şehir hayatı çekilmez hale getirilmemelidir. Ulaşım ve şehir alt yapısının kötüleştirilmesi olmamalıdır. Park, bahçe yapacağım diye ortak kullanım alanları sermayeye peşkeş çekilerek en kıymetli arsa alanları park yapıyorum diye ranta kurban edilmemelidir.  Her sene kaldırımlar yenilenerek asfalt dökülmemelidir. Yerel demokrasinin kaynağı olan belediyecilikte liberal çıkarlar için tüketim toplumuna dönüştürülmemelidir. Yerelde yaşayan her toplumsal kesimin temsiliyetinin sağlanmasını ortadan kaldıracak kültürel değerlerin yok sayılmaması, olamamalıdır. 

Toplumun üretim ilişkilerinin üzerine oturmuş idari yönetimin, toplumca yaratılan kaynakların nasıl paylaştıracağının bir öyküsü elbette olmalı. İnsanlığın yaşadığı zaman diliminde, doğayı ve insanlığı nasıl anlamlandıracağının, deprem ve sel baskınları olduğunda buna karşı insanlığı nasıl koruyacağının bir öyküsü olmalıdır. Toplumda temel çelişki haline gelen doğanın tahrip edilmemesi için, kadınların öldürülmemesi, gençlerin daha güvenli bir gelecekte yaşayabilmesi için bir öyküsü olmalıdır.

Toplumun yaratığı katma değerin adil ve eşit bir şekilde nasıl dağıtılacağının, eğitimde, sağlıkta, barınmada vatandaşların nasıl yararlandırılacağının ve kamusal hizmetlerin beleş olmasının nasıl sağlanacağının bir öyküsü olmalıdır. Planlı bir şekilde nasıl kalkınılacağının, toplumun kaynaklarının nasıl verimli ve etkin kullanacağının bir öyküsü olmalıdır.

Nüfusun sürekli artması ve kentleşmeden kentlere yığılmasının nasıl planlanacağının, tarımsal üretimin toplumun ihtiyaçlarını hangi düzeyde karşılayacağının bir öyküsü olmalıdır. Teknolojideki gelişmelerin toplumun geleceğini nasıl etkileyeceğinin ve üretim biçimlerini nasıl değiştireceğinin bir öyküsü olmalıdır.

Bütün bu saydıklarımız, belediye başkanı seçilecek en yetenekli bir kişinin yapacağı ve başaracağı türden öykülerden hiç değil. Görüldüğü gibi öykü yaratmak kolektif toplumun bütün güçlerinin ortaya koyabileceği ortak bir akıldan ve planlamadan geçmektedir.

Yeni bir yerel seçim dönemine girdiğimiz bu günlerde belediye başkanlarından ultra yetenekli oldukları düşüncesiyle siyasi partiler yetenek avına çıkmaktadırlar.  Ancak unutmamak lazım ki distopik olandan başka bir yetenek bulamayacaklardır. Ne bir “Örümcek Adam”, ne bir  “Süpermen” olacaktır yeni belediye başkanları. Yıllarca çarpık kentleşmenin, rant uğruna talan edilen kenetlerin dağlarca sorunlarını küçücükte olsa, bir dokunuş yapan insanlar olabilecektir. Ancak toplumun temel çelişkilerini çözebilecek bir kahraman hiç olamayacaklardır.

Gerçek bir öykü, ancak toplumun temel çelişkilerini çözebilecek bir plana sahip olan, liyakatli, kendini yenileyen, sürekli öğrenen organizasyonlar yaratan ve insan, örgüt ve toplumsal çelişkiler üzerinden ele alacak bir düşünsel program yaratmak olacaktır. Siyasetin öyküsü bunun için olmalıdır.

24 Temmuz 2023 Pazartesi

SÖZ VERMEK


Siyasal partiler; kendi oluşturdukları ekonomik ve sosyal politikalarını halka anlatmak, halk nezdinde kabul görmesini sağlamak ve seçimlerde iktidar olmak için yarışırlar. 

Bu ekonomik hayatta da böyle değil mi?

Rekabet koşullarının artması, pazardaki rakiplerin her geçen gün çoğalması, ürünlerin standartlaşması, işletmelerin markalarının tüketiciler üzerinde duygu uyandırmaya yönelik, yeni stratejiler geliştirmeye zorlar hale getirmektedir.  Tüketicinin duygularına yönelik marka tanıtıcı reklamlar yapmak, marka sadakatini artırmak uzun vadede marka ile tüketiciler arasında duygusal bir bağın kurulmasını sağlamaktır.

Sosyal hayatta ise, insanın bir tanımı olarak söz vermesidir. Nietzche insanı tanımlarken “insan söz verebilen bir hayvandır” diyor. İşte bunun için hayvan değildir insan diyor.Nietzche, insanı hayvandan ayırmak için özce de söz vermede yoğunlaşmış. İnsan sözünü tutsa da tutmasa da söz vermeden edemez.

Söz vermekle iş bitmez derler. Söz vermekle bitmez diyenler aynı zaman da bir eksikliği, bir yetersizliği dile getirirler. Bir işi sonuca ulaştırmak için, çok şey yapmak gerekir. Söz vermek olsa olsa sadece bunlardan bir tanesi olabilir. Yaygın olarak söylenen sözler vardır ya. Söz verince işler bitti mi sanıyorsun? Söz vermek nerede iş bitirmek nerede?

Söz vermekle iş bitmez anlayışı başka bir şeye de çağrı yapmaktadır. İnsanın iş yapmasının yanında, söz vermenin biraz eksik kaldığı görünür hale gelir. Başka bir açıdan da bakılırsa iş bitirmek söz vermekle başlar. Peki, söz vermek neden iş yapmak kadar değerli değil. Neden söz bu kadar değersiz kılınarak kötüye kullanılmış. Her zaman her toplumda ve çevrede rastlanan, bazende çok çok rastlanan dönekler, söz vermeye beslenen güven ve saygıyı azaltmış.

Son genel seçimlerde bir partinin sloganı görsellikle donatılmış toplumun her kesimini kapsayacak şekilde biraz da duygusal bir melodiyle hem görsel, hem de işitsel duyu organlarımıza hitap eden “SANA SÖZ BAHARLAR GELECEK”sözüdür.

Bu sloganı kullanan partinin genel başkanı bütün ekonomik, sosyal alanlara ilişkin kendi çözüm önerilerini ifade edecek şekilde …son cümlesini “SANA SÖZ…” ifadesiyle bitecek bir işitsel duygu ile seçmenlerin hislerini uyandırmak ve onların harekete geçmesini sağlamak, pozitif bir ruh halinden, mutluluk güven gibi daha güçlü duygulara hitap etmek istemekteydi.

Verilen sözlerde ekonomik ve sosyal hayatı etkileyecek, seçmenlerin yaşamına dokunacak vaatlerdi. Emekliye verilen 8.500 TL ikramiye, Depremzedeye ücretsiz konut, gençlere iş vaadi, çiftçiye ucuz mazot, hayvancılığa teşvik, çalışanlara geçinebileceği bir ücret, aile sigortası ve kadınlara tanınan ayrıcalık, gelir adaletindeki bozulmanın giderilmesi, yolsuzluk ve liyakatsizliğin giderilmesi, Hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim vb. gibi.

Partinin ve genel başkanın verdiği sözlerle asıl kimliğini bulma çabasının topluma verdiği sözlerle seçme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Ancak yine bir eksiklik vardı ki bu asıl iş yapmanın bir göstergesi olan zaman. Söz verenin, zamana karşı savaşı. Zamana karşı savaşmak, geleceğe söz geçirmektir. Gelecek henüz var olmamıştır, umulmadık her şeyi kapsayabilir. Geçmişi olmadan da geleceğe söz geçirmek çok da kolay değildir.

Sadece, seçime endekslenmiş zamanlarda ortaya konulan “ sözler” yetersiz, bazende kifayetsiz kalıyor. Zamanı iyi kullanmayan toplumsal süreçlerle doğrudan ilgili bağlar kurulamayan, yeterli örgütsel yetkinliğe sahip olunmayan, genel merkez ile yerel parti organlarını politika üretmede yeterli yaratıcılığı göstermeyen organizasyonlarla “sözün” yetersiz kaldığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Seçmenlerin büyük bir kesimini ikna edemedi.

Toplumsal bir nitelik verilen şey, sözdeki zorunluluktur. Sözü vereni bir borca sokar. Borç ise ödenmelidir. Söz vermek başkasından daha çok söz vereni bağlar. Sözünü tutmayan kendini yadsır. Verilen söz ya tutulmuştur ya da tutulmamıştır. Ancak bu başarıya götürecek yol için verilmiş ise bu söz tutulmamıştır.

Verilen “söz” den sadece o parti üyeleri kırılıp dökülmemiş, duyguları törpülenmemiş, aynı zamanda parti üyesi olmayan ancak” söz” vermek duygusunu paylaşarak oy veren seçmenlerindünyalarında, gelecek beklentilerinde bir duygusal parçalanma olmuştur. Şimdi bir bütün olarak parçalanan bu duyguları yeniden ayağa kaldırabilmektir.

Buna “söz” verenlerin biran önce bu çareyi bulmaları, sıkıntıları giderip yeni bir yol açmaları gerekli ve zorunlu gözükmektedir.

EMEKLİDEN; YAŞAMAK İÇİN SİHİRBAZ OLMASI BEKLENİYOR


Yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, 09.0.2023 tarihinde bir Twitter attı. 2023 yılında 15,9 milyon emeklimizin olduğunu ve maaşlarında önemli iyileşmeler yaptıklarını söyledi. Toplumsal bir ekonomik programdan ziyade, artık hükümet halkla iletişimi Twitter üzerinden kuruluyor. Böylece halkımız da önemli politikaların nasıl sürdürüleceğine vakıf oluyor.

TÜİK ‘in 12 Haziran 2023 tarihinde açıkladığı işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2023 yılı Nisan ayında yüzde 10 seviyesinde gerçekleşti.İstihdam edilenlerin sayısı 31 milyon 26 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 47,5 oldu. Yapılan açıklamadaki sayılara göre, çalışan sayısını, emekli sayısına oranladığımızda yaklaşık 1,95 çalışan ile bir emekli kişinin maaşı karşılanmaktadır. Bunun genelde bir emekliye karşılık, dört çalışan olması beklenir. 

Emeklilik ise Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarına göre belirlenmiş koşulları sağlayanların emekliliğe hak kazanabileceği yasal olarak düzenlenmiştir. 5510 sayılı kanun yasallaştıktan sonra ise emeklilik koşulları değiştirilmiştir. Çalışma ve yaş koşulları yeniden düzenlenerek emeklilik koşulları yürürlükten kaldırılan, 506 sayılı yasaya göre ağırlaştırılmıştır.

Uygulamada olan, 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunumuza göre, 2036 yılına kadar erkekler 60 yaş, kadınlar ise 58 yaşını doldurmak ve 7200 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartıyla, emekli olabileceklerdir. 2048 yılında ise erkek ve kadınların yaşları eşitlenerek 65 yaş üzerinden emekli olabilecektir. Bazı istisnaları da bulunmaktadır, bunun birçok detayı olması nedeniyle ayrıntısına girmeyeceğim.

Bunların yanı sıra 506 sayılı yasa değişmeden önce sigortalılıkları başlamış ve 506 sayılı yasanın kurallarına göre emekli olmayı bekleyen çalışanlar ise emeklilik koşullarının değişmesi sonucu emekli olamamışlar ve bir mağduriyetleri ortaya çıkmıştı. Kamuoyunda EYT ‘li olarak bilinen çalışanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi için yasal bir düzenleme yapılarak,mağdur olan çalışanların bir kısmı da emekliliğe hak kazandılar.

Çalışırken toplumun gelişmesi, büyümesi ve kalkınması için emek saf eden çalışanlar, çalışma yaşamını tamamlayıp emekli olduklarında kalan ömürlerindekimseye muhtaç olmadan rahat bir hayat sürmek istemektedirler.

21 yıldır iktidarda olan ve ülkenin kalkınması ve refahı için hükümet edenler ne yazık ki gelinen noktada bunu sağlayamamıştır. Enflasyon almış başını gitmiş, pahalılık hızına yetişilemez olunmuştur. Hükümetçe verilen sözler hiç değişmeden hemen hemen 21 yıldır aynı sözleri vermektedir.. Türkiye’nin ekonomisinin Dünya’nın ilk on ekonomisi arasına girmesi, işsizliğin azaltılması, çalışanların enflasyona ezdirilmemesi söylemi devam etmiştir.

Yakın zamanda yaşadığımız bir genel seçim olmuştur. Bu seçim döneminde iktidar sahipleri toplumun her kesimine rahatlatıcı ama gerçek enflasyonun yine altında olan ücret artışları yapmış ancak yapılan bu artışların emeklilerin maaşlarında kalıcı bir hak olması konusunda yasal bir düzenleme yapılmamıştır. Yasal olarak hak edilen ( kök ücretlerine) emekli maaşlarına, bütçeden ek ödemeler yapılarak kısmi bir iyileştirme sağlamışlardır.

Memurların maaşlarında yapılan bugünkü ücret artışları da aynı sorunla karşı karşıya. Kök ücretlerinde yasal bir düzenleme yapıp belirli bir düzeye getirilirken, ek olarak verilen 8.077 TL bütçeden karşılanmaktadır. Bu memur ücretlerinde kalıcı, kazanılmış bir hak olarak devam etmeyecektir.

Hükümet, bunu önce emeklilerde uyguladı. Yasal bir düzenleme yapmadan alt sınırda olan emekli maaşlarına enflasyon artışının altında bir artış yaptılar, sonra 7.500 TL’nin altında kalan emekli maaşlarına bütçeden bir katkı yaparak herkesi aynı maaşlarda7.500 TL de eşitlediler.

2023 yılının birinci altı aylık döneminde TÜİK ‘in hesapladığı enflasyon oranı yüzde 19,77 göre emeklilere maaş artışı yaptılar. Ancak daha önceki emekli aylıklarına yasal bir hak düzenlemesi yapılmadığı için, yaklaşık 9 Milyona yakın bir emeklinin maaşı 7.500 TL’ nin altında kaldı. Refah artışıyla birlikte emekli maaşlarına yapılan yüzde 25 olarak artırılan tutardan yararlanamadı ve bu kadar emekli yine 7.500 TL almaya devam edecek.

TÜRK- İŞ sendikasının yaptığı araştırmaya göre Gıda harcamalarının tutarı Haziran 2023 ayında dört kişilik bir ailenin 10.373 TL, yoksulluk sınırı 33.789 TL olmuştur. Araştırma bulgularına göre, hane gelirinin ortalama %22,8’i gıdaya ayrılırken, en düşük %20’lik gelir diliminde olan hanelerin gıdaya ayırmak zorunda kaldıkları payın %35,8’e çıktığı görülüyor. Konut ve ulaştırma giderleri de eklendiğinde gelirinin %73’ünü kaçınılmaz zorunlu giderlere ayırmak durumunda kalmaktadırlar. Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Katma Değer Vergisi oranları artırıldı. Emeklinin artmayan maaşından adil olmayan bir tüketim vergisi daha alınır hale geldi.

Yetkililerin, Twitter üzerinden önemli iyileşmeler yaptık açıklaması ile değil de, etkin ve kalıcı,  yoksulları, emeklileri koruyan bir ekonomik programla, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesi gerektiği açıktır.

Emekliye verilen ücret, ağır ekonomik koşullarda çalışanların mezarda emeklilik olarak belirtikleri, emekli olmak için harcanan zaman gibi, emekli olduktan sonra da sihirbazlık yaparak geçimlerini sağlayacak bir ücret politikasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Emekliler, ülkenin kalkınması, insanlarının refah içerisinde yaşaması için ömürlerini verdikleri çabalarının karşılığında bunları hak etmiyorlar.

23 Mart 2023 Perşembe


 

YÖNETİMİN YILLIK FAALİYET RAPORU VE BAĞIMSIZ DENETİMDE İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİ (BDS 570)

ERTUĞRUL KILIÇ[1]

 GİRİŞ

1956 yılında yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu yerine 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanan 6102 sayılı yeni TTK kanunu ticari hayatımıza girmiştir. Ekonomide ve ticarette yeni gelişen koşullara uygun olarak düzenlenen kanun, birçok yenlikler getirmenin yanı sıra eski kanunda şirketlerde denetim organı olarak sayılan denetim kurulunu kaldırmış, yerine bağımsız dış denetim uygulamasını öngörmüştür. Bağımsız dış denetim “Türkiye Bağımsız Denetim Standartlarının”[2] yayınlanması ile birlikte ülkemizde de uygulamasına başlanmıştır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK ) [3]‘nun dokuzuncu bölümünde şirketlerin finansal tabloları, yedek akçeler başlığı altında düzenlenen “AnonimŞirketlerin Finansal Tabloları Ve Yönetim Kurulunun Yıllık Faaliyet Raporumaddesinde finansal tabloların hazırlanması yükümlülüğü, doğruluğu, işletme yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu ve şirketler topluluğunun finansal tablolarının yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi zorunlu hale getirmiştir. Yönetim kurulunun faaliyet raporunun şekil ve içeriğinin belirlenmesi için ise TTK 516 Md’sinin üçüncü fıkrasının verdiği yetkiye göre,   28.8.2012 tarih ve 28395 sayılı Resmi Gazete’ de“Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik” yayınlanarak yürürlülüğe girmiştir.

Uluslararası Bağımsız Denetim Standardı (BDS) 200 “Bağımsız Denetçinin Genel Amaçları ve Bağımsız Denetimin Bağımsız Denetim Standartlarına Uygun Olarak Yürütülmesinin, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yapılan Türkçe tercümesini IFAC’in[4] izniyle tamamen ya da kısmen çoğaltmaktadır. BDS 570 İşletmenin Sürekliliği Standardının son sürümü, 28.12.2020 tarihli ve 75935942-050.01.04-[01/208] sayılı Kurul Kararıyla 1.1.2021 tarihinde ve sonrasında başlayacak hesap dönemlerinin denetiminde uygulanmak üzere 30.12.2020 tarihli ve 31350 (2.M) sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanmıştır.

Bu Bağımsız Denetim Standardı (BDS)[5], işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler. (A1 paragrafı)

Finansal faaliyet raporların düzenlenmesi TTK ve BDS tarafından yönetim kuruluna verilmiştir. Risk odaklı olması, her iki düzenlemenin de denetçiler tarafından dikkatlice incelenmesini gerekli kılmaktadır. İşletmenin sürekliğinin sağlanması yönetim kurulunun geleceğe ilişkin hesaplamalarının ve öngörülerinin isabetli, abartı olmadan, dayanaklarının basit ve anlaşılır olmasını sağlayacak bir nitelikte olması gerekmektedir.

Finansal tablolar,yönetimlerce düzenlenirken,işletmelerin sınırsız bir ömre sahip olduğu varsayımıyla hazırlanır. İşletmeler kendilerini fesih etmedikleri sürece sınırsız bir ömürlerinin olduğu var sayılır.  TTK ‘daki faaliyet raporu ile BDS 570 arasındaki ilişki ve hazırlanmasındaki anlayışın ortaya çıkardığı benzerliklerin belirlenmesi bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.

 

1. YÖNETİM KURULU YILLIK FAALİYET RAPORU

Yönetim kurulu faaliyet raporu TTK ‘nun 516’cı maddesinin üçüncü fıkrası, 518 ‘ci maddesi, 565 ‘ci maddesinin ikinci fıkrası ve 610’cu maddesine göre düzenlenir. Bu maddelere göre Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri faaliyet raporu düzenlerler.

 Bu düzenlemelerin asgari içeriğinin nasıl düzenlenmesi gerektiğini “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik”[6] açıklayan yönetmelik yayınlanmıştır. Şirketler geçmiş hesap dönemine ait Türkiye Muhasebe Standartlarında ön görülmüş olan finansal tablolarını, eklerini ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu bilanço gününü izleyen hesap döneminin ilk üç ayı içerisinde hazırlar ve genel kurula sunarlar. İşletmelerin finansal tabloları, yönetim tarafından şirketin malvarlığını, borç ve yükümlülüklerini, öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun bir şekilde şeffaf ve güvenilir olarak, gerçek durumunu, dürüst, aslına sadık ve aynen yansıtacak bir şekilde düzenlerler.

Şirketin yıllık faaliyet raporu, şirketin o yılla ait faaliyetlerinin akışı ile finansal durumunu gerçeğe uygun ve dürüst olarak yansıtacak şekilde düzenlenir. Bu raporda finansal durum, finansal tablolara göre değerlendirilir. Şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere karşıda açıkça belirlemeler yapar. Ortaya çıkacak risklere karşı yönetim kurulunun değerlendirmesi de raporda yer alacak şekilde düzenlenir. Raporda, işletmenin faaliyet yılının sona ermesinden sonra meydana gelen özel önem taşıyan olaylar, şirketin araştırma ve geliştirme faaliyetleri, Yönetim kuruluna ödenen ücretler, teminatlar yer alır. Aynı uygulama konsolide finansal tablo düzenlemek durumunda olan işletmeler içinde BDS ile TTK ‘nın 515 maddesindeki esaslar geçerlidir.

Kanunla belirlenen Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri faaliyet raporlarını yönetmelikte belirlenen genel esaslara göre düzenlerler. Yönetmelikte belirlenen genel esaslar yönetmeliğin dördüncü maddesinde;

“1. Yıllık faaliyet raporu, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtır. Yıllık faaliyet raporunda, yanıltıcı, abartılı ve yanlış kanaat uyandırıcı, gerçeğe aykırı ifadelere yer verilemez.

2. Yönetim organı, yıllık faaliyet raporunu, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlar. Yıllık faaliyet raporunda mümkün olan en basit kavram ve terimler kullanılır, tereddüde neden olabilecek belirsiz ifadelerden kaçınılır. Teknik terim kullanılması gereken yerlerde, herkesin kolayca anlamasına imkân verecek şekilde açıklamalar yapılır.

3. Şirketin, finansal performansı ile finansal durumunun genel özellikleri ve karşı karşıya bulunduğu temel riskler yıllık faaliyet raporunda değerlendirilir. Şirketin finansal durumuna ilişkin bu değerlendirmeler finansal tablolara dayandırılır. Ayrıca finansal olmayan risklere de faaliyet raporunda yer verilir.

4. Yıllık faaliyet raporunda; şirket faaliyet ve hizmetlerinin etkin, güvenilir ve kesintisiz bir şekilde yürütülmesini, muhasebe ve mali raporlama sisteminden sağlanan bilgilerin bütünlüğünü, tutarlılığını, güvenilirliğini, zamanında elde edilebilirliğini ve güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan iç kontrollerin etkinliği, yeterliliği ve uyumluluğu konularında açıklamalara yer verilir.

5. Yıllık faaliyet raporunda gerekli olması halinde istatistiki bilgilere ve grafiklere de yer verilebilir.”

Yönetim kurulu faaliyetlerini düzenler. İşletme yönetim kurulu geleceğe ilişkin bir tahminde bulunuyor ise;

“1. Yıllık faaliyet raporunda şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere açıkça işaret olunur ve bu konulara ilişkin yönetim organının değerlendirmesine yer verilir. Yıllık faaliyet raporunda, geleceğe yönelik bilgi verildiği veya tahminlerde bulunulduğu durumlarda, bunların dayandığı gerekçelere ve istatistiki bilgilere de yer verilmesi zorunludur.

2. Yıllık faaliyet raporunda yer verilen geleceğe yönelik bilgi ve tahminler şirketin finansal durumu ve faaliyet sonuçları ile uyumlu olmalıdır.”

Faaliyet raporunda geleceğe ilişkin tahminlerde bulunuyorsa bunların dayanaklarını gerçeğe uygun olarak gerekçelendirir ve gerekli olan bilgilere yer vermesi zorunluluk haline getirilmiştir. Geleceğe ilişkin verilen bilgilerin dayanağını ve uyumunun sağlanması ise şirketin finansal bilgilerinin sonuçlarına dayanması ve uyumlu olması beklenir.

Yönetmelik ile raporda bulunması gerekli olan bölümler belirlenmiştir. Buna göre;

a)   Genel bilgiler,

Genel bilgiler altında işletmenin, raporun ilgili olduğu dönem, hukuki yapısı, organizasyon ve ortaklık yapısı, imtiyazlı hisse senetleri oy yapısı,yönetim kurulu ve çalışan sayısı, işletme yönetimi ve çalışanların varsa işletme ile rekabet yasağı,

b) Yönetim organı üyeleri ile üst düzey yöneticilere sağlanan mali haklar,

Sağlanan huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye, kâr payı gibi mali menfaatlerin toplam tutarları,Verilen ödenekler, yolculuk, konaklama ve temsil giderleri ile ayni ve nakdi imkânlar, sigortalar ve benzeri teminatların toplam tutarlarına ilişkin bilgiler.

c) Şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları,

Şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları ile bunların sonuçlarına ilişkin bilgilere yer verilir.

ç) Şirket faaliyetleri ve faaliyetlere ilişkin önemli gelişmeler,

Şirketin ilgili hesap döneminde yapmış olduğu yatırımlara ilişkin bilgiler, iç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetleri hakkında bilgiler ile yönetim organının bu konudaki görüşü, doğrudan veya dolaylı iştirakleri ve pay oranlarına ilişkin bilgiler, iktisap ettiği kendi paylarına ilişkin bilgiler, hesap dönemi içerisinde yapılan özel denetime ve kamu denetimine ilişkin açıklamalar, aleyhine açılan ve şirketin mali durumunu ve faaliyetlerini etkileyebilecek nitelikteki davalar ve olası sonuçları hakkında bilgiler, mevzuat hükümlerine aykırı uygulamalar nedeniyle şirket ve yönetim organı üyeleri hakkında uygulanan idari veya adli yaptırımlara ilişkin açıklamalar, geçmiş dönemlerde belirlenen hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı, genel kurul kararlarının yerine getirilip getirilmediği, hedeflere ulaşılamamışsa veya kararlar yerine getirilmemişse gerekçelerine ilişkin bilgiler ve değerlendirmeler, yıl içerisinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmışsa, toplantının tarihi, toplantıda alınan kararlar ve buna ilişkin yapılan işlemler de dâhil olmak üzere olağanüstü genel kurula ilişkin bilgiler, yıl içinde yapmış olduğu bağış ve yardımlar ile sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde yapılan harcamalara ilişkin bilgiler, şirketler topluluğuna bağlı bir şirketse; hâkim şirketle, hâkim şirkete bağlı bir şirketle, hâkim şirketin yönlendirmesiyle onun ya da ona bağlı bir şirketin yararına yaptığı hukuki işlemler ve geçmiş faaliyet yılında hâkim şirketin ya da ona bağlı bir şirketin yararına alınan veya alınmasından kaçınılan tüm diğer önlemler, şirketler topluluğuna bağlı bir şirketse; bendinde bahsedilen hukuki işlemin yapıldığı veya önlemin alındığı veyahut alınmasından kaçınıldığı anda kendilerince bilinen hal ve şartlara göre, her bir hukuki işlemde uygun bir karşı edim sağlanıp sağlanmadığı ve alınan veya alınmasından kaçınılan önlemin şirketi zarara uğratıp uğratmadığı, şirket zarara uğramışsa bunun denkleştirilip denkleştirilmediği.

d) Finansal durum,

Finansal duruma ve faaliyet sonuçlarına ilişkin yönetim organının analizi ve değerlendirmesi, planlanan faaliyetlerin gerçekleşme derecesi, belirlenen stratejik hedefler karşısında şirketin durumu, geçmiş yıllarla karşılaştırmalı olarak şirketin yıl içindeki satışları, verimliliği, gelir oluşturma kapasitesi, kârlılığı ve borç/öz kaynak oranı ile şirket faaliyetlerinin sonuçları hakkında fikir verecek diğer hususlara ilişkin bilgiler ve ileriye dönük beklentiler, Şirketin sermayesinin karşılıksız kalıp kalmadığına veya borca batık olup olmadığına ilişkin tespit ve yönetim organı değerlendirmeleri, Varsa şirketin finansal yapısını iyileştirmek için alınması düşünülen önlemler, Kâr payı dağıtım politikasına ilişkin bilgiler ve kâr dağıtımı yapılmayacaksa gerekçesi ile dağıtılmayan kârın nasıl kullanılacağına ilişkin öneri.

e) Riskler ve yönetim organının değerlendirmesi,

Varsa şirketin öngörülen risklere karşı uygulayacağı risk yönetimi politikasına ilişkin bilgiler, Oluşturulmuşsa riskin erken saptanması ve yönetimi komitesinin çalışmalarına ve raporlarına ilişkin bilgiler, satışlar, verimlilik, gelir yaratma kapasitesi, kârlılık, borç/öz kaynak oranı ve benzeri konularda ileriye dönük riskle

f) Diğer hususlar.

Yıllık faaliyet raporunun diğer hususlar bölümünde, faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve ortakların, alacaklıların ve diğer ilgili kişi ve kuruluşların haklarını etkileyebilecek nitelikteki özel önem taşıyan olaylara ilişkin açıklamalara yer verilmesi zorunludur. Bu bölümde ayrıca, bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla yönetim organının uygun gördüğü ilave bilgilere de yer verilebilir.

2. BAĞIMSIZ DENETİM STANDARDI 570 AÇISINDAN İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİ

Bağımsız Denetim Standardı, işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin, denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler ( A1 paragrafı). BDS 200 standardına göre denetçinin yürüteceği denetim faaliyetinin ”a) Bir bütün olarak finansal tabloların, hata veya hile kaynaklı önemli bir yanlışlık içerip içermediğine ilişkin makul güvence elde etmek ve böylece finansal tabloların tüm önemli yönleriyle geçerli finansal raporlama çerçevesine uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığına dair bir görüş bildirmek ve (b) Bulgularına uygun olarak, finansal tablolar hakkında raporlama yapmak ve BDS’ lerin zorunlu tuttuğu bildirimlerde bulunmaktır” genel amaçlarındaki hedefleridir.

Denetçi BDS 315 standarttı uyarınca gerekli olan risk değerlendirme prosedürlerini uygularken işletmenin sürekliliğinin devamına ilişkin ciddi şüphe oluşturabilecek şartlar ve olayların mevcut olup olmadığını da denetler. Denetçiler, Yönetimin işletmenin sürekliliğini değerlendirirken, değerlendirmenin on iki aydan daha kısa süreyi kapsaması durumunda, yönetimden bu değerlendirmenin finansal tablo tarihinden itibaren en az on iki aylık dönemi kapsamasını sağlayacak şekilde genişletmesini talep ederler.( BDS 560)

Genel amaçlar içerisinde BDS’ lerin zorunlu tutuğu raporlama sonuçlarından, işletmenin sürekliliğinin de incelenmesini ve bir görüş oluşturması beklenmektedir. İşletmelerin sürekliliğinden  ”… esası uyarınca, finansal tablolar, işletmenin sınırsız bir ömre sahip olduğu ve öngörülebilir gelecekte faaliyetlerini sürdüreceği varsayımıyla hazırlanır. Yönetim, işletmeyi tasfiye etme ya da ticari faaliyeti sona erdirme niyeti ya da mecburiyeti bulunmadığı sürece işletmenin sürekliliği esasını kullanmaktan sorumludur. Özel amaçlı finansal tablolar, işletmenin sürekliliği esasının geçerli olduğu bir finansal raporlama çerçevesi uyarınca hazırlanabilir veya hazırlanmayabilir (örneğin, işletmenin sürekliliği esası, vergi esaslı hazırlanan bazı finansal tablolar için ihtiyaca uygun değildir). İşletmenin sürekliliği esasını kullanmanın uygun olduğu durumlarda varlık ve yükümlülükler, olağan iş akışı içinde işletmenin söz konusu varlıklardan fayda elde edeceği ve yükümlülüklerini yerine getireceği esasına göre kaydedilir (A2 paragrafı)” beklenen işletmelerin gelecekte taahhüt ettikleri işlemlerin gerçekleşmesinin varsayımdır.Türkiye Muhasebe Standardı (TMS)1 yönetimin, işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin bir değerlendirme yapmasını zorunlu kılar.[7]

İşletmenin sürekliliği esası finansal tabloların hazırlanmasıyla ilgili temel bir ilke olduğundan, finansal raporlama çerçevesinde açık bir hüküm yer almasa dahi, finansal tabloların hazırlanması, yönetimin işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin değerlendirme yapmasını gerektirir.

Yönetimin işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin yaptığı değerlendirme, olay veya şartların, doğası gereği belirsiz olan gelecekteki sonuçları belirli bir tarihte muhakemede (yargıda) bulunulmasını içerir.

Bir olay veya şart ya da bunların sonuçları ne kadar ileri bir tarihte meydana geliyorsa, belirsizlik derecesi de o kadar artar. “İşletmenin sürekliliğiyle ilgili açık bir değerlendirme yapmasını zorunlu kılan finansal raporlama çerçevelerinin birçoğu, hangi dönem için yönetimin mevcut tüm bilgileri dikkate almasının zorunlu olduğunu belirler.  İşletmenin büyüklüğü ve karmaşıklığı, faaliyetlerinin niteliği ve durumu, dış faktörlerden etkilenme derecesi, olay veya şartların sonucuna ilişkin yapılacak muhakemeyi etkiler.  Geleceğe ilişkin herhangi bir muhakeme, o muhakemenin yapıldığı andaki mevcut olan bilgilere dayanır. Bilanço tarihinden sonraki olaylar, yapıldığı tarihte makul olan muhakemelerle tutarlı olmayan sonuçlar ortaya çıkarabilir.( paragraf 5)”

Finansal tabloların büyük bir kısmı işletmelerin ticari hayatlarını uzunca bir süre sürdüreceği ilkesine göre hazırlanır ve kullanıcılar şirketin belirli bir dönemden sonra da ayakta kalacağını varsayarlar. İşletme ilgilileri bu durumu normal işletmenin hayat akışı içerisinde görürler. Şirketler hayatlarını sürdürmede başarısızlığa uğrarsa işletme ilgilileri bu potansiyel başarısızlık hakkında neden uyarılmadıklarını sorabilirler.Finansal bilgi kullanıcılarına doğru ve güvenilir bilgi sağlayabilmek amacıyla işletme yönetimi ve bağımsız denetçilere işletmenin sürekliliği varsayımı hakkında değerlendirme yapma sorumlulukları yüklenmiştir

Denetçinin sorumluluğu, yönetimin finansal tabloları hazırlarken işletmenin sürekliliğin sürdürmesini göz önünde bulundurarak hazırlandığının belirlenmesinde yeterli denetim kanıtı elde etmek ve bir karara varmak, elde edilen kanıtlara dayalı olarak işletmenin sürekliliğinin sürdürmesi konusundaki belirsizliğin mevcut olup olmadığı konusunda bir durum değerlendirmesi yapmaktır. Denetçinin,  makul güvencenin elde edilmediği durumlarda şartlı görüşün, finansal tabloların hedef kullanıcılarına yapılacak bildirim açısından, yetersiz kaldığı tüm durumlarda, BDS’ler denetçinin görüş bildirmekten kaçınmasını veya mevzuata göre çekilmenin mümkün olması hâlinde denetimden çekilmesini gerektirir.

3.İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YÖNETİMİN ROLÜ

Muhasebe bilgi sisteminin nihai ürünü olan mali tablolar bilgi kullanıcılarının işletmelerden bilgi almak için kullandıkları en önemli araçlardan biridir.  İşletmelerin en önemli raporlamalarından birisi finansal raporlamalardır. İşletmelerin iç işlerine ilişkin yönetim raporlaması esnek ve çeşitli şekillerde düzenlenebilmektedir.Yönetim raporlama sistemi iç bilgi kullanıcılarına yönelik karar alma süreci için gerekli olan sorumluluk raporları, bütçeler, sapma analizi ve özel amaçlı çeşitli raporlar üreten bir alt sistemdir.[8]

Yönetim kurulu faaliyet raporu, yönetim kurulu başkanının açıklamaları, yönetim durum değerlendirmesi ve analizleri ile benzeri dokümanlar finansal tablolar olarak düşünülemez. Fakat bu dokümanlar finansal raporlamanın parçaları olarak ele alınabilir.

Finansal raporlama, işletmelerin finansal tablolarını da içerisine alan geniş bir çalışma alanıdır. Birçok veriyi içerisinde barındırabilir.

İşletmenin sürekliliği kavramı finansal muhasebe dünyasının önemli köşe taşlarından biridir. İşletmenin gelecekte görünür olma gerçeğini, firmanın bilançosunun ortaya çıkardığı firma değerinin varsayımsal olarak aktif kalacağını göstermesidir. Bu anlamda firmanın iradi olarak tasfiye ve ticari hayatına son vermemesidir. Diğer taraftan işletmenin sürekliliği, işletme ile iş yapanların ve taahhütte bulunanların alacak veya borç ilişkisini, beklenen amaçlarını karşılayacak bir süre faaliyette bulunmasının varsayımsal olarak beklenilmesidir. İş yapmaya devam ettikçe yerine getirilen taahhütlerin gerçekleşmesi aynı zamanda yeni taahhütlerin altına girmesi işletmenin faaliyetlerinin sonlandırılmasında engel bir durum teşkil edecektir.

Yönetim faaliyetleri ve işletmenin geleceğinin değerlendirilmesi finansal tabloların hazırlanması, işletmelerin sürekliliği ile ilgili belirsizliklerin değerlendirilmesi sırasında belirsizliklere rastlamaması, denetim raporunda denetçinin aynı fikirde olduğu makul durum ve yönetimin açıklamalarına destek olacağı hemfikir olduğu kanat olacaktır. Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamaları, Somut belirsizliklerin doğasının anlatılması ve buna rağmen hala işletmenin süreklilik ilkesine uygun olduğu açıklamasının neden yapıldığının belirtilmesi ise denetçinin raporunda, somut belirsizliklerin varlığına dikkat çeken bir açıklama paragrafı içeren olumlu rapor olacaktır.

Yöneticilerin işletmenin süreklilik ilkesine uygun olmadığı sonucuna varması, Firmanın Denetçisinin, yöneticilerin değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve/veya açıklamaları desteklediği durumun sürekli olmadığı görüşü temel alınarak oluşturulan finansal raporlar hazırlanırken, izlenilen muhasebe esaslarının açıklanması, denetçinin denetim raporunda,  hesapların gerekli açıklamaları ihtiva ettiği ve denetçinin özellikli koşullar göz önüne alındığında bu yaklaşımı uygun bulması durumu olumlu rapor olarak yansıyacaktır.

Yöneticilerin Süreklilik Açıklamalarının Denetim Raporuna Etkisi[9]

 

Çıktı

Yöneticilerin işletme sürekliliği açıklamalarına etkisi

Denetim raporuna etkisi

Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamamaları

İşletme sürekliliği sonucunu ve buna nasıl ulaşıldığını açıklayan açığa vurum

Olumlu rapor- Denetçinin yöneticilerin bu değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve açıklamaları desteklediği durum

Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamaları

Somut belirsizliklerin doğasının anlatılması ve buna rağmen hala işletmenin süreklilik ilkesine uygun olduğu açıklamasının neden yapıldığının belirtilmesi

Somut belirsizliklerin varlığına dikkat çeken bir açıklama paragrafı içeren olumlu rapor Denetçinin yöneticilerin bu değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve açıklamaları desteklediği durum

Yöneticilerin işletmenin süreklilik ilkesine uygun olmadığı sonucuna varması

Firmanın sürekli olmadığı görüşü baz alınarak oluşturulan finansal raporlar hazırlanırken izlenilen muhasebe esaslarının açıklanması

Olumlu rapor - Hesapların gerekli açıklamaları ihtiva ettiği ve denetçinin spesifik koşullar göz önüne alındığında bu yaklaşımı uygun bulması durumu

 

Kaynak:

Financial ReportingCouncil,An Update For Directors of ListedCompanies:GoingConcernandLiquidity Risk, www.frc.org.uk/CORPORATE/goingconcern.cfm ,2008,s.26. (20.04.2009)

SONUÇ

İşletmelerin sınırsız bir ömre sahip olduğu kabul edilmektedir. İşletme yöneticilerinin işletmelerin düzenleyecekleri finansal tablolarda ortaya çıkan ve finansal durum değerlendirmelerinde tespit ettikleri belirsizliklerin veya tespit edemedikleri belirsizlikler göre değerlendirme yapmaları zorunludur.

Yöneticiler, işletme faaliyet raporlarını düzenlerken, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtmasını ve Şirketin, finansal performansı ile finansal durumunun genel özellikleri, karşı karşıya bulunduğu temel riskler yıllık faaliyet raporunda değerlendirilir. Şirketin finansal durumuna ilişkin bu değerlendirmeler finansal tablolara dayandırılır. Ayrıca finansal olmayan risklere de faaliyet raporunda yer verilir.

Yıllık faaliyet raporunda; şirket faaliyet ve hizmetlerinin etkin, güvenilir ve kesintisiz bir şekilde yürütülmesini, muhasebe ve mali raporlama sisteminden sağlanan bilgilerin bütünlüğünü, tutarlılığını, güvenilirliğini, zamanında elde edilebilirliğini ve güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan iç kontrollerin etkinliği, yeterliliği ve uyumluluğu konularında açıklamalara yer verilir.Yıllık faaliyet raporunda gerekli olması halinde istatistiki bilgilere ve grafiklere de yer verilebilir.

Bağımsız Denetim Standardı, işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler. Denetçiler, Finansal tabloların hata veya hile kaynaklı önemli bir yanlışlık içerip içermediğine ilişkin makul güvence elde etmek ve böylece finansal tabloların tüm önemli yönleriyle geçerli finansal raporlama çerçevesine uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığına dair bir görüş bildirmek ve bulgularına uygun olarak, finansal tablolar hakkında raporlama yapmak ve BDS’ lerin zorunlu tuttuğu bildirimlerde bulunmaktır.

Denetçi tarafından işletmenin sürekliliğinin de incelenmesini ve bir görüş oluşturması beklenmektedir. İşletmelerin sürekliliğinden”… esası uyarınca, finansal tablolar, işletmenin sınırsız bir ömre sahip olduğu ve öngörülebilir gelecekte faaliyetlerini sürdüreceği”  varsayımıyla hazırlanır.

Yönetimin hazırladığı faaliyet rapor ile bağımsız denetçinin işletmenin sürekliliğinin denetlenmesi arasındaki ilişki denetim açısından ortak özellikleri taşımasında ve finansal raporların hazırlanmasındaki varsayımlara dayanmaktadır. Buna göre her iki yaklaşımın;

1)      Finansal tabloların sınırsız bir ömre sahip olması,

2)      Yönetimin hazırladığı tablolara ilişkin işletmenin ticari faaliyeti sona erdirme niyetinin ve mecburiyetinin olmaması,

3)      İşletmenin gelecekte taahhüt ettiği işlemlerin gerçekleşmesinin varsayılması,

4)      Yönetimin işletmede varsa ya da oluşacak risklere karşı nasıl bir politikanın uygulanacağının belirlenmesi,

5)      Faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve ortakların, alacaklıların ve diğer ilgili kişi ve kuruluşların haklarını etkileyebilecek nitelikteki özel önem taşıyan olaylara ilişkin açıklamalara yer verilmesi zorunludur.

Denetçi ise yukarıda belirtilen unsurların gerçekleşme olasılıklarının denetlenmesi ve bu konular üzerinde bir kanaate varmasının yönetimce oluşturulan fikirlerle mutabık kalmasıdır. Bu olasılıklar çerçevesinde denetim görüşünün oluşturulmasıdır. Denetim sürecinde işletmenin sürekliliğinin yönetimce hazırlanan faaliyet raporunun düzenlenme ilkelerinin bağımsız denetimde, deneticinin işletmenin sürekliliği konusunda görüş oluşturmasına dayanak olacak belgelendirmenin sağlanması açısından yararlanılacak önemli bir temel belge olabilmesidir.

 

 



[1] SMMM, Bağımsız Denetçi Sorumlu Ortak

[3] Türk Ticaret Kanunu

[4] Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu

[5] Bağımsız Denetim Standarttı

[6] 28.08.2012 Tarih ve 28395 Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır.

[7] TMS 1, “Finansal Tabloların Sunuluşu”, 25-26 ncı paragraflar

[8]Zehra ALMALI, İşletmelerin Sürekliliği Kavramının Bağımsız Denetim Sürecindeki Yeri Ve Önemi, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,İstanbul, 2009, s.8

 [9] Zehra ALMALI, İşletmelerin Sürekliliği Kavramının Bağımsız Denetim Sürecindeki Yeri Ve Önemi, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,İstanbul, 2009, s.95

VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...