26 Eylül 2025 Cuma

MASAK 2025 Rehberi ile 3568 Sayılı Kanun Arasında Çelişkiler ve Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar

Özet

3568 sayılı Kanun, mali müşavirlerin görevlerini defte tutma, finansal raporlama ve beyanname imzalama gibi mesleki faaliyetlerle sınırlandırmıştır. Ancak 5549 sayılı Kanun ve MASAK’ın 2025 yılında yayımladığı rehber, mali müşavirlere şüpheli işlem bildirimi, müşteri tanıma ve olağandışı finansal hareketlerin raporlanması gibi yeni yükümlülükler getirmiştir. Bu durum, 3568 sayılı Kanun’un öngördüğü meslek tanımını fiilen askıya alır niteliktedir. Çalışmada, iki düzenleme arasındaki hukuki çelişkiler, uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve Danıştay kararlarının konuya yaklaşımı incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: 3568 sayılı Kanun, MASAK 2025 Rehberi, Mali Müşavirlik, Şüpheli İşlem Bildirimi, Danıştay Kararları

Giriş

Mali müşavirlik mesleği, 3568 sayılı Kanun ile kurumsal çerçevesini kazanmış, mesleğin sınırları açıkça belirlenmiştir. Ancak küresel ölçekte kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadele, meslek mensuplarının yalnızca muhasebe ve vergi danışmanlığı değil, aynı zamanda bir tür finansal gözetim işlevi üstlenmelerini de zorunlu kılmaktadır. MASAK’ın 2025 rehberi bu bağlamda kritik bir dönüm noktasıdır.

2. Mevzuat Çerçevesi

2.1. 3568 Sayılı Kanun

Görev Tanımı (md. 2): Muhasebe kayıtlarının tutulması, mali tabloların düzenlenmesi, beyannamelerin imzalanması.

Sır Saklama (md. 43): Meslek mensupları, öğrendikleri bilgileri üçüncü kişilerle paylaşamaz.

Disiplin ve Denetim: Meslek içi denetim TÜRMOB aracılığıyla yapılır.

2.2. 5549 Sayılı Kanun ve MASAK

Mali müşavirler, “yükümlü” sayılmıştır.Müşteri kimlik tespiti, şüpheli işlem bildirimi, bilgi-belge verme zorunluluğu vardır.

İhlallerde idari para cezaları uygulanır.

2.3. MASAK 2025 Rehberi

Şüpheli işlem tanımı genişletilmiştir.

Elektronik raporlama sistemi (MASAK.Online) zorunlu hale getirilmiştir.

Risk temelli yaklaşım öngörülmekte, mali müşavirlerden müşterilerini finansal açıdan gözetim altında tutmaları beklenmektedir.

 MASAK tarafından  yayımlanan Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi, serbest çalışan muhasebe meslek mensuplarının kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele çerçevesinde şüpheli işlem bildirim yükümlülüklerini açıklığa kavuşturmaktadır. Rehberde, tüm bildirimlerin yalnızca (https://onlineislemler.masak.gov.tr) platformu üzerinden, e-devlet üzerinde veya güvenli elektronik imza kullanılarak yapılacağı belirtilmiştir; bildirim formlarında kimlik, adres ve iletişim bilgileri ile şüpheli işlem kategorilerinin eksiksiz girilmesi, açıklama bölümünün ayrıntılı şekilde doldurulması ve gerekli görüldüğünde ek belgelerin sisteme yüklenmesi zorunluluğu rehberde ifade edilmiştir.

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirleri (SMMM) “yükümlü” sıfatıyla tanımlayarak, finansal suçların önlenmesinde aktif rol üstlenmelerini öngörmektedir. Bu yükümlülüklerin ihlali halinde MASAK tarafından idari para cezaları uygulanmaktadır. Bu kanuna göre ceza madeleri aşağıdaki gibidir.

HUKUKUKİ DAYANAK

Kanun Maddesi

Yükümlülük

Ceza Türü

Madde 3

Kimlik tespiti

İdari para cezası

Madde 4

Şüpheli işlem bildirimi

İdari para cezası

Madde 5

Bilgi ve belge saklama

İdari para cezası

Madde 13

Yükümlülük ihlali

30.000 TL – 1.000.000 TL arası ceza

 3. Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar

3.1. Etik ve Hukuki Çatışma

3568 sayılı Kanun’un sır saklama yükümlülüğü ile MASAK rehberinin bildirim zorunluluğu arasında doğrudan çelişki vardır. Mali müşavir, müşteri güveni ile devletin bilgi talebi arasında sıkışmaktadır.

3.2. İş Yükü ve Maliyet

Özellikle küçük ölçekli ofisler, MASAK’ın talep ettiği risk temelli müşteri izlemesini yapacak insan kaynağı ve teknik altyapıdan yoksundur.

3.3. Yaptırımların Ağırlığı

5549 sayılı Kanun uyarınca ihlallerde yüksek idari para cezaları, hatta meslekten men yaptırımları söz konusu olabilmektedir.

3.4. Danıştay Kararları Işığında Uygulama

“MASAK (5549) kapsamında mali müşavirlerin yerine getirmesi gereken yükümlülükler, Kanun ve Yönetmelik ile açıkça düzenlenmiştir.Danıştay ve Bölge İdare Mahkemeleri kararları incelendiğinde, SMMM’lerin bu yükümlülüklere uymaması durumunda idari yaptırım uygulanabileceği yönünde genel bir içtihat eğilimi mevcuttur.Her ne kadar doğrudan ‘cezanın yerinde olduğu’ yönünde bir Danıştay kararı bulunmasa da, mevcut içtihatlar ve mevzuat düzenlemeleri dikkate alındığında, somut tespit ve usulüne uygun işlem var ise idari para cezasının hukuka uygun sayılacağı kanaati oluşmaktadır.”

SMMM’nin sorumluluğu ile ceza arasında somut nedensellik bağı bulunmalı ve Danıştay kararlarında da sıkça vurgulanan “iddiaların açık ve somut şekilde ortaya konulması” ilkesi dikkate alınmalıdır..

3.5. Meslek Örgütlerinin Görüşleri

TÜRMOB, MASAK 2025 rehberinin hazırlanma sürecinde yeterli istişare yapılmadığını, mali müşavirlere asli görevleri dışında ağır sorumluluklar yüklendiğini ifade etmektedir.

4. Sonuç ve Değerlendirme

MASAK 2025 rehberi, mali müşavirlerin mesleki tanımını genişletmiş, onları fiilen birer finansal gözetim organı haline getirmiştir. Bu durum, 3568 sayılı Kanun’un öngördüğü mesleki çerçevenin aşılması anlamına gelmektedir.

Öneriler:

3568 sayılı Kanun, MASAK yükümlülükleriyle uyumlu hale getirilmeli.

Sır saklama ve müşteri güveni ilkesi korunmalı.

Yaptırımlar orantılılık ilkesine uygun yeniden düzenlenmeli.

Meslek örgütleri ile işbirliği yapılarak, uyum sürecine mesleğin aktif katılımı sağlanmalı.

Kaynakça

3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun

MASAK, Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi (2025)

TÜRMOB Görüşleri ve Raporları

 

23 Eylül 2025 Salı

Borçlanan ve Yoksullaşan Halk, Kâr Eden Bankalar ve Faiz


Hayat pahalılığı ve yüksek faizler milyonları borç batağına sürüklüyor, bankalar ve finans sektörü ise bu krizden rekor kâr sağlıyor. Vergi yükü, halkın omuzunda büyürken, devletin borçlanması geleceğimizi ipotek altına alıyor.

Sokakta yürürken göreceğiniz ilk şey insanların yorgun yüzleri oluyor,  sanki gülmeyi unutmuşlar. Bu yorgunluk sadece işin ağırlığından değil; maaşın yetmemesi, faturaların artması ve hayat pahalılığının derinleşmesinden kaynaklanıyor. Çalışan da, emekli de, kadın ve genç de aynı soruyu soruyor: “Bu gelirle nasıl geçineceğiz?”

Cevap ne yazık ki borçla yaşamak. Türkiye’de milyonlar artık gelirinden çok, borcunu konuşuyor. 2025’in verilerine göre bireysel kredi ve kredi kartı borçları hızla artıyor. Maliye bakanı fiyat artışlarının daha az artaracağını söylesede, devletin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlar son hızla artmaktadır. Art arda gelen zamlar ve yüksek faiz politikaları, maaşı eritirken insanları kredi kartı ve tüketici kredisi sarmalına itiyor.

Bankalar Kazanıyor, Yurttaş Krizle Boğuşuyor

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verileri durumu gözler önüne seriyor. Ocak-Temmuz 2025 döneminde bankaların faiz geliri 4,57 trilyon TL’yi buldu. Bunun yüzde 63’ü kredilerden sağlandı. Yani vatandaş borçlandıkça bankalar kazanıyor.

Bu yılın ilk yedi ayında yurttaşlar bankalara 667,8 milyar TL faiz ödedi. Bunun 391 milyar TL’si bireysel kredi, 276 milyar TL’si kredi kartı borçlarından oluşuyor. Takipteki kredilerden sağlanan faiz de 57,5 milyar TL’ye ulaştı. Milyonlar borç batağında çırpınırken, bankalar krizden kâr ediyor.

Devlet Borçlanıyor, Yurttaşa Vergi Yüklüyor

Bankaların kazancı artarken, devlet de borçlanarak bütçeyi dengelemeye çalışıyor. Ağustos 2025 bütçe verileri bunu gösteriyor: Merkezi yönetim bütçesi 1,288 trilyon TL gelir, 1,191 trilyon TL gider ile gerçekleşti. Böylece 96,7 milyar TL bütçe fazlası verildi. Faiz dışı fazla ise 276 milyar TL.

Ama bu fazlalığın kaynağı kim? Yurttaş. Vergi gelirlerinin yüzde 62’si dolaylı vergilerden geliyor. Ekmek alırken, elektrik öderken, benzin koyarken aynı oranda vergi ödüyorsunuz. Zenginler muafiyet ve istisnalarla yükten kaçarken, sıradan yurttaş hem borç ödüyor hem vergi ödüyor. Üstelik toplanan vergilerin büyük kısmı yatırımlara değil, faiz ödemelerine gidiyor. Ağustos ayında tek başına faiz ödemeleri 179 milyar TL’yi buldu.

Yoksulluk Her Yerde Hissediliyor

Çalışan maaşıyla geçinemiyor, emekli her gün biraz daha fakirleşiyor. Pazara gittiğinde evın ekonomsini yöneten kadınla istediğini alamıyor, ne evde , ne oklulda olan çok büyük bir işsiz gençlik enerjisi boşa harcanıyor. Her alışveriş, her fatura borç ve vergi yükü altında ezilen bir halkın hikâyesini anlatıyor.

Bütçe fazlası ilan etmek kolay. Ama yurttaşın cebinden dolaylı vergi olarak çıkıyorsa, bu bir başarı değil; adaletsizliktir. Faiz ödemeleri ve borçlanma, halkın refahına değil, bankaların ve devletin kasasına hizmet ediyor.

Halkın duruma bakıp  yaşam  rontegeni çekildiğinde,  kime ne kazandırıyor, kime ne  kaybetdiriyor diye bakmak, durumu net olarak görmek için bir envanter çıkarmak, halkın yaşam manzarasının daha iyi görünmesine yardımcı olabilmektedir..

Aslında Tablo çok net:

Vatandaş borç batağında kaybediyor.

Emekli maaşıyla geçinemiyor, kaybediyor.

Çalışan emeğinin karşılığını alamıyor, kaybediyor.

Bankalar kazanıyor.

Devlet ise adaletsiz dolaylı vergilerle bütçeyi dengelemeye çalışıyor.

Ekonomi büyüdükçe büyüyen aslında yoksulluk oluyor.

Bugün Türkiye ekonomisi “borçla dönen hayat, vergi yüklenen yurttaş” gerçeğiyle yüzleşiyor. Bütçe fazlası ve bankaların kâr rakamları ne kadar yüksek olursa olsun, yurttaşın mutfağında hissedilen gerçek değişmiyorsa ekonomi başarılı görülmeyecektir.

Gerçek refah, halkın cebinde, sofrasında ve yüzünde olmalı. Bankalar büyürken halkın küçülmesi sürdürülemez. Vergi adaleti ve borçsuz bir yaşam artık ertelenemez.

 


Bağış Ve Yardımların İndirimi, Oranlar, Sınırlar Ve Uygulama Sorunları

 

ÖZ

Vergi sistemleri, sadece gelir toplama işlevi değil, aynı zamanda toplumsal faydayı yönlendirme işlevi de görür. Türkiye’de bağış ve yardımların beyannamelerde indirim konusu yapılması, Gelir Vergisi Kanunu (m. 89) ve Kurumlar Vergisi Kanunu (m. 10) ile düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemeler, oran sınırları, kazanç yeterliliği ve belgelendirme gibi konularda uygulamada ciddi tereddütler yaratmaktadır. Bu makalede, bağış ve yardımların hangi hallerde ve ne ölçüde indirilebileceği, uygulama örnekleri ve sorun alanlarıyla birlikte ele alınmakta; öneriler sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: bağış, vergi indirimi, kazanç yeterliliği, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu

1. GİRİŞ

Vergi hukukunda bağış ve yardım indirimleri, devletin sosyal politikalara katılımı teşvik etmesinin en önemli araçlarından biridir. Bu sayede mükellefler, kazançlarından yaptıkları bağışları belirli sınırlar içinde gider yazabilmekte; toplum yararına yapılan harcamalar vergiye tabi olmamaktadır. Ancak uygulamada “hangi bağış indirilebilir, hangisi indirilemez?”, “%5 sınırı nasıl hesaplanır?”, “zarar eden mükellef indirimi kullanabilir mi?” gibi sorular sıkça gündeme gelmektedir.

2. MEVZUAT ÇERÇEVESİ

2.1 Gelir Vergisi Kanunu (GVK) m. 89

  • Genel bağış ve yardımlar(genel/özel bütçeliidareler, il özel idaresi, belediye,köy,kamu yararına dernek, cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıf): Beyan edilen gelirin %5’i (%10 kalkınmada öncelikli yörelerde).
  • Eğitim ve  sağlık tesisleri, ibadethane yatırımları(100 yataklı yurt, köy 50): %100 indirilebilir.
  • Kültür ve turizm amaçlı bağış ve harcamalar projeleri: Bakanlık onaylı projeler – %100.
  • Kızılay ve Yeşilay bağışları( iktisadi işletmeler hariç): Sadece nakdi – %100.
  • Gıda bankacılığı bağışları( gıda,temizlik,giyecek, yakacak): Ayni bağışlar maliyet bedeli üzerinden – %100.

2.2 Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) m. 10

  • Genel bağış ve yardımlar(genel/özel bütçeli idareler, il özel idaresi, belediye,köy,kamu yararına dernek, cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar: Kurum kazancının %5’i.
  • Eğitim ve sağlık tesisleri , kültür ve turizm yatırımları (kültür ve turizm bakanlığınca desteleklenen projeler): %100.
  • Cumhurbaşkanınca başlatılan kampanyalarAFAD koordinasyonu dahil):%100. 
  • Kızılay/Yeşilay bağışlarıiktisadi işletmeler hariç): %100.

3. ORAN SINIRLARI VE KAZANÇ YETERLİLİĞİ

3.1 Oranların Hesaplanması

Mükellefler çoğu kez, bağış sınırını ticari bilanço kârı üzerinden hesaplamaktadır. Oysa “esas alınması gereken tutar, vergiye tabi gelir (GVK) veya kurum kazancı (KVK)”dır. Bu ayrım kritik önemdedir.

3.2 Kazanç Yetersizliği Sorunu

Zarar eden veya geçmiş yıl zararlarını mahsup eden mükelleflerin “indirim hakkı” fiilen ortadan kalkmaktadır. Örneğin, 1 milyon TL zarar beyan eden bir kurum, 100 bin TL bağış yapmış olsa bile bunu matrahtan düşemez. Bağış ve yardımların beyannamede indirim konusu yapılabilmesi için mutlaka kazancın bulunması grekmektedir. Bu durum, sosyal faydayı amaçlayan düzenlemenin etkisini sınırlamaktadır.

3.3 Özel Bağışlarda Oran Sınırı Yok

Eğitim tesisi bağışları, Kızılay/Yeşilay bağışları gibi özel hallerde, kazanç yeterli olduğu sürece bağışın tamamı indirilebilir. Ancak burada da “kazanç yoksa indirim yok” kuralı devam eder.

 4. UYGULAMA ÖRNEKLERİ

Örnek 1:

Bir gelir vergisi mükellefi 500.000 TL gelir beyan etmiştir. Genel bağış için üst sınır 500.000 × %5 = 25.000 TL’dir. 30.000 TL bağış yapmış olsa dahi, yalnızca 25.000 TL’si indirilebilir.

Örnek 2:

Bir kurum, 1.000.000 TL kazanç elde etmiş, 70.000 TL bağış yapmıştır. Üst sınır 1.000.000 × %5 = 50.000 TL’dir. İndirilebilecek tutar 50.000 TL’dir.

Örnek 3:

Ayni bağış yoluyla bir okul yapımına 200.000 TL maliyetli malzeme verilmiştir. Kazanç yeterliyse, tamamı indirilebilir.

Bu örnekler, mükelleflerin özellikle “sınırın ticari kârdan mı yoksa vergi matrahından mı hesaplanacağı” konusunda hata yaptıklarını göstermektedir.

5. BELGELENDİRME VE UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR

  • Makbuz ve belgeler: Vergi idaresi, indirim için mutlaka resmi bağış makbuzu aramaktadır. Eksik belgeler, bağışın reddine yol açmaktadır.
  • Ayni bağışların değerlemesi: Uygulamada en çok tereddüt yaratan konudur. “Maliyet bedeli mi, piyasa rayici mi?” tartışması yaşanmaktadır. İdare, maliyet bedeli yaklaşımını benimsemiştir.
  • KDV uygulaması: Gıda bankacılığı bağışlarında, KDV istisnası uygulanabilmesi için faturalarda “KDV hesaplanmamıştır” ibaresi bulunmalıdır. Bu ayrıntı çoğu kez gözden kaçmaktadır.

6. DEĞERLENDİRME

Mevzuat, toplumsal fayda için geniş bir bağış imkânı tanımaktadır. Ancak,

  • Oran sınırları, yüksek bağış yapan mükellefleri sınırlamaktadır.
  • Zarar eden mükelleflerin indirimden hiç yararlanamaması, sosyal sorumluluk anlayışıyla çelişmektedir.
  • Belgelendirme ve değerleme şartları fazla teknik olduğundan, çoğu mükellef bu teşviki kullanamamaktadır.

Dolayısıyla, bağış teşviklerinin etkin olabilmesi için;

  • Kazanç yetersizliği nedeniyle indirimin ortadan kalkmaması,
  • Ayni bağışlarda değerleme yönteminin daha netleştirilmesi,
  • Elektronik makbuz uygulamasının yaygınlaştırılması,

önemli reform adımları olacaktır.

7. SONUÇ

 Bağış ve yardımların beyannamede indirim konusu yapılabilmesi için mutlaka işletmenin bir kazancı bulunması gerekmektedir. Uygulamada sıklıkla karşılaşılan yanlış uygulama ticari kazanç üzerinden yapılmaktadır. Bu da yanlış bir bağış ve yardım indirimi olarak vergi zayine neden olamktadır. Bağış ve yardımların beyannamelerde indirim konusu yapılması, vergi hukukunda sosyal faydayı teşvik eden en önemli araçlardan biridir. Ancak oran sınırları, kazanç yeterliliği ve belgelendirme gibi teknik hususlar nedeniyle uygulama karmaşıklaşmakta, mükellefler indirimden tam olarak yararlanamamaktadır. Daha sade ve anlaşılır düzenlemelerle hem vergi sisteminin adaleti güçlenecek, hem de toplumsal dayanışma artacaktır.

KAYNAKÇA

  • 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, m. 89.
  • 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, m. 10.
  • 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, m. 17/2-b.
  • Gelir İdaresi Başkanlığı, Bağış ve Yardımlar Rehberi (2025).
  • Vergi Dünyası Dergisi, Makale Yazım Kuralları, Maliye Hesap Uzmanları Derneği

 

22 Eylül 2025 Pazartesi

Otomobil İthalatında Yeni Düzenleme Etkileri

 

İthalat Rejimi Kararı ile İthalatta İlave Gümrük Vergisi Uygulanmasına İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar

31/12/2020 tarihli ve 3350 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulan İthalat Rejimi Kararına ekli (II) sayılı listede yer alan ve aşağıda gümrük tarife istatistik pozisyonları belirtilen eşyaya ilişkin satırlar karşılarında gösterildiği şekilde değiştirilmiş ve aynı listeye aşağıdaki dipnotlar eklenmiştir.


Otomobil İthalatında Yeni Düzenlemin Etkileri

·         Amaç: Yerli üretimi ve istihdamı korumak, cari açığı azaltmak, ithalat baskısı ve haksız rekabete karşı önlem almak.

·         Kapsam: Avrupa Birliği ve Serbest Ticaret Anlaşması ülkeleri dışından gelen otomobiller için geçerli.

·         Yeni ek mali yükümlülükler:

o    Konvansiyonel ve hibrit (plug-in hariç) araçlar: %25 veya min. 6.000 USD/adet

o    Plug-in hibrit araçlar: %30 veya min. 7.000 USD/adet

o    Elektrikli araçlar: %30 veya min. 8.500 USD/adet

·         Yürürlük: Resmî Gazete yayımını takip eden 60. gün.

Özetle: Türkiye, otomobil ithalatında ek vergiler getirerek ithalatı sınırlamayı, yerli üretimi ve sektörde istihdamı desteklemeyi hedefliyor.

Kararın İstisnası, Aslında bir istisna bir kıyak;

Kararlardan ilki, Avrupa Birliği ve Serbest Ticaret Anlaşması (STA) kapsamı dışında kalan ülkelerden ithal edilen binek otomobillere ek vergi getirdi.

İkinci karar ise 2018’de ABD menşeli araçlara uygulanan ek gümrük yükümlülüklerini tamamen kaldırdı

Tutar (USD/adet)

Amaç

Tüketiciye Olası Etki

6.000

Yerli üretimi korumak, haksız rekabeti önlemek  

Fiyatlarda artma, ithal model seçeneklerinde azalma

7.000

Yerli üretimi ve istihdama desteklemek

Yerli üretimi ve istihdama desteklemek

8.500

ithalata sınırlayıp yerli elektrikli araç üretimini teşvik etmek

Elektrikli araç fiyatlarında ciddi artma, seçeneklerde sınırlama

 

20 Eylül 2025 Cumartesi

KUR FARKLARI ve ENFLASYON OLUMLU FARKLARI KAZANÇ SAYILIR MI?

 

Kur Farklarının Vergilendirilmesinde Tahakkuk İlkesi,
Yargı Kararları ve Eleştirel Bakış

Özet

Kur farklarının vergilendirilmesi, Türkiye’de uzun yıllar hem kurum kazancı hem de KDV matrahı açısından tartışma konusu olmuştur. Özellikle tahakkuk ilkesi çerçevesinde gerçekleşmemiş kur farklarının vergiye tabi tutulması, hukuki güvenlik, vergide adalet ve mali güç ilkeleri yönünden eleştirilmiştir. 2019 yılında yapılan düzenleme ile kur farklarının KDV matrahına dahil olduğu kanun düzeyinde netleştirilmiş; ancak bu düzenleme vergi politikasının temel ilkeleri açısından sorunları da beraberinde getirmiştir. 2023 yılında enflasyon muhasebesine ilişkin yapılan düzenleme ise, olumlu farkların vergilendirilmesiyle kur farkları tartışmasının benzer bir boyutunu gündeme taşımıştır. Bu makalede, kur farklarının vergilendirilmesine ilişkin yargı kararları, mevzuat değişiklikleri ve akademik görüşler eleştirel bir bakış açısıyla ve muhasebe perspektifi ile değerlendirilmektedir.

I. Giriş

Vergi hukukunda kazancın tanımı ve kapsamı, özellikle “tahakkuk ilkesi” bağlamında önem taşımaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 283. maddesinde ifadesini bulan bu ilkeye göre, gelir ve giderlerin hukuken elde edildiği veya gerçekleştiği anda muhasebeleştirilmesi ve vergilendirilmesi gerekmektedir.[1]

Kur farkları ve enflasyon düzeltmesi farkları, işletmenin gerçek ekonomik faaliyeti sonucu ortaya çıkmayan, yalnızca muhasebe gereği finansal tabloların güncel durumu yansıtması amacıyla yapılan değerlemelerdir. Dolayısıyla gerçekleşmiş kazanç olarak sayılması, muhasebe ilkesine aykırıdır. Bu farkların vergilendirilmesi, muhasebe ve vergi uygulamaları arasında temel bir çelişki doğurmaktadır.

II. Kur Farklarının KDV Açısından Durumu

Düzenleme Öncesi İhtilaflar

KDV Kanunu’nun 24. maddesi uyarınca teslim ve hizmet bedeline dahil unsurlar arasında “kur farkları” sayılmamıştır.[2] Bu nedenle uygulamada, mal veya hizmet tesliminden sonra ortaya çıkan kur farklarının KDV matrahına dahil edilip edilmeyeceği konusunda idare ve yargı arasında ciddi görüş ayrılıkları doğmuştur.

 İdare görüşü: Kur farklarının KDV matrahına dahil edilmesi gerektiği yönündeydi (Maliye Bakanlığı, 60 Seri No.lu KDV Sirküleri).

Danıştay kararları: Çoğunlukla mükellef lehine verilmiş olup, kur farklarının KDV’ye tabi tutulamayacağı sonucuna ulaşılmıştır (Danıştay 4. Daire, 07.12.2016, E.2014/9306, K.2016/5196).[3]

2. 2019 Yılı Düzenlemesi

3065 sayılı KDV Kanunu’nun 24. maddesine 7161 sayılı Kanun’la eklenen hüküm ile kur farklarının KDV matrahına dahil olduğu açıkça düzenlenmiştir.[4] Böylece yargı kararları ile idarenin görüşü arasındaki çatışma kanun yoluyla idare lehine çözülmüştür.

3. Eleştirel Bir Bakış

Bu düzenleme, vergilemede “kanunilik” ve “kıyas yasağı” ilkeleri açısından tutarlılık sağlamış gibi görünse de ekonomik ve hukuki açıdan sorunludur. Ayrıca, kur farklarının ve enflasyon düzeltmesi farklarının vergilendirilmesi, muhasebenin temel ilkesi olan “finansal tabloların doğru ve güncel durumu yansıtması” ilkesine aykırıdır. Muhasebe açısından bu işlemler, vergi matrahı oluşturmak değil, işletmenin bilançosunu ve sonuç hesaplarını doğru göstermek için yapılmaktadır.[5]

III. Kur Farkları ile Enflasyon Muhasebesi Arasındaki Benzerlik

2023 yılında yürürlüğe giren 7352 sayılı Kanun ile enflasyon muhasebesi yeniden gündeme gelmiş, 2023 yılı kazançlarına uygulanmak üzere VUK Geçici 33. madde düzenlenmiştir.[6]
Enflasyon düzeltmesi ve kur farkları muhasebesi, işletmenin öz sermayesini ve bilanço kalemlerini güncel değerleriyle göstermeyi amaçlayan bir muhasebe uygulamasıdır. Bu farkların vergiye tabi tutulması, muhasebenin temel amacını tersine çevirmekte, sanal ve gerçekleşmemiş kazanç üzerinden vergi yükü doğurmaktadır.

IV. Yargı Kararları

2019 öncesi Danıştay kararları: Kur farklarının KDV’ye tabi tutulamayacağı yönünde olup, mükellef lehine bir içtihat oluşturmuştur (Danıştay 4. Daire E.2014/9306, K.2016/5196).
2019 sonrası dönemde: Kanun değişikliği ile bu içtihatların önü kesilmiş, idarenin görüşü kanunlaştırılmıştır.
2023 enflasyon muhasebesi düzenlemesi: Henüz yargı önüne taşınma süreci devam etmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ve iptal davaları açılabileceği, “mali güce göre vergilendirme” ve “vergide adalet” ilkelerinin ihlali iddiasıyla yeni içtihatların gelişeceği öngörülmektedir.

V. Sonuç ve Öneriler

Kur farklarının KDV’ye tabi tutulması ve enflasyon düzeltmesi farklarının vergilendirilmesi, vergilemenin temel ilkeleri ve muhasebe ilkesiyle bağdaşmayan uygulamalardır.
Ekonomik açıdan: Bu farklar, işletmenin doğrudan bir faaliyetinden kaynaklanmamakta, yalnızca finansal değerleme sonucu ortaya çıkmaktadır.

Hukuki açıdan: Gerçekleşmemiş kazançların vergilendirilmesi, Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan “mali güce göre vergilendirme” ilkesine aykırıdır.

Uygulama açısından: Bu yaklaşım, mükelleflerin finansal tablolarında bozulmaya, yatırım ve finansman kararlarında olumsuz etkilere yol açmaktadır.

Öneriler:

1.Reel olmayan kazançların vergilendirilmesinden kaçınılmalıdır.

2.Muhasebe gereği yapılan düzeltmeler üzerinden vergi alınmamalıdır;yalnızca gerçekleşmiş ekonomik kazançlar vergilendirilmeli.

3.Vergi düzenlemeleri yapılırken yargı içtihatları ve akademik görüşler dikkate alınarak öngörülebilir, tutarlı ve adaletli bir mevzuat oluşturulmalıdır.

Sonuç olarak, kur farkları ve enflasyon muhasebesi farklarının vergilendirilmesi, kısa vadeli bütçe gelirlerini artırsa da uzun vadede hukuki güvenlik, vergi adaleti ve ekonomik istikrar açısından sorunludur. Vergi politikasının, kısa vadeli gelir arayışları yerine uzun vadeli güven ve öngörülebilirlik temelinde şekillendirilmesi zorunludur.

Kaynakça

[1] VUK m.283.
[2] 3065 sayılı KDVK m.24.
[3] Danıştay 4. Daire, 07.12.2016, E.2014/9306, K.2016/5196.
[4] 7161 sayılı Kanun m.18.
[5] Akdoğan, A. (2020). Vergi Hukukunda Kazanç Kavramı ve Tahakkuk İlkesi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 69(2), s. 351-378.
[6] 7352 sayılı Kanun, VUK Geçici 33. madde.


17 Eylül 2025 Çarşamba

TCMB REESKONT VE AVANS FAİZ ORANLARININ MUHASEBE MALİ TABLOLARINDA KULLANIMI

 

1. Giriş

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından belirlenen reeskont ve avans faiz oranları, sadece para politikası araçları olarak değil, aynı zamanda muhasebe ve vergi uygulamalarında da önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle dönem sonu değerleme işlemlerinde bu oranların doğru kullanımı, ticari kazancın gerçekçi biçimde tespit edilmesini sağlar. Bu çalışmada, TCMB reeskont ve avans faiz oranlarının mali tablolarda nasıl kullanıldığı örnek olay ve uygulama rehberiyle birlikte ele alınacaktır.

2. Kavramsal Çerçeve

2.1 Reeskont Faizi

Reeskont işlemi, vadesi gelmemiş senetlerin TCMB’ye iskonto ettirilmesi suretiyle nakde çevrilmesidir. Muhasebe açısından, bu işlemdeki iskonto tutarı, dönemsel gelir veya gider olarak kaydedilir. Vergi Usul Kanunu’nun 281. maddesi uyarınca, alacak senetleri reeskonta tabi tutulabilir.

2.2 Avans Faizi

TCMB, reeskonta kabul ettiği senetler karşılığında avans verebilir. Bu avanslara uygulanan faiz oranı, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca ticari işlerde temerrüt faizi olarak kullanılabilir. Bu oran, doğrudan muhasebe kaydı oluşturmasa da hukuki ve vergisel hesaplamalarda referans niteliği taşır.

3. Örnek Olay İncelemesi

3.1 Karar Künyesi

  • Karar No: E.2021/456, K.2022/198
  • Mahkeme: Danıştay 4. Dairesi
  • Karar Tarihi: 15.03.2022
  • İlgili Mevzuat: VUK md. 281, TCMB Tebliği, TTK md. 64
  • Uyuşmazlık Konusu: Dönem sonu itibarıyla reeskont işlemi yapılmayan alacak senedinin ticari kazancın tespitinde hatalı değerleme oluşturup oluşturmadığı

3.2 Olay Özeti

Bir anonim şirket, 31.12.2020 tarihli bilançosunda vadesi 90 gün sonra dolacak 500.000 TL tutarındaki alacak senedini reeskonta tabi tutmamıştır. Vergi incelemesinde, TCMB’nin o tarihte geçerli olan %15,75 oranı dikkate alınarak reeskont hesaplanması gerektiği belirtilmiş; bu işlem yapılmadığı için ticari kazanç olduğundan fazla beyan edildiği iddia edilmiştir.

3.3 Mahkeme Gerekçesi

Mahkeme, reeskont işleminin dönemsellik ilkesi gereği yapılması gerektiğini vurgulamış; TCMB tarafından ilan edilen faiz oranının ekonomik gerçekliği yansıttığını belirtmiştir. Şirketin reeskont işlemi yapmaması, gerçek kazancın tespitini engellemiştir. Bu nedenle, reeskont işlemi yapılmayan tutarın ticari kazançtan indirilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

4. Muhasebe Uygulaması

4.1 Reeskont Hesaplaması

Örnek: 31.12.2025 tarihli bilançoda, 90 gün vadeli 100.000 TL’lik alacak senedi için reeskont hesaplanır:

Reeskont Tutarı = 100.000 TL × (%41,25 / 100) × (90 / 365) ≈ 10.185 TL

Bu tutar, “656 Finansman Giderleri” hesabına kaydedilir ve alacak senedinin bilanço değeri düşürülür.

4.2 Avans Faizi Kullanımı

Ticari alacakların tahsil edilememesi durumunda, TCMB avans faiz oranı üzerinden gecikme faizi hesaplanabilir. Bu tutar, “679 Diğer Olağan Gelir ve Kârlar” hesabında gösterilebilir.

5. Mali Tablolara Etkisi ve Vergisel Sonuçlar

Reeskont işlemi, ticari kazancın doğru tespitini sağlar ve vergi matrahını etkiler. Avans faiz oranı ise temerrüt durumlarında hukuki ve mali hesaplamalara yön verir. Her iki oran da, muhasebe kayıtlarında ve vergi beyannamelerinde dikkatle izlenmelidir.

6. Sonuç

TCMB reeskont ve avans faiz oranları, muhasebe mali tablolarında teknik bir değerleme aracı olmanın ötesinde, vergi matrahının doğru hesaplanmasında da kritik rol oynar. Özellikle dönem sonu işlemlerinde bu oranların dikkate alınmaması, hem muhasebe hem de vergi açısından risk doğurabilir. Danıştay kararları da bu uygulamaların hukuki dayanağını pekiştirmektedir.

Kaynakça

  1. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Reeskont ve Avans Faiz Oranları Tebliği, Resmi Gazete, çeşitli tarihler.
  2. Vergi Usul Kanunu, md. 281.
  3. 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun.
  4. Türk Ticaret Kanunu, md. 64.
  5. Danıştay 4. Dairesi, E.2021/456, K.2022/198, Karar Tarihi: 15.03.2022.
  6. GÜMÜŞ, M. (2021), “Muhasebe Değerleme İlkeleri ve Vergi Uygulamaları”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı: 470.

EK–1: Uygulama Rehberi Tablosu

İşlem Türü

Muhasebe Hesabı

Kullanılan Faiz Oranı (TCMB)

Etki Alanı

Vergi Matrahına Etkisi

Reeskont

656 Finansman Giderleri

Reeskont Faizi (%41,25)

Alacak/Borç değerlemesi

Ticari kazançtan indirim

Reeskont

642 Faiz Gelirleri

Reeskont Faizi (%41,25)

Borç senetleri reeskontu

Ticari kazanca eklenir

Avans Faizi

679 Diğer Olağan Gelirler

Avans Faizi (%42,25)

Temerrüt faizi hesaplaması

Ticari kazanca eklenebilir

Avans Faizi

Hukuki Takip Süreci

Avans Faizi (%42,25)

Mahkeme hesaplamaları

Faiz alacağı doğurabilir

 


VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...