28 Mayıs 2025 Çarşamba

İŞLETME AKTİFİNE KAYITLI TAŞINMAZLARIN ORTAKLARA KİRALANMASININ HUKUKİ VE VERGİSEL BOYUTLARI; “MEVZUAT HÜKÜMLERİ VE YARGI KARARLARI IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME”

 Özet

Bu çalışma, işletme aktifine kayıtlı taşınmazların ortaklara kiralanması durumunda ortaya çıkan hukuki ve vergisel boyutları, Türk Medeni Kanunu 632,704 ve 718 Md., Gelir Vergisi Kanunu 23/9,40,41, 70,73 ve 94 Md., Kurumlar Vergisi Kanunu 15 ve 30 Md., Katma Değer Vergisi Kanunu 17/4 ve 28 Md. ile Danıştay ve Yargıtay kararları ışığında incelemektedir. Makale kapsamında özellikle transfer fiyatlandırması, stopaj ve KDV uygulamaları ile emsal bedel tespiti konuları ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Taşınmaz, Gayrimenkul, Kiralama, Ortak, Transfer Fiyatlandırması, Stopaj, KDV, Emsal Bedel, Vergi Hukuku

1. Giriş

Türk vergi hukukunda ve ticaret hayatında yaygın bir uygulama olan şirket aktifindeki taşınmazların ortaklara kiralanması, birçok hukuki ve vergisel sorunu beraberinde getirmektedir. Bu durumun mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde sistematik olarak değerlendirilmesi, uygulamadaki belirsizlikleri azaltacaktır. Konunun yaygın kullanılıyor olması, hata yapma olasığının yüksek olması da birçok açıdan bakılmasını, okuyucuları konu üzerinde kapsamlı bir düşünmeye sevk etmesi amaçlanmıştır.

2. Hukuki Çerçeve

2.1. Taşınmaz Mülkiyeti ve Tasarruf Yetkisi

TMK 718 Md. uyarınca, arazi, bağ, bahçe gibi doğal zemin ile bu zemin üzerine kalıcı şekilde yapılan binalar taşınmaz niteliği taşır ve bu malların mülkiyeti malikine aittir. Malik, mülkiyet hakkından doğan tasarruf yetkisiyle taşınmazın kiralanmasına karar verebilir.

Esas niteliği itibariyle bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallar, gayrimenkul olarak kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanun’un 632. maddesinde gayrimenkul, arazi, tapu siciline müstakil ve daimî olmak üzere kaydedilen haklar ve madenler olarak sayılmıştır. Aynı kanunun 704. maddesinde de arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin gayrimenkul niteliğinde olduğu belirlenmiştir. Binalar ise, anılan kanun maddesinde sayılmamakla birlikte, bulunduğu arsa veya arazinin mütemmim cüzü niteliğinde bulunduğundan gayrimenkul olarak kabul edilmektedir. Gayrimenkul mülkiyeti, tapu sicilinde tescil ile gerçekleşmekte ve bunlar aynı zamanda tapu siciline taşınmazlar olarak kaydedilmektedir.

2.2. Ortak ile Şirket Ayrımı ve Tüzel Kişilik İlkesi

TMK 47 maddesi ve TTK 125 maddesinde tüzel kişilikler açıklanmıştır.

Tüzel kişilik ilkesine bağlı olarak, bir şirketin ortakları ile şirketin kendisi ayrı kişiliklere sahiptir. Buna göre:

·         Şirketin borçlarından ortaklar doğrudan sorumlu değildir (örneğin anonim ve limited şirketlerde).

·         Ortakların malvarlığı ile şirketin malvarlığı birbirinden tamamen ayrıdır.

·         Şirket, kendi adına dava açabilir, mal edinebilir, borçlanabilir.

·         Ortak, şirkete borç verebilir veya ondan alacaklı olabilir (emsal işlem ve muvazaa kurallarına uygun olmak şartıyla).

Yukarıda belirtilen ortak ile şirket ayrımı önemli bir durumdur. Bu ayrım durumunun belirli başlı önemi sıralanırsa;

·         Vergilendirmede,

·         Sorumlulukların sınırlandırılmasında,

·         İflas ve tasfiye durumlarında,

·         Haciz işlemlerinde belirleyici olur. Ortaklar, şirketin borçlarından dolayı ancak belirli durumlarda (örneğin vergi borçları için 6183 sayılı Kanunun Mükerrer 35.ci Maddesi) sorumlu tutulabilir.

Ortaklar ile şirket ayrı birer hukuki varlık olarak değerlendirilir. Taşınmaz şirketin malvarlığına dâhilse, ortak bu taşınmazdan kural olarak ücret karşılığı yararlanabilir.

3. Vergisel Açıdan Değerlendirme

3.1. Gelir Vergisi Kanunu

GVK 70 Md., kira gelirini gayrimenkul sermaye iradı olarak tanımlar. Bedelsiz olarak başkalarının intifana bırakılan mal ve hakların kira bedeli, Vergi Usul Kanunun 73. maddesi hükmüne göre tespit edilecek emsal kira bedelidir. Bina ve arazide emsal kira bedeli %5, diğer mal ve haklarda emsal kira bedeli %10 dur.

Şirketin ortaklara yaptığı kiralama, piyasa koşullarından farklı bedelle gerçekleştiriliyorsa, GVK 94 Md. uyarınca tevkifat zorunluluğu doğar. GVK 23/9 Md. ’si ise bazı bedelsiz (bedelsiz olarak anlaşılması gereken -yasa metninde belirtilen 100 m2’yi aşmayan konut olarak kabul edilmelidir.) tahsislerin vergiden istisna tutulabileceğini belirtir; ancak bu istisna yardım veya sosyal nitelikli kullanımlarla sınırlıdır. Madde metninde” Genel olarak maden işletmelerinde ve fabrikalarda çalışan işçilere ve özel kanunlarına göre barındırılması gereken memurlarla müstahdemlere konut tedariki ve bunların aydınlatılması, ısıtılması ve suyunun temini suretiyle sağlanan menfaatler ile mülkiyeti işverene ait brüt alanı 100 m2’yi aşmayan konutların hizmet erbabına mesken olarak tahsisi suretiyle sağlanan menfaatler (Bu konutların 100 m2'yi aşması halinde, aşan kısma isabet eden menfaat için bu istisna hükmü uygulanmaz);” şeklinde çalışanlara sosyal yardım olarak belirlenmektedir. Bu kapsam dışında yapılan kiralamalar istisna kapsamı dışındadır.

“Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretler ile ilgili maddelerinde, ücret geliri elde edenler için, bazı durumlarda “işçi” bazı durumlarda ise “hizmet erbabı” terimleri kullanılmaktadır. “Hizmet erbabı”, çok geniş kapsamlı bir kavram olup, bir işverene bağlı tüm çalışanları (devlet memurları da dâhil olmak üzere) ifade etmektedir. Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretler ile ilgili maddelerinde, ücret geliri elde edenler için, bazı durumlarda “işçi” bazı durumlarda ise “hizmet erbabı” terimleri kullanılmaktadır.[1]

Personele konut tahsisi yoluyla sağlanan ve konutun emsal kirası ile değerlenen menfaat, net ücret olarak kabul edilir. Menfaattin brüt tutarı hesaplanarak bu tutar üzerinden gelir vergisi stopajı hesaplanır ve G.V.K.'nun 40/1. maddesi gereğince genel gider olarak dikkate alınır.
 
G.V.K.'nun 40/2 numaralı bendi kapsamında, personelin iş yerinde veya müştemilatında barındırılması için yapılan giderler stopaja tabi olmaksızın doğrudan gider yazılabilir.

2015 yılında verilen bir özelgede “…gayrimenkullerin ticari, zirai veya kurumlar vergisine tabi olan işletmelerin aktifinde kayıtlı olması halinde; bu gayrimenkuller, anılan Kanunun 94’üncü maddesinde sayılanlar tarafından kiralanmış olsa bile herhangi bir gelir vergisi tevkifatı yapılmayacak olup, gayrimenkul sahiplerinin elde ettikleri kira gelirlerinin ticari, zirai veya kurum kazancının tespitine müteallik hükümlere göre hesaplanıp, beyan edileceği tabidir.

Bu itibarla, anonim şirketin aktifinde bulunan gayrimenkulün kiralanması durumunda elde edilen gelirin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmekte olup, bahse konu kiralama işleminde gelir vergisi tevkifattı söz konusu olmadığından, yaptığınız kira ödemeleri karşılığında gayrimenkul sahibi anonim şirket tarafından, brüte iblağ edilmeksizin kira sözleşmesinde yer alan tutar üzerinden tarafınıza fatura düzenlenmesi gerekmektedir.” denilmektedir.

Ayni yardım olarak nitelenen konut tahsisi ilgili maddedeki istisna tutarını aşması haline vergiye tabi olacaktır.

Örnek:

“Durumu basit bir örnekle açıklayacak olursak (X) Ltd. Şti.’nin mülkiyetinde bulunan ve şirketin envanter defterine kayıtlı brüt alanı 120 m² olan bir daire şirket çalışanına lojman olarak tahsis edilmiştir. Söz konusu dairenin emsal kira bedeli 1.800 TL olarak tespit edilmiştir. Bu durumda çalışana lojman olarak tahsis edilen dairenin 100 m² olan kısmı vergiden istisnadır. Dairenin 100 m²’yi aşan kısmı ise ücret olarak vergiye tabi tutulacaktır. Tebliğ’de yapılan açıklamalar çerçevesinde konutun 1 m²’ye isabet eden tutarının bulunması gerekmektedir. 1 m²’ye isabet eden tutar 1.800 TL/120 = 15 TL’dir. Daha sonra 1 m²’ye isabet eden tutarın 100 m²’yi aşan kısım olan 20 m² ile çarpılması sonucu bulunan 300 TL işveren tarafından personele verilmiş net ücret kabul edilip vergiye tabi tutulması gerekmektedir. İşveren tarafından gider olarak dikkate alınacak tutar ise 100 m² için 1.500 TL’dir. İstisna kapsamına girmeyen 20 m² içinse 300 TL’nin gelir ve damga vergisi dikkate alınarak brüte iblağ edilmiş tutar olan 356,127 TL’dir. Sonuç olarak (X) Ltd. Şti 1.856,12 TL’yi kurumlar vergisi matrahından indirebilecektir”[2]

Yardım; Pazarlama Satış ve Dağıtım bölümünde çalışan işçiye ayni yardım olarak konut tahsis edilmesi,

Brüt Ücreti= (Net Ücret/1-GelirVergisi Oranı (%15)-Damga Vergisi Oranı (%7,59))

KONUT TOPLAM m2

120

KONUT EMSAL BEDELİ

1.800,00 TL

GVK29/9 İSTİSNA EDİLEN

 20

BİRİM M2 BEDELİ:1.800,00/120

15 m2 TL

VERGİLENDİRİLECEK m2

20

İSTİSNA TUTAR (15 TL*100m2)

1.500,00 TL

 

 

VERGİLENDİLECEK TUTAR (20m2*15 TL.)

300,00 TL

 

 

VERGİLENDİRİLECEK BRÜT AYNİ YARDIM

356,12 TL

Not:5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (5510 Sayılı Kanun) 80/b – c maddesine göre, Personele yatacak yer veya konut tahsisi, nakit olmayan (ayni) yardımlar prime esas kazanca dahil edilmemektedir.

Ücret Gider Kaydı

                        _______________________/__________________________

760

Pazarlama Satış ve Dağıtım Gideri

356,12

 

 

 

335

Personele Borçlar

 

300,00

 

360

Ödenecek Vergi ve Fonlar            

 

56,12

 

 

_______________________/__________________________

 

 

 

 

 

 

 

     

3.2. Kurumlar Vergisi Kanunu

Bir kurumun, ilişkili kişilerle yaptığı mal veya hizmet alım/satım işlemlerinde emsallere uygunluk ilkesine aykırı şekilde fiyatlandırma yapması hâlinde, bu durum transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul edilir. Bu tür işlemler vergi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmez.

Taşınmaz şirketin malvarlığına dâhilse, ortak bu taşınmazdan kural olarak ücret karşılığı yararlanabilir. İlgili kişilere yapılan konut tahsisi işlemleri, piyasa fiyatına uygun değilse ve kurum bundan dolayı daha az vergi ödüyorsa, bu fark vergiye tabi tutulur.  Emsal fiyata ulaşılması için aynı türden mal ya da hizmet işlemi olmasının yanında ayrıca her türlü koşullarında aynı ya da farklı olan koşulların hesaplanabilir nitelikte olması gereklidir. Farklı olan koşullarda fiyatların hesaplanarak emsal bedele ulaşılabilmesi olanaklı olmalıdır.  Piyasa koşullarına uygun olmayan bir şekilde yapılıyorsa, örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilebilir. Bu durumda, şirketin gider olarak yazdığı tutar vergiye tabi tutulabilir.

KVK 13 Md. uyarınca ortaklara emsal bedelin altında kiralama, örtülü kazancın dağıtımı olarak değerlendirilir. KVK 15 Md. ve 30 Md., tevkifat uygulamasını düzenler. Dar mükellef ortaklara yapılan kira ödemeleri için vergi kesintisi (tevkifat) uygulanması, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Özellikle dar mükellef ortağa yapılan kira ödemeleri için %20 vergi kesintisi uygulanmaktadır.  Eğer şirketin ortağı yurt dışında mukim ise, tahsis edilen konutun vergilendirilmesi çifte vergilendirme anlaşmaları kapsamında değerlendirilebilir. Türkiye ile ilgili ülke arasındaki anlaşmaya bağlı olarak, vergi yükümlülüğü Türkiye’de veya ortağın mukim olduğu ülkede doğabilir.

Ortaklara tahsis edilen konut emsallere göre bir düşüklük ortaya çıkmış ise bu transfer fiyatlandırması gereği kar dağıtımına tabi olacaktır. Buna göre yukarıdaki örneğin, kira emsal bedeli 1.800,00 TL olarak tespit edilmiş iken, ortağa 1.200,00 TL’den kiralanmış ve faturalandırılma bu bedel üzerinden düzenlenmiş ise, 300,00 TL düşük gelir elde edilmiş kabul edilecek ve 300,00 TL ‘lik tutar kar dağıtımı kabul edilip, şirketin ortaklarına kar dağıtımı yapmış gibi vergilendirilecektir.

Kar dağıtımı 21.12.2024 tarihi itibariyle %15 olarak uygulanmaktadır. Buna göre 300 TL brüte iblağ edilecek ve vergilendirme yapılacaktır.[3]

Kar Dağıtımına Tabi Net Tutar

300,00 TL

Brüt Tutar (300/0,850)

352,94 TL

Hesaplanan Vergi

52,94 TL

 

_______________________/__________________________

570

Geçmiş Yıl Karları

352,94

 

 

331

Ortaklara Borçlar

 

300,00

 

360

Ödenecek Vergi ve Fonlar

 

52,94

_______________________/__________________________

3.3. Katma Değer Vergisi Kanunu

Kanun maddesinin 1/3-f bendi ile, Gelir Vergisi Kanun’un 70. maddesinde sayılan mal ve hakların kiralanması işlemleri, katma değer vergisinin konusuna dahil edilmiş olup, şahsi kiralamalar dahil tüm kiralama işlemleri, ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyet kapsamında olsun olmasın, katma değer vergisinin kapsamına girmektedir. Mal ve hakların kiralanması işlemleri KDV Kanunun 28. maddesine ekli listeye göre genel vergi oranına (%20) tabidir. İşletmeye dahil olmayan Gayrimenkullerin kiralanması 17/4-d maddesinde belirlenmiştir. Bu maddeye göre “İktisadi işletmelere dahil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemleri, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda kantin olarak belirlenen alanların okul aile birlikleri tarafından kiraya verilmesi işlemleri ile Sağlık Bakanlığına bağlı hastane, klinik, dispanser, sanatoryum gibi kurum ve kuruluşların yapacağı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemleri” şeklinde belirlenmiş ve KDV ‘den istisna edilmiştir. KDVK 17/4-d Md. uyarınca konut ve iş yeri kiralamaları belirli durumlarda KDV'den istisna tutulabilir. Ancak bu istisna, ticari faaliyet kapsamı dışındaki kiralamalar için geçerlidir. Mefhumu muhalifinden bakıldığında 17/4- fıkrasında şirketlerin aktiflerine kayıtlı taşınmazların(gayrimenkullerin) her şart altında KDV’ye tabi olduğu söylenebilir. Yukarıda bahsedilen özelgede de “Bu itibarla, anonim şirketin aktifinde bulunan gayrimenkulün kiralanması durumunda elde edilen gelirin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmekte olup, bahse konu kiralama işleminde gelir vergisi tevkifattı söz konusu olmadığından, yaptığınız kira ödemeleri karşılığında gayrimenkul sahibi anonim şirket tarafından, brüte iblağ edilmeksizin kira sözleşmesinde yer alan tutar üzerinden tarafınıza fatura düzenlenmesi gerekmektedir”  denilerek fatura kesilmesi ve genel KDV oranına göre, hesaplama yapması ifadesi ortaya çıkmaktadır. Şirketin, faaliyet konusu dışında bile olsa ortaklara kiralama yapması ticari nitelikte sayılabilir.

4. Yargı Kararları Işığında Değerlendirme

Danıştay 9. Dairesi'nin 2008/4563 E. ve 2009/3182 K. sayılı kararında, ortaklara piyasanın altında bedelle kiralanan taşınmaz için emsal bedel esas alınarak vergi matrahının yeniden belirleneceği vurgulanmıştır. Aynı zamanda, Yargıtay 11. HD 2014/7212 E. ve 2015/3485 K. sayılı kararında, yazılı bir sözleşme bulunmaksızın yapılan kullanımın örtülü kazanca yol açabileceği belirtilmiştir. Yargı kararları, Vergi kanunlarındaki transfer fiyatlandırması ve emsallerine uygunluk konusundaki düzenlemeye uygun olarak kararlar oluşturulmuştur.

5. Sonuç

Şirket aktifine kayıtlı taşınmazın ortaklara kiralanması, hukuken mümkün olmakla birlikte, vergi mevzuatı açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Kiralamanın mutlaka yazılı sözleşme ile yapılması, emsal bedel tespitine dikkat edilmesi, KDV ve stopaj yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir.

 

Kaynakça;

 

1.       Ali EKİN, K. Melis TOPÇU, İşçi Alacakları Açısından Gelir Vergisi ve Yasal Kesintiler, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi,2016, Sayı.8, S.115-149. Çevirim içi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271164 09.05.2025

2.       Serkan Tolga, İşletme Personeline Konut Tahsisi, Vergi Raporu Dergisi, Ekim 2017, Sayı:217, S.34-41 Çevirim içi: https://vergiraporu.com.tr/upImage/org/217-4.pdf    09.05.2025

3.       22.12.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.12.2024 tarih ve 9286 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı

4.       Türk Medeni Kanunu,632,704 ve 718 Md.

5.       TMK 47 ve TTK 125 Md.

6.       193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 23/9, 70, 94 Md.

7.       5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 13, 15, 30 Md.

8.       3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 17/4-(d ) Md.

9.       Danıştay 9. Daire, 2008/4563 E., 2009/3182 K.

10.   Yargıtay 11. HD, 2014/7212 E., 2015/3485 K.

11.   Gelir İdaresi Başkanlığı Özelgeleri (2005-2024)

 



[1] Ali EKİN, K. Melis TOPÇU, İşçi Alacakları Açısından Gelir Vergisi ve Yasal Kesintiler, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi,2016,Sayı.8, S.115-149. Çevirim içi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271164 09.05.2025

[2]Serkan Tolga, İşletme Personeline Konut Tahsisi, Vergi Raporu Dergisi, Ekim 2017, sayı:217,s.34-41

 Çevirim içi: https://vergiraporu.com.tr/upImage/org/217-4.pdf    09.05.2025

 

[3] 22.12.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.12.2024 tarih ve 9286 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı

26 Mayıs 2025 Pazartesi

100 KASA HESABI VE ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI: DANIŞTAY VDDK’NIN 2025 TARIHLI EMSAL KARARI ÜZERINE BIR DEĞERLENDIRME

 


Özet

 Bu çalışmada, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.04.2025 tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 sayılı kararına konu olan ‘100-Kasa Hesabı’na ilişkin yüksek bakiye bulundurulması nedeniyle uygulanan re’sen tarhiyat işlemi ve örtülü kazanç dağıtımı iddiası incelenmektedir. Vergi idaresinin ispat yükü, ticari teamüller ve transfer fiyatlandırması ilkeleri ışığında kararın analizine yer verilmiştir. Emsal niteliğindeki bu karar, özellikle yüksek kasa bakiyesi nedeniyle vergi cezası uygulamalarına dair içtihat oluşturması bakımından önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kasa Hesabı, Örtülü Kazanç Dağıtımı, Re’sen Tarh, Danıştay, Transfer Fiyatlandırması

1.    Giriş

 

Vergi hukukunda mükelleflerin işletme içi kaynaklarını nasıl yönettikleri, özellikle kurum kazancının doğru beyan edilip edilmediği açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, ‘100-Kasa Hesabı’ özelinde yüksek meblağda nakit bulundurulması ve bu varlığın ortaklara kullandırıldığı iddiaları, vergi idaresi tarafından TTK ‘nun 18/ 2 maddesindeki “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmünü vergi denetiminde her zaman örtülü kazanç dağıtımı olarak nitelendirilmektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.04.2025 tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 sayılı kararı, bu hususu konu edinmiş ve önemli bir içtihat ortaya koymuştur.

  

2. Olay Özeti ve Yargılama Süreci

 Davacı şirketin 2011 yılı hesap dönemi incelendiğinde, '100-Kasa Hesabı'nda olağan dışı tutarlarda nakit bulunduğu ve bunun şirket ortaklarına kullandırıldığı gerekçesiyle;

- Re’sen kurumlar vergisi ve geçici vergi tarh edilmiştir,

- Vergi ziyaı cezası uygulanmıştır,

- Ayrıca fazla amortisman ayrıldığı gerekçesiyle ikmalen tarhiyat yapılmıştır.

İlk derece mahkemesi, fazla amortisman nedeniyle yapılan cezalı tarhiyatı hukuka uygun bulurken, örtülü kazanç dağıtımı iddiasıyla yapılan re’sen tarhiyatı delil yetersizliği nedeniyle iptal etmiştir. Danıştay 4. Dairesi bu kararı bozmuş, ancak Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararı vermiştir. Nihayetinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, temyiz istemini reddederek ısrar kararını onamıştır.

3. Hukuki Değerlendirme

3.1. İspat Yükü

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.Vergi idaresinin örtülü kazanç dağıtımı iddiası ciddi sonuçlar doğurduğundan, iddia sahibinin bu durumu somut, kesin ve inandırıcı delillerle ispat etmesi gerekir (VUK m.134).

3.2. Ticari Teamüller

Şirketin yüksek kasa mevcudunun tek başına ticari teamüllere aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle cezalandırılamayacağı belirtilmiştir. TTK 81/2 mad.sinde belirtilenen “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” her zaman işletme kasasında fazla bulunan tutarın niyetten bağımsız olarak, ortaklara kullandırıldığı objektif delillerle desteklenmesi ve ispat edilmesi yükümlülüğü, gereken bir durumdur.

Kararda idarenin yapmış olduğu denetim raporunda belitilen ispat yükümlülüğünün sonucu oluşanan delil eksikliği nedeniyle, idarenin yorumu yeterli bulunmamıştır.

 3.3. Transfer Fiyatlandırması

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca, ilişkili kişilerle yapılan işlemlerde emsallere uygunluk ilkesine uyulması gerekir. Söz konusu olayda işlemlerin niteliği ve taraflar arasındaki ilişki yeterince araştırılmadığından tarhiyat iptal edilmiştir. Kararda, raporun yeterli araştırmalar sonucunda transfer fiyatlandırması yapılabilmesi için gerekli ve yeterli koşulların ortaya çıktığını kanıtlayacak delilerin ispat gücünden yoksun olduğunu, bu nedenlede yapılan tarhiyatın yerinde olmadığını belirlemiştir.

4. İşletmeler ve Uygulayıcılar için Kararın Önemi

  Son kamuoyuna yansıyan ve işletmelere gönderilen işletme Kasa’sında fazla bulunan paraların açıklanması istenmektedir.Bu açıklamalara istinaden vergi zayi cezaları kesilmektedir.TTK 18/2 maddesini gerekçe göstererek, normal hayatın akışına ters ibaresini dayanak yaparak, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, VUK ‘nunda belirtilen ispat yükümlülüğüne pek girilmeden, ceza tarhiyatlı raporlar düzenlenmektedir.Bu durumun işletmeler ve vergi idaresi açısından değerlendirildiğinde;

- Kasa hesabında yüksek tutarlar varsa, bu durum gerekçeleriyle belgelenmelidir.
- Ortaklar arası para hareketleri açık ve şeffaf şekilde kayıt altına alınmalıdır.
- Vergi idaresi, şekli değil maddi gerçekliği esas alarak delil toplamalıdır.

5. Sonuç

 Danıştay VDDK’nın bu kararı, 100-Kasa Hesabı'na ilişkin tartışmaları yeniden gündeme taşımış oldu.İdari işlemlerde somut delil gerekliliğini bir kez daha vurgulamış oldu. Transfer fiyatlandırmasının ve örtülü kazanç kavramlarının yalnızca varsayımlarla değil, güçlü hukuki gerekçelerle desteklenmesi gerektiği bu kararla teyit edilmiştir.

  Kaynakça

 

- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

- 6102 Türk Ticaret Kanunu
- Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 09.04.2025 Tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 Sayılı Karar
-2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
- GÜNER, Ali. Vergi Hukukunda Örtülü Kazanç Dağıtımı. İstanbul: Seçkin Yayıncılık, 2021.
- KIRCA, Cemil. Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç. Vergi Dünyası, 2022.

Karar Künyesi

Karar Tarihi: 09.04.2025

Karar No: 2025/255

Esas No: 2023/415

Mahkeme: Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu

Dava Konusu: 100-Kasa Hesabı’nda yer alan tutarların ortaklara kullandırıldığı gerekçesiyle re’sen ve ikmalen yapılan vergi tarhiyatlarının hukuka uygunluğu.

YEMEK YARDIMI UYGULAMASINDA VERGI VE PRIM MUAFIYETI: “DANIŞTAY İDDK’NIN 2025/539 SAYILI KARARI IŞIĞINDA BIR DEĞERLENDIRME”

 


Özet

 

Bu çalışmada, işverenler tarafından çalışanlara sağlanan yemek yardımı uygulamaları; Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/8. maddesi, 322 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2022/22 Sayılı Genelgesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2025/539 sayılı kararı çerçevesinde incelenmiştir. Özellikle Danıştay’ın kararı, yemek kartı/çeki/kuponu gibi araçlarla yapılan yemek yardımlarının hukuki niteliğini netleştirmiş ve SGK’nın dar yorumuna karşı normlar hiyerarşisini esas alarak karar vermiştir. Bu kapsamda, ayni yardımın tanımı, prim ve vergi muafiyetleri ile uygulamada dikkat edilmesi gereken esaslar analiz edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Yemek yardımı, ayni yardım, vergi muafiyeti, SGK primi, Danıştay kararı, yemek kartı

1.  Giriş

 

Yemek yardımı, modern çalışma yaşamında işverenin çalışanına sunduğu temel sosyal haklardan biridir. Gerek vergi hukuku gerekse sosyal güvenlik hukuku açısından farklı şekillerde düzenlenen bu yardım türü, son yıllarda artan yemek kartı uygulamalarıyla birlikte tartışmalı bir hale gelmiştir. Bu kapsamda yasal düzenlemelerin ve yargı kararlarının birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur.

 

2. Vergisel Boyut: GVK 23/8 ve 322 Seri Nolu Tebliğ

 Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/8. maddesi uyarınca, işveren tarafından çalışana işyeri dışında sağlanan yemek yardımı, belirli şartlar altında gelir vergisinden istisnadır. Bu istisnadan faydalanılabilmesi için:

-Ödemenin doğrudan yemek hizmeti sunan yerlere yapılması,

-Ödemenin yemek kartı/kuponu/çeki gibi araçlarla gerçekleştirilmesi,

-Bu araçların yalnızca yemek harcamasında kullanılabilir olması gerekmektedir.
322 Seri Nolu Tebliğ ile bu esaslar netleştirilmiş ve istisna kapsamına giren uygulamalara teknik çerçeve getirilmiştir.

3. Sosyal Güvenlik Yönü; SGK 2022/22 Sayılı Genelgesi

 SGK’nın 02.12.2022 tarihli 2022/22 Sayılı Genelgesi, yemek yardımlarının prime esas kazanç kapsamına girip girmeyeceğini açıklığa kavuşturmayı amaçlamıştır. Genelgeye göre;

-  Yemek hizmetinin işyeri veya müştemilatında verilmesi,

- Ya da yalnızca yemek hizmeti sunan yerlerde kullanılabilen kartlarla sağlanması durumunda,
bu ödemeler ayni yardım sayılmakta ve prim matrahına dahil edilmemektedir.

4. Danıştay İDDK’nın 2025/539 Sayılı Kararı

 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 06.03.2025 tarihli 2025/539 sayılı kararında, SGK’nın bu uygulamasını hukuka aykırı bulmuştur. Kararın öne çıkan başlıkları şunlardır:

- Ayni yardım yalnızca fiziki yemek verilmesiyle sınırlı değildir; yalnızca yemek hizmeti ve tüketime hazır gıda alımıyla sınırlı kartlarla yapılan ödemeler de ayni yardım niteliğindedir.
- Yemek kartlarının sadece yemek/beslenme amaçlı kullanılması halinde, bu yardımın nakdi yardım gibi değerlendirilmesi mümkün değildir.

- SGK’nın 2022/22 Sayılı Genelgesi’nin bazı hükümleri, 5510 sayılı Kanun’un 80. maddesine aykırı şekilde bir daraltmaya gitmiştir.

- Kanun, yardımın yapıldığı yer ayrımına yer vermemekte, sadece ayni-nakdi ayrımını esas almaktadır.

Danıştay Idari Davalar Kurulu ”5510 sayılı Kanun’un 80. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan kanuni düzenleme uyarınca yardım tutarının prime esas kazanca tabi tutulmaması ya da sınırlı tabi tutulmaması yönünden "ayni ya da nakdi yapılmasına” göre farklılık arz eden yemek yardımına, Kanun'a aykırı ayrımlara gidilmek suretiyle kurallar getirdiği açık olan dava konusu düzenlemelerde bu yönüyle normlar hiyerarşisine ve hukuka uyarlık görülmemiştir” şekilinde hukuka aykırı bulmuştur.

5. Uygulamada Yol Haritası

 Danıştay kararının ardından işverenlerin uygulamada dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır:

- Yemek kartı uygulamaları yalnızca yemek ve tüketime hazır gıda alımıyla sınırlı olacak biçimde yapılandırılmalıdır.

- Kart sağlayıcılar ile yapılan sözleşmelerde bu sınırlama açıkça yer almalı ve fiili denetim sağlanmalıdır.

- SGK ve vergi denetimlerinde risk yaşanmaması için kartların kapsamı ve kullanım alanı düzenli olarak izlenmelidir.

6. Sonuç

 Yemek yardımı uygulamaları, hem vergisel hem de sosyal güvenlik hukuku açısından dikkatle yapılandırılması gereken sosyal yardımlardandır. Danıştay İDDK’nın 2025/539 sayılı kararı, bu konuda SGK’nın yorumunun yasal sınırları aştığını ortaya koymakta ve işverenlere hukuki bir güvenlik sağlamaktadır. Bu doğrultuda, ilgili tüm mevzuat, idari düzenlemeler ve yargı kararları birlikte değerlendirilerek, yemek yardımı uygulamalarının hem hukuka uygun hem de çalışanın lehine olacak şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır.

Kaynakça

 - 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, md. 23/8


- 322 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği


- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, md. 80


- SGK 2022/22 Sayılı Genelge


- Danıştay İDDK, 06.03.2025, E.2024/2809, K.2025/539 sayılı Karar

12 Ocak 2025 Pazar

EMEKLİLER VE ÇALIŞANLARIN HAFIZALARI İLE OYNAMAK

 


Uzun bir zamandır emekliler ve çalışanlar zorluk içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerin sorunları sadece oy hesabı üzerinden ele alınıyor. Seçim olursa bu kesimler nasıl davranır. Bu kesimlere biraz kaynak aktarılır, ücretleri iyileştirilirse ,yine AKP iktidarına oy veririler denilerek, onların hafızası yokmuş gibi bir tutum içerisinde davrananlar ortaya çıkmaktadır.

Bu nereden kaynaklanıyor.  Yakın tarihte yapılan 31 Mart seçimlerinde, AKP hükümetinin maaş artışlarını Emekliler için insanca yaşamlarını sağlayacak düzeyde bir artış yapmaması nedeni ile AKP iktidarına bir ders vererek, Büyükşehirlerin çoğunu muhalefetin almasını gösteriyorlar.

Muhalefet bu durumu bir veri olarak kabul ederek, söylemlerini maaşlar üzerinden yükseltiyor ve erken seçim istiyor.

Tabi ki söylenen şeyde haklılık payı da yok değil. Yıllar itibariyle bu kesimlerin Gayri Safi Milli Hasıladan aldıkları paya bakıldığında, sürekli olarak bir düşme -azalma olduğu belirgin bir şekilde rakamlara yansımakta.

AKP iktidarı, emekliler ve çalışanların alım güçlerini düşürmesine rağmen, seçim dönemlerinde maaşlara artış yaparak bu kesimlerde bir algı yanılmasına neden oluyor. Yani, AKP iktidarı bu konuda maharetli ve böyle yaptığı bir gerçek olarak hafızalarda durmakta.

Belirli dönemlerde algı oluşturma, gerçeklikten daha önemli hale gelebiliyor. Özellikle seçim dönemlerinde.

Gerçeklikten kopup, gerçek ötesi ve umut pazarlamacıları haline gelinebiliyor. Gerçeklik yerine başka şeyleri görerek, bulundukları gerçeklik durumundan uzaklaşabiliyorlar.  Bazılarımız, gerçek olan şeyleri bazen algılarız, bazen algılamayız. Çevremizde olan ağaçlar, kuşlar, binalar, arabalar, ay, güneş, insanlar ve diğer canlıların varlığı vb. şeyler gerçektir. Bunları bazılarımız algılarız bazılarımız ise bu gerçekliği algılamayız. Beynimiz tarafından algıladığımız şeyler gerecek olur. Algılamadığımız şeyler ise gerçek olmaktan çıkar.

Bazı durumlarda kişisel inançlar, geleneğin etkisi ve duygular gerçekliliğin yerine geçebiliyor. Doğrular- geçeklik yerine, yanlışlar- yalanlar yerine geçebiliyor. Bu yalan ve yanlışlar gerçek üstü olarak çoğunlukla belirleyici olabiliyor. Yalan, doğrunun yerine geçebiliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayının terör örgütü ile birlikte gösterilmesi ve bunun üzerinden propaganda yapılması ve seçmenlerin kararlarının etkilenmesi, gerçek ötesi durumun kullanılması yerine geçmişti.

Hükümet tarafından söylenen diğer bir şey ise emekliler ve çalışanların maaşlarının enflasyona ezdirmemek söylemi. İktidar tarafından her ücret artış döneminde enflasyona ezdirmedik sabit ücretle çalışanları denilmekte. Ama gerçeklik bu mu? Emekliler ve sabit ücretle çalışanlar buna cevap versin. Ama bunda bile bir algı yönetimi var.  En son asgari ücret artışı bile açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldı. Emeklilere verilen ücret artışı geçmiş enflasyonu kadar oldu. Üstelik alacakları bu ücretler ellerine geçmeden, zamlar yoluyla tekrar ellerinden alınır oldu.

Asgari ücret ile çalışana yüzde 30, SGK ve BAĞ-KUR emeklisine yüzde 15.74, Memur Emeklisine yüzde 11.54 maaş artışı yapılırken, Hükümet bütün vergiler ve cezalara yüzde 43.93, ekmeğe yüzde 25, Akaryakıta yüzde 30 zam yaptı. Aralık 2024 ayında, Türk-İş mutfak enflasyonu % 45.5, İTO-ÜGE ile %46,9 ölçtü.

2025 yılı enflasyon artış oranı, orta vadeli programa göre yüzde 17,5, Merkez Bankasına göre yüzde 21 yine Merkez bankasının reel kesimin enflasyon beklentilerinin ölçülmesinde çıkan oran yüzde 42, sokaktaki vatandaşın beklentisi ise 63 civarında.

Durumun açık olarak algılanması için daha çok veri var. Ancak yaşanılan şeyin bundan daha acı yaşanır hale geleceği, birçok iktisatçı tarafından dile getirilmektedir.

Muhalefet geçen hafta Mersin Belediye’sinin toplu hizmet açılışında büyük bir sürprizimiz var diyerek her kesimi beklentiye soktu. Gördük ki, sürprizleri kırmızı kartmış. Bu kadar sorun varken, seçime götürmek için hükümeti, bula bula kırmızı kart metaforunu bulmak gerçekten büyük yaratıcılık. Toplumun temel sorunları yerine, maç yapar hale getirirseniz, bulacağınız şeyde onun oyun aracı olan kırmızı kart göstermek olur.

Çalışanların sendikalaşmasını, emeklilerin kalıcı insanca yaşayacağı ve milli gelirden pay almasını sağlayıcı, toplumun huzur ve refahını artırıcı somut çözüm önerileri getirmek artık şart. Muhalefet bunun üzerinde çalışmalı elle tutulur, gözle görülür önerilerle, yalan ve yanlışa yer vermeyecek önerileri, hükümete akıl vermek yerine, kendi çözümünü topluma sunmalıdır.

Hükümetin seçim yoluyla ücret artışlarındaki gerçek üstü oyunları, muhalefetin ise umut olacak, toplumun gelecek beklentileri üzerinden yeniyi inşa etme yerine mevcudu koruma anlayışı, emekliler ve çalışanların gerçeklik algısını bozmaktadır.

Emekliler ve çalışanların hafızaları ile oynamak, doğru/gerçek yerine, yalanı/ yanlışı, koymak olsa gerek.

 

 

 

 

 

 


İşçi Hangi Kuruma Göre Yemek Yesin?

 İşverende şaşırdı, işçi de. Alınan ücret her iki kanuna göre aynı, yemek yemeye gelince farklı. Okuyucular şaşıracaktır. 

Bu nedir diye. Anlatalım.

Gelir Vergisi Kanunu’numuzda kazançlar vergilendirilir. İşçinin de kazancı emeğinin karşılığı ücrettir. Asgari ücretin üzerinde alınan bir ücret vergiye tabidir. Asgari ücret vergi dışıdır. Yani vergiden istisnadır.
Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre işçinin aldığı ücretten kurum giderleri ile çalışanların sağlık ve emeklilik günlerini karşılamak üzere prim adı altında belirli oranlarda kesintiler yapılır.

Her iki kanunda da bazı ücretler, kurumlarca belirlenerek istisna edilmektedirler. İşte bizim bahsettiğimiz konu da bu istisna edilen tutar. Yani işveren tarafından, işçiye verilen fiili çalışma günlerindeki YEMEK BEDELİ.
Ne güzel işte işveren, işçisinin beslenmesi için bir bedel ödüyor, işçi de hiç değilse bu pahalılıkta öğlen karnını doyuruyor diyebilirsiniz.

Haklısınız, işçi çalışıyor enerji sarf ediyor ve bu enerjisini yeniden elde edebilmek için beslenmesi gerekmektedir. Ama gelin görün ki, SGK ve Gelir Vergisi Kanunun da bu verilen yemek bedellerinin belirli bir tutarı geçmesi durumunda hem vergiye tabi, hem de SGK tarafından prim kesintisine tabi. Bunu da anladık.

Ama iş bununla bitmiyor. Yemek aynı verilen tutarlar farklı. Böyle olunca SGK ve Gelir Vergisi, kesinti yapmak için birbirinden ayrılıyor. SGK diyor ki, nakit olarak işçiye bir günlük tutar olarak verilen 158,00 TL’den fazla verirsen ben bunu ücret gibi değerlendiririm ve üzerinde verilen tutardan prim keserim.
Gelir Vergisi Kanunu ise yok diyor ben, 158,00 TL değil 240,00 TL’yi dikkate alırım. Yani işveren işçiye nakit olarak 240,00 TL verirse, vergiye tabi tutmam. Ama 240,00 TL’nin üzerinde yani 1 TL fazla verirse vergiye tabi tutarım.

Gel de işin içinden çık. Her ikisi de bu ülkenin kurumu, ülkenin koşullarını her iki kurumda az çok biliyorlar.
İşçiye, işverenin vereceği yemek bedeline gelince farklılaşıyorlar.
İşveren, işçiye hangi tutarı yemek bedeli olarak vereceğini şaşırıyor. İşçi ise hangi bedeli alırsa karnını doyurabileceğini düşünüyor.

Bu farklılık yeniden gözden geçirilmelidir.

Ayrı ayrı olarak belirlenen tutarlar aynılaştırılmalıdır.

İşverenin tereddütte kalmasına, işçinin ise hangi tutarı alırsa bir öğün yemek yiyebileceğini düşünmesine varacak bir tutumdan vazgeçilmeli. Kurumların güvenini artıracak bir uyumun sağlanması olarak düşünülüp, SGK kararını gözden geçirerek en azından Gelir vergisindeki istisna tutarı olan 240,00 TL benimsenmelidir.


29 Aralık 2024 Pazar

CHP PARTİ PROGRAMI YENİLEME DANIŞMA KURULLARI



CHP, 2008 yılında, 14’cü parti kurultayı, parti programı gündemi ile toplanmış ve komisyonun hazırlamış olduğu programı düzeltmelerle birlikte kabul etmişti. Programı hazırlayan komisyon program taslağına “Çağdaş Türkiye İçin Değişim “alt başlığını kullanarak kurultayın dikkatine sunmuştu.

Bu program altı bölümden ve bu bölümlerin alt başlıklarından oluşmaktaydı. Bu program hazırlanırken ülkede nasıl bir ortam mevcuttu ve öne çıkan sorunlar ne idi.

2008 yılında Dünya’da bir finans krizi belirmişti. Birçok ülkede olduğu gibi iflaslar, dövizdeki yükseliş, enflasyon, işsizlik gibi birçok sorun oraya çıkmıştı. Bugün olduğu gibi o günde aynı iktidar, yani AKP ve Sayın Erdoğan ülkenin yönetimindeydi.

Dünya’da yaşanan kriz bize nasıl yansıyordu. İşsizlik ve kapanan şirket sayısı artıyor, sanayi şirketlerinin kapasite kullanım oranları düşüyor, sürekli önlem paketleri açıklanıyordu. 2002 ila 2008 yılları arasında kriz ekonomisine ilişkin tedbirler alınmamış, çalışanların ve halkın alım gücü yükseltilememiş, istihdamı artırıcı ekonomik genişleme sağlanamamıştı. Sıcak paranın ülkeye girişi önlenememiş ve sabit sermaye olarak yatırıma dönüştürülememişti. Sıcak para milyarlarca dolar faizini alarak ülkeden hızla kaçamakta idi.

Her yedi aileden bir yardıma muhtaç hale gelmişti. Kişi başına düşen milli gelir 10 bin 436 TL gerçekleşmişti. Hükümetin aldığı tedbir paketlerinin hiçbirinde dar ve sabit gelirlilere yer verilmemesi nedeniyle; ülkemizdeki işsizliği koz olarak kullananların maaşları azaltma çabaları, ülkemizdeki kaynağın tamamının yalnızca işverenlere ayrılması gibi önlemler ekonomik krizden çıkılması için yetersiz kalmıştı.

Buna göre 2008 yılında enflasyon son 5 yılın en yüksek değerine çıkmış, yıllık büyüme %1,1'e gerilemiş, ortalama borçlanma faizi %19,2 ile son dört yılın oranlarını geride bırakmış, sıcak para bir yıl içinde 107 milyar dolardan 54 milyar dolara gerilemişti.

Dış ticaret açığının 70 milyar dolara dayanmasıyla ortaya çıkan cari açık 41 milyar doları aşarak yeni bir rekor kırmıştı. Türkiye, 2003 ila 2008 yılları arasında toplam 237,2 milyar dolar yeni borç almış, buna karşılık aynı sürede 220,5 milyar dolar borç faizi ödemişti. Buna göre 2008 yılında enflasyon son 5 yılın en yüksek değerine çıkmış, yıllık büyüme %1,1'e gerilemiş, ortalama borçlanma faizi %19,2 ile son dört yılın oranlarını geride bırakmış, sıcak para bir yıl içinde 107 milyar dolardan 54 milyar dolara gerilemişti.

Dış ticaret açığının 70 milyar dolara dayanmasıyla ortaya çıkan cari açık 41 milyar doları aşarak yeni bir rekor kırmıştır. Türkiye, 2003 ila 2008 yılları arasında toplam 237,2 milyar dolar yeni borç almış, buna karşılık aynı sürede 220,5 milyar dolar borç faizi ödemişti. Kamu görevlilerinin %83'ü düzenli olarak her ay borç ödemek zorunda kalmaktaydı. Borçluların %21'i kredi kartı, %31'i ise her ay banka kredisi taksiti ödemek durumunda kalmıştı. Ancak AKP hükümeti ülkede bir kriz olduğunu kabul etmemiş ve bizi teğet geçti diyerek kendini savunmuştu.

Yukarıdaki hal ve duruma tarih vermeseydim birçok okuyucu  sanki bugünkü durumu anlattığımı sanacaklardı. Yine AKP iktidarı, yine Erdoğan yönetimde. Yine işsizlik var, yine sanayi üretimi iki ara dönemdir düşüyor, yine enflasyon almış başını gidiyor, yine cari açık artmış, yine alınan tedbirlerde çalışanlar ve sabit gelirliler korunmuyor, asgari ücret şok bir program uygulaması ile 22.104 TL olarak açlık sınırının altında belirleniyor. Yine ekonomik kriz olduğu AKP ve Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiyor.

Türkiye sanki kendini tekrar ederek kısır bir döngüde dönerek aynı şeyleri yaşıyor.

Gelelim   Parti Program gündemli ilçe ve İl danışma toplantılarına. Eskilerin bir deyimi var, sen zarfa bakma mazrufa bak derler. Yani zarfa bakma, içerisine bak. Dışarıda program çalışması yapılıyor zannedilirken içeride değişen bir şey yok.  Konuşmacılar 22 adet belirlenen konu başlığı içerinde birini seçerek beş dakikada görüşünü belirtecekler. İmkansızı başaracaklar yani. Çünkü konu başlıkları beş dakikayla anlatılacak içerikten çok daha derin.

Bir defa örgüt dediğiniz yapı, bir konuyu analiz edecek ve yeni bir şey söyleyecek ise, öncelikle eskisinin koşulları ve etki analizini konuşmacılara sunması gerekir.   Sonra gerekli görülen konular için bir çalıma grubu oluşturarak, yerelden genele doğru bir soyutlamaya götürecek programatik çalışmalar yapılmalıydı. Sonuçlar çıkarılmalı, danışma toplantısının üyelerinin görüşlerine açılarak, nihayetinde yenileşmiş, koşulları anlamış, çözüm önerilerini somutlaştırmış bir çalışma oluşturulmalıydı. Konuşmacıların çoğu parti programını okumamış bile, mevcut programda olan hatta konuşmasından daha kapsamlı olan konularda yeniyi ifade eder gibi bunlar parti programına alınmalıdır diye söz söyleyebilmektedirler.

Program ve parti tüzüğü birlikte değerlendirilip, iktidar olunma yolunda mevcut koşullara alternatif önermeler yaratılarak, bunu uygulayabilecek insan ve  örgüt yapısını oluşturarak toplumsal destek çalışmasını yapabilecek bir hale gelmeliydi.

Ortanın solu yaklaşık 13 yıl sürmüş bir alternatif önerme olarak halkın karşısına çıkabilmişti. Çürüyen düzene alternatif önermeler ileri sürmüştü. O günün koşullarında Toprak sürenin, su kullananın, Eşit işe eşit ücret, çalışma koşulların iyileştirilmesi ve sendikal örgütlenme vb. ve bunu uygulayacak sosyal demokrat kadro için insan tipi gibi birçok alana ilişkin programatik dönüşüm.

İktidar olmaya alternatif olmak bütün hayatı kucaklamakla olabilecek kapsamlı bir çalışmadır. Bu anlayışla zarfa bakmayıp, mazrufa bakınca umdu kararıyor insanın. Kendimizi tekrar ederek yerimizde mi sayacağız? 

 


Ücretlilere; Asgari Ücret Tuzağı

 Asgari ücretin ne olduğundan ve ne kadar artırıldığından daha çok, çalışanların ne kadarının asgari ücret ve asgari ücret seviyesinde çalışıyor olduğu daha önemli hale gelmekte.

Asgari ücret birçok ülkede bir sosyal denge ve yoksullukla mücadelede bir sosyal politika aracı olarak kullanılmaktadır. Çalışanların yaşamlarını asgari düzeyde sürdürmelerini sağlamak üzere belirlenen bir ücrettir.
Önemli bir sosyal politika aracı olması toplumda en az ücretle yaşamını sürdürenlerin belirli bir tutar olarak belirlenerek, birçok verinin bir rakama bağlanması, gösterge olarak kullanılmasından gelmektedir.


Bir rakam olarak bakıldığında asgari ücret çok bir şey ifade etmez. Ancak tek bir anlamlı görüş ortaya çıkarır ki o da asgari “en az ücreti” ifade etmesidir. Toplumun yoksulluğu bu ücrete yaklaştıkça artar, uzaklaştıkça alım gücünün artması ve çalışanların refahlarının artmasına katkı sunar. Asgari ücret, vatandaşın asgari yaşamını sürdürmesi anlamında daha önemli hale gelmektedir.
Bir toplumda sürekli büyüme artarken çalışanların büyük bir kısmının asgari ücret düzeyinde bir ücret alması, emeğin ( çalışanların) toplumsal refah artışından yeterince pay alamadıklarını gösterir.


Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülkelerden biri olmanın yanında, asgari ücretle çalışanların oranının en yüksek olduğu ülkedir. 2017’de Avrupa Birliği üyesi ülkelerde asgari ücret alanların yakın çevresinde ücret alanlar %9 civarında. Yani asgari ücret alanların ücretinin %10 üzerinde ya da %10 altında ücret alanlar tüm çalışanların yüzde onunu bile oluşturmaz.


Türkiye’de ise asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında ücretle çalışanların oranı yüzde 62’dir. Böylece Türkiye’deki asgari ücret civarında ücret alanların oranı AB ortalamasının 5 katından fazladır. Yeni belirlenen asgari ücret ise bu oranı daha da artıracaktır.
Asgari ücretin artırılması işverene bir maliyet oluştururken devlete de yeni bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik primleri artacaktır. Emeklilerin ücretleri, kaç çalışan tarafından yatırılan sosyal güvenlik ödemesi ile karşılanacağı, emekli aylıklarında artırılacak tutarı da belirlemektedir. Asgari ücret komisyonu, 2025 yılı asgari ücretini %30 artışla, neti 22.104 TL olarak açıklandı. Bu ücret bir taraftan asgari ücret düzeyinde çalışan sayısını artıracak ve nitelikli iş gücünün ücret seviyesini düşürecektir. Alım gücü açısından ise Mart 2025 ayından itibaren etkisini yitirecektir.


Asgari ücret tuzağı, bütün çalışanların çok büyük bir kısmını etrafında toplayarak, ortalama ücret halini alacaktır. Çalışanların, yüksek enflasyon ortamında alım güçlerini artırmayacak ancak ücretlerini asgari ücret seviyesine çekerek burada çalışanların büyük bir bölümünün yığılmasına neden olacaktır. Çalışanların yoksullaşmasını artırıcı bir etki yaratacak, sosyal eşitsizliklerin artmasına neden olacaktır.


Asgari ücret artış sadece işçi olarak çalışanların ücretlerini belirlemiyor. Memurların ve emeklilerinde ücret artışlarını belirliyor. Memur ve emekliler de aldıkları ücretlerle geçinmektedirler. Genel refah seviyesinin ülke genelinde artırılmadan, milli gelirin adil bir şekilde paylaşılmasının sağlanmamasından hemen hemen her kesim etkilenmektedir.
En az emekli aylığının 12.500 TL olduğu ülkemizde, emekli aylıkları asgari ücret düzeyinde artırılsa bile 22.104 TL düzeyine gelecektir. TÜRK-İŞ tarafından açıklanan verilere göre KASIM 2024ayında açlık sınırı 20.562. TL, Yoksulluk Sınırı, 66.976 TL ‘dir.2025 yılı için ise açıklanan asgari ücret ise sadece 22.104 TL oldu. Enflasyonun baz endeksi nedeniyle düşeceği görülse bile, , fiyat artışlarının durmayacağı, yani enflasyon düşüyor gibi görünsene de fiyatlar düşmeyecektir.


Toplumun büyümesinde çalışanların aldığı pay ile sermayenin(patronların) aldığı pay da bunu açık olarak göstermektedir. Türkiye’de işgücü ödemelerinin milli gelir içindeki payı 2022 yılında yüzde 24,7 iken; 2023 yılında yüzde 29,7’ye yükseldi. Sermayenin aldığı payın, yani net işletme artığının, 2022 yılında yüzde 56,2 iken; 2023 yılında yüzde 50,5’i olmuştur. Sermaye sahiplerinin milli gelirden aldığı payın emeğin önemli bir kısmının sermaye lehine kullanıldığını gösteriyor. Çalışanların alım güçlerinin artırılmadığı ( fiyat artışlarının durdurulup- düşürülmediği )bir ortamda asgari ücretle çalışanların artığı ve bu ücrete yakın bir ücret politikasının ülkemizde yaygın olarak kullanıldığında yoksullaşma çok daha fazla görünür olacaktır. Asgari ücret uygulanan bir sosyal politika olma gücünü yitireceği açıktır.

Asgari ücretin artışı değil, çalışanların ne kadarının sayısal olarak bu ücrete ve bu ücret yakınında ücret aldığı önemli hale gelecektir.

30 Ekim 2024 Çarşamba

HÜKÜMET, BİNAYI ÇÜRÜTMÜŞ BİNA YIKILACAK, MUHALEFET SIVA YAPMAKLA MEŞGÜL

 

Son zamanlarda bunlarda olmaz yok artık denecek ne var ise ülkemizde gerçekleşmekte. Toplumun her kesimi artık sürdürülen sistemin bu koşullar altında yürümeyeceğinden neredeyse fikir birliğine varmış şekilde acıları en derinlerin duygularında, yüreklerinde hissediyor.

Yaşanılan ekonomik kriz, enflasyonist politikalar, toplumun adil olmayan gelir düzeyini oldukça bozmuş durumda. Adil bir gelir dağılımı olmayınca, birçok yaşamsal gereksinimlere ulaşmak mümkün olamaz hale gelmiş.

Hangi toplumsal kuruma bakılsa dökülüyor. Cumhuriyetle birlikte inşa edilmeye çalışılan birçok kurum yok olmak üzere. Biriktirmiş olduğu kurumsal kültür ve gelenekle birlikte yok olmaya yüz tutmuş.

Toplumun her kesimini kucaklayacak kapsayıcı kurumlar işlevsiz bir hal almakta. En son yaşanan sağlık sektöründeki insanlığın biriktirdiği tarihsel ve sosyal birikimin, gelenek ve göreneklerin, bireyin ahlaki tahammül sınırlarını zorlayacak derecede yıkıcı olmuştur. İnsanlığın en zor zamanlarında savaş ve yıkımlarda yapmayacağı şeyler,insanlık dışı kendi türüne yapılabilecek bir zalimlik yaşanmıştır.

Kadın, çocuk cinayetleri toplumun yerleşik düşünsel dünyasını kökten sarsıcı şekilde her gün başka bir boyuta taşınmaktadır.

Ekonomik çıkmaz geniş kesimlerde artık çözülemez, kangren olmuş bir hastalık olarak görülmektedir. Tedavi edecek ekibin güvenirliği gittikçe azalmakta, çözüm odağı olmayacağı duygusu yerleşmektedir.

Sorunlar o kadar köklü hale gelmiş ki, birini onaracağım ve yapacağım derken birden çok başka sorunları ortaya çıkarmaktadır. Bu da tek yönlü bir aspirin tedavisiyle iyileştirilebilecek sorunlar olmaktan çoktan çıkmış olduğu gözükmekte.Cumhuriyetin 100. Yılında gelinen durum bu maalesef.

Ekonomik çöküş sadece şirketleri vurmakta değil. Aynı zamanda geniş çalışan halk kesimlerini daha fazla etkilemektedir. Uygulanan para politikaları ile gelir dağılımı tekrardan bozulmakta, parası olanın daha fazla para kazandığı bir sitem olarak kalmaktadır. Geniş halk kesimleri yoksullaştıkça daha fazla sosyal yardımlara ihtiyaç duyar hâle gelmekte. Belediyelerin açmış olduğu kent lokantaları şehir küçük esnafı, öğrenciler ve 10 kişinin alında çalışan kesimlerin gözdesi haline gelmektedir. Emeklilerin evlerinde pişirip yiyeceği yemekten daha ucuza buralarda az da olsa protein alabilecekleri yerler olacağı gözükmekte.

Asgari ücretle çalışan kesimlerin Ocak ayından, Eylül ayına gelindiğinde aldığı 17.000 liralık asgari ücret, alım gücü açısından 12.000 liraya düşmüş durumda. Enflasyon çalışanların bütün ekonomik birikimlerini tüketmektedir. Çalışanların, bir günden diğer güne çalışma enerjileri ve yaşam duyguları, tükenmişlik sendromu içerisinde tükenmeye doğru hızla gitmektedir.

Dış politika tutarsızlıklarla dolu olarak yeniden yenidengittikçe çözülmez bir hal alıyor. Güvenlik politikaları altında toplumun desteğini almak için sürekli güvensiz bir ortam varmış şeklindepropaganda yapılıyor. Çevremizde ateş topuna dönen yerel ve uluslararası askeri ve silah yığınakları bizi tehdit eder hale gelmektedir. Hükümet edenlerin halkın güvenliğini ve esenliği sağlamak, ülkenin sınırlarını korumakla mükellefolduğu anayasal bir görev. Ekonomik olarak sıcak para dışında bir çözüm üretilmemesi,halkın refah içinde yaşama beklentisini boşa çıkarmaktadır.

İç politikada çok sayıda toplumu endişelendiren olaylar sıklıkla oluşur hale gelmektedir. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, güvencesizçalışma ortamı, enflasyondan kaynaklanan halkın alım gücünün erimesi, işlevsiz kurumlar, hayvan hakları, çevre tahripleri, orman talanı vb. gibi bir yığın sorun halkın endişe kaynağını artırmaktadır. Milli eğitimde, sağlıkta, adalette ve güvenlikte yaşanan sorunlar da halkın yaşamında ve duygularında parçalanmalar oluşturmaktadır.

Liberal politikalar ve onun sonucu olan özelleştirmeler, yap işlet devret, kamunun küçülmesi doğrultusunda oluşturulan piyasaların yönetilen ve yönlendirilen yapısının bozulması ve etkinliğinin azaltılması, ortaya çıkan denetimsizlik, yıkıcı bir toplumsal etki yaratmaktadır.

Bütün bunlar olurken muhalefet ne yapıyor peki. Aynada saçını tarıyor gibi geliyor halka. Çünkü hiçbir sorunu doğru düzgün ele alamayan, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların kaynağını gösteremeyenbir edayla normalleşme altındahükümet güzellemesi yapıyor. Toplumsal barış elbette çok önemli, ancak toplumun çıkarları gözetiliyorsa refah yaratılıyorsa, eğitim, sağlık, konut sorunu, geçim yerinde ise anlamlı oluyor.

Hükümet muhalefet gibi davranıyor, 22 yıldır çözemediği sorunları, dış kaynaklar, iç bölücü ve teröristler diyerek sorumluluk almadan hep başkalarını sorumlu gösteriyor. Suni gündemlerle orta sahada top çeviriyor. Muhalefet ise bu sorunları yaratan iktidar değilmişçesine sanki, her şey yolunda gidiyormuş gibi suya sabuna dokunmayan eleştirilerle, normal bir hükümet uygulaması varmışçasına çöken binayı görmezden geliyor.

Hükümet binayı çürütmüş bina yıkılacak neredeyse, muhalefet ise hala yok canım sıva yapalım geçer, birkaç yıl daha hükümet bu evde oturur derdine düşmüş.

 

VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...