Öz
Vergi
uygulamalarında belirsizlik yaratan konulardan biri, işletmelerin kasa mevcudu
ve ortaklardan alacaklar hesaplarında adatlandırma (faiz hesaplama)
yükümlülüğüdür. Bu hesaplarda yer alan olağandışı bakiye tutarlarının, örtülü
kazanç dağıtımı veya işletmeden çekiş kapsamında değerlendirilmesi, mükellefler
açısından ciddi hukuki ve mali riskler doğurmaktadır. Bu çalışmada,
adatlandırma uygulamasının mevcut hukuki dayanakları, idari uygulamalar ve
yargı kararları çerçevesinde analiz edilerek, mevzuatın açık ve öngörülebilir
hale getirilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Vergi hukuku,
adatlandırma, kasa hesabı, ortaklardan alacaklar, örtülü kazanç, vergi
güvenliği
1. Giriş
Vergi
sisteminin temel ilkelerinden biri, mükelleflerin vergisel yükümlülüklerini
açık ve öngörülebilir kurallar çerçevesinde yerine getirebilmesidir. Ancak
uygulamada bazı hesap kalemleri, özellikle kasa (103) ve ortaklardan alacaklar
(131, 231) gibi bilanço hesapları, bu ilkenin dışında kalmakta ve denetim
elemanlarının farklı yorumlarına açık hale gelmektedir. Bu durum, adatlandırma
zorunluluğu üzerinden cezalı tarhiyatlara yol açmakta ve mükellefler açısından
hukuki belirsizlik yaratmaktadır.
Adatlandırma,
teknik olarak bir faiz hesaplama yöntemidir. Ancak bu hesaplama, yalnızca
finansal bir işlem değil; aynı zamanda vergi hukukunun kayıt düzeni, örtülü
kazanç ve işletmeden çekiş gibi kavramlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle,
adatlandırma uygulamasının hukuki çerçevesinin açık biçimde belirlenmesi, hem
mükellef haklarının korunması hem de idarenin denetim gücünün sınırlandırılması
açısından önem arz etmektedir.
2. Adatlandırma Uygulamasının Hukuki ve Mali Çerçevesi
2.1. Mevzuatın Belirsizliği
Türk vergi
mevzuatında adatlandırma zorunluluğu doğrudan bir kanun hükmüyle
düzenlenmemiştir. Ancak dolaylı olarak Vergi Usul Kanunu’nun 3. ve dokuzuncu bölümdeki kayıt nizamı 215 ci ve devamı olan maddeleri ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesi uygulamaya yön
vermektedir. Bu hükümler, kayıtların ekonomik gerçekliği yansıtması ve
işletmeden çekişlerin gider olarak kabul edilmemesi esasına dayanmaktadır.
2.2. İdarenin Görüşü
Gelir İdaresi
Başkanlığı’nın özelgelerinde, adatlandırma yapılmayan olağandışı bakiye
hareketlerinin örtülü kazanç veya işletmeden çekiş olarak
değerlendirilebileceği belirtilmektedir. Örneğin, İstanbul VDB’nin 2018 tarihli
özelgesinde, ortaklardan alacaklar hesabında uzun süre yüksek bakiye
bulunmasının adat faizi gerektirdiği ifade edilmiştir¹.
Bu özelgelerde
öne çıkan kriterler şunlardır:
- Kasa
bakiyesinin şirketin aylık ortalama nakit ihtiyacının çok üzerinde olması
- Ortaklardan
alacaklar hesabında tutarların uzun süre yüksek seviyelerde kalması
- Şirketin
kısa vadeli borçlarına rağmen yüksek nakit varlığı taşıması
2.3. Yargı Kararları
Danıştay
kararları, adatlandırma yapılmayan işlemlerin hukuki niteliğini belirlemede
önemli rol oynamaktadır. Danıştay 4. Dairesi’nin 2015 tarihli kararında,
ortaklara faizsiz borç verilmesinin ticari teamüle aykırı olduğu ve örtülü
kazanç kapsamında değerlendirilebileceği ifade edilmiştir².
2.4. Akademik Görüşler
Yılmaz (2020),
adatlandırma gibi teknik uygulamaların açık mevzuat düzenlemesi olmaksızın
cezai sonuç doğurmasının mükellef haklarını zedelediğini belirtmektedir³. Aydın
(2021) ise idarenin özelgeler yoluyla uygulama belirlemesini “normlar
hiyerarşisine aykırı bir düzenleme pratiği” olarak nitelendirmiştir⁴. Kaya
(2018), ortaklardan alacaklar hesabında faizsiz bakiye taşınmasının ekonomik
gerçeklikle bağdaşmadığı takdirde örtülü kazanç olarak değerlendirilmesi
gerektiğini savunmaktadır⁵.
3. Analiz ve Değerlendirme
3.1. Mevzuatın Yoruma Açık Yapısı
Vergi Usul
Kanunu’nun 3. maddesi, vergi kanunlarının “lafzı ve ruhu ile” uygulanması
gerektiğini belirtir. Ancak “kanunun ruhu” kavramı, uygulamada keyfi yorumlara
açık hale gelmektedir. Aynı maddenin “ispat” başlıklı bölümünde, vergiyi
doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas olduğu belirtilir. Bu hüküm,
adatlandırma yapılmayan olağandışı bakiye hareketlerinin ekonomik gerekçeyle
açıklanamadığı takdirde vergi ziyaı olarak değerlendirilebileceğini ima eder.
3.2. KVK m.11/1-c ve İşletmeden Çekiş
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 11/1-c maddesi, işletmeden çekişlerin gider olarak kabul
edilemeyeceğini hükme bağlar. Bu düzenleme, ortaklara faizsiz borç verilmesi
gibi işlemlerin örtülü kazanç dağıtımı kapsamında değerlendirilmesine olanak
tanır. Ancak burada da hangi işlemlerin “çekiş” sayılacağına dair açık bir
tanım bulunmamaktadır.
3.3. İdarenin Takdir Yetkisi
İdarenin
özelgeler yoluyla uygulama kriterleri belirlemesi, normatif düzenleme yerine
idari yorumun esas alınmasına neden olmakta; bu da mükellef açısından
öngörülemezlik yaratmaktadır. Aydın (2021), bu durumu “idarenin norm koyucu
gibi davranması” şeklinde eleştirmiştir⁴.
3.4. Yargı Denetiminin Sınırlılığı
Danıştay
kararları, adatlandırma yapılmayan işlemlerin cezai sonuç doğurabileceğini
ortaya koymaktadır. Ancak kararlar genellikle somut olayın özelliklerine göre
şeklenmekte; genel bir normatif çerçeve sunmamaktadır. Bu durum, yargı
kararlarının uygulamaya yön vermekle birlikte, belirsizliği ortadan
kaldırmadığını göstermektedir.
4. Sonuç ve Öneriler
Bu çalışma,
Türk vergi hukukunda uzun süredir uygulamada tartışma konusu olan kasa ve
ortaklardan alacaklar hesaplarında adatlandırma (faiz hesaplama) zorunluluğunu,
mevzuat, idare ve yargı görüşleri çerçevesinde ele almıştır. Adatlandırma
uygulaması, doğrudan bir yasal düzenlemeye dayanmamakla birlikte, Vergi Usul
Kanunu’nun kayıt düzeni ilkeleri ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun örtülü kazanç
hükümleri üzerinden dolaylı biçimde şekillenmektedir. Ancak bu dolaylı yapı,
uygulamada ciddi belirsizlikler yaratmakta; mükelleflerin hukuki güvenliğini ve
öngörülebilirliğini zedelemektedir.
İdarenin
özelgeler yoluyla belirlediği kriterler, denetim elemanlarının takdir yetkisini
genişletmekte ve aynı ekonomik olayın farklı şekillerde yorumlanmasına neden
olmaktadır. Yargı kararları ise uygulamaya yön vermekle birlikte, somut
olaylara özgü değerlendirmeler içerdiğinden genel bir normatif çerçeve
sunamamaktadır. Bu durum, adatlandırma uygulamasını bir “gri alan”
haline getirmekte; mükellefler açısından cezalı tarhiyat riski doğurmaktadır.
Vergi
güvenliği ilkesi ve hukuk devleti anlayışı gereği, mükelleflerin hangi işlemin
hangi vergisel sonuçları doğuracağını önceden bilmesi gerekir. Bu bağlamda,
adatlandırma uygulamasının açık, öngörülebilir ve denetlenebilir bir hukuki
zemine kavuşturulması zorunludur.
Bu doğrultuda
aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir:
- Mevzuat
düzenlemesi yapılmalıdır: Kasa ve ortaklardan alacaklar hesaplarında adatlandırma zorunluluğu,
açık bir kanun hükmüyle düzenlenmeli; uygulama idari yorumlara
bırakılmamalıdır.
- Parasal
eşikler ve süre kriterleri belirlenmelidir: Hangi tutar ve süreden itibaren
adatlandırma yapılacağı net biçimde tanımlanmalı; mükellefler açısından
öngörülebilirlik sağlanmalıdır.
- Faiz
oranı yasal zemine oturtulmalıdır: Uygulanacak faiz oranı, örneğin TCMB politika faizi gibi objektif bir
göstergeye bağlanmalı; keyfi oran uygulamaları engellenmelidir.
- Ticari
gerekçeler dikkate alınmalıdır: Gerçek ekonomik ve ticari nedenlerle oluşan bakiye farkları, cezai
işlem konusu yapılmamalı; işletmelerin finansal esnekliği korunmalıdır.
- Yargı
kararları normatifleştirilmelidir: Danıştay kararlarında yer alan ilkeler, mevzuat düzenlemesine entegre
edilerek uygulama birliği sağlanmalıdır.
Bu öneriler,
yalnızca mükellef haklarını korumakla kalmayacak; aynı zamanda vergi idaresinin
denetim gücünü hukuki temele oturtarak sistemin bütünlüğünü güçlendirecektir.
Adatlandırma gibi teknik uygulamaların gri alan olmaktan çıkarılması, Türk
vergi hukukunun şeffaflık, adalet ve öngörülebilirlik ilkeleriyle uyumlu hale
gelmesi açısından kritik önemdedir.
Dipnotlar
- Gelir İdaresi Başkanlığı, İstanbul VDB Özelgesi, 2018.
- Danıştay 4. Dairesi, E.2013/4052, K.2015/4174.
- Yılmaz, B. (2020). Vergi Güvenliği İlkesi ve Mükellef Hakları
Açısından Belirsiz Uygulamalar. Maliye Dergisi, 179, 112–130.
- Aydın, M. (2021). Vergi Hukukunda Normlar Hiyerarşisi ve İdarenin
Düzenleyici Yetkisi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
70(2), 345–368.
- Kaya, E. (2018). *Ortaklardan Alacaklar Hesabında Adatlandırma
Kimi kurumsal yapıya sahip şirketler dışında tüm fir alarda fiktif kasa fazlalığı her zama n mevcuttur. Kredi kullanan şirketlerin kullandıklat kredi kadar kasada para gözüktüğü oluyor. Bu durum belgesiz harcamaşardan ve kurumsal yapısı olmayan işletmelerde bu iş sahibinin belgesiz keyfi harcamalarından kaynaklanmaktadır. Bu olumsuzluklar muhadebeci ile şirket ortaklarını karşı karşıya getirmektedir. Gerek kasa getekse ortaklar hesabımdaki paraları adatlandırmak isteyen muhasebeci zor durumda kalmaktadır. Kasa birikmişi neyse ama meslektaşlarımızın 131/231 Ortaklardan Alacaklar hesaplarındaki paraları adatlandırmaları gerekir. Kasa fazlalıpı için vergi afgı cenneti ülkemizde defalarca af çıktı. Yaxık, giderleştirilemeyen bu paralar için bir de vergi ödendi. Ben buna çöpe giden giderler diyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler Üstad
YanıtlaSil