2 Ağustos 2025 Cumartesi

SİYASİ PARTİLERDE SIKÇA GÖRÜLEN MALİ KAYIT HATALARI

 Özet

Siyasi partiler, demokratik sistemin temel aktörleri olarak kamu kaynaklarından yararlanmakta ve kamu güvenine dayalı faaliyet yürütmektedirler. Bu sebeple mali kayıt düzenleri, yasal denetim ve etik sorumluluk çerçevesinde hassasiyetle ele alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin yıllık denetim raporları, partilerin mali kayıt uygulamalarında ısrarlı biçimde tekrarlanan hataları açığa çıkarmaktadır. Bu çalışma, söz konusu hataları türlerine göre sınıflandırmakta; yasal bağlam düzeyinde değerlendirmektedir.

1. Giriş

Demokratik rejimlerde siyasi partilerin finansal faaliyetleri yalnızca iç disiplin mekanizmalarına değil, aynı zamanda kamusal denetim ve güven mekanizmalarına bağlıdır. Türkiye’de siyasi partilerin gelir ve gider işlemleri, Sayıştay’ın teknik denetiminden geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi tarafından nihai kontrol sürecine tabi tutulur. Bu denetim, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 73–76. maddeleri ile Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 56. maddesi kapsamında yürütülmektedir.

2. Mali Kayıt Süreçlerinde Sıklıkla Karşılaşılan Hatalar

2.1 Belgelendirme Eksiklikleri

Siyasi partilerin mali kayıtlarında en yaygın görülen problemlerden biri, temel gider kalemlerinin yeterli ve uygun belgelerle desteklenmemesidir. Kira, temsil, ulaşım gibi harcama kalemlerinde çoğu zaman fatura, makbuz ya da sözleşme sunulmamakta; bunun yerine el yazısıyla düzenlenmiş notlar ibraz edilmekte ya da herhangi bir belge sunulmaksızın harcama beyan edilmektedir. Bu durum, hem teknik denetimi hem de kamu kaynaklarının şeffaf kullanımını imkânsız hâle getirmektedir.

Barış ve Demokrasi Partisi’ne ilişkin 2020/13 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında şu ifadeye yer verilmiştir:

“Parti teşkilatının kira gideri için herhangi bir fatura, makbuz veya sözleşme sunulmamış; yalnızca el yazısıyla düzenlenmiş bir not ibraz edilmiştir. Bu tür belgeler, harcamanın gerçekliğini ve hukuki dayanağını kanıtlamaktan uzaktır.”

Bu tür eksikliklerin sistematik hâle gelmesi, yalnızca belge üretimindeki teknik yetersizlikten değil; aynı zamanda denetimden kaçınma refleksiyle açıklanabilir. Kılıç (2025), bu durumu şöyle ifade etmektedir:

“Belge sunulmayan harcamalar, yalnızca muhasebe açısından değil; siyasi etik açısından da kamu güvenini zedeleyen bir davranış biçimidir. Özellikle yerel teşkilatlarda belge üretme kültürünün zayıf olması, merkezi denetimle uyumsuzluk yaratmaktadır.”

Bağışların belgelendirilmemesi de benzer biçimde gelirlerin kaynağının denetlenmesini imkânsız hâle getirmektedir. Halkın Sesi Partisi’ne ilişkin 2022/23 sayılı denetim raporunda,

“Bağışların kim tarafından yapıldığına dair herhangi bir belge sunulmamış; banka dekontu, makbuz veya bağış sözleşmesi bulunmamaktadır. Bu durum, gelirlerin kaynağının denetlenmesini imkânsız hâle getirmektedir.”

Bu eksiklik, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 69. maddesiyle açıkça çelişmektedir.

Kılıç (2025), bağışların belgelenmemesiyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“Bağış işlemlerinde tüzel kişilik adına hareket edilmemesi, partinin mali kimliğini zayıflatır. Bu durum, hem denetim açısından hem de seçmen algısı bakımından kurumsal güveni aşındırır.”

Personel ödemeleri için bordro düzenlenmemesi de belge eksikliğinin bir başka örneğidir. Türkiye İşçi Partisi denetimine ilişkin 2021/74 sayılı karar şöyle demektedir:

“Parti çalışanlarına yapılan ödemeler için bordro düzenlenmemiş; yalnızca elden ödeme yapıldığı belirtilmiştir. Bu tür uygulamalar, hem Vergi Usul Kanunu’na hem de Siyasi Partiler Kanunu’na aykırıdır.”

Kılıç (2025), bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır:

“Personel ödemelerinde bordro düzenlenmemesi, yalnızca vergi ihlali değil; aynı zamanda parti içi organizasyonun kayıt dışı bir yapıya dönüşmesine neden olur. Bu durum, denetim mekanizmalarının işlevsizleşmesine yol açar.”

Anadolu Partisi hakkında verilen 2020/31 sayılı kararda ise temsil ve ağırlama giderleri için hiçbir belgenin sunulmadığı tespit edilmiştir:

“Gider kalemleri arasında yer alan temsil ve ağırlama harcamaları için herhangi bir belge sunulmamıştır. Bu nedenle söz konusu harcamaların parti bütçesinden karşılanması uygun görülmemiştir.”

3. Hukuki Değerlendirme

Belgelendirme eksiklikleri, başta Siyasi Partiler Kanunu olmak üzere Vergi Usul Kanunu ve ilgili yasal düzenlemelerle açık şekilde çelişmektedir. Siyasi partiler kamu kaynaklarını kullanmaktadırlar, özellikle bütçeden pay alan ve ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal hayatında önemli roller üstlenen organizasyonlardır.Her belgesiz harcama, kamu kaynağının izlenemez ve hesap verilemez hâle gelmesine neden olmakta; bu da demokratik denetimin temel unsurlarını işlevsizleştirmektedir. Amaçlanan toplumsal rollerin tam anlamıyla yerine getirilmesinde, hukuksal denetimin yanı sıra, toplumsal denetimin, oy verme davranışının, güvenirliğin sağlanmasınıda da önemli bir yer tutmaktadırlar.

4. Davranışsal Etki ve Seçmen Algısı

Bu eksikliklerin tekrarlanması, teknik yetersizlikten öte davranışsal varsayımları da içermektedir. “Zaten denetim olmaz” ya da “seçmen bunu önemsemez” gibi yaklaşımlar, özellikle seçmen sadakatinin yüksek olduğu bölgelerde daha sık görülmektedir. Öte yandan, kentli ve eleştirel seçmen profiline sahip yerleşimlerde, bu tür mali eksikliklerin oy tercihlerini doğrudan etkilediği gözlemlenmektedir.

Siyasal partilerin mali performansı yalnızca bilanço ya da gelir-gider tablolarıyla ölçülmez. Şeffaf muhasebe uygulamaları seçmenlerin güvenini doğrudan etkileyen bir davranışsal uyarandır. Siyasal muhasebe, teknik bir kayıt sisteminin ötesinde, demokratik temsilin inşasında rol oynayan psikolojik bir altyapıdır. Mali şeffaflık, seçmen sadakati ve kamu güveni arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir.

5. Sonuç ve Öneriler

Siyasi partilerde mali kayıt süreçlerinde tekrarlanan belgelendirme eksiklikleri, Türkiye'deki demokratik denetim mekanizmalarının etkinliğini doğrudan etkilemektedir. Yalnızca teknik muhasebe hataları olarak görülemeyecek bu problemler; kamusal hesap verebilirlik, etik yönetişim ve seçmen güveni açısından temel risk alanları oluşturmaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararlarında özellikle kira, temsil ve bağış işlemlerinin belgelenmemesi tekrar eden ve yapısal nitelik taşıyan ihlaller olarak tespit edilmiştir. Bu ihlallerin çoğu zaman yerel teşkilat seviyesinde yoğunlaştığı gözlemlenmekte; bu da iç kontrol sistemlerinin eksikliğini ve eğitimli insan kaynağı yetersizliğini ortaya koymaktadır.

Öte yandan, partilerin gelir ve giderlerinin tüzel kişilik adına kaydedilmemesi, işlemlerin kişiselleştirilmesi ve belge üretiminin partisel değil bireysel düzlemde yapılması, siyasal organizasyonların kurumsallaşma düzeyine dair ciddi sorular doğurmaktadır. Elden yapılan personel ödemeleri, belgesiz temsil harcamaları veya kaynağı belirsiz bağışlar; demokratik sistemin mali şeffaflık ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Bu sorunların yalnızca yasal metinlerle çözülmesi yeterli olmayacaktır. Belgelendirme kültürünün, kurumsal alışkanlıkların ve mali bilinç düzeyinin parti içi uygulamalara entegre edilmesi gereklidir. Mali müşavirler ve il saymanları için standardize edilmiş eğitim programları, parti içi denetim birimlerinin profesyonelleştirilmesi ve yerel teşkilatlara uygun mali yazılım sistemlerinin oluşturulması gibi adımlar, bu sürecin iyileştirilmesine katkı sağlayabilir.

Ayrıca davranışsal açıdan ele alındığında, “denetim olmaz” ya da “seçmen bunu önemsemez” biçimindeki sessiz varsayımlar, denetim süreçlerini etkisizleştiren ve hata yapma riskini normalize eden kalıplardır. Bu algılar, özellikle düşük kurumsal kapasiteye sahip partilerde yerleşik hâle gelmekte; denetim sonuçlarında “kabul edilmesi mümkün olmayan hesaplar” şeklinde karşılık bulmaktadır.

Sonuç olarak, siyasi partilerin mali kayıt uygulamaları yalnızca finansal doğruluk açısından değil; siyasal etik, demokratik kültür ve kamusal güven açısından da merkezi bir öneme sahiptir. Anayasa Mahkemesi’nin denetim kararları, bu alanın hem hukuki hem normatif sınırlarını çizmekte; partileri yalnızca geçmiş hatalardan değil, gelecek kurumsal sorumluluklardan da haberdar etmektedir.

Bu bağlamda önerilen reformlar; belgelendirme usulünün hem teknik hem etik boyutla yeniden ele alınması, iç denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve seçmen karşısında mali saydamlığın artırılması yönünde olmalıdır. Böylece siyasi partiler yalnızca iktidar talebiyle değil, kamu sorumluluğu bilinciyle de hareket eden aktörler hâline gelebilir.

.

 Dipnotlar

  1. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu md. 73–76; Anayasa Mahkemesi Kanunu md. 56.
  2. Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2020/13 – Barış ve Demokrasi Partisi Kesin Hesap Denetimi.
  3. Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2022/23 – Halkın Sesi Partisi Denetim Raporu.
  4. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, md. 69.
  5. Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2021/74 – Türkiye İşçi Partisi Denetimi.
  6. Anayasa Mahkemesi Kararı No: 2020/31 – Anadolu Partisi Denetimi.
  7. Kılıç, E. (2025). Siyasi Partilerin Mali İşlemler Rehberi Muhasebesi ve Kontrol . .Gözlem Yayıncılık Ltd.şti.,Ankara.Mayıs 2021, Bölüm VI, s. 34–54.
  8. Erdem, T. (2020), “Türkiye’de Seçmen Sadakati ve Algı Yönetimi”, Siyaset Sosyolojisi Araştırmaları, 2(1).
  9. Özkan & Tektüfekçi (2011), “Siyasi Partilerde Muhasebe Hataları ve Çözüm Önerileri”, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 3(2)

 

3 yorum:

  1. Tebrikler. Kalemine sağlık. Başarılar dilerim.
    Nedim KILIÇ

    YanıtlaSil
  2. Önemli bir konuya işaret etmekte yazarımız.
    Siyasi partileri gelir ve giderlerinin kabul edilebilir
    hatta alanı ve vereni de bağlayıcı olan belgeye dayanmalı.
    Bu halkın bakış açısı yani güvenilirlik açısından da çok önemli.

    YanıtlaSil
  3. Gerek siyasi partiler, gerek bağış yapanlar, gerek kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık, işleyiş bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Faydalı olmakla birlikte, gerçeklere işaret edilmiş. Kutluyorum.

    YanıtlaSil

VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...