24 Temmuz 2023 Pazartesi

SÖZ VERMEK


Siyasal partiler; kendi oluşturdukları ekonomik ve sosyal politikalarını halka anlatmak, halk nezdinde kabul görmesini sağlamak ve seçimlerde iktidar olmak için yarışırlar. 

Bu ekonomik hayatta da böyle değil mi?

Rekabet koşullarının artması, pazardaki rakiplerin her geçen gün çoğalması, ürünlerin standartlaşması, işletmelerin markalarının tüketiciler üzerinde duygu uyandırmaya yönelik, yeni stratejiler geliştirmeye zorlar hale getirmektedir.  Tüketicinin duygularına yönelik marka tanıtıcı reklamlar yapmak, marka sadakatini artırmak uzun vadede marka ile tüketiciler arasında duygusal bir bağın kurulmasını sağlamaktır.

Sosyal hayatta ise, insanın bir tanımı olarak söz vermesidir. Nietzche insanı tanımlarken “insan söz verebilen bir hayvandır” diyor. İşte bunun için hayvan değildir insan diyor.Nietzche, insanı hayvandan ayırmak için özce de söz vermede yoğunlaşmış. İnsan sözünü tutsa da tutmasa da söz vermeden edemez.

Söz vermekle iş bitmez derler. Söz vermekle bitmez diyenler aynı zaman da bir eksikliği, bir yetersizliği dile getirirler. Bir işi sonuca ulaştırmak için, çok şey yapmak gerekir. Söz vermek olsa olsa sadece bunlardan bir tanesi olabilir. Yaygın olarak söylenen sözler vardır ya. Söz verince işler bitti mi sanıyorsun? Söz vermek nerede iş bitirmek nerede?

Söz vermekle iş bitmez anlayışı başka bir şeye de çağrı yapmaktadır. İnsanın iş yapmasının yanında, söz vermenin biraz eksik kaldığı görünür hale gelir. Başka bir açıdan da bakılırsa iş bitirmek söz vermekle başlar. Peki, söz vermek neden iş yapmak kadar değerli değil. Neden söz bu kadar değersiz kılınarak kötüye kullanılmış. Her zaman her toplumda ve çevrede rastlanan, bazende çok çok rastlanan dönekler, söz vermeye beslenen güven ve saygıyı azaltmış.

Son genel seçimlerde bir partinin sloganı görsellikle donatılmış toplumun her kesimini kapsayacak şekilde biraz da duygusal bir melodiyle hem görsel, hem de işitsel duyu organlarımıza hitap eden “SANA SÖZ BAHARLAR GELECEK”sözüdür.

Bu sloganı kullanan partinin genel başkanı bütün ekonomik, sosyal alanlara ilişkin kendi çözüm önerilerini ifade edecek şekilde …son cümlesini “SANA SÖZ…” ifadesiyle bitecek bir işitsel duygu ile seçmenlerin hislerini uyandırmak ve onların harekete geçmesini sağlamak, pozitif bir ruh halinden, mutluluk güven gibi daha güçlü duygulara hitap etmek istemekteydi.

Verilen sözlerde ekonomik ve sosyal hayatı etkileyecek, seçmenlerin yaşamına dokunacak vaatlerdi. Emekliye verilen 8.500 TL ikramiye, Depremzedeye ücretsiz konut, gençlere iş vaadi, çiftçiye ucuz mazot, hayvancılığa teşvik, çalışanlara geçinebileceği bir ücret, aile sigortası ve kadınlara tanınan ayrıcalık, gelir adaletindeki bozulmanın giderilmesi, yolsuzluk ve liyakatsizliğin giderilmesi, Hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim vb. gibi.

Partinin ve genel başkanın verdiği sözlerle asıl kimliğini bulma çabasının topluma verdiği sözlerle seçme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Ancak yine bir eksiklik vardı ki bu asıl iş yapmanın bir göstergesi olan zaman. Söz verenin, zamana karşı savaşı. Zamana karşı savaşmak, geleceğe söz geçirmektir. Gelecek henüz var olmamıştır, umulmadık her şeyi kapsayabilir. Geçmişi olmadan da geleceğe söz geçirmek çok da kolay değildir.

Sadece, seçime endekslenmiş zamanlarda ortaya konulan “ sözler” yetersiz, bazende kifayetsiz kalıyor. Zamanı iyi kullanmayan toplumsal süreçlerle doğrudan ilgili bağlar kurulamayan, yeterli örgütsel yetkinliğe sahip olunmayan, genel merkez ile yerel parti organlarını politika üretmede yeterli yaratıcılığı göstermeyen organizasyonlarla “sözün” yetersiz kaldığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Seçmenlerin büyük bir kesimini ikna edemedi.

Toplumsal bir nitelik verilen şey, sözdeki zorunluluktur. Sözü vereni bir borca sokar. Borç ise ödenmelidir. Söz vermek başkasından daha çok söz vereni bağlar. Sözünü tutmayan kendini yadsır. Verilen söz ya tutulmuştur ya da tutulmamıştır. Ancak bu başarıya götürecek yol için verilmiş ise bu söz tutulmamıştır.

Verilen “söz” den sadece o parti üyeleri kırılıp dökülmemiş, duyguları törpülenmemiş, aynı zamanda parti üyesi olmayan ancak” söz” vermek duygusunu paylaşarak oy veren seçmenlerindünyalarında, gelecek beklentilerinde bir duygusal parçalanma olmuştur. Şimdi bir bütün olarak parçalanan bu duyguları yeniden ayağa kaldırabilmektir.

Buna “söz” verenlerin biran önce bu çareyi bulmaları, sıkıntıları giderip yeni bir yol açmaları gerekli ve zorunlu gözükmektedir.

EMEKLİDEN; YAŞAMAK İÇİN SİHİRBAZ OLMASI BEKLENİYOR


Yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, 09.0.2023 tarihinde bir Twitter attı. 2023 yılında 15,9 milyon emeklimizin olduğunu ve maaşlarında önemli iyileşmeler yaptıklarını söyledi. Toplumsal bir ekonomik programdan ziyade, artık hükümet halkla iletişimi Twitter üzerinden kuruluyor. Böylece halkımız da önemli politikaların nasıl sürdürüleceğine vakıf oluyor.

TÜİK ‘in 12 Haziran 2023 tarihinde açıkladığı işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2023 yılı Nisan ayında yüzde 10 seviyesinde gerçekleşti.İstihdam edilenlerin sayısı 31 milyon 26 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 47,5 oldu. Yapılan açıklamadaki sayılara göre, çalışan sayısını, emekli sayısına oranladığımızda yaklaşık 1,95 çalışan ile bir emekli kişinin maaşı karşılanmaktadır. Bunun genelde bir emekliye karşılık, dört çalışan olması beklenir. 

Emeklilik ise Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarına göre belirlenmiş koşulları sağlayanların emekliliğe hak kazanabileceği yasal olarak düzenlenmiştir. 5510 sayılı kanun yasallaştıktan sonra ise emeklilik koşulları değiştirilmiştir. Çalışma ve yaş koşulları yeniden düzenlenerek emeklilik koşulları yürürlükten kaldırılan, 506 sayılı yasaya göre ağırlaştırılmıştır.

Uygulamada olan, 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunumuza göre, 2036 yılına kadar erkekler 60 yaş, kadınlar ise 58 yaşını doldurmak ve 7200 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartıyla, emekli olabileceklerdir. 2048 yılında ise erkek ve kadınların yaşları eşitlenerek 65 yaş üzerinden emekli olabilecektir. Bazı istisnaları da bulunmaktadır, bunun birçok detayı olması nedeniyle ayrıntısına girmeyeceğim.

Bunların yanı sıra 506 sayılı yasa değişmeden önce sigortalılıkları başlamış ve 506 sayılı yasanın kurallarına göre emekli olmayı bekleyen çalışanlar ise emeklilik koşullarının değişmesi sonucu emekli olamamışlar ve bir mağduriyetleri ortaya çıkmıştı. Kamuoyunda EYT ‘li olarak bilinen çalışanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi için yasal bir düzenleme yapılarak,mağdur olan çalışanların bir kısmı da emekliliğe hak kazandılar.

Çalışırken toplumun gelişmesi, büyümesi ve kalkınması için emek saf eden çalışanlar, çalışma yaşamını tamamlayıp emekli olduklarında kalan ömürlerindekimseye muhtaç olmadan rahat bir hayat sürmek istemektedirler.

21 yıldır iktidarda olan ve ülkenin kalkınması ve refahı için hükümet edenler ne yazık ki gelinen noktada bunu sağlayamamıştır. Enflasyon almış başını gitmiş, pahalılık hızına yetişilemez olunmuştur. Hükümetçe verilen sözler hiç değişmeden hemen hemen 21 yıldır aynı sözleri vermektedir.. Türkiye’nin ekonomisinin Dünya’nın ilk on ekonomisi arasına girmesi, işsizliğin azaltılması, çalışanların enflasyona ezdirilmemesi söylemi devam etmiştir.

Yakın zamanda yaşadığımız bir genel seçim olmuştur. Bu seçim döneminde iktidar sahipleri toplumun her kesimine rahatlatıcı ama gerçek enflasyonun yine altında olan ücret artışları yapmış ancak yapılan bu artışların emeklilerin maaşlarında kalıcı bir hak olması konusunda yasal bir düzenleme yapılmamıştır. Yasal olarak hak edilen ( kök ücretlerine) emekli maaşlarına, bütçeden ek ödemeler yapılarak kısmi bir iyileştirme sağlamışlardır.

Memurların maaşlarında yapılan bugünkü ücret artışları da aynı sorunla karşı karşıya. Kök ücretlerinde yasal bir düzenleme yapıp belirli bir düzeye getirilirken, ek olarak verilen 8.077 TL bütçeden karşılanmaktadır. Bu memur ücretlerinde kalıcı, kazanılmış bir hak olarak devam etmeyecektir.

Hükümet, bunu önce emeklilerde uyguladı. Yasal bir düzenleme yapmadan alt sınırda olan emekli maaşlarına enflasyon artışının altında bir artış yaptılar, sonra 7.500 TL’nin altında kalan emekli maaşlarına bütçeden bir katkı yaparak herkesi aynı maaşlarda7.500 TL de eşitlediler.

2023 yılının birinci altı aylık döneminde TÜİK ‘in hesapladığı enflasyon oranı yüzde 19,77 göre emeklilere maaş artışı yaptılar. Ancak daha önceki emekli aylıklarına yasal bir hak düzenlemesi yapılmadığı için, yaklaşık 9 Milyona yakın bir emeklinin maaşı 7.500 TL’ nin altında kaldı. Refah artışıyla birlikte emekli maaşlarına yapılan yüzde 25 olarak artırılan tutardan yararlanamadı ve bu kadar emekli yine 7.500 TL almaya devam edecek.

TÜRK- İŞ sendikasının yaptığı araştırmaya göre Gıda harcamalarının tutarı Haziran 2023 ayında dört kişilik bir ailenin 10.373 TL, yoksulluk sınırı 33.789 TL olmuştur. Araştırma bulgularına göre, hane gelirinin ortalama %22,8’i gıdaya ayrılırken, en düşük %20’lik gelir diliminde olan hanelerin gıdaya ayırmak zorunda kaldıkları payın %35,8’e çıktığı görülüyor. Konut ve ulaştırma giderleri de eklendiğinde gelirinin %73’ünü kaçınılmaz zorunlu giderlere ayırmak durumunda kalmaktadırlar. Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Katma Değer Vergisi oranları artırıldı. Emeklinin artmayan maaşından adil olmayan bir tüketim vergisi daha alınır hale geldi.

Yetkililerin, Twitter üzerinden önemli iyileşmeler yaptık açıklaması ile değil de, etkin ve kalıcı,  yoksulları, emeklileri koruyan bir ekonomik programla, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesi gerektiği açıktır.

Emekliye verilen ücret, ağır ekonomik koşullarda çalışanların mezarda emeklilik olarak belirtikleri, emekli olmak için harcanan zaman gibi, emekli olduktan sonra da sihirbazlık yaparak geçimlerini sağlayacak bir ücret politikasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Emekliler, ülkenin kalkınması, insanlarının refah içerisinde yaşaması için ömürlerini verdikleri çabalarının karşılığında bunları hak etmiyorlar.

23 Mart 2023 Perşembe


 

YÖNETİMİN YILLIK FAALİYET RAPORU VE BAĞIMSIZ DENETİMDE İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİ (BDS 570)

ERTUĞRUL KILIÇ[1]

 GİRİŞ

1956 yılında yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu yerine 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanan 6102 sayılı yeni TTK kanunu ticari hayatımıza girmiştir. Ekonomide ve ticarette yeni gelişen koşullara uygun olarak düzenlenen kanun, birçok yenlikler getirmenin yanı sıra eski kanunda şirketlerde denetim organı olarak sayılan denetim kurulunu kaldırmış, yerine bağımsız dış denetim uygulamasını öngörmüştür. Bağımsız dış denetim “Türkiye Bağımsız Denetim Standartlarının”[2] yayınlanması ile birlikte ülkemizde de uygulamasına başlanmıştır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK ) [3]‘nun dokuzuncu bölümünde şirketlerin finansal tabloları, yedek akçeler başlığı altında düzenlenen “AnonimŞirketlerin Finansal Tabloları Ve Yönetim Kurulunun Yıllık Faaliyet Raporumaddesinde finansal tabloların hazırlanması yükümlülüğü, doğruluğu, işletme yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu ve şirketler topluluğunun finansal tablolarının yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi zorunlu hale getirmiştir. Yönetim kurulunun faaliyet raporunun şekil ve içeriğinin belirlenmesi için ise TTK 516 Md’sinin üçüncü fıkrasının verdiği yetkiye göre,   28.8.2012 tarih ve 28395 sayılı Resmi Gazete’ de“Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik” yayınlanarak yürürlülüğe girmiştir.

Uluslararası Bağımsız Denetim Standardı (BDS) 200 “Bağımsız Denetçinin Genel Amaçları ve Bağımsız Denetimin Bağımsız Denetim Standartlarına Uygun Olarak Yürütülmesinin, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yapılan Türkçe tercümesini IFAC’in[4] izniyle tamamen ya da kısmen çoğaltmaktadır. BDS 570 İşletmenin Sürekliliği Standardının son sürümü, 28.12.2020 tarihli ve 75935942-050.01.04-[01/208] sayılı Kurul Kararıyla 1.1.2021 tarihinde ve sonrasında başlayacak hesap dönemlerinin denetiminde uygulanmak üzere 30.12.2020 tarihli ve 31350 (2.M) sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanmıştır.

Bu Bağımsız Denetim Standardı (BDS)[5], işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler. (A1 paragrafı)

Finansal faaliyet raporların düzenlenmesi TTK ve BDS tarafından yönetim kuruluna verilmiştir. Risk odaklı olması, her iki düzenlemenin de denetçiler tarafından dikkatlice incelenmesini gerekli kılmaktadır. İşletmenin sürekliğinin sağlanması yönetim kurulunun geleceğe ilişkin hesaplamalarının ve öngörülerinin isabetli, abartı olmadan, dayanaklarının basit ve anlaşılır olmasını sağlayacak bir nitelikte olması gerekmektedir.

Finansal tablolar,yönetimlerce düzenlenirken,işletmelerin sınırsız bir ömre sahip olduğu varsayımıyla hazırlanır. İşletmeler kendilerini fesih etmedikleri sürece sınırsız bir ömürlerinin olduğu var sayılır.  TTK ‘daki faaliyet raporu ile BDS 570 arasındaki ilişki ve hazırlanmasındaki anlayışın ortaya çıkardığı benzerliklerin belirlenmesi bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.

 

1. YÖNETİM KURULU YILLIK FAALİYET RAPORU

Yönetim kurulu faaliyet raporu TTK ‘nun 516’cı maddesinin üçüncü fıkrası, 518 ‘ci maddesi, 565 ‘ci maddesinin ikinci fıkrası ve 610’cu maddesine göre düzenlenir. Bu maddelere göre Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri faaliyet raporu düzenlerler.

 Bu düzenlemelerin asgari içeriğinin nasıl düzenlenmesi gerektiğini “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik”[6] açıklayan yönetmelik yayınlanmıştır. Şirketler geçmiş hesap dönemine ait Türkiye Muhasebe Standartlarında ön görülmüş olan finansal tablolarını, eklerini ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu bilanço gününü izleyen hesap döneminin ilk üç ayı içerisinde hazırlar ve genel kurula sunarlar. İşletmelerin finansal tabloları, yönetim tarafından şirketin malvarlığını, borç ve yükümlülüklerini, öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun bir şekilde şeffaf ve güvenilir olarak, gerçek durumunu, dürüst, aslına sadık ve aynen yansıtacak bir şekilde düzenlerler.

Şirketin yıllık faaliyet raporu, şirketin o yılla ait faaliyetlerinin akışı ile finansal durumunu gerçeğe uygun ve dürüst olarak yansıtacak şekilde düzenlenir. Bu raporda finansal durum, finansal tablolara göre değerlendirilir. Şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere karşıda açıkça belirlemeler yapar. Ortaya çıkacak risklere karşı yönetim kurulunun değerlendirmesi de raporda yer alacak şekilde düzenlenir. Raporda, işletmenin faaliyet yılının sona ermesinden sonra meydana gelen özel önem taşıyan olaylar, şirketin araştırma ve geliştirme faaliyetleri, Yönetim kuruluna ödenen ücretler, teminatlar yer alır. Aynı uygulama konsolide finansal tablo düzenlemek durumunda olan işletmeler içinde BDS ile TTK ‘nın 515 maddesindeki esaslar geçerlidir.

Kanunla belirlenen Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri faaliyet raporlarını yönetmelikte belirlenen genel esaslara göre düzenlerler. Yönetmelikte belirlenen genel esaslar yönetmeliğin dördüncü maddesinde;

“1. Yıllık faaliyet raporu, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtır. Yıllık faaliyet raporunda, yanıltıcı, abartılı ve yanlış kanaat uyandırıcı, gerçeğe aykırı ifadelere yer verilemez.

2. Yönetim organı, yıllık faaliyet raporunu, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlar. Yıllık faaliyet raporunda mümkün olan en basit kavram ve terimler kullanılır, tereddüde neden olabilecek belirsiz ifadelerden kaçınılır. Teknik terim kullanılması gereken yerlerde, herkesin kolayca anlamasına imkân verecek şekilde açıklamalar yapılır.

3. Şirketin, finansal performansı ile finansal durumunun genel özellikleri ve karşı karşıya bulunduğu temel riskler yıllık faaliyet raporunda değerlendirilir. Şirketin finansal durumuna ilişkin bu değerlendirmeler finansal tablolara dayandırılır. Ayrıca finansal olmayan risklere de faaliyet raporunda yer verilir.

4. Yıllık faaliyet raporunda; şirket faaliyet ve hizmetlerinin etkin, güvenilir ve kesintisiz bir şekilde yürütülmesini, muhasebe ve mali raporlama sisteminden sağlanan bilgilerin bütünlüğünü, tutarlılığını, güvenilirliğini, zamanında elde edilebilirliğini ve güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan iç kontrollerin etkinliği, yeterliliği ve uyumluluğu konularında açıklamalara yer verilir.

5. Yıllık faaliyet raporunda gerekli olması halinde istatistiki bilgilere ve grafiklere de yer verilebilir.”

Yönetim kurulu faaliyetlerini düzenler. İşletme yönetim kurulu geleceğe ilişkin bir tahminde bulunuyor ise;

“1. Yıllık faaliyet raporunda şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere açıkça işaret olunur ve bu konulara ilişkin yönetim organının değerlendirmesine yer verilir. Yıllık faaliyet raporunda, geleceğe yönelik bilgi verildiği veya tahminlerde bulunulduğu durumlarda, bunların dayandığı gerekçelere ve istatistiki bilgilere de yer verilmesi zorunludur.

2. Yıllık faaliyet raporunda yer verilen geleceğe yönelik bilgi ve tahminler şirketin finansal durumu ve faaliyet sonuçları ile uyumlu olmalıdır.”

Faaliyet raporunda geleceğe ilişkin tahminlerde bulunuyorsa bunların dayanaklarını gerçeğe uygun olarak gerekçelendirir ve gerekli olan bilgilere yer vermesi zorunluluk haline getirilmiştir. Geleceğe ilişkin verilen bilgilerin dayanağını ve uyumunun sağlanması ise şirketin finansal bilgilerinin sonuçlarına dayanması ve uyumlu olması beklenir.

Yönetmelik ile raporda bulunması gerekli olan bölümler belirlenmiştir. Buna göre;

a)   Genel bilgiler,

Genel bilgiler altında işletmenin, raporun ilgili olduğu dönem, hukuki yapısı, organizasyon ve ortaklık yapısı, imtiyazlı hisse senetleri oy yapısı,yönetim kurulu ve çalışan sayısı, işletme yönetimi ve çalışanların varsa işletme ile rekabet yasağı,

b) Yönetim organı üyeleri ile üst düzey yöneticilere sağlanan mali haklar,

Sağlanan huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye, kâr payı gibi mali menfaatlerin toplam tutarları,Verilen ödenekler, yolculuk, konaklama ve temsil giderleri ile ayni ve nakdi imkânlar, sigortalar ve benzeri teminatların toplam tutarlarına ilişkin bilgiler.

c) Şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları,

Şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları ile bunların sonuçlarına ilişkin bilgilere yer verilir.

ç) Şirket faaliyetleri ve faaliyetlere ilişkin önemli gelişmeler,

Şirketin ilgili hesap döneminde yapmış olduğu yatırımlara ilişkin bilgiler, iç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetleri hakkında bilgiler ile yönetim organının bu konudaki görüşü, doğrudan veya dolaylı iştirakleri ve pay oranlarına ilişkin bilgiler, iktisap ettiği kendi paylarına ilişkin bilgiler, hesap dönemi içerisinde yapılan özel denetime ve kamu denetimine ilişkin açıklamalar, aleyhine açılan ve şirketin mali durumunu ve faaliyetlerini etkileyebilecek nitelikteki davalar ve olası sonuçları hakkında bilgiler, mevzuat hükümlerine aykırı uygulamalar nedeniyle şirket ve yönetim organı üyeleri hakkında uygulanan idari veya adli yaptırımlara ilişkin açıklamalar, geçmiş dönemlerde belirlenen hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı, genel kurul kararlarının yerine getirilip getirilmediği, hedeflere ulaşılamamışsa veya kararlar yerine getirilmemişse gerekçelerine ilişkin bilgiler ve değerlendirmeler, yıl içerisinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmışsa, toplantının tarihi, toplantıda alınan kararlar ve buna ilişkin yapılan işlemler de dâhil olmak üzere olağanüstü genel kurula ilişkin bilgiler, yıl içinde yapmış olduğu bağış ve yardımlar ile sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde yapılan harcamalara ilişkin bilgiler, şirketler topluluğuna bağlı bir şirketse; hâkim şirketle, hâkim şirkete bağlı bir şirketle, hâkim şirketin yönlendirmesiyle onun ya da ona bağlı bir şirketin yararına yaptığı hukuki işlemler ve geçmiş faaliyet yılında hâkim şirketin ya da ona bağlı bir şirketin yararına alınan veya alınmasından kaçınılan tüm diğer önlemler, şirketler topluluğuna bağlı bir şirketse; bendinde bahsedilen hukuki işlemin yapıldığı veya önlemin alındığı veyahut alınmasından kaçınıldığı anda kendilerince bilinen hal ve şartlara göre, her bir hukuki işlemde uygun bir karşı edim sağlanıp sağlanmadığı ve alınan veya alınmasından kaçınılan önlemin şirketi zarara uğratıp uğratmadığı, şirket zarara uğramışsa bunun denkleştirilip denkleştirilmediği.

d) Finansal durum,

Finansal duruma ve faaliyet sonuçlarına ilişkin yönetim organının analizi ve değerlendirmesi, planlanan faaliyetlerin gerçekleşme derecesi, belirlenen stratejik hedefler karşısında şirketin durumu, geçmiş yıllarla karşılaştırmalı olarak şirketin yıl içindeki satışları, verimliliği, gelir oluşturma kapasitesi, kârlılığı ve borç/öz kaynak oranı ile şirket faaliyetlerinin sonuçları hakkında fikir verecek diğer hususlara ilişkin bilgiler ve ileriye dönük beklentiler, Şirketin sermayesinin karşılıksız kalıp kalmadığına veya borca batık olup olmadığına ilişkin tespit ve yönetim organı değerlendirmeleri, Varsa şirketin finansal yapısını iyileştirmek için alınması düşünülen önlemler, Kâr payı dağıtım politikasına ilişkin bilgiler ve kâr dağıtımı yapılmayacaksa gerekçesi ile dağıtılmayan kârın nasıl kullanılacağına ilişkin öneri.

e) Riskler ve yönetim organının değerlendirmesi,

Varsa şirketin öngörülen risklere karşı uygulayacağı risk yönetimi politikasına ilişkin bilgiler, Oluşturulmuşsa riskin erken saptanması ve yönetimi komitesinin çalışmalarına ve raporlarına ilişkin bilgiler, satışlar, verimlilik, gelir yaratma kapasitesi, kârlılık, borç/öz kaynak oranı ve benzeri konularda ileriye dönük riskle

f) Diğer hususlar.

Yıllık faaliyet raporunun diğer hususlar bölümünde, faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve ortakların, alacaklıların ve diğer ilgili kişi ve kuruluşların haklarını etkileyebilecek nitelikteki özel önem taşıyan olaylara ilişkin açıklamalara yer verilmesi zorunludur. Bu bölümde ayrıca, bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla yönetim organının uygun gördüğü ilave bilgilere de yer verilebilir.

2. BAĞIMSIZ DENETİM STANDARDI 570 AÇISINDAN İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİ

Bağımsız Denetim Standardı, işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin, denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler ( A1 paragrafı). BDS 200 standardına göre denetçinin yürüteceği denetim faaliyetinin ”a) Bir bütün olarak finansal tabloların, hata veya hile kaynaklı önemli bir yanlışlık içerip içermediğine ilişkin makul güvence elde etmek ve böylece finansal tabloların tüm önemli yönleriyle geçerli finansal raporlama çerçevesine uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığına dair bir görüş bildirmek ve (b) Bulgularına uygun olarak, finansal tablolar hakkında raporlama yapmak ve BDS’ lerin zorunlu tuttuğu bildirimlerde bulunmaktır” genel amaçlarındaki hedefleridir.

Denetçi BDS 315 standarttı uyarınca gerekli olan risk değerlendirme prosedürlerini uygularken işletmenin sürekliliğinin devamına ilişkin ciddi şüphe oluşturabilecek şartlar ve olayların mevcut olup olmadığını da denetler. Denetçiler, Yönetimin işletmenin sürekliliğini değerlendirirken, değerlendirmenin on iki aydan daha kısa süreyi kapsaması durumunda, yönetimden bu değerlendirmenin finansal tablo tarihinden itibaren en az on iki aylık dönemi kapsamasını sağlayacak şekilde genişletmesini talep ederler.( BDS 560)

Genel amaçlar içerisinde BDS’ lerin zorunlu tutuğu raporlama sonuçlarından, işletmenin sürekliliğinin de incelenmesini ve bir görüş oluşturması beklenmektedir. İşletmelerin sürekliliğinden  ”… esası uyarınca, finansal tablolar, işletmenin sınırsız bir ömre sahip olduğu ve öngörülebilir gelecekte faaliyetlerini sürdüreceği varsayımıyla hazırlanır. Yönetim, işletmeyi tasfiye etme ya da ticari faaliyeti sona erdirme niyeti ya da mecburiyeti bulunmadığı sürece işletmenin sürekliliği esasını kullanmaktan sorumludur. Özel amaçlı finansal tablolar, işletmenin sürekliliği esasının geçerli olduğu bir finansal raporlama çerçevesi uyarınca hazırlanabilir veya hazırlanmayabilir (örneğin, işletmenin sürekliliği esası, vergi esaslı hazırlanan bazı finansal tablolar için ihtiyaca uygun değildir). İşletmenin sürekliliği esasını kullanmanın uygun olduğu durumlarda varlık ve yükümlülükler, olağan iş akışı içinde işletmenin söz konusu varlıklardan fayda elde edeceği ve yükümlülüklerini yerine getireceği esasına göre kaydedilir (A2 paragrafı)” beklenen işletmelerin gelecekte taahhüt ettikleri işlemlerin gerçekleşmesinin varsayımdır.Türkiye Muhasebe Standardı (TMS)1 yönetimin, işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin bir değerlendirme yapmasını zorunlu kılar.[7]

İşletmenin sürekliliği esası finansal tabloların hazırlanmasıyla ilgili temel bir ilke olduğundan, finansal raporlama çerçevesinde açık bir hüküm yer almasa dahi, finansal tabloların hazırlanması, yönetimin işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin değerlendirme yapmasını gerektirir.

Yönetimin işletmenin sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin yaptığı değerlendirme, olay veya şartların, doğası gereği belirsiz olan gelecekteki sonuçları belirli bir tarihte muhakemede (yargıda) bulunulmasını içerir.

Bir olay veya şart ya da bunların sonuçları ne kadar ileri bir tarihte meydana geliyorsa, belirsizlik derecesi de o kadar artar. “İşletmenin sürekliliğiyle ilgili açık bir değerlendirme yapmasını zorunlu kılan finansal raporlama çerçevelerinin birçoğu, hangi dönem için yönetimin mevcut tüm bilgileri dikkate almasının zorunlu olduğunu belirler.  İşletmenin büyüklüğü ve karmaşıklığı, faaliyetlerinin niteliği ve durumu, dış faktörlerden etkilenme derecesi, olay veya şartların sonucuna ilişkin yapılacak muhakemeyi etkiler.  Geleceğe ilişkin herhangi bir muhakeme, o muhakemenin yapıldığı andaki mevcut olan bilgilere dayanır. Bilanço tarihinden sonraki olaylar, yapıldığı tarihte makul olan muhakemelerle tutarlı olmayan sonuçlar ortaya çıkarabilir.( paragraf 5)”

Finansal tabloların büyük bir kısmı işletmelerin ticari hayatlarını uzunca bir süre sürdüreceği ilkesine göre hazırlanır ve kullanıcılar şirketin belirli bir dönemden sonra da ayakta kalacağını varsayarlar. İşletme ilgilileri bu durumu normal işletmenin hayat akışı içerisinde görürler. Şirketler hayatlarını sürdürmede başarısızlığa uğrarsa işletme ilgilileri bu potansiyel başarısızlık hakkında neden uyarılmadıklarını sorabilirler.Finansal bilgi kullanıcılarına doğru ve güvenilir bilgi sağlayabilmek amacıyla işletme yönetimi ve bağımsız denetçilere işletmenin sürekliliği varsayımı hakkında değerlendirme yapma sorumlulukları yüklenmiştir

Denetçinin sorumluluğu, yönetimin finansal tabloları hazırlarken işletmenin sürekliliğin sürdürmesini göz önünde bulundurarak hazırlandığının belirlenmesinde yeterli denetim kanıtı elde etmek ve bir karara varmak, elde edilen kanıtlara dayalı olarak işletmenin sürekliliğinin sürdürmesi konusundaki belirsizliğin mevcut olup olmadığı konusunda bir durum değerlendirmesi yapmaktır. Denetçinin,  makul güvencenin elde edilmediği durumlarda şartlı görüşün, finansal tabloların hedef kullanıcılarına yapılacak bildirim açısından, yetersiz kaldığı tüm durumlarda, BDS’ler denetçinin görüş bildirmekten kaçınmasını veya mevzuata göre çekilmenin mümkün olması hâlinde denetimden çekilmesini gerektirir.

3.İŞLETMENİN SÜREKLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YÖNETİMİN ROLÜ

Muhasebe bilgi sisteminin nihai ürünü olan mali tablolar bilgi kullanıcılarının işletmelerden bilgi almak için kullandıkları en önemli araçlardan biridir.  İşletmelerin en önemli raporlamalarından birisi finansal raporlamalardır. İşletmelerin iç işlerine ilişkin yönetim raporlaması esnek ve çeşitli şekillerde düzenlenebilmektedir.Yönetim raporlama sistemi iç bilgi kullanıcılarına yönelik karar alma süreci için gerekli olan sorumluluk raporları, bütçeler, sapma analizi ve özel amaçlı çeşitli raporlar üreten bir alt sistemdir.[8]

Yönetim kurulu faaliyet raporu, yönetim kurulu başkanının açıklamaları, yönetim durum değerlendirmesi ve analizleri ile benzeri dokümanlar finansal tablolar olarak düşünülemez. Fakat bu dokümanlar finansal raporlamanın parçaları olarak ele alınabilir.

Finansal raporlama, işletmelerin finansal tablolarını da içerisine alan geniş bir çalışma alanıdır. Birçok veriyi içerisinde barındırabilir.

İşletmenin sürekliliği kavramı finansal muhasebe dünyasının önemli köşe taşlarından biridir. İşletmenin gelecekte görünür olma gerçeğini, firmanın bilançosunun ortaya çıkardığı firma değerinin varsayımsal olarak aktif kalacağını göstermesidir. Bu anlamda firmanın iradi olarak tasfiye ve ticari hayatına son vermemesidir. Diğer taraftan işletmenin sürekliliği, işletme ile iş yapanların ve taahhütte bulunanların alacak veya borç ilişkisini, beklenen amaçlarını karşılayacak bir süre faaliyette bulunmasının varsayımsal olarak beklenilmesidir. İş yapmaya devam ettikçe yerine getirilen taahhütlerin gerçekleşmesi aynı zamanda yeni taahhütlerin altına girmesi işletmenin faaliyetlerinin sonlandırılmasında engel bir durum teşkil edecektir.

Yönetim faaliyetleri ve işletmenin geleceğinin değerlendirilmesi finansal tabloların hazırlanması, işletmelerin sürekliliği ile ilgili belirsizliklerin değerlendirilmesi sırasında belirsizliklere rastlamaması, denetim raporunda denetçinin aynı fikirde olduğu makul durum ve yönetimin açıklamalarına destek olacağı hemfikir olduğu kanat olacaktır. Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamaları, Somut belirsizliklerin doğasının anlatılması ve buna rağmen hala işletmenin süreklilik ilkesine uygun olduğu açıklamasının neden yapıldığının belirtilmesi ise denetçinin raporunda, somut belirsizliklerin varlığına dikkat çeken bir açıklama paragrafı içeren olumlu rapor olacaktır.

Yöneticilerin işletmenin süreklilik ilkesine uygun olmadığı sonucuna varması, Firmanın Denetçisinin, yöneticilerin değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve/veya açıklamaları desteklediği durumun sürekli olmadığı görüşü temel alınarak oluşturulan finansal raporlar hazırlanırken, izlenilen muhasebe esaslarının açıklanması, denetçinin denetim raporunda,  hesapların gerekli açıklamaları ihtiva ettiği ve denetçinin özellikli koşullar göz önüne alındığında bu yaklaşımı uygun bulması durumu olumlu rapor olarak yansıyacaktır.

Yöneticilerin Süreklilik Açıklamalarının Denetim Raporuna Etkisi[9]

 

Çıktı

Yöneticilerin işletme sürekliliği açıklamalarına etkisi

Denetim raporuna etkisi

Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamamaları

İşletme sürekliliği sonucunu ve buna nasıl ulaşıldığını açıklayan açığa vurum

Olumlu rapor- Denetçinin yöneticilerin bu değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve açıklamaları desteklediği durum

Yöneticilerin işletme sürekliliği konusunda şüphe uyandıracak somut belirsizliklere rastlamaları

Somut belirsizliklerin doğasının anlatılması ve buna rağmen hala işletmenin süreklilik ilkesine uygun olduğu açıklamasının neden yapıldığının belirtilmesi

Somut belirsizliklerin varlığına dikkat çeken bir açıklama paragrafı içeren olumlu rapor Denetçinin yöneticilerin bu değerlendirmesi ile hemfikir olduğu ve açıklamaları desteklediği durum

Yöneticilerin işletmenin süreklilik ilkesine uygun olmadığı sonucuna varması

Firmanın sürekli olmadığı görüşü baz alınarak oluşturulan finansal raporlar hazırlanırken izlenilen muhasebe esaslarının açıklanması

Olumlu rapor - Hesapların gerekli açıklamaları ihtiva ettiği ve denetçinin spesifik koşullar göz önüne alındığında bu yaklaşımı uygun bulması durumu

 

Kaynak:

Financial ReportingCouncil,An Update For Directors of ListedCompanies:GoingConcernandLiquidity Risk, www.frc.org.uk/CORPORATE/goingconcern.cfm ,2008,s.26. (20.04.2009)

SONUÇ

İşletmelerin sınırsız bir ömre sahip olduğu kabul edilmektedir. İşletme yöneticilerinin işletmelerin düzenleyecekleri finansal tablolarda ortaya çıkan ve finansal durum değerlendirmelerinde tespit ettikleri belirsizliklerin veya tespit edemedikleri belirsizlikler göre değerlendirme yapmaları zorunludur.

Yöneticiler, işletme faaliyet raporlarını düzenlerken, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtmasını ve Şirketin, finansal performansı ile finansal durumunun genel özellikleri, karşı karşıya bulunduğu temel riskler yıllık faaliyet raporunda değerlendirilir. Şirketin finansal durumuna ilişkin bu değerlendirmeler finansal tablolara dayandırılır. Ayrıca finansal olmayan risklere de faaliyet raporunda yer verilir.

Yıllık faaliyet raporunda; şirket faaliyet ve hizmetlerinin etkin, güvenilir ve kesintisiz bir şekilde yürütülmesini, muhasebe ve mali raporlama sisteminden sağlanan bilgilerin bütünlüğünü, tutarlılığını, güvenilirliğini, zamanında elde edilebilirliğini ve güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan iç kontrollerin etkinliği, yeterliliği ve uyumluluğu konularında açıklamalara yer verilir.Yıllık faaliyet raporunda gerekli olması halinde istatistiki bilgilere ve grafiklere de yer verilebilir.

Bağımsız Denetim Standardı, işletmenin sürekliliğine ve işletmenin sürekliliğinin denetçi raporuna etkilerine ilişkin denetçinin finansal tabloların denetimindeki sorumluluklarını düzenler. Denetçiler, Finansal tabloların hata veya hile kaynaklı önemli bir yanlışlık içerip içermediğine ilişkin makul güvence elde etmek ve böylece finansal tabloların tüm önemli yönleriyle geçerli finansal raporlama çerçevesine uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığına dair bir görüş bildirmek ve bulgularına uygun olarak, finansal tablolar hakkında raporlama yapmak ve BDS’ lerin zorunlu tuttuğu bildirimlerde bulunmaktır.

Denetçi tarafından işletmenin sürekliliğinin de incelenmesini ve bir görüş oluşturması beklenmektedir. İşletmelerin sürekliliğinden”… esası uyarınca, finansal tablolar, işletmenin sınırsız bir ömre sahip olduğu ve öngörülebilir gelecekte faaliyetlerini sürdüreceği”  varsayımıyla hazırlanır.

Yönetimin hazırladığı faaliyet rapor ile bağımsız denetçinin işletmenin sürekliliğinin denetlenmesi arasındaki ilişki denetim açısından ortak özellikleri taşımasında ve finansal raporların hazırlanmasındaki varsayımlara dayanmaktadır. Buna göre her iki yaklaşımın;

1)      Finansal tabloların sınırsız bir ömre sahip olması,

2)      Yönetimin hazırladığı tablolara ilişkin işletmenin ticari faaliyeti sona erdirme niyetinin ve mecburiyetinin olmaması,

3)      İşletmenin gelecekte taahhüt ettiği işlemlerin gerçekleşmesinin varsayılması,

4)      Yönetimin işletmede varsa ya da oluşacak risklere karşı nasıl bir politikanın uygulanacağının belirlenmesi,

5)      Faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve ortakların, alacaklıların ve diğer ilgili kişi ve kuruluşların haklarını etkileyebilecek nitelikteki özel önem taşıyan olaylara ilişkin açıklamalara yer verilmesi zorunludur.

Denetçi ise yukarıda belirtilen unsurların gerçekleşme olasılıklarının denetlenmesi ve bu konular üzerinde bir kanaate varmasının yönetimce oluşturulan fikirlerle mutabık kalmasıdır. Bu olasılıklar çerçevesinde denetim görüşünün oluşturulmasıdır. Denetim sürecinde işletmenin sürekliliğinin yönetimce hazırlanan faaliyet raporunun düzenlenme ilkelerinin bağımsız denetimde, deneticinin işletmenin sürekliliği konusunda görüş oluşturmasına dayanak olacak belgelendirmenin sağlanması açısından yararlanılacak önemli bir temel belge olabilmesidir.

 

 



[1] SMMM, Bağımsız Denetçi Sorumlu Ortak

[3] Türk Ticaret Kanunu

[4] Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu

[5] Bağımsız Denetim Standarttı

[6] 28.08.2012 Tarih ve 28395 Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır.

[7] TMS 1, “Finansal Tabloların Sunuluşu”, 25-26 ncı paragraflar

[8]Zehra ALMALI, İşletmelerin Sürekliliği Kavramının Bağımsız Denetim Sürecindeki Yeri Ve Önemi, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,İstanbul, 2009, s.8

 [9] Zehra ALMALI, İşletmelerin Sürekliliği Kavramının Bağımsız Denetim Sürecindeki Yeri Ve Önemi, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,İstanbul, 2009, s.95

20 Şubat 2023 Pazartesi

 

ALINAN DEPREM VERGİSİ, ÇEKMEYEN TELEFONLAR, HABERLEŞME HAKKI

ERTUĞRUL KILIÇ [1]

Giriş

Kahramanmaraş merkezli, on şehirde yaşadığımız depremler bir kez daha gösterdi ki, iletişimin her şeyin üzerinde, vazgeçilmez ve yaşamın parçası olduğu. Arama ve kurtarma faaliyetlerinin organizasyonu, toplumun doğru haber alma özgürlüğü ve kamusal bir mal ve hizmet olması nedeniyle yeterli altyapı eksikliği, iletişime ulaşma özgürlüğü kamuoyunda yeniden tartışılır olmuştur. Bu kadar önemli ve vazgeçilmez olan bir hizmet yeniden düzenlenmeden ve iyileştirilmeden,  bu haliyle toplum ve tüketiciler üzerine daha fazla bir yük olarak yansımaktadır.  Diğer taraftan toplumsal bir yara üzerinden alınan deprem vergisi belirli bir amaca ve süreyle, toplumsal bir ihtiyacın giderilmesine yönelmiş bir ek vergi ( fon) uygulaması, kalıcı hale getirilerek amacından yoksun bırakılmış, sürekli bir vergi kaynağı haline dönüştürülmüştür.

Özel İletişim Vergisi, 31.07.2004 tarih ve 25539 sayılı Resmi Gazetede 5228 sayılı kanunun 38 ’inci maddesiyle değişen, 6802 sayılı Gider Vergileri[2] Kanunu’nun 39’uncu maddesi ile yürürlüğe girmiştir. İlgili maddede; verginin mükellefi, matrahı, nasıl beyan edileceği vb. konular açık bir şekilde yazılmış olmakla beraber, devamında gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider kaydedilemez hükmü yer almaktadır. 6802 sayılı Gider Vergisi Kanunu’nun gerekçesinde esas olarak çıkartıldığı tarihte üretim üzerinden alınan vergilerin, işletmelerin gelişmesine ve büyümesine engel olması nedeni ile Gider Vergileri Kanunu oluşturulmuştur. Aşağıda açıklanacağı gibi özel iletişim vergisinin üretimden daha çok hizmet giderleri olarak ifade edilen giderler üzerinden tahsil edildiği görülmektedir. Tüketiciler üzerinde aynı KDV,  Özel Tüketim Vergisi gibi bir ek yük olmaya ve beyan üzerinden alınan vergilerden daha çok devlet için bir dolaylı gelir kaynağı olarak görüldüğü sürece, yönetenler tarafından alınmaya devam edeceği itirazsız kabul görmektedir.

ANAHTAR KELİMLER: Vergi, Gider Vergisi, Ek Vergi, Deprem Vergisi, Özel İletişim Vergisi, Elektronik Haberleşme, Tüketici, Doğal Affet, Deprem


 1. ELEKTRONİK HABERLEŞME, YETKİLENDİRME VE KURALLARI

11.05.2008 tarih 5809 sayılı kanunla[3] düzenlenen elektronik haberleşme kanunun amaç kısmında  sektöründe düzenleme ve denetleme yoluyla etkin rekabetin tesisi, tüketici haklarının gözetilmesi, ülke genelinde hizmetlerin yaygınlaştırılması, kaynakların etkin ve verimli kullanılması, haberleşme alt yapı, şebeke ve hizmet alanında teknolojik gelişimin ve yeni yatırımların teşvik edilmesi ve bunlara ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

Kanunun kapsamında;

(1) “Elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ve elektronik haberleşme alt yapı ve şebekesinin tesisi ve işletilmesi ile her türlü elektronik haberleşme cihaz ve sistemlerinin imali, ithali, satışı, kurulması, işletilmesi, frekans dâhil kıt kaynakların planlaması ve tahsisi ile bu konulara ilişkin düzenleme, yetkilendirme, denetleme ve uzlaştırma faaliyetlerinin yürütülmesi bu Kanuna tabidir.

(2) Millî güvenlik ve kamu düzeni ile olağanüstü hal, (…)1 seferberlik, savaş hallerinde ve doğal afet durumlarında elektronik haberleşme hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin özel kanunların ve 16.7.1965 tarihli ve 697 sayılı Ulaştırma ve Haberleşme Hizmetlerinin Olağanüstü Hallerde ve Savaşta Ne Suretle Yürütüleceğine Dair Kanun, 9.4.1987 tarihli ve 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 16.6.2005 tarihli ve 5369 sayılı Evrensel Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 3.7.2005 tarihli ve 5397 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 4.5.2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun hükümleri saklıdır.

(3) Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı ve kuruluş kanunları ile Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde belirtilen görev sahaları ile ilgili konularda olmak üzere Dışişleri Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün elektronik haberleşme cihaz, sistem ve şebekeleri ile bedeli bu kurumlar tarafından ödenerek işletmeciler tarafından kurulan veya kurulacak elektronik haberleşme cihaz, sistem ve şebekeleri hakkında 36 ncı ve 39 uncu maddeler hariç, bu Kanun hükümleri uygulanmaz” belirlenmiştir.

Yine kanunda ilkeler bölümünde haberleşme alt yapısının kurulması, işletilmesi, makul bir ücret karşılığında yararlanması, rekabetin sağlanması, elektronik haberleşme ağında tarafsızlığın sağlanması ve benzeri gibi birçok maddeyi de kanun bünyesinde taşımaktadır. Elektronik haberleşmede yetkili merciler ve görevleri asasında başlıca sayılan bakanlığın (Ulaştırma Bakanlığı) görevleri arasında kanunun 5/f maddesinde “Elektronik haberleşmenin doğal afetler ve olağanüstü haller nedeniyle aksamamasını teminen gerekli tedbirleri almak ve koordinasyonu sağlamak. Haberleşmenin aksaması riskine karşı önceden haberleşmenin kesintisiz bir biçimde sağlanmasına yönelik alternatif haberleşme alt yapısını kurmak, kurdurmak ve ihtiyaç durumunda söz konusu sistemi devreye sokmak.” olarak belirlenmiştir. Kanunun 5 md. sayılan yükümlülükleri yerine getirmek, tüm bu faaliyetlere yönelik uygulama usul ve esaslarını belirlemek, kurulum, uygulama ve işletim süreçlerini planlamak, yürütmek ve koordine etmek.

Diğer taraftan işletmecilerin yükümlülükleri de bu kanunda düzenlenmiştir. Kanunun 12/ğ maddesinde “Afet durumlarındaki haberleşmenin kesintisiz devam edebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması” şeklinde düzenlenmiştir.

Son yaşanan ve toplam 10 il ve daha fazlasında deprem faciasını yaşayan illerimizde bakanlık ve onun yetkilendirmiş olduğu GSM ( Cep telefonunda kullanılan ve bir iletişim protokolü ) operatörleri kanunda sayılan ve kendilerine verilen görevleri uzunca bir zaman yerine getiremez duruma gelmişler, kamuoyunun haber alma hakkı ile arama ve kurtarma işlemelerinin yerine getirilmesini zamanında,  eksiksiz ve kanunda öngörülen şekilde yerine getiremez hale gelmişlerdir.

2.DENETİM VE CEZAİ UYGULAMALAR

Ulaştırma Bakanlığı, re’sen veya kendisine intikal eden ihbar veya şikâyet üzerine, bu Kanunda belirlenen görevleri ile ilgili olarak elektronik haberleşme sektöründe yer alan gerçek ve tüzel kişileri denetleyebilir, denetlettirebilir. Mülki amirler ve diğer kurumlar denetim sürecinde her türlü kolaylığı gösterirler. Denetim yapanlar inceleme veya denetime giderken yanlarında denetimin konusunu, amacını ve yanlış bilgi verilmesi halinde idarî para cezası uygulanacağını gösteren bir yetki belgesi bulundururlar. Haklarında denetim yapılanlar her türlü kolaylığı sağlamakla yükümlüdürler. Denetim sürecinde çeşitli kurumlardan uzaman talebinde bulunabilirler. Kurumun denetim faaliyetlerinde görevlendirilen personeli ile bu faaliyetlerin yönetim ve koordinasyonunu sağlayan görevlilerine görevleri sona erdiğinde, Kurumca, elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçilik yapabileceğine ilişkin bir belge düzenlenir. Devlet memurluğu hakkındaki düzenlemelerde belirtilen koşulları kaybetmedikleri sürece elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçi olarak görev alabilirler.

Kurum, kanunlar çerçevesinde denetim hakkını kullanarak “kullanım hakkı ve diğer yetkilendirme şartlarına uyulmasının izlenmesine ve denetlenmesine aykırılık halinde işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar idarî para cezası uygulanır. Millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi ve kanunlarla getirilen hükümlerin uygulanması amaçlarıyla gerekli tedbirleri alır. Gerektiğinde tesisleri tazminat karşılığında devralmaya, belirlediği süre içerisinde yetkilendirme ücretinin ödenmemesi ya da ağır kusur halinde verdiği yetkilendirmeyi iptal etmeye yetkilidir. Yetkilendirmelerin iptalini gerektiren hallerde Bakanlığın görüşünü alır. İşletmecinin işe yeni başlaması ve bir kazanç elde edilip, edilmemesi, iyi niyet ve kendiliğinden bildirimlerde bin liradan bir milyon liraya kadar idarî para cezası ile bu Kanunda belirtilen diğer idarî yaptırımları uygulamaya yetkilidir.

Kurumun belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde elektronik haberleşme tesisleri ile ilgili bildirimlerin yapılmaması veya güvenlik sertifikası alınmadan kurulması veya Kurum veya Kurum tarafından yetki verilen kuruluşlarca yapılacak ölçümler sonucu, “kurum tarafından belirlenen elektromanyetik alan şiddeti limit değere uygun bulunmaması hallerinde, bunların sahibine bu Kanuna ekli ücret tarifesinde belirlenen ruhsatname ücretinin elli katı idarî para cezası her bir cihaz için ayrı ayrı “ uygulanır.

Kurum, hizmet sunucularının yetkilendirilmesi ve bu yetkilerin izin almadan kullanılması durumunda belirlenen cezaları dışında hizmet sunumlarının kalitesinin denetlenmesini yeterli ölçüde yapmak ve bunu kamuoyuna açıklaması kamusal bir bilgi alma hakkıdır. Anayasanın 22 maddesindeki tüm vatandaşlara verilen haberleşme hakkının korunmasının sağlanması zorunludur.

GSM operatörlerinin yetkilendirilmeleri ve bu yetkilerini kullanırken ortaya çıkan can ve mal kayıplarına sebep olması; bir hizmet ihmali olabilmektedir. Bu ihmalin boyutlarının ortaya çıkarılması hem kurumun yetkisinde hem de yargıya taşındığında mahkemelerin belirleyeceği ölçüler içerisinde olmalıdır. İlgili Bakanlık telekomünikasyon şirketlerinin olağan üstü durumlarda neden çalışmadığı ve yasada belirtilen kurumun önceden önlem alma görevini yerine getirip getirmedikleriyle ilgili her hangi bir açıklama henüz yapmamıştır.

3. ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİNİN YASAL DAYANAĞI, KAPSAM VE MEVCUT UYGULAMA

6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu, Madde 39 -

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuyla görev veya imtiyaz sözleşmesi imzalamak suretiyle veya 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu uyarınca bu Kuruma bildirim yapılması veya bu Kurumca kullanım hakkı verilmesi yoluyla yetkilendirilen veya yetkilendirilmiş sayılan işletmecilerin" (kablo TV altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri dışında (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" telekomünikasyon alt yapısı kurup işleten veya telekomünikasyon hizmeti sunan işletmecilerin,

a) Her nevi mobil telekomünikasyon işletmeciliği kapsamındaki (ön ödemeli kart satışları dâhil) tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri % 10,[4]

b) Radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamından iletilmesine ilişkin hizmetleri % 10,

c)(5838 sayılı kanunun 14 üncü maddesiyle değişen bent. Yürürlük; 01.03.2009) kablolu, kablosuz ve mobil internet servis sağlayıcılığı hizmeti % 10

d) (5838 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle eklenen bent. Yürürlük; 01.03.2009) (a), (b) ve (c) bentleri kapsamına girmeyen diğer (5904 sayılı Kanunun 34 üncü maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik;10.05.2009. Yürürlük; 03.07.2009)elektronik haberleşme hizmetleri %10,

Oranında özel iletişim vergisine tâbidir

“Birinci fıkradaki oranları ayrı ayrı veya birlikte sıfıra kadar indirmeye, iki katına kadar artırmaya”"Birinci fıkradaki % 25 ve % 15 oranlarını ayrı ayrı veya birlikte % 5'e, % 5 oranını ise sıfıra kadar indirmeye ve bu oranları kanuni oranlarına kadar artırmaya Cumhurbaşkanlığı (Bakanlar Kurulu), vergiye ilişkin usul ve esasları belirlemeye, ön ödemeli hatlara yapılan yüklemelerin farklı oranlara tabi hizmetlerde kullanılması hâlinde fazla tahsil edilen vergiyi kullanıcıya ödenmesi koşuluyla mükellefe iade ettirmeye, verilmesi gereken beyannamelerin şekil, içerik ve eklerini belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilidir."

Mobil telefon aboneliğinin ilk tesisinde (operatör değişiklikleri hariç, 2023 yılı için) 260 TL ayrıca özel iletişim vergisi alınır. Bu tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır. Hesaplanan tutarın yüzde beşini aşmayan kesirler dikkate alınmaz. Bakanlar Kurulu, bu şekilde tespit edilen tutarı % 50’sine kadar artırmaya veya yarısına kadar indirmeye yetkilidir.

Verginin mükellefi; birinci fıkrada sayılan telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmecilerdir. Verginin matrahı, katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül eder. Bir aya ait özel iletişim vergisi, izleyen ayın on beşinci günü akşamına kadar beyan edilerek aynı süre içinde ödenir. Bu verginin beyan ve ödenmesine ilişkin olarak 47 ve 48’nci madde hükümleri uygulanmaz.

Bu maddede hüküm bulunmayan hallerde, 3065 sayılı Katma Değer vergisi Kanunu hükümleri uygulanır. Telekomünikasyon işletmecilerinin imtiyaz veya görev sözleşmeleri, ruhsatlar veya genel izinler uyarınca Hazineye ödeyecekleri payın hesaplanmasında özel iletişim vergisi dikkate alınmaz. Özel iletişim vergisi düzenlenecek faturalarda ayrıca gösterilir.

Bu vergiye ilişkin usul ve esaslar ile verilmesi gereken beyannamelerin şekil, muhteva ve eklerini belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

Yukarıdaki yasal dayanak incelendiğinde iki önemli husus öne çıkmaktadır;

a) Verginin mükellefi; birinci fıkrada sayılan telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmecilerdir. Verginin matrahı, katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül eder. Bir aya ait özel iletişim vergisi, izleyen ayın on beşinci günü akşamına kadar beyan edilerek aynı süre içinde ödenir.

b) Bu vergi, katma değer vergisi matrahına dâhil edilmez, gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider kaydedilmez.

Bakanlar Kurulu, % 25 oranını % 10’a, % 15 oranını ise ayrı ayrı veya birlikte % 5’e kadar indirmeye ve bu oranları kanuni oranlarına kadar artırmaya yetkilidir.

 

 

4. GEÇEN SÜREDE NE KADAR DEPREM (ÖZEL İLETİŞİM) VERGİSİ TOPLANDI

1999 yılında Gölcük’ de yaşanılan deprem nedeniyle,  4481 sayılı Kanunla, depremde zarar gören vatandaşlar kapsamı dışında bırakılarak, mükelleflerin 1998 yılında beyan edilmiş olduğu gelir veya kurumlar vergisi matrahları ile söz konusu yılda elde edilen ve belli miktarın üzerindeki ücretler, bina, arsa ve araziler, motorlu taşıtlar ile cep telefonları üzerinden tek seferlik ek vergi alınması öngörülmüştü.

Deprem giderlerinin karşılanması amacıyla düzenlenen, halk arasında DEPREM VERGİSİ olarak bilinen ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ, 31.12.2000 tarihine kadar geçici olarak alınması öngörülürken, kalıcı hale getirilmiştir.

Yıllara göre hangi vergi çeşitlerinden ne kadar vergi toplandığı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçe gerçekleşmeleri açıklamalarından elde etmek mümkündür. Buna göre 2000-2022 yıllarını kapsayan 23 senede toplam, 87 milyar 998 milyon lira özel iletişim vergisi toplanmıştır. 2003-2022 arasındaki 20 yıllık AK Parti iktidarında toplanan deprem vergisi ise 86 milyar 138 milyon lira olmuştur.

Uzun yıllar her sene 3-4 milyar civarında seyreden özel iletişim vergisi geliri enflasyonun yükselmesiyle birlikte 2021’de 6,62 milyar liraya; 2022’de ise 9,3 milyar liraya yükselmiştir. [5]

Deprem için toplanan ve adı halk arasında Deprem Vergisi olarak bilinen vergilerin nereye harcandığı bilinmemekle birlikte eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011 Van depreminden sonra yaptığı açıklamada toplanan paraların duble yollar, havalimanları ve sağlık harcamalarında kullanıldığını söylemişti. Şimşek, deprem vergileri için şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor.”

 Ancak, devletin gelirleri tek hazinede toplanıyor. Bütün harcamalar, bu hazineden harcanıyor. Buna vergi teorisinde bütçede genellik ilkesi deniliyor. Bir hizmete karşılık gösterilmeksizin tüm kamu gelirleri tüm kamu harcamaları için toplanıyor. Bu yüzden toplanan deprem vergilerinin doğrudan deprem harcamalarının finansmanında kullanılıp kullanılmadığını belirlenememektedir. Bu tek bir amaç için alınan vergilerin genel bütçe içerisinde genel harcamalar için yapılması her ne kadar Sayıştay denetimine tabi olsa da doğrusu gelirin takibi, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine, fon oluşturma anlayışına uygun düşmemektedir.

Halktan ne adla toplanıyor ise vergilerin o alana özgülenmesi ve ilgili yer için harcanması fon yönetimi muhasebesi açısından düşünülmelidir. Fon muhasebesi konusunda “Devletler vergi mükelleflerinden deprem amaçlarıyla topladıkları fonları fon muhasebesi yöntemine göre yönetmekle ve yerinde harcamakla yükümlüdürler. Devlet genellikle belirli bir amaç için yasal düzenlemelerle fonları toplarlar.  Fon muhasebesi, bu fonların kullanımına ilişkin bir sınırlama ve kısıtlamanın gözetilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda fon muhasebesinin odağı iyi yönetişim ve hesap verebilirliktir.

Fon muhasebesi yöntemi, fon teorisi üzerine kurulmuştur. Fon teorisi belirli faaliyet ve olayları, muhasebe işlemlerinin temeli olarak kabul eder. Bu yöntemde, fon deprem için toplanmışsa, fonun deprem amacıyla kullanılması gerekir.  Fon şu an işsizlik sigortası fonu gibi işletilerek nemalandırılır.

Fon muhasebesi yöntemde, fonun nakit ve diğer mali kaynaklara ait hesapları bunlarla ilişkili borç ve alacaklarla birlikte ve bunlarda meydana gelen değişiklikleri, belirlenmiş yönetmelikler ve sınırlamalar çerçevesinde bazı amaçlara ve belli faaliyetleri yürütme amacına uygun olarak birbirinden ayrılmış ancak dengeli olarak kayda geçen bağımsız mali ve muhasebe yöntemidir.”[6]  Ancak deprem vergisi(ÖİV) ihtiyaç duyulan amaçlardan sapılarak, genel bütçe içerisinde değerlendirilmiş ve yukarıda eski Maliye Bakanın ifade ettiği gibi farklı ihtiyaçlar için kullanılmıştır.

Belirli bir amaç için özgülenmesi gereği sınırlı bir amaca hizmet etmesi ve o ihtiyaçlar için kullanılması fon yönetiminin kendi bağımsız karakterinden de kaynaklanmaktadır.

5.TÜKETİCİ AÇISINDAN DEPREM (ÖZEL İLETİŞİM ) VERGİSİ

Yukarıda anılan kanun metninden anlaşılacağı üzere kanun koyucu her ne kadar Özel İletişim Vergisi’nin  (ÖİV) mükellefini, telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmeciler olarak belirlemiş ise de esas olarak telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmeciler nihai tüketicilerden bu vergileri faturalarla toplayarak ilgili idareye beyan etmekte ve ödemektedirler.

Tüketiciler veya nihai kullanıcılar açısından ise bu gelirleri üzerinden beyan ettikleri vergilerden ayrı olarak ödemiş oldukları bir vergi olmaktadır. Hiç bir suretle herhangi bir gelir üzerinden elde edilen vergiden ödemiş oldukları ÖİV indirememektedirler. Her telefon kullanıcısının ödemiş olduğu bu vergi her yıl Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu yeniden değerleme tutarları kadar artırılmaktadır. Bu tutar çoğu zaman ücretle çalışanlara yapılan zamlardan daha yüksek bir tutarı bulmaktadır.

Hâlbuki vergi, yapısı itibariyle devlet ve devletin uyruğunda olan yurttaşları arasında yapılmış olan bir ( verginin kanunla konulup kanunla kaldırılması)[7] sözleşmedir. Bu sözleşme karşılığında devlet yurttaşlarına tam kamusal mal ve hizmet sunar. Tam kamusal mal ve hizmet sunumu devletin asli unsurlarındandır ve varlık nedenlerinin başında gelmektedir.

Tam kamusal mal ve hizmetlerin temel özellikleri şöyle sıralanabilir;[8]

1-Parçalanamaz ve bölünemez

2-Birimlere(ölçümlemeye)ayrılamaz

3-Tüketimi kısıtlanamaz ve sınırlanamaz

4-Dışsallık yayar,

5-Beleşçiliğe (vatandaşlar tarafından karşılıksız kullanmaya) uygundur

6-Etkin fiyatlama yapılamaz

7-Yukarıdaki altı özellik nedeniyle özel sektörce üretilemez

Devlet tarafından üretilen ve sunulan tam kamusal mal ve hizmet kapsamında” Temel İletişim Hizmetleri (posta, telefon altyapısı vb.)” bulunmaktadır. Tüketicilere vergisi alınarak karşılıksız yapılması gereken hizmetler devletin, vatandaşı ile yapmış olduğu sözleşmeye uymayarak ek bir vergi ihsas edilmiştir. Alınan bu vergi de sürekli hale getirilerek, devlet ile vatandaş arasında yapılan sözleşmeye uygun düşmemektedir. Çağdaş devletlerde artık zora dayalı vergi koyma anlayışından çıkıp, devlet ile yurttaş arasında yapılan sözleşme gereği, vergi karşılıklı etkileşim, paylaşım, bölüşüm ve yönetişim, şeffaf bir anlayış haline gelmiştir.

SONUÇ

Devlet ile uyruğunda bulunan vatandaşlar arasında yapılmış olan sözleşme gereği sunulan mal ve hizmetler bir vergi karşılığıdır. Ödenen vergiler karşılıksız değildir. Devletin sunması gereken TAM KAMUSAL mal ve hizmetlerin karşılığıdır. Bunlar için ek vergi alınması ve yaygın olarak bütün vatandaşları kapsaması anayasanın eşitlik ilkesine ve verginin vatandaşın mali gücüne göre alınması ilkesini bozmaktadır. Adaletsiz bir vergi sistemi gelir dağılımını eşit yurttaşlık ilkesini ve bireyin hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırıcı etkileri ortaya çıkarmaktadır.

Ülkemizde yaşanan son depremler de gösterdi ki, iletişimi sağlayanlar ile bunları denetleyenlerin tam kanunda belirlenen hak ve sorumluluklarını yerine getiremedikleri, yaşanılan aksaklıklarla ortayı çıktı ki,  ihtiyaçlar fazlasıyla kamuoyunun bilgisi dâhilinde ortada durmaktadır. Arama ve kurtarma faaliyetlerini aksatıp, kurtarma ekiplerinin sağlıklı bir can kurtarma çalışmaları yürütmelerini sağlayamamamın yanında Anayasanın 22. Md.’sine göre halkın doğru haber alma hakkının yerine getirilmesini de sağlayamamışlardır.

Kanunla, bakanlığa “Elektronik haberleşmenin doğal afetler ve olağanüstü haller nedeniyle aksamamasını teminen gerekli tedbirleri almak ve koordinasyonu sağlamak yasal bir görev olarak verilmiştir. Haberleşmenin aksaması riskine karşı önceden haberleşmenin kesintisiz bir biçimde sağlanmasına yönelik alternatif haberleşme alt yapısını kurmak, kurdurmak ve ihtiyaç durumunda söz konusu sistemi devreye sokmak” ihtiyacını yerine getirememişlerdir. Kanundan kaynaklanan hakları kamu idareleri yerine getirerek afet nedeniyle sunulamayan ayıplı hizmetleri dolayıysa iletişim operatörlerinin görevleri ve sorumlulukları yeniden gözden geçirilmelidir.

Belirli amaçla toplanan vergilerin bir fon özelliği taşıdığıdır.  Fon muhasebesi kuralları içerisinde, bu fonların kullanımına ilişkin bir sınırlama ve kısıtlamanın gözetilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda fon muhasebesinin odağı, iyi yönetişim ve hesap verebilirlik olmaktadır. Toplanan Deprem Vergileri, bu anlayışın dışında değerlendirilerek her defasında halkın belirli amaç için katlandığı maliyeti, tekrardan önüne bir defa daha konulmak zorunda kalınmamalıdır.

Deprem vergisi olarak konulan daha sonra sürekli bir vergi haline getirilen Özel İletişim Vergisi, tam kamusal bir hizmet olması ve “iletişimin ve haberleşmenin” devletin temel görevleri arasında olması nedeniyle yeniden gözden geçirilmelidir. Alınması halinde ise fon yönetimi anlayışıyla tek bir amaç için özgülenmelidir.

20.02.2023

[1] SMMM- Bağımsız Denetçi Sorumlu Ortak

[2] 23.7.1956 ve Sayı: 9362 sayılı R.G. 6802 sayılı Kanun.

[3] 10.11.2008 tarih Sayı: 27050 Mükerrer R.G 5809 Sayılı Kanun.

[4] 6518 sayılı Kanun’un 3. mad. ile değişen ibare. Yür:01.03.2014

[7] 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 6 “Vergi Ödevi”ni 73’üncü maddesinde düzenlemektedir. Buna göre, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” (m. 73).

[8]  EROL, Ahmet ”Vergi Felsefesi ” İstanbul, 2011,İSMMO  Yay. no:140, s.107.

VUK 359 Kapsamında Teminat, Ceza ve Mali Suç Bağlantıları Normlar Arası Geçiş ve Uygulama Rehberi

  Giriş Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi, vergi kaçakçılığı suçlarını düzenleyen temel ceza normudur. Ancak bu madde, uygulamada yalnızca ...