ERTUĞRUL KILIÇ
17.11.2019
Yine bir yıl geride kalmak üzere.
Hayatın her alanında olduğu gibi Devlet’ de kendi ihtiyaçlarını karşılamak
üzere yürütme aracılığıyla TBMM ‘ne yeni bir bütçe tasarısı sundu. Ancak bu
bütçe tasarısı daha öncekiler gibi hazırlanmadı. Yeni uygulanan Cumhurbaşkanlığı
denen sistem içerisinde hazırlanması nedeniyle bir ilki oluşturmaktadır.
Bütçenin hazırlanması ve çeşitli
kesimlerce de tartışılması önemli bir bütçe hakkı olarak kabul edilmektedir. Bu
genelde sağlanamamaktadır. Yeni bütçe hazırlama yöntemi ile bu hak neredeyse
ortadan kaldırılmıştır. Yeni hazırlanacak bütçenin ne getireceği, geçmişte
bütçe rakamlarına ve sosyal duruma bakarak bir fikir sahibi olabileceğimizi
düşünmekteyim. Bu nedenle de geçen yılın bütçe rakamları ve harcamaları ile öne
çıkan gelir ve gider harcamalarına dikkat çekmeye, bundan yararlanan kesimlerin
kimler olduğunu gösteremeye çalıştım. Devleti idare edenlerin hangi toplumsal kesimlerden
tarafa tercihlerini kullandıklarını uyguladıkları politikalar ile
gösterdiklerini düşünüyorum. Düşük gelirlilerin yaşam hakkının gelişmesine ve
sosyal barışın sağlanmasına çözüm olabilecek birkaç öneri sunmaya çalıştım.
Tabi herkes şimdi bu bütçe gelir ve
giderlerini karşılaştıracak, gelir- gider dengesine bakacak ve yeni yılda
karşımıza nasıl bir tablo çıkacak bunu anlamaya çalışacaktır. Bu bilinen bir
durum aslında, dünyada yaşanan ekonomik kriz bizim ülkemizde de daha ağır
olarak yaşanmaktadır. Devletin gelirlerini oluşturan kalemlerde bütün
vatandaşlardan alınan vergi (dolaylı-dolaysız) vb. adı altındaki gelirlerinden
oluşmaktadır.
Üretimin düştüğü, işsizliğin arttığı
bir ortamda vergi toplamak güç olduğu gibi toplumu oluşturan kesimler üzerinde
de değişik etkiler ortaya çıkarmaktadır. Toplumsal eşitliğin sağlanması bizim
Anayasamızda devlete verilen bir görev olarak durmaktadır. Aynı zamanda
Anayasamızda sosyal bir hukuk devleti olarak uygulanacak politikaların toplumun
sosyal adalet duygusunda ve toplumsal yaşamında bir dengenin oluşturulması
ülkeyi idare edenlere bir görev olarak verilmiştir.
Bu sosyal eşitliğin sağlanması
hükümetin uyguladığı sosyal politikalarla ortaya konulması beklenmektedir.
Sosyal politika, sosyal refahın sağlanması, toplumsal eşitlik, sosyal koruma ve
emek ağırlıklı toplumsal sorunların ele alınarak bu dengenin gözetildiği bir
alandır. Bunun en açık gözüktüğü alan bütçedir. Bütçede ortaya konulan
politikalar toplayıcı-dağıtıcı olarak, hükümetin hangi toplumsal kesimleri
dikkate alarak gelir ve harcama yapacağının belirlenmesidir. Vergilendirmenin
tasarlanan sosyal politikalar açısından toplumun çeşitli kesimlerinde bir
birinden farklı etkiler ortaya çıkarması mümkün olmaktadır.
Verginin sosyal politikalar üzerinde
ters etkisi olarak ifade edilebilecek sosyal politika amacıyla transfer edilen
nakit sosyal yardımlar veya gelir transferleri (dul, yetim, sakatlık, emekli
aylığı vb.), bu yardımı alan insanlar tarafından gereksinimlerini karşılamak
için piyasa mekanizması içinde kullanılmaktadır. Yapılan birçok sosyal yardım
dolaylı ( KDV-ÖTV-ÖİV vb.) vergi aracılığıyla tekrardan geri
alınabilmektedir. Toplumda temel
ihtiyaçların karşılanmasını sağlarken harcamalar üzerinden alınan vergilerde
üretim ve hizmetin sağlanmasında büyük bir yük olarak ortaya çıkmakta, sosyal
dengeyi bozmaktadır. En çok da emekli maaşı alan kesimler üzerinde büyük etki
yaratmaktadır.
Kamu harcama tutarı bir ülkede vergi
gelirlerinden sosyal politika alanına tahsis edilen kaynak miktarını gösteren
en önemli göstergedir. Sosyal kamu harcamalarında ayrılan payların GSYH
içerisindeki yeri, o ülkenin bütçe gelirlerini harcadığı alanı da gösteren en
önemli ekonomik ve sosyal tercihlerden biridir.
Maliye Bakanlığı toplam harcamasının
fonksiyonel sınıflandırılması incelendiğinde, 2018 yılı vergi harcamasının
gerçekleşme oranları yüzde 18 ’inin eğitim hizmetlerinden, yüzde 16,6’nın sağlık
hizmetlerine %7 sosyal yardım hizmetlerinden ve kalanın ise diğer harcamalardan
oluştuğu görülmektedir.
2018 yılında toplanan verginin, %23,8 Gelir Vergisinden, %11,4,
Kurumlar Vergisinden, %51
yurttaşların harcamaları üzerinden alınan Katma Değer Vergisi Ve Özel Tüketim
Vergisinden toplanmıştır. Dolaylı (Yurttaşların Tüketiminden alınan vergiler)
verginin oranına bakacak olursak yapılan bütçedeki payı yaklaşık olarak %63 ‘nü
oluşturmaktadır. Yani ülkede toplanan 100 TL ‘lik verginin 63 TL’lik kısmı
yurttaşların ekmek, süt, yumurta, yoğurt, benzin ve sigara vb. gibi tüketim
maddelerinden alınmaktadır. Topluca 2018 bütçe gelir ve gider tutarlarını
gösteren tablo ekte verilmiştir.
15.11.2019 tarihinde TÜİK(Türkiye
İstatistik Kurumu) işsizlik rakamlarını yayınladı. Aktif iş gücü 33 milyon 180
kişi, çalışan sayısı 28 milyon 529 kişi olarak açıklandı. İşsiz sayısı 15 yaş
üstü bir önceki Ağustos 2019 dönemine göre 4 milyon 650 bin kişi oldu. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 6,6 puanlık
artış ile %27,4 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 2,9 puanlık artış ile %14,3
olarak gerçekleşti.
Hükümet yanlısı olarak kamuoyunda
bilinen Memur-Sen ‘in 04 Aralık 2018 ayında açıklamış olduğu yoksulluk sınırı”
Kasım ayında Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 224,22 TL,
yoksulluk sınırı ise 6 bin 201,5 TL olarak ilan etti. Birleşik
Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), Aralık 2018 dönemi için
açlık ve yoksulluk sınırı verilerini hesapladı. “4 kişilik ailenin sağlıklı
beslenmek ve insanca yaşayabilmek için yapması gereken asgari harcama tutarı
ise aylık 6 bin 745 TL olarak kaydedildi.”
Tüketici Hakları Derneği Genel
Başkanı Turhan Çakar’ın açıklamasına göre Nüfusun % 20’sinden fazlasının,
yani, 16 milyondan fazla kişinin açlık sınırının altında yaşadığını
hatırlatan Çakar, "Nüfusun % 60’dan fazlasının, yani, 48 milyondan
fazla kişinin ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu
verilere bakınca sıradan bir sayı gibi geliyor insanlara ama yoksulluğun
toplumda ne kadar yaygın hale geldiğini ve büyük kitleler oluşturduğunu
göstermektedir.
Halkımızın her zaman kötü gün için
kıyıda köşede, acil ihtiyacını karşılamak için bir miktar para biriktirdiği
yaygın bir uygulamadır. Türkiye hükümetlerinin de aslında çalışanların zor
zamanlarında “işsiz” kaldıklarında iş bulana kadar işsizlik maaşı almak üzere
ödedikleri zor zamanların birikimi olan işsizlik fonunu oluşturmuştur. Ancak bu
fondan işçiler yeterli ölçüde yararlanamamaktadır. Yararlanma koşulların ağır
olması işçinin yasada belirtilen süreleri sağlayamamaları bunun başlıca
nedenlerinden biridir. Ancak İşsizlik fonu kriz ekonomisinde hükümetin hazır
varlıkları olarak kurtuluşuna yetişmiştir. İşsizden çok işverenin ve kamu
banklarının açıklarını kapatmak üzere kullanılmıştır. “2002-2019 yılları arasında İşsizlik
Fonu’ndan işsizlik ödeneğine harcanan miktar toplam 28 milyar TL iken sadece
2018 yılında 11 milyar TL teşvik ve destek verilmiş ve 12 milyar TL’de kamu
bankalarına sermaye olarak aktarılmıştır. Yine GAP idaresine fondan 2012
yılında verilen 11,5 milyar TL’lik borç tahsil edilememiştir.”
Bu kadar detay bilgileri siz
okuyuculara vererek kafanızı karıştırmak değil amacım. Burada uygulanan
tercihlerden genel bir ülke görünümü ortaya çıkarmak ve uygulanan ekonomik ve
sosyal politikalara dikkat çekmek. Toplanan vergiler ile harcamalar, ülkedeki
gelir dağılımındaki eşitsizliği ve sermaye sağlanan kolaylıklar kadar, bu
ülkenin yoksullarının da yararlanacağı ve günlük hayatın sürdürülmesinde,
insanca yaşamlarını sağlayabilecek bir gelire kavuşturulmalarının sağlanmasını vurgulamaktır.
Genel bütçede toplanan vergilerin
toplamına bakıldığında çok büyük bir tutarda halkın günlük harcamalarından
oluşan dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV, ÖİV vb.) oluşmaktadır. Sermayenin
vergilendirilmesi yeterince olmadığı gibi, vergi istisnaları ve teşviklerle
daha da desteklenmektedir. Yoksulluğun bu kadar artığı, nüfusun neredeyse
yarısına yakınının çaresiz kaldığı bir toplumda devletin karşılıksız
harcamalarla bu kesimi desteklemesi gerekmektedir.
Anayasamızın ikinci maddesinde yazan
toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde sosyal bir hukuk
devleti görevini yerine getirmelidir. Yoksulların ve işsizlerin günlük yaşamını
sağlayacağı bir gelirin karşılıksız, kredi olarak verilmesi sağlanmalıdır. Bu
bir hak olarak yasalara geçmeli, bir menfaat ilişkisi olarak çeşitli siyasi
iktidarlarca kendi çıkarlarına yönelik kullanılacak durumdan çıkarılmalıdır.
Çok değişik kurumlarca ( T.C Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı,
Valilikler, Belediyeler vb.) sağlanan yardımların tek bir çatı altında
toplanarak yoksulluğu ortadan kaldıracak politika ve yardım kurumu
oluşturulmalıdır. Gelir tespiti yapılarak yoksulluk altında kalan kesimlere (bu
sınırdan çıkacakları bir durum sağlanana kadar) kazançlardan elde edilen geri
ödemesiz vergi geliri, yaşam hakkı olacak şeklinde sağlanmalıdır. Düşük
gelirlerden bu sınırın altında vergi alınmamalıdır. Devletin uyguladığı dolaylı
(harcamalardan) vergilerlerle, tekrardan bu tutarlar vergi olarak
alınmamalıdır. Temel tüketim maddelerindeki dolaylı vergiler düşürülmeli ya da
kaldırılmalıdır. Asgari geçim sınırında olan (asgari ücretten) alınan vergiler
kaldırılmalı yoksulluk sınırının %10 ‘nun üzerine çıkana kadar bu kesimlerden
vergi alınmamalıdır.
Bir toplumda refahın sağlanması,
bütün toplumu oluşturan kesimlerin yaşam hakkına sahip olmasından geçtiği
bilinmektedir. Uygulanan sosyal politikaların düzenleyici fonksiyonlar içermesi
açısından gelir adaleti sağlanmadan toplumsal uyum, yaşam hakkı ve barışçı bir ülkenin
yaratılamadığını, toplumların tarihi defalarca göstermiştir.
EK:
Dipnot 2
Etiketler: ADALET, ANAYASA, EŞİTLİK, İŞSİZLİK, SOSYAL POLİTİKA, TOPLUM, VERGİ, VERGİ ADALETİ, YAŞAM, YAŞAM HAKKI, YOKSULLUK