20 Kasım 2019 Çarşamba

BELEDİYECİLİK, KENTLERİN HAFIZASI, KENT MEYDANLARI


ERTUĞRUL KILIÇ


GİRİŞ

Günümüzde dünya üzerinde yaşayan insanların büyük bir kısmı “kent” adını verdiğimiz yerleşmelerde hayatlarını sürdürmektedir. Kent doğayla olan yerleşme ilişkilerinde toplumsal ve ekonomik olarak kendisinden önceki yerleşme biçimlerinden belirgin çizgilerle ayrılan özellikler taşır. 18. yüzyılın sonlarından itibaren sanayileşmenin gelişmesi ile kapalı toplum hayatı çözülmeye başlamış, böylece uygarlık tarihi kadar eski bir kavram olan kent, bugünkü anlamını kazanmıştır.
İnsanlar, yaşamlarını sürdürmek için bir toprak parçası üzerinde yaşarlar ve bu mekân parçasına kent ya da köy adı verirler. Kent, insanın yaşamını düzenlemek adına meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürünü ve insan yaşamını çevreleyen bir yapıdır. Kentli insanların oluşturduğu yerleşim birimidir.
Kent meydanları kentin oluşumundan daha önce var olan alanlardır. Kentin kimliğinin oluşmasında ve geleceğe aktırılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Belediyeler bu kentin hafızası olan alanların korunması ve geliştirilmesinde önemli taşıyıcılardan biridir. Hem kamusal alanda hem de kentin içerisinde yaşayan insanların kent kimliklerinin oluşması ve geliştirilmesine kamusal alan olan kent meydanlarını kamusal bir hizmet olan belediyecilikle korunmasını sağlamalıdır. Bu makalede kent, kent meydanları ve belediyeciliğin değişen yaşam biçimleri içerisinde ilişkisi irdelenmiştir.

1.KENT

Çağın önemli toplumsal ve ekonomik olgularından biri olan kentin tanımı konusunda bir kavramsal, demografik vb farklılıklarından kaynaklanan bu durum, kent tanımının ortaya konmasını güçleştirmektedir. Bu çerçevede, her bilim dalı veya yaklaşım ayrı bir gösterge kullanarak, kentin belli bir görünüş veya özelliğini tanımlamışlardır. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
İdari yapısına göre yapılan tanımlamada kent; belli bir yönetim biriminin sınırları içinde kalan yerlerdir. Kent, nüfusları ne olursa olsun il ve ilçe merkezi konusunda bulunan yerleşmelerdir.[1]
Nüfus ölçütüne (demografik ölçüte) göre kent; belli bir nüfus düzeyini aşmış olan yerleşim yeridir. 442 Sayılı Köy Yasası’nın 1. maddesine göre nüfusu 2.000’den aşağı olan yurtlara köy; 2.000-20.000 arasında olanlara kasaba; 20.000’den yukarı olanlara da şehir denmektedir.[2]
İktisadi etkinlik ölçütüne göre kent; mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi sürecinde toplumun sürekli olarak değişen gereksinmelerini karşılamak üzere ortaya çıkan ekonomik bir mekanizmadır.[3] Buna göre bir yerleşim yerinin kent olabilmesi için nüfusun tarım dışı işlerde çalışması gerekir.
Yönetsel sınır ölçütüne göre; belli bir yönetsel birimin sınırları içinde kalıp, bu sınırlar içerisinde çeşitli işlevleri bünyesinde toplayan ve belirli bir yönetsel yapıya sahip olan yerlerdir.[4]
Toplumbilimciler de zaman zaman farklı tanımlar yapmışlardır. Örneğin; Marx ve Engels kente; işbölümünün arttığı bir yerleşim yeri olarak bakmış, Weber ise sürekli bir pazaryeri olma özelliği üzerinde durmuştur. Louis Wirth ise toplumsal bakımdan benzerlik göstermeyen bireylerin oluşturduğu, göreceli olarak geniş, yoğun nüfuslu ve mekânda süreklilik niteliği olan yerleşim yeri olarak tanımlamıştır. Queen ve Carpenter kenti, yerine ve zamanına göre geniş sayılacak biçimde bir araya gelmiş ve bir takım ayırt edici özellikleri bulunan insanlar ve yapılar topluluğu olarak tanımlamışlardır. Emile Durkheim ise kenti, işbölümü ve dayanışma kavramları ile birlikte değerlendirmiştir.[5] Sosyal bilimcilerin tüm bu kent tanımlamalarının ortak özelliklerine göre; belli bir nüfusu ve yoğunluğu olan, işbölümü ve uzmanlaşması olan ve akraba olmayan insanların yerleşim yerlerine kent denmektedir. Sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan kent; toplumsal yaşamın mesleklere, işbölümüne, farklı kültür gruplarına göre örgütlendiği, kurumlaşmanın yoğunluk kazandığı, karmaşık insan ilişkilerinin tüm günlük yaşamı etkilediği yerleşme merkezidir.[6] Çevrebilimcilerin ölçütüne göre kent; çeşitli işlevlerin ekolojik açıdan denge içinde olduğu, hukukun normları çevresinde düzenlediği mekânsal yapıdır.
İdari sınır ölçütünden nüfus ölçütüne, sosyolojik ölçütten ekonomik ölçüte kadar birçok açıdan ele alınan kent ile ilgili yapılan tüm tanımların hepsi bir noktayı aydınlatıcı ve birbirini tamamlayıcı niteliktedir. İnsan toplumlarının gelişme süreci içinde yakın çağların ve belli bir aşamanın ürünü olan kent, kısa bir dönemde gösterdiği yığışımlı büyümeyle günümüzün egemen bir yerleşme ve topluluk tipi olmuştur.[7]
Siyasal açıdan kent, belirli idare hudutları içerisinde görev yapan ve belirli bir yönetime sahip olan birimlerdir. Fiziksel anlamda kent, büyük sayıda ve değişik amaçlar için kullanılan binalar ile ulaşımı sağlayan yollardan oluşur. Fonksiyonel açıdan ise ekonomik ve sosyal faaliyetlerin yapıldığı yerdir.[8]
Yukarıda yapılan tanımlardan yola çıkarak bir bütün halinde kent tanımı yapacak olursak, KENT; tarım dışı ve tarımsal üretimin denetlendiği, ekonomisi bunu destekleyecek şekilde tarım dışı üretime dayalı bulunan, teknolojik değişmenin beraberinde getirdiği örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşmanın yüksek düzeylere ulaştığı, geniş fonksiyonların gerektirdiği nüfus büyüklüğü ve uyum düzeyi yükselmiş, karmaşık ve dinamik bir mekanizmanın sürekli olarak işlediği insan yerleşmesidir.[9]
Bu tanımlamalar da şehir, fiziksel ortamların yanı sıra politik, sosyal ve ekonomik işlevlerden ve bu ilişkilerin karşılıklı etkileşiminden oluşan bir bütün olarak tarif edilmektedir. Kavram olarak şehir ve kent sözcükleri arasında fark olmamakla birlikte algısal olarak şehir daha kadim olanı temsil ederken, kent daha modern ve güncel bir çağrışım yapmaktadır.[10]

2.KENT MEYDANI


Kentlerden önce var olan bir alan, meydan. Kentsel bütünlük içerisinde en önemli alan olan unsur meydan kentin başlangıç noktası veya kent oluşumunda merkez alınan yer . Bazı araştırmacılara göre meydan, kamusal açık alanın tek temsilcisi olarak görülmüştür. Kamusal model olarak görülen meydanlar kentsel dokuyu ortaya çıkaran sosyolojik, kültürel ve diğer faktörlerin biçimlenmesiyle oluşmakta meydanda bulunduğu yere göre bu etkiler altında oluşmaktadır. Kamusallığın ortaya çıkışı ve batı dünyasında kamusal alan önce adalet ve sonra güç paylaşımının bir unsurudur. Batı uygulamasında meydanlar bu taleplerin sonucunda ortaya çıkmış kamusal alanladır. Meydan kendini meydana getiren hayat şeklini ya da siyasal talebi yansıtmaktadır.
Meydanlar kentlerde ilginin toplandığı durağan noktalardan olup aynı zamanda kenti karakterize eden unsurlardan birisidir. Sosyal ilişkiler açısından da meydanlar, toplumun yaşam biçimini, kültürünü, ticari alışkanlıklarını ve geleneklerini bir birine aktardığı mekânlardır. Meydanların üstlendiği bazı fiziksel ve psikolojik işlevlerde kentin akışkanlığını etkileyen hızlı veya yavaş olmasını sağlayan bir tarafa yönlendirmeyen hatta dinlenmeye sevk eden mekânlardır.
            Meydanlar, değişen ekonomik hayat, iletişim ve tüketim ilişkileri sayesinde nazari olarak işlevsizleşmeye, yeni üretim ve tüketim ilişkileri içerisinde mekânsal örgütlenmesi içerisinde yer almamaya başladı. Bu örgütlenme biçimi içerisinde mekân sadece sermayenin daha hızlı dolaşımını sağlayacak yapıya sahip olduğundan, işlevsel olarak bu amaçtan uzak olan meydanlar, kentsel yapıların dışında kalmaya başlamışlardır. Kentin imajı olan meydanlar zamanla çeşitli kaygılarla ortadan kalkar hale gelmiştir. Fonksiyonları açısından kent meydanı veya sokak ve caddelerin işlevlerini yerine getiren ancak kullanım izini bakımından sınırsızlığın olmadığı postmodern alanların başında alışveriş merkezleri gelmektedir. En önemli kamusal alan olarak kabul edilen meydanlar gereksizleştirilerek, özel alan olan AVM’ler yerine konularak yeni tüketim biçimleri oluşturulmaktadır. Kenter’de toplumsal bir fonksiyonu yerine getiren meydanlar AVM, internet gibi buluşma alanlarının ortaya çıkması ile kamusal özelliğini bu alanların görmesi nedeniyle işlevsiz kaldığı ifade edilmektedir. Mimari açıdan bakıldığında ise bütün kentler bir meydan etrafında inşa edilmekte ve kent oluşumu oradan başlamaktadır. Bellek tarih ve kimlik olarak gündelik hayatın bir parçası olmaktan çıktığı anda bir anlam kazanırlar. Mekânların gündelik kullanım yerine kentin imajını gösteren mekânlar olduğunu söylemek zor olamasa gerek. Tarih içerisinde kazandığı birikim ile meydanlar, şehrin ruhunu ifade eder. Meydan içine aldığı insanı biçimlendirerek şehre anlam katar. Kentin en kalıcı yerleri tarihe en çok tanıklık eden yerler ile hafızamıza kazınan en çok yaşatan yerler olduğu söylenebilir. Bir açık alan olarak kent meydanlarının da kalıcılık olarak içindeki veya etrafındaki kütlelerden daha eski olduğu, bu itibarla da en kolektif hafızanın en çok müşahede edebileceği yerlerin meydanlar olduğu söylenebilir.[11]

3.BELEDİYECİLİK


Kentler, insanların hayat tarzını, kendi tarzında değiştirebilme gücüne sahiptir. Uzun yıllara dayalı sosyal yapı ve yine uzun yıllar içerisinde oluşan kentsel mekânlar değiştirme gücünün özneleri olarak kabul edilebilir. Tarihsel süreç içerisinde kentsel mekân ile kentsel kimlik birlikte ortaya çıkmakta ve gelişmektedir.
Uzun zaman içerisinde birlikte gelişen ve şehirin kimliğini oluşturan mekânın düzenlenmesinin kendine has bir kimliğinin ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Kimlikli kent kavramını oluşturan esas unsur sosyal ilişkiler ve sanatsal algı açısından daha üst düzeyde bir yapı olduğunun belirtilmesidir.
 Kent kültürel örgütlenme içerisindedir. Kent kültürünün farklığını ticari, tarımsal, dini ve kamusal alan, temel alarak oluşturur. Kentin gündelik hayatının pratik ilişkilerinde bu örgütleniş içinde oluşan kimlikleri ifade etme ve iletme işlevi gördükleri kimlikle mekân arasındaki ilişkidir. Her hangi bir öğe gibi kent meydanlarının bir kentin kimliğine katkısı ancak kalıcılıklarına bağlıdır.
 Kent meydanlarının gördükleri işlevler, kentte bulundukları bölgesel ilişkileriyle meydan tam kimliğini belirler. Meydanlar ayrıca yapılış gayesi ve ruhlarında barındırdıkları ideolojiyi, bir devletin kuruluş felsefesinde oluşan ruhu edebîyen taşıması gibi taşırlar. Bu oluşturmak istedikleri mesajın, her an canlı kalmasını sağlamaktır.[12]
            Belediyecilik kamusal bir hizmettir. Belediyeler, belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisidir. Kentin tarihten gelen kimliğini koruması ve geleceğin hafızası olması açısından birinci elden sorumlu idari yapılardır.
 Yeni örgütlenme biçimi üretimden çok tüketim üzerine oluşmaktadır. Tüketimin kolaylaştırılması yeni ihtiyaçların doğmasına neden olmaktadır. Kamusal bir açık alan olan ve kentin sosyal ve kültürel kimlik oluşumuna katkı sunan meydanların yerine, yeni alanalar oluşmaktadır. Belediyeler bu alanlara özel hizmetler götürmekte neredeyse kentlerin kimliklerini oluşturan bu özel ve kısıtlanmış alanları sosyalleşme ve kültürel etkileşim alanları olarak görmektedirler.
Kentlerin yeni meydan anlayışı bu alışveriş merkezleri çevresinde oluşmakta, kentin tarihten gelen ve kimliğini oluşturan alanlar yok olmaktadır. Kentler içerisinde çeşitli hizmet alanları oluşturmak parklar, sokaklar vb. alanlar yaratmak kent meydanlarının yerini almamaktadır. Genellikle kent merkezlerinde oluşmuş olan kent meydanları sosyal ve ticari etkinliklerini yitirmeleri nedeniyle kent, kimlik bunalımına girmekte, ayırıcı niteliğini yitirerek hafıza özelliğini kaybetmektedir. Ankara’dan örnek vermek gerekirse, Ulus Meydanı bir kuruluşun hafızası merkezi olmasına rağmen bu özelliğini yitirmektedir. Kent sakinlerinin buluştuğu, gezdiği, çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklerin oluşturulduğu bir meydan olmaktan çoktan çıkmıştır. Aynı şekilde Kızılay Meydanı, sosyal ve kültürel bir alan olmak yerine kent merkezinden, kent çeperine dağıtımın yapıldığı, gündelik kullanılan bir alan haline gelmiştir. Kent meydanı kentinin hareketinin dinginleştiği, sosyal ve kültürel hayatın akışını sağlandığı, insanların kendini etkileme gücü ile değiştirdiği yapıdan uzaklaşmıştır.
Belediyelerin, kentlere karşı sorumlulukları vardır. Sadece yeni hizmet alanlarına yatırım yapmak anlamında değil, mevcut olan kent kimliğinin korunmasını da sağlamak, bugün için değil, gelecek içinde kentlerin hafızalarını korumak durumundadırlar. Sadece park yapmak, sokak kaldırımları yapmak ya da sosyal anlamda hizmet binaları yapmak, kente karşı sorumluklarını yerine getirmiş olmamaktadır. Kent kimliğini korumak ve onu geleceğe taşımakta insanlık tarihi açısından en önemli görevlerden biridir.

4.SONUÇ


Kent sadece binalardan, sokaklardan, parklardan vb. oluşmamaktadır. Asıl ona kimlik veren ve diğerlerinden ayıran unsur kendi içerisinde, bugünden daha ziyade belirli bir zaman geçtikten sonra bakıldığında insanın hafızada ne kaldığıdır.
Kentin tarihsel kimliğini oluşturan en önemli unsurların başında kent meydanları gelmektedir. İster bir politik tutum olarak kuruluş olsun isterse bir kentin çeşitli nedenlerle inşası olsun, onun oluşumunu sağlayan ve mimari olarak merkez alınan odak noktası meydanlarıdır.
Kent meydanları sosyal ve kültürel birikimin oluşmasını sağlayan, ekonomik, siyasi hayatın gelişmesini içerisinde muhafaza eden alanladır. Kimliklerini bu tarihi ve sosyal etkileşimle birlikte oluşturmaktadırlar. Kent dokusu içerisinde nitelik açısından bir kamusal açık alan olama özelliğiyle önemli bir yer tutmaktadırlar.
Kentlerde üretimden daha çok tüketimin gelişmesi yeni hayatın örgütlenmesini ve gelişmesini değiştirmiştir. Bu alanı dolduran yeni iş merkezleri AVM ler ortaya çıkmıştır. Özel alanının kısıtlılığı çerçevesinde kentlilerin sosyalleşme etkileşimine, yeni bir tüketim alanı olarak yer almaktadır. AVM’ler kent meydanının yarattığı özelliklerden uzak olsa da yeni yaşam biçiminin ortaya çıkardığı bir alandır.
Belediye hizmetleri kentin gerçek hafızasını oluşturan kent meydanlarının korunması, sosyal ve kültürel bir alan olarak yaşamasını sağlayacak belediyecilik anlayışını bugünden yarına aktarılacak bir kent hafızası olarak, kent kimliğinin korunması ve geleceğe aktarılması yönünde sorumluk alması kaçınılmazdır.
            ERTUĞRUL KILIÇ
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
                                                                                                                                      
KAYNAKÇA

1.      Altuğ Fevzi, Kent Ekonomisinin İlkeleri, Bursa, Bursa Uludağ Ü. Yayınları, 1989.
2.      Hande Süher, Hızlı Şehirleşmenin Şehircilik Uygulamaları Açısından Yarattığı Sorunlar, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayını, 1986.
3.      İşbir G. Eyüp, Kentleşme ve Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Atilla Yay. 1982.
4.      Keleş Ruşen,  Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi, 1993.
5.      Sencer Yakut, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979.
6.      Sezai İlhan, Şehirleşme, İstanbul,  Ağaç Yayıncılık, 1992.
7.      Taşçı Hasan, Bir Hayat Tarzı Olarak Şehir, Mekân, Meydan, İstanbul, Kaknüs Yay. 1.bs.2014.



[1]Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi, 1993, s. s. 74.
Yakut Sencer, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979,  s. 8.
[2]Hande Suher,Hızlı Şehirleşmenin Şehircilik Uygulamaları Açısından Yarattığı Sorunlar, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayını, 1986, s. 185.
[3]Keleş,  a.g.e., s.74.
[4]FevziAltuğ,Kent Ekonomisinin İlkeleri, Bursa, Bursa Uludağ Ü. Yayınları, 1989,  s, 5.
[5]Keleş,  a.g.e., s.75.
[6]İlhan Sezal, Şehirleşme, İstanbul,  Ağaç Yayıncılık, 1992, s.22.
[7]Sencer, a.g.e, s. 1.
[8]G. Eyüpİşbir,Kentleşme ve Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Atilla Yay.1982, s.4.
[9]Görmez, a.g.e, s.1.
[10] Hasan Taşçı,Bir Hayat Tarzı Olarak Şehir, Mekân, Meydan, İstanbul, Kaknüs Yay. 1.bs.2014,s.23.
[11]Taşçı, a.g.e., s.167.
[12] A,e,..s.172.

Etiketler: , , , ,