BELEDİYECİLİK, KENTLERİN HAFIZASI, KENT MEYDANLARI
ERTUĞRUL KILIÇ
GİRİŞ
Günümüzde dünya üzerinde yaşayan
insanların büyük bir kısmı “kent” adını verdiğimiz yerleşmelerde hayatlarını
sürdürmektedir. Kent doğayla olan yerleşme ilişkilerinde toplumsal ve ekonomik
olarak kendisinden önceki yerleşme biçimlerinden belirgin çizgilerle ayrılan
özellikler taşır. 18. yüzyılın sonlarından itibaren sanayileşmenin gelişmesi
ile kapalı toplum hayatı çözülmeye başlamış, böylece uygarlık tarihi kadar eski
bir kavram olan kent, bugünkü anlamını kazanmıştır.
İnsanlar, yaşamlarını sürdürmek için bir
toprak parçası üzerinde yaşarlar ve bu mekân parçasına kent ya da köy adı
verirler. Kent, insanın yaşamını düzenlemek adına meydana getirdiği en önemli,
en büyük fiziki ürünü ve insan yaşamını çevreleyen bir yapıdır. Kentli
insanların oluşturduğu yerleşim birimidir.
Kent meydanları kentin oluşumundan daha
önce var olan alanlardır. Kentin kimliğinin oluşmasında ve geleceğe
aktırılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Belediyeler bu kentin hafızası olan
alanların korunması ve geliştirilmesinde önemli taşıyıcılardan biridir. Hem
kamusal alanda hem de kentin içerisinde yaşayan insanların kent kimliklerinin
oluşması ve geliştirilmesine kamusal alan olan kent meydanlarını kamusal bir
hizmet olan belediyecilikle korunmasını sağlamalıdır. Bu makalede kent, kent
meydanları ve belediyeciliğin değişen yaşam biçimleri içerisinde ilişkisi
irdelenmiştir.
1.KENT
Çağın önemli toplumsal ve ekonomik
olgularından biri olan kentin tanımı konusunda bir kavramsal, demografik vb
farklılıklarından kaynaklanan bu durum, kent tanımının ortaya konmasını
güçleştirmektedir. Bu çerçevede, her bilim dalı veya yaklaşım ayrı bir gösterge
kullanarak, kentin belli bir görünüş veya özelliğini tanımlamışlardır.
Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
İdari yapısına göre yapılan tanımlamada
kent; belli bir yönetim biriminin sınırları içinde kalan yerlerdir. Kent,
nüfusları ne olursa olsun il ve ilçe merkezi konusunda bulunan yerleşmelerdir.[1]
Nüfus ölçütüne (demografik ölçüte) göre
kent; belli bir nüfus düzeyini aşmış olan yerleşim yeridir. 442 Sayılı Köy
Yasası’nın 1. maddesine göre nüfusu 2.000’den aşağı olan yurtlara köy; 2.000-20.000
arasında olanlara kasaba; 20.000’den yukarı olanlara da şehir denmektedir.[2]
İktisadi etkinlik ölçütüne göre kent;
mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi sürecinde toplumun sürekli
olarak değişen gereksinmelerini karşılamak üzere ortaya çıkan ekonomik bir
mekanizmadır.[3]
Buna göre bir yerleşim yerinin kent olabilmesi için nüfusun tarım dışı işlerde
çalışması gerekir.
Yönetsel sınır ölçütüne göre; belli bir
yönetsel birimin sınırları içinde kalıp, bu sınırlar içerisinde çeşitli
işlevleri bünyesinde toplayan ve belirli bir yönetsel yapıya sahip olan
yerlerdir.[4]
Toplumbilimciler de zaman zaman farklı
tanımlar yapmışlardır. Örneğin; Marx ve Engels kente; işbölümünün arttığı bir
yerleşim yeri olarak bakmış, Weber ise sürekli bir pazaryeri olma özelliği
üzerinde durmuştur. Louis Wirth ise toplumsal bakımdan benzerlik göstermeyen
bireylerin oluşturduğu, göreceli olarak geniş, yoğun nüfuslu ve mekânda
süreklilik niteliği olan yerleşim yeri olarak tanımlamıştır. Queen ve Carpenter
kenti, yerine ve zamanına göre geniş sayılacak biçimde bir araya gelmiş ve bir
takım ayırt edici özellikleri bulunan insanlar ve yapılar topluluğu olarak
tanımlamışlardır. Emile Durkheim ise kenti, işbölümü ve dayanışma kavramları
ile birlikte değerlendirmiştir.[5]
Sosyal bilimcilerin tüm bu kent tanımlamalarının ortak özelliklerine göre;
belli bir nüfusu ve yoğunluğu olan, işbölümü ve uzmanlaşması olan ve akraba
olmayan insanların yerleşim yerlerine kent denmektedir. Sosyo-ekonomik ve
kültürel açıdan kent; toplumsal yaşamın mesleklere, işbölümüne, farklı kültür
gruplarına göre örgütlendiği, kurumlaşmanın yoğunluk kazandığı, karmaşık insan
ilişkilerinin tüm günlük yaşamı etkilediği yerleşme merkezidir.[6]
Çevrebilimcilerin ölçütüne göre kent; çeşitli işlevlerin ekolojik açıdan denge
içinde olduğu, hukukun normları çevresinde düzenlediği mekânsal yapıdır.
İdari sınır ölçütünden nüfus ölçütüne,
sosyolojik ölçütten ekonomik ölçüte kadar birçok açıdan ele alınan kent ile
ilgili yapılan tüm tanımların hepsi bir noktayı aydınlatıcı ve birbirini
tamamlayıcı niteliktedir. İnsan toplumlarının gelişme süreci içinde yakın
çağların ve belli bir aşamanın ürünü olan kent, kısa bir dönemde gösterdiği
yığışımlı büyümeyle günümüzün egemen bir yerleşme ve topluluk tipi olmuştur.[7]
Siyasal açıdan kent, belirli idare
hudutları içerisinde görev yapan ve belirli bir yönetime sahip olan
birimlerdir. Fiziksel anlamda kent, büyük sayıda ve değişik amaçlar için
kullanılan binalar ile ulaşımı sağlayan yollardan oluşur. Fonksiyonel açıdan
ise ekonomik ve sosyal faaliyetlerin yapıldığı yerdir.[8]
Yukarıda yapılan tanımlardan yola
çıkarak bir bütün halinde kent tanımı yapacak olursak, KENT; tarım dışı ve
tarımsal üretimin denetlendiği, ekonomisi bunu destekleyecek şekilde tarım dışı
üretime dayalı bulunan, teknolojik değişmenin beraberinde getirdiği örgütlenme,
işbölümü ve uzmanlaşmanın yüksek düzeylere ulaştığı, geniş fonksiyonların
gerektirdiği nüfus büyüklüğü ve uyum düzeyi yükselmiş, karmaşık ve dinamik bir
mekanizmanın sürekli olarak işlediği insan yerleşmesidir.[9]
Bu tanımlamalar da şehir, fiziksel
ortamların yanı sıra politik, sosyal ve ekonomik işlevlerden ve bu ilişkilerin
karşılıklı etkileşiminden oluşan bir bütün olarak tarif edilmektedir. Kavram
olarak şehir ve kent sözcükleri arasında fark olmamakla birlikte algısal olarak
şehir daha kadim olanı temsil ederken, kent daha modern ve güncel bir çağrışım
yapmaktadır.[10]
2.KENT MEYDANI
Kentlerden önce var olan bir alan,
meydan. Kentsel bütünlük içerisinde en önemli alan olan unsur meydan kentin
başlangıç noktası veya kent oluşumunda merkez alınan yer . Bazı araştırmacılara
göre meydan, kamusal açık alanın tek temsilcisi olarak görülmüştür. Kamusal
model olarak görülen meydanlar kentsel dokuyu ortaya çıkaran sosyolojik,
kültürel ve diğer faktörlerin biçimlenmesiyle oluşmakta meydanda bulunduğu yere
göre bu etkiler altında oluşmaktadır. Kamusallığın ortaya çıkışı ve batı
dünyasında kamusal alan önce adalet ve sonra güç paylaşımının bir unsurudur.
Batı uygulamasında meydanlar bu taleplerin sonucunda ortaya çıkmış kamusal
alanladır. Meydan kendini meydana getiren hayat şeklini ya da siyasal talebi
yansıtmaktadır.
Meydanlar kentlerde ilginin toplandığı
durağan noktalardan olup aynı zamanda kenti karakterize eden unsurlardan
birisidir. Sosyal ilişkiler açısından da meydanlar, toplumun yaşam biçimini,
kültürünü, ticari alışkanlıklarını ve geleneklerini bir birine aktardığı
mekânlardır. Meydanların üstlendiği bazı fiziksel ve psikolojik işlevlerde
kentin akışkanlığını etkileyen hızlı veya yavaş olmasını sağlayan bir tarafa
yönlendirmeyen hatta dinlenmeye sevk eden mekânlardır.
Meydanlar,
değişen ekonomik hayat, iletişim ve tüketim ilişkileri sayesinde nazari olarak
işlevsizleşmeye, yeni üretim ve tüketim ilişkileri içerisinde mekânsal
örgütlenmesi içerisinde yer almamaya başladı. Bu örgütlenme biçimi içerisinde mekân
sadece sermayenin daha hızlı dolaşımını sağlayacak yapıya sahip olduğundan,
işlevsel olarak bu amaçtan uzak olan meydanlar, kentsel yapıların dışında
kalmaya başlamışlardır. Kentin imajı olan meydanlar zamanla çeşitli kaygılarla
ortadan kalkar hale gelmiştir. Fonksiyonları açısından kent meydanı veya sokak
ve caddelerin işlevlerini yerine getiren ancak kullanım izini bakımından
sınırsızlığın olmadığı postmodern alanların başında alışveriş merkezleri
gelmektedir. En önemli kamusal alan olarak kabul edilen meydanlar
gereksizleştirilerek, özel alan olan AVM’ler yerine konularak yeni tüketim biçimleri
oluşturulmaktadır. Kenter’de toplumsal bir fonksiyonu yerine getiren meydanlar
AVM, internet gibi buluşma alanlarının ortaya çıkması ile kamusal özelliğini bu
alanların görmesi nedeniyle işlevsiz kaldığı ifade edilmektedir. Mimari açıdan
bakıldığında ise bütün kentler bir meydan etrafında inşa edilmekte ve kent
oluşumu oradan başlamaktadır. Bellek tarih ve kimlik olarak gündelik hayatın
bir parçası olmaktan çıktığı anda bir anlam kazanırlar. Mekânların gündelik
kullanım yerine kentin imajını gösteren mekânlar olduğunu söylemek zor olamasa
gerek. Tarih içerisinde kazandığı birikim ile meydanlar, şehrin ruhunu ifade
eder. Meydan içine aldığı insanı biçimlendirerek şehre anlam katar. Kentin en
kalıcı yerleri tarihe en çok tanıklık eden yerler ile hafızamıza kazınan en çok
yaşatan yerler olduğu söylenebilir. Bir açık alan olarak kent meydanlarının da
kalıcılık olarak içindeki veya etrafındaki kütlelerden daha eski olduğu, bu
itibarla da en kolektif hafızanın en çok müşahede edebileceği yerlerin
meydanlar olduğu söylenebilir.[11]
3.BELEDİYECİLİK
Kentler, insanların hayat
tarzını, kendi tarzında değiştirebilme gücüne sahiptir. Uzun yıllara dayalı
sosyal yapı ve yine uzun yıllar içerisinde oluşan kentsel mekânlar değiştirme
gücünün özneleri olarak kabul edilebilir. Tarihsel süreç içerisinde kentsel mekân
ile kentsel kimlik birlikte ortaya çıkmakta ve gelişmektedir.
Uzun zaman içerisinde
birlikte gelişen ve şehirin kimliğini oluşturan mekânın düzenlenmesinin kendine
has bir kimliğinin ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Kimlikli kent kavramını
oluşturan esas unsur sosyal ilişkiler ve sanatsal algı açısından daha üst
düzeyde bir yapı olduğunun belirtilmesidir.
Kent kültürel örgütlenme içerisindedir. Kent
kültürünün farklığını ticari, tarımsal, dini ve kamusal alan, temel alarak
oluşturur. Kentin gündelik hayatının pratik ilişkilerinde bu örgütleniş içinde oluşan
kimlikleri ifade etme ve iletme işlevi gördükleri kimlikle mekân arasındaki
ilişkidir. Her hangi bir öğe gibi kent meydanlarının bir kentin kimliğine katkısı
ancak kalıcılıklarına bağlıdır.
Kent meydanlarının gördükleri işlevler, kentte
bulundukları bölgesel ilişkileriyle meydan tam kimliğini belirler. Meydanlar
ayrıca yapılış gayesi ve ruhlarında barındırdıkları ideolojiyi, bir devletin
kuruluş felsefesinde oluşan ruhu edebîyen taşıması gibi taşırlar. Bu oluşturmak
istedikleri mesajın, her an canlı kalmasını sağlamaktır.[12]
Belediyecilik
kamusal bir hizmettir. Belediyeler, belde
sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve
malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisidir. Kentin tarihten gelen kimliğini
koruması ve geleceğin hafızası olması açısından birinci elden sorumlu idari
yapılardır.
Yeni örgütlenme biçimi
üretimden çok tüketim üzerine oluşmaktadır. Tüketimin kolaylaştırılması yeni ihtiyaçların
doğmasına neden olmaktadır. Kamusal bir açık alan olan ve kentin sosyal ve
kültürel kimlik oluşumuna katkı sunan meydanların yerine, yeni alanalar
oluşmaktadır. Belediyeler bu alanlara özel hizmetler götürmekte neredeyse
kentlerin kimliklerini oluşturan bu özel ve kısıtlanmış alanları sosyalleşme ve
kültürel etkileşim alanları olarak görmektedirler.
Kentlerin yeni meydan anlayışı bu alışveriş merkezleri
çevresinde oluşmakta, kentin tarihten gelen ve kimliğini oluşturan alanlar yok
olmaktadır. Kentler içerisinde çeşitli hizmet alanları oluşturmak parklar,
sokaklar vb. alanlar yaratmak kent meydanlarının yerini almamaktadır.
Genellikle kent merkezlerinde oluşmuş olan kent meydanları sosyal ve ticari
etkinliklerini yitirmeleri nedeniyle kent, kimlik bunalımına girmekte, ayırıcı niteliğini
yitirerek hafıza özelliğini kaybetmektedir. Ankara’dan örnek vermek gerekirse, Ulus
Meydanı bir kuruluşun hafızası merkezi olmasına rağmen bu özelliğini
yitirmektedir. Kent sakinlerinin buluştuğu, gezdiği, çeşitli sosyal ve kültürel
etkinliklerin oluşturulduğu bir meydan olmaktan çoktan çıkmıştır. Aynı şekilde
Kızılay Meydanı, sosyal ve kültürel bir alan olmak yerine kent merkezinden,
kent çeperine dağıtımın yapıldığı, gündelik kullanılan bir alan haline
gelmiştir. Kent meydanı kentinin hareketinin dinginleştiği, sosyal ve kültürel
hayatın akışını sağlandığı, insanların kendini etkileme gücü ile değiştirdiği
yapıdan uzaklaşmıştır.
Belediyelerin, kentlere karşı sorumlulukları vardır. Sadece
yeni hizmet alanlarına yatırım yapmak anlamında değil, mevcut olan kent
kimliğinin korunmasını da sağlamak, bugün için değil, gelecek içinde kentlerin
hafızalarını korumak durumundadırlar. Sadece park yapmak, sokak kaldırımları
yapmak ya da sosyal anlamda hizmet binaları yapmak, kente karşı sorumluklarını
yerine getirmiş olmamaktadır. Kent kimliğini korumak ve onu geleceğe taşımakta
insanlık tarihi açısından en önemli görevlerden biridir.
4.SONUÇ
Kent sadece binalardan, sokaklardan, parklardan vb.
oluşmamaktadır. Asıl ona kimlik veren ve diğerlerinden ayıran unsur kendi
içerisinde, bugünden daha ziyade belirli bir zaman geçtikten sonra bakıldığında
insanın hafızada ne kaldığıdır.
Kentin tarihsel kimliğini oluşturan en önemli unsurların
başında kent meydanları gelmektedir. İster bir politik tutum olarak kuruluş
olsun isterse bir kentin çeşitli nedenlerle inşası olsun, onun oluşumunu
sağlayan ve mimari olarak merkez alınan odak noktası meydanlarıdır.
Kent meydanları sosyal ve kültürel birikimin oluşmasını
sağlayan, ekonomik, siyasi hayatın gelişmesini içerisinde muhafaza eden
alanladır. Kimliklerini bu tarihi ve sosyal etkileşimle birlikte
oluşturmaktadırlar. Kent dokusu içerisinde nitelik açısından bir kamusal açık
alan olama özelliğiyle önemli bir yer tutmaktadırlar.
Kentlerde üretimden daha çok tüketimin gelişmesi yeni hayatın
örgütlenmesini ve gelişmesini değiştirmiştir. Bu alanı dolduran yeni iş
merkezleri AVM ler ortaya çıkmıştır. Özel alanının kısıtlılığı çerçevesinde
kentlilerin sosyalleşme etkileşimine, yeni bir tüketim alanı olarak yer
almaktadır. AVM’ler kent meydanının yarattığı özelliklerden uzak olsa da yeni
yaşam biçiminin ortaya çıkardığı bir alandır.
Belediye hizmetleri kentin gerçek hafızasını oluşturan kent
meydanlarının korunması, sosyal ve kültürel bir alan olarak yaşamasını
sağlayacak belediyecilik anlayışını bugünden yarına aktarılacak bir kent
hafızası olarak, kent kimliğinin korunması ve geleceğe aktarılması yönünde
sorumluk alması kaçınılmazdır.
ERTUĞRUL KILIÇ
Serbest
Muhasebeci Mali Müşavir
KAYNAKÇA
1. Altuğ Fevzi, Kent Ekonomisinin İlkeleri, Bursa, Bursa Uludağ Ü. Yayınları, 1989.
2. Hande Süher, Hızlı Şehirleşmenin Şehircilik Uygulamaları Açısından Yarattığı
Sorunlar, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar,
İstanbul, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayını, 1986.
3. İşbir G. Eyüp, Kentleşme ve Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Atilla Yay.
1982.
4. Keleş Ruşen, Kentleşme
Politikası, Ankara, İmge Kitabevi, 1993.
5. Sencer Yakut, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979.
6. Sezai İlhan, Şehirleşme, İstanbul, Ağaç
Yayıncılık, 1992.
7. Taşçı Hasan, Bir Hayat Tarzı Olarak Şehir, Mekân, Meydan, İstanbul, Kaknüs Yay.
1.bs.2014.
[1]Ruşen
Keleş, Kentleşme Politikası, Ankara,
İmge Kitabevi, 1993, s. s. 74.
Yakut Sencer, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür
Bakanlığı Yayınları, 1979, s. 8.
[2]Hande
Suher,Hızlı Şehirleşmenin Şehircilik
Uygulamaları Açısından Yarattığı Sorunlar, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı
Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Vakfı
Yayını, 1986, s. 185.
[3]Keleş, a.g.e., s.74.
[4]FevziAltuğ,Kent Ekonomisinin İlkeleri, Bursa,
Bursa Uludağ Ü. Yayınları, 1989, s, 5.
[5]Keleş, a.g.e., s.75.
[6]İlhan
Sezal, Şehirleşme, İstanbul, Ağaç Yayıncılık, 1992, s.22.
[7]Sencer,
a.g.e, s. 1.
[8]G.
Eyüpİşbir,Kentleşme ve Metropolitan Alan
ve Yönetimi, Ankara, Atilla Yay.1982, s.4.
[9]Görmez,
a.g.e, s.1.
[10]
Hasan Taşçı,Bir Hayat Tarzı Olarak
Şehir, Mekân, Meydan, İstanbul, Kaknüs Yay. 1.bs.2014,s.23.
[11]Taşçı,
a.g.e., s.167.
[12] A,e,..s.172.
Etiketler: BELEDİYE, BELEDİYECİLİK, HAFIZA, KENT, MEYDAN
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa