31 Mayıs 2025 Cumartesi

KAPİTALİZMİN KRİZİ VE ALTERNATİF ÖRGÜTLENME ARAYIŞLARI

 Toplumsal Dönüşümün Gerekliliği ve Yeni Örgütlenme Biçimleri Üzerine Bir Analiz


Giriş

Kapitalizm, tarihsel olarak ekonomik büyüme ve yenilikçiliği teşvik eden bir sistem olarak sunulsa da, günümüzde derinleşen çelişkileriyle krizlerin merkezine oturmuş durumda. Gelir eşitsizliği, çevresel yıkım ve sermaye birikiminin giderek az sayıda kişinin elinde toplanması, sistemin sürdürülebilirliğine dair temel soruları gündeme getiriyor. Bu makalede, kapitalizmin mevcut krizlerini, toplumsal dönüşüm ihtiyacını ve alternatif örgütlenme modellerini iredelemeye çalışacağım.

Kapitalizmin Günümüzdeki Durumu

Kapitalizmin mevcut krizleri, yalnızca ekonomik eşitsizlik üzerinden değil, aynı zamanda ekolojik yıkım ve siyasal gerilimlerle daha geniş bir çerçeveye yayılıyor. Gelir dağılımındaki bozulma, sermayenin giderek daha az sayıda kişinin elinde yoğunlaşması ve ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmaktan çıkması sistemin derin çelişkilerini gözler önüne seriyor. Üretimin finansallaşması, spekülatif sermayenin reel ekonomiye olan etkisini artırırken, geleneksel sanayi ve üretim alanları giderek sermaye yoğunluklu hale geliyor. Bu süreçte, teknoloji şirketleri ve dijital platformlar yeni bir sermaye birikimi modeli ortaya koyarak emek piyasalarını yeniden şekillendiriyor.

Yeni Toplumsal Güçlerin Zayıflığı ve Parçalanma Süreci

Tarih boyunca işçi sınıfı, kapitalizmin sınırlarını zorlayan en büyük toplumsal güç olarak ortaya çıkmıştı. 19. ve 20. yüzyıldaki sanayi devrimi, fabrikalar etrafında homojen ve örgütlü bir işçi hareketi yaratmıştı. Ancak 21. yüzyılın ekonomik dönüşümleri, bu yapıyı parçalayarak yeni çalışma biçimlerini ortaya çıkardı. Uzaktan çalışma, gig (“kısa süreli iş”)ekonomisi[1] ve esnek istihdam modelleri, işçilerin ortak bir sınıf bilinci oluşturmasını zorlaştırıyor. Dijitalleşme, işçileri fiziksel mekândan koparırken, işçi sınıfının ortak talepler etrafında birleşme olanaklarını zayıflatıyor.

Bu noktada, eski işçi sınıfının yerine geçebilecek yeni toplumsal hareketler belirgin değil. Ekolojik hareketler, feminist mücadeleler, veri kapitalizmine karşı gelişen dijital emek örgütlenmeleri gibi alternatif mücadele alanları ortaya çıkmış olsa da, bunların birbirinden kopuk ve dağınık olması, sistem karşıtı güçlü bir toplumsal hareketin doğmasını engelliyor.

Teknoloji ve Sermaye Çelişkisi

Teknolojinin hızla gelişmesi, üretim süreçlerini kökten değiştirerek sermaye birikimini daha fazla merkezileştiriyor. Yapay zeka ve otomasyon, emek gücüne olan ihtiyacı azaltırken, teknoloji şirketleri toplumsal işleyişin temel alanlarını kontrol eden yeni bir sınıf yaratıyor. Veri kapitalizmi, şirketlerin bireylerin ekonomik davranışlarını tahmin ederek piyasa süreçlerini şekillendirmesine olanak tanıyor. Ancak bu sermaye yapısı, geleneksel kapitalist sınıf ile teknoloji elitleri arasında yeni bir ayrışmayı da beraberinde getiriyor. Silikon Vadisi’nin önerdiği temel gelir modeli gibi palyatif çözümler, bu çelişkilerin yüzeysel olarak yönetilmesini amaçlıyor.

Kapitalizmin Askerileşmesi ve Yeni Çatışmalar

Kapitalizmin krizlere verdiği yanıt, giderek daha fazla militarizasyon ve savaş sanayisinin genişlemesi üzerinden şekilleniyor. Küresel ölçekte savaş sanayisine ayrılan payın artması, kapitalist devletlerin ekonomik çıkarlarını koruma stratejisi haline geldiğini gösteriyor. Anton Çehov’un metaforuyla ifade edersek, kapitalizmin önceki aşamalarında duvara asılmış olan silah, artık patlama noktasına gelmiş durumda. Kapitalist devletler, ekonomik krizleri askeri yollarla yönetme eğiliminde ve bu durum, savaşların yaygınlaşmasını kaçınılmaz hale getiriyor.

Alternatif Örgütlenme Modeli: Dağınık Yapılar ve Temsiliyet Gücü

Alternatif örgütlenme biçimleri, parçalanmış toplumsal hareketleri bir araya getirerek yeni bir mücadele modeli yaratabilir. İş bölümüne göre şekillenen mücadele alanlarının birleşmesi ve merkezi bir karar mekanizmasının oluşturulması, kapitalizmin mevcut çelişkilerine karşı etkili bir strateji olabilir. Yatay örgütlenme biçimlerinin dağınıklığını aşmak için, merkezi temsiliyeti içeren bir örgütlenme modeli geliştirmek kritik hale geliyor. Sermaye birikiminin kontrol altına alınarak, ihtiyaç temelli bir ekonomik sistem oluşturulması bu modelin temelini oluşturabilir.

Sonuç ve Geleceğe Dair Perspektifler

Kapitalizmin krizlerinin giderek derinleşmesi, alternatif örgütlenme modellerini ve toplumsal dönüşümü zorunlu hale getiriyor. Ancak bu dönüşüm, yalnızca ekonomik veya sınıfsal çatışmalar üzerinden değil, ekolojik ve kültürel mücadeleleri de içine alan geniş çaplı bir organizasyonla sağlanabilir. Bilgiye dayalı, esnek ve kolektif karar alma süreçlerine dayanan yeni bir örgütlenme biçimi, kapitalizmin mevcut çelişkilerini aşmada etkili olabilir.



[1] Gig ekonomisi bir işveren için çalışmaktan ziyade, her biri ayrı ücret alan, geçici işleri olan veya ayrı işler yapan kişilere dayalı bir çalışma sistemi olarak tanımlanmaktadır.

28 Mayıs 2025 Çarşamba

İŞLETME AKTİFİNE KAYITLI TAŞINMAZLARIN ORTAKLARA KİRALANMASININ HUKUKİ VE VERGİSEL BOYUTLARI; “MEVZUAT HÜKÜMLERİ VE YARGI KARARLARI IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME”

 Özet

Bu çalışma, işletme aktifine kayıtlı taşınmazların ortaklara kiralanması durumunda ortaya çıkan hukuki ve vergisel boyutları, Türk Medeni Kanunu 632,704 ve 718 Md., Gelir Vergisi Kanunu 23/9,40,41, 70,73 ve 94 Md., Kurumlar Vergisi Kanunu 15 ve 30 Md., Katma Değer Vergisi Kanunu 17/4 ve 28 Md. ile Danıştay ve Yargıtay kararları ışığında incelemektedir. Makale kapsamında özellikle transfer fiyatlandırması, stopaj ve KDV uygulamaları ile emsal bedel tespiti konuları ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Taşınmaz, Gayrimenkul, Kiralama, Ortak, Transfer Fiyatlandırması, Stopaj, KDV, Emsal Bedel, Vergi Hukuku

1. Giriş

Türk vergi hukukunda ve ticaret hayatında yaygın bir uygulama olan şirket aktifindeki taşınmazların ortaklara kiralanması, birçok hukuki ve vergisel sorunu beraberinde getirmektedir. Bu durumun mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde sistematik olarak değerlendirilmesi, uygulamadaki belirsizlikleri azaltacaktır. Konunun yaygın kullanılıyor olması, hata yapma olasığının yüksek olması da birçok açıdan bakılmasını, okuyucuları konu üzerinde kapsamlı bir düşünmeye sevk etmesi amaçlanmıştır.

2. Hukuki Çerçeve

2.1. Taşınmaz Mülkiyeti ve Tasarruf Yetkisi

TMK 718 Md. uyarınca, arazi, bağ, bahçe gibi doğal zemin ile bu zemin üzerine kalıcı şekilde yapılan binalar taşınmaz niteliği taşır ve bu malların mülkiyeti malikine aittir. Malik, mülkiyet hakkından doğan tasarruf yetkisiyle taşınmazın kiralanmasına karar verebilir.

Esas niteliği itibariyle bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallar, gayrimenkul olarak kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanun’un 632. maddesinde gayrimenkul, arazi, tapu siciline müstakil ve daimî olmak üzere kaydedilen haklar ve madenler olarak sayılmıştır. Aynı kanunun 704. maddesinde de arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin gayrimenkul niteliğinde olduğu belirlenmiştir. Binalar ise, anılan kanun maddesinde sayılmamakla birlikte, bulunduğu arsa veya arazinin mütemmim cüzü niteliğinde bulunduğundan gayrimenkul olarak kabul edilmektedir. Gayrimenkul mülkiyeti, tapu sicilinde tescil ile gerçekleşmekte ve bunlar aynı zamanda tapu siciline taşınmazlar olarak kaydedilmektedir.

2.2. Ortak ile Şirket Ayrımı ve Tüzel Kişilik İlkesi

TMK 47 maddesi ve TTK 125 maddesinde tüzel kişilikler açıklanmıştır.

Tüzel kişilik ilkesine bağlı olarak, bir şirketin ortakları ile şirketin kendisi ayrı kişiliklere sahiptir. Buna göre:

·         Şirketin borçlarından ortaklar doğrudan sorumlu değildir (örneğin anonim ve limited şirketlerde).

·         Ortakların malvarlığı ile şirketin malvarlığı birbirinden tamamen ayrıdır.

·         Şirket, kendi adına dava açabilir, mal edinebilir, borçlanabilir.

·         Ortak, şirkete borç verebilir veya ondan alacaklı olabilir (emsal işlem ve muvazaa kurallarına uygun olmak şartıyla).

Yukarıda belirtilen ortak ile şirket ayrımı önemli bir durumdur. Bu ayrım durumunun belirli başlı önemi sıralanırsa;

·         Vergilendirmede,

·         Sorumlulukların sınırlandırılmasında,

·         İflas ve tasfiye durumlarında,

·         Haciz işlemlerinde belirleyici olur. Ortaklar, şirketin borçlarından dolayı ancak belirli durumlarda (örneğin vergi borçları için 6183 sayılı Kanunun Mükerrer 35.ci Maddesi) sorumlu tutulabilir.

Ortaklar ile şirket ayrı birer hukuki varlık olarak değerlendirilir. Taşınmaz şirketin malvarlığına dâhilse, ortak bu taşınmazdan kural olarak ücret karşılığı yararlanabilir.

3. Vergisel Açıdan Değerlendirme

3.1. Gelir Vergisi Kanunu

GVK 70 Md., kira gelirini gayrimenkul sermaye iradı olarak tanımlar. Bedelsiz olarak başkalarının intifana bırakılan mal ve hakların kira bedeli, Vergi Usul Kanunun 73. maddesi hükmüne göre tespit edilecek emsal kira bedelidir. Bina ve arazide emsal kira bedeli %5, diğer mal ve haklarda emsal kira bedeli %10 dur.

Şirketin ortaklara yaptığı kiralama, piyasa koşullarından farklı bedelle gerçekleştiriliyorsa, GVK 94 Md. uyarınca tevkifat zorunluluğu doğar. GVK 23/9 Md. ’si ise bazı bedelsiz (bedelsiz olarak anlaşılması gereken -yasa metninde belirtilen 100 m2’yi aşmayan konut olarak kabul edilmelidir.) tahsislerin vergiden istisna tutulabileceğini belirtir; ancak bu istisna yardım veya sosyal nitelikli kullanımlarla sınırlıdır. Madde metninde” Genel olarak maden işletmelerinde ve fabrikalarda çalışan işçilere ve özel kanunlarına göre barındırılması gereken memurlarla müstahdemlere konut tedariki ve bunların aydınlatılması, ısıtılması ve suyunun temini suretiyle sağlanan menfaatler ile mülkiyeti işverene ait brüt alanı 100 m2’yi aşmayan konutların hizmet erbabına mesken olarak tahsisi suretiyle sağlanan menfaatler (Bu konutların 100 m2'yi aşması halinde, aşan kısma isabet eden menfaat için bu istisna hükmü uygulanmaz);” şeklinde çalışanlara sosyal yardım olarak belirlenmektedir. Bu kapsam dışında yapılan kiralamalar istisna kapsamı dışındadır.

“Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretler ile ilgili maddelerinde, ücret geliri elde edenler için, bazı durumlarda “işçi” bazı durumlarda ise “hizmet erbabı” terimleri kullanılmaktadır. “Hizmet erbabı”, çok geniş kapsamlı bir kavram olup, bir işverene bağlı tüm çalışanları (devlet memurları da dâhil olmak üzere) ifade etmektedir. Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretler ile ilgili maddelerinde, ücret geliri elde edenler için, bazı durumlarda “işçi” bazı durumlarda ise “hizmet erbabı” terimleri kullanılmaktadır.[1]

Personele konut tahsisi yoluyla sağlanan ve konutun emsal kirası ile değerlenen menfaat, net ücret olarak kabul edilir. Menfaattin brüt tutarı hesaplanarak bu tutar üzerinden gelir vergisi stopajı hesaplanır ve G.V.K.'nun 40/1. maddesi gereğince genel gider olarak dikkate alınır.
 
G.V.K.'nun 40/2 numaralı bendi kapsamında, personelin iş yerinde veya müştemilatında barındırılması için yapılan giderler stopaja tabi olmaksızın doğrudan gider yazılabilir.

2015 yılında verilen bir özelgede “…gayrimenkullerin ticari, zirai veya kurumlar vergisine tabi olan işletmelerin aktifinde kayıtlı olması halinde; bu gayrimenkuller, anılan Kanunun 94’üncü maddesinde sayılanlar tarafından kiralanmış olsa bile herhangi bir gelir vergisi tevkifatı yapılmayacak olup, gayrimenkul sahiplerinin elde ettikleri kira gelirlerinin ticari, zirai veya kurum kazancının tespitine müteallik hükümlere göre hesaplanıp, beyan edileceği tabidir.

Bu itibarla, anonim şirketin aktifinde bulunan gayrimenkulün kiralanması durumunda elde edilen gelirin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmekte olup, bahse konu kiralama işleminde gelir vergisi tevkifattı söz konusu olmadığından, yaptığınız kira ödemeleri karşılığında gayrimenkul sahibi anonim şirket tarafından, brüte iblağ edilmeksizin kira sözleşmesinde yer alan tutar üzerinden tarafınıza fatura düzenlenmesi gerekmektedir.” denilmektedir.

Ayni yardım olarak nitelenen konut tahsisi ilgili maddedeki istisna tutarını aşması haline vergiye tabi olacaktır.

Örnek:

“Durumu basit bir örnekle açıklayacak olursak (X) Ltd. Şti.’nin mülkiyetinde bulunan ve şirketin envanter defterine kayıtlı brüt alanı 120 m² olan bir daire şirket çalışanına lojman olarak tahsis edilmiştir. Söz konusu dairenin emsal kira bedeli 1.800 TL olarak tespit edilmiştir. Bu durumda çalışana lojman olarak tahsis edilen dairenin 100 m² olan kısmı vergiden istisnadır. Dairenin 100 m²’yi aşan kısmı ise ücret olarak vergiye tabi tutulacaktır. Tebliğ’de yapılan açıklamalar çerçevesinde konutun 1 m²’ye isabet eden tutarının bulunması gerekmektedir. 1 m²’ye isabet eden tutar 1.800 TL/120 = 15 TL’dir. Daha sonra 1 m²’ye isabet eden tutarın 100 m²’yi aşan kısım olan 20 m² ile çarpılması sonucu bulunan 300 TL işveren tarafından personele verilmiş net ücret kabul edilip vergiye tabi tutulması gerekmektedir. İşveren tarafından gider olarak dikkate alınacak tutar ise 100 m² için 1.500 TL’dir. İstisna kapsamına girmeyen 20 m² içinse 300 TL’nin gelir ve damga vergisi dikkate alınarak brüte iblağ edilmiş tutar olan 356,127 TL’dir. Sonuç olarak (X) Ltd. Şti 1.856,12 TL’yi kurumlar vergisi matrahından indirebilecektir”[2]

Yardım; Pazarlama Satış ve Dağıtım bölümünde çalışan işçiye ayni yardım olarak konut tahsis edilmesi,

Brüt Ücreti= (Net Ücret/1-GelirVergisi Oranı (%15)-Damga Vergisi Oranı (%7,59))

KONUT TOPLAM m2

120

KONUT EMSAL BEDELİ

1.800,00 TL

GVK29/9 İSTİSNA EDİLEN

 20

BİRİM M2 BEDELİ:1.800,00/120

15 m2 TL

VERGİLENDİRİLECEK m2

20

İSTİSNA TUTAR (15 TL*100m2)

1.500,00 TL

 

 

VERGİLENDİLECEK TUTAR (20m2*15 TL.)

300,00 TL

 

 

VERGİLENDİRİLECEK BRÜT AYNİ YARDIM

356,12 TL

Not:5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (5510 Sayılı Kanun) 80/b – c maddesine göre, Personele yatacak yer veya konut tahsisi, nakit olmayan (ayni) yardımlar prime esas kazanca dahil edilmemektedir.

Ücret Gider Kaydı

                        _______________________/__________________________

760

Pazarlama Satış ve Dağıtım Gideri

356,12

 

 

 

335

Personele Borçlar

 

300,00

 

360

Ödenecek Vergi ve Fonlar            

 

56,12

 

 

_______________________/__________________________

 

 

 

 

 

 

 

     

3.2. Kurumlar Vergisi Kanunu

Bir kurumun, ilişkili kişilerle yaptığı mal veya hizmet alım/satım işlemlerinde emsallere uygunluk ilkesine aykırı şekilde fiyatlandırma yapması hâlinde, bu durum transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul edilir. Bu tür işlemler vergi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmez.

Taşınmaz şirketin malvarlığına dâhilse, ortak bu taşınmazdan kural olarak ücret karşılığı yararlanabilir. İlgili kişilere yapılan konut tahsisi işlemleri, piyasa fiyatına uygun değilse ve kurum bundan dolayı daha az vergi ödüyorsa, bu fark vergiye tabi tutulur.  Emsal fiyata ulaşılması için aynı türden mal ya da hizmet işlemi olmasının yanında ayrıca her türlü koşullarında aynı ya da farklı olan koşulların hesaplanabilir nitelikte olması gereklidir. Farklı olan koşullarda fiyatların hesaplanarak emsal bedele ulaşılabilmesi olanaklı olmalıdır.  Piyasa koşullarına uygun olmayan bir şekilde yapılıyorsa, örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilebilir. Bu durumda, şirketin gider olarak yazdığı tutar vergiye tabi tutulabilir.

KVK 13 Md. uyarınca ortaklara emsal bedelin altında kiralama, örtülü kazancın dağıtımı olarak değerlendirilir. KVK 15 Md. ve 30 Md., tevkifat uygulamasını düzenler. Dar mükellef ortaklara yapılan kira ödemeleri için vergi kesintisi (tevkifat) uygulanması, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Özellikle dar mükellef ortağa yapılan kira ödemeleri için %20 vergi kesintisi uygulanmaktadır.  Eğer şirketin ortağı yurt dışında mukim ise, tahsis edilen konutun vergilendirilmesi çifte vergilendirme anlaşmaları kapsamında değerlendirilebilir. Türkiye ile ilgili ülke arasındaki anlaşmaya bağlı olarak, vergi yükümlülüğü Türkiye’de veya ortağın mukim olduğu ülkede doğabilir.

Ortaklara tahsis edilen konut emsallere göre bir düşüklük ortaya çıkmış ise bu transfer fiyatlandırması gereği kar dağıtımına tabi olacaktır. Buna göre yukarıdaki örneğin, kira emsal bedeli 1.800,00 TL olarak tespit edilmiş iken, ortağa 1.200,00 TL’den kiralanmış ve faturalandırılma bu bedel üzerinden düzenlenmiş ise, 300,00 TL düşük gelir elde edilmiş kabul edilecek ve 300,00 TL ‘lik tutar kar dağıtımı kabul edilip, şirketin ortaklarına kar dağıtımı yapmış gibi vergilendirilecektir.

Kar dağıtımı 21.12.2024 tarihi itibariyle %15 olarak uygulanmaktadır. Buna göre 300 TL brüte iblağ edilecek ve vergilendirme yapılacaktır.[3]

Kar Dağıtımına Tabi Net Tutar

300,00 TL

Brüt Tutar (300/0,850)

352,94 TL

Hesaplanan Vergi

52,94 TL

 

_______________________/__________________________

570

Geçmiş Yıl Karları

352,94

 

 

331

Ortaklara Borçlar

 

300,00

 

360

Ödenecek Vergi ve Fonlar

 

52,94

_______________________/__________________________

3.3. Katma Değer Vergisi Kanunu

Kanun maddesinin 1/3-f bendi ile, Gelir Vergisi Kanun’un 70. maddesinde sayılan mal ve hakların kiralanması işlemleri, katma değer vergisinin konusuna dahil edilmiş olup, şahsi kiralamalar dahil tüm kiralama işlemleri, ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyet kapsamında olsun olmasın, katma değer vergisinin kapsamına girmektedir. Mal ve hakların kiralanması işlemleri KDV Kanunun 28. maddesine ekli listeye göre genel vergi oranına (%20) tabidir. İşletmeye dahil olmayan Gayrimenkullerin kiralanması 17/4-d maddesinde belirlenmiştir. Bu maddeye göre “İktisadi işletmelere dahil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemleri, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda kantin olarak belirlenen alanların okul aile birlikleri tarafından kiraya verilmesi işlemleri ile Sağlık Bakanlığına bağlı hastane, klinik, dispanser, sanatoryum gibi kurum ve kuruluşların yapacağı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemleri” şeklinde belirlenmiş ve KDV ‘den istisna edilmiştir. KDVK 17/4-d Md. uyarınca konut ve iş yeri kiralamaları belirli durumlarda KDV'den istisna tutulabilir. Ancak bu istisna, ticari faaliyet kapsamı dışındaki kiralamalar için geçerlidir. Mefhumu muhalifinden bakıldığında 17/4- fıkrasında şirketlerin aktiflerine kayıtlı taşınmazların(gayrimenkullerin) her şart altında KDV’ye tabi olduğu söylenebilir. Yukarıda bahsedilen özelgede de “Bu itibarla, anonim şirketin aktifinde bulunan gayrimenkulün kiralanması durumunda elde edilen gelirin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmekte olup, bahse konu kiralama işleminde gelir vergisi tevkifattı söz konusu olmadığından, yaptığınız kira ödemeleri karşılığında gayrimenkul sahibi anonim şirket tarafından, brüte iblağ edilmeksizin kira sözleşmesinde yer alan tutar üzerinden tarafınıza fatura düzenlenmesi gerekmektedir”  denilerek fatura kesilmesi ve genel KDV oranına göre, hesaplama yapması ifadesi ortaya çıkmaktadır. Şirketin, faaliyet konusu dışında bile olsa ortaklara kiralama yapması ticari nitelikte sayılabilir.

4. Yargı Kararları Işığında Değerlendirme

Danıştay 9. Dairesi'nin 2008/4563 E. ve 2009/3182 K. sayılı kararında, ortaklara piyasanın altında bedelle kiralanan taşınmaz için emsal bedel esas alınarak vergi matrahının yeniden belirleneceği vurgulanmıştır. Aynı zamanda, Yargıtay 11. HD 2014/7212 E. ve 2015/3485 K. sayılı kararında, yazılı bir sözleşme bulunmaksızın yapılan kullanımın örtülü kazanca yol açabileceği belirtilmiştir. Yargı kararları, Vergi kanunlarındaki transfer fiyatlandırması ve emsallerine uygunluk konusundaki düzenlemeye uygun olarak kararlar oluşturulmuştur.

5. Sonuç

Şirket aktifine kayıtlı taşınmazın ortaklara kiralanması, hukuken mümkün olmakla birlikte, vergi mevzuatı açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Kiralamanın mutlaka yazılı sözleşme ile yapılması, emsal bedel tespitine dikkat edilmesi, KDV ve stopaj yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir.

 

Kaynakça;

 

1.       Ali EKİN, K. Melis TOPÇU, İşçi Alacakları Açısından Gelir Vergisi ve Yasal Kesintiler, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi,2016, Sayı.8, S.115-149. Çevirim içi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271164 09.05.2025

2.       Serkan Tolga, İşletme Personeline Konut Tahsisi, Vergi Raporu Dergisi, Ekim 2017, Sayı:217, S.34-41 Çevirim içi: https://vergiraporu.com.tr/upImage/org/217-4.pdf    09.05.2025

3.       22.12.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.12.2024 tarih ve 9286 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı

4.       Türk Medeni Kanunu,632,704 ve 718 Md.

5.       TMK 47 ve TTK 125 Md.

6.       193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 23/9, 70, 94 Md.

7.       5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 13, 15, 30 Md.

8.       3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 17/4-(d ) Md.

9.       Danıştay 9. Daire, 2008/4563 E., 2009/3182 K.

10.   Yargıtay 11. HD, 2014/7212 E., 2015/3485 K.

11.   Gelir İdaresi Başkanlığı Özelgeleri (2005-2024)

 



[1] Ali EKİN, K. Melis TOPÇU, İşçi Alacakları Açısından Gelir Vergisi ve Yasal Kesintiler, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi,2016,Sayı.8, S.115-149. Çevirim içi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/271164 09.05.2025

[2]Serkan Tolga, İşletme Personeline Konut Tahsisi, Vergi Raporu Dergisi, Ekim 2017, sayı:217,s.34-41

 Çevirim içi: https://vergiraporu.com.tr/upImage/org/217-4.pdf    09.05.2025

 

[3] 22.12.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.12.2024 tarih ve 9286 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı

26 Mayıs 2025 Pazartesi

100 KASA HESABI VE ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI: DANIŞTAY VDDK’NIN 2025 TARIHLI EMSAL KARARI ÜZERINE BIR DEĞERLENDIRME

 


Özet

 Bu çalışmada, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.04.2025 tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 sayılı kararına konu olan ‘100-Kasa Hesabı’na ilişkin yüksek bakiye bulundurulması nedeniyle uygulanan re’sen tarhiyat işlemi ve örtülü kazanç dağıtımı iddiası incelenmektedir. Vergi idaresinin ispat yükü, ticari teamüller ve transfer fiyatlandırması ilkeleri ışığında kararın analizine yer verilmiştir. Emsal niteliğindeki bu karar, özellikle yüksek kasa bakiyesi nedeniyle vergi cezası uygulamalarına dair içtihat oluşturması bakımından önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kasa Hesabı, Örtülü Kazanç Dağıtımı, Re’sen Tarh, Danıştay, Transfer Fiyatlandırması

1.    Giriş

 

Vergi hukukunda mükelleflerin işletme içi kaynaklarını nasıl yönettikleri, özellikle kurum kazancının doğru beyan edilip edilmediği açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, ‘100-Kasa Hesabı’ özelinde yüksek meblağda nakit bulundurulması ve bu varlığın ortaklara kullandırıldığı iddiaları, vergi idaresi tarafından TTK ‘nun 18/ 2 maddesindeki “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmünü vergi denetiminde her zaman örtülü kazanç dağıtımı olarak nitelendirilmektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.04.2025 tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 sayılı kararı, bu hususu konu edinmiş ve önemli bir içtihat ortaya koymuştur.

  

2. Olay Özeti ve Yargılama Süreci

 Davacı şirketin 2011 yılı hesap dönemi incelendiğinde, '100-Kasa Hesabı'nda olağan dışı tutarlarda nakit bulunduğu ve bunun şirket ortaklarına kullandırıldığı gerekçesiyle;

- Re’sen kurumlar vergisi ve geçici vergi tarh edilmiştir,

- Vergi ziyaı cezası uygulanmıştır,

- Ayrıca fazla amortisman ayrıldığı gerekçesiyle ikmalen tarhiyat yapılmıştır.

İlk derece mahkemesi, fazla amortisman nedeniyle yapılan cezalı tarhiyatı hukuka uygun bulurken, örtülü kazanç dağıtımı iddiasıyla yapılan re’sen tarhiyatı delil yetersizliği nedeniyle iptal etmiştir. Danıştay 4. Dairesi bu kararı bozmuş, ancak Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararı vermiştir. Nihayetinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, temyiz istemini reddederek ısrar kararını onamıştır.

3. Hukuki Değerlendirme

3.1. İspat Yükü

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.Vergi idaresinin örtülü kazanç dağıtımı iddiası ciddi sonuçlar doğurduğundan, iddia sahibinin bu durumu somut, kesin ve inandırıcı delillerle ispat etmesi gerekir (VUK m.134).

3.2. Ticari Teamüller

Şirketin yüksek kasa mevcudunun tek başına ticari teamüllere aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle cezalandırılamayacağı belirtilmiştir. TTK 81/2 mad.sinde belirtilenen “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” her zaman işletme kasasında fazla bulunan tutarın niyetten bağımsız olarak, ortaklara kullandırıldığı objektif delillerle desteklenmesi ve ispat edilmesi yükümlülüğü, gereken bir durumdur.

Kararda idarenin yapmış olduğu denetim raporunda belitilen ispat yükümlülüğünün sonucu oluşanan delil eksikliği nedeniyle, idarenin yorumu yeterli bulunmamıştır.

 3.3. Transfer Fiyatlandırması

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca, ilişkili kişilerle yapılan işlemlerde emsallere uygunluk ilkesine uyulması gerekir. Söz konusu olayda işlemlerin niteliği ve taraflar arasındaki ilişki yeterince araştırılmadığından tarhiyat iptal edilmiştir. Kararda, raporun yeterli araştırmalar sonucunda transfer fiyatlandırması yapılabilmesi için gerekli ve yeterli koşulların ortaya çıktığını kanıtlayacak delilerin ispat gücünden yoksun olduğunu, bu nedenlede yapılan tarhiyatın yerinde olmadığını belirlemiştir.

4. İşletmeler ve Uygulayıcılar için Kararın Önemi

  Son kamuoyuna yansıyan ve işletmelere gönderilen işletme Kasa’sında fazla bulunan paraların açıklanması istenmektedir.Bu açıklamalara istinaden vergi zayi cezaları kesilmektedir.TTK 18/2 maddesini gerekçe göstererek, normal hayatın akışına ters ibaresini dayanak yaparak, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, VUK ‘nunda belirtilen ispat yükümlülüğüne pek girilmeden, ceza tarhiyatlı raporlar düzenlenmektedir.Bu durumun işletmeler ve vergi idaresi açısından değerlendirildiğinde;

- Kasa hesabında yüksek tutarlar varsa, bu durum gerekçeleriyle belgelenmelidir.
- Ortaklar arası para hareketleri açık ve şeffaf şekilde kayıt altına alınmalıdır.
- Vergi idaresi, şekli değil maddi gerçekliği esas alarak delil toplamalıdır.

5. Sonuç

 Danıştay VDDK’nın bu kararı, 100-Kasa Hesabı'na ilişkin tartışmaları yeniden gündeme taşımış oldu.İdari işlemlerde somut delil gerekliliğini bir kez daha vurgulamış oldu. Transfer fiyatlandırmasının ve örtülü kazanç kavramlarının yalnızca varsayımlarla değil, güçlü hukuki gerekçelerle desteklenmesi gerektiği bu kararla teyit edilmiştir.

  Kaynakça

 

- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

- 6102 Türk Ticaret Kanunu
- Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 09.04.2025 Tarihli ve E:2023/415, K:2025/255 Sayılı Karar
-2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
- GÜNER, Ali. Vergi Hukukunda Örtülü Kazanç Dağıtımı. İstanbul: Seçkin Yayıncılık, 2021.
- KIRCA, Cemil. Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç. Vergi Dünyası, 2022.

Karar Künyesi

Karar Tarihi: 09.04.2025

Karar No: 2025/255

Esas No: 2023/415

Mahkeme: Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu

Dava Konusu: 100-Kasa Hesabı’nda yer alan tutarların ortaklara kullandırıldığı gerekçesiyle re’sen ve ikmalen yapılan vergi tarhiyatlarının hukuka uygunluğu.

YEMEK YARDIMI UYGULAMASINDA VERGI VE PRIM MUAFIYETI: “DANIŞTAY İDDK’NIN 2025/539 SAYILI KARARI IŞIĞINDA BIR DEĞERLENDIRME”

 


Özet

 

Bu çalışmada, işverenler tarafından çalışanlara sağlanan yemek yardımı uygulamaları; Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/8. maddesi, 322 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2022/22 Sayılı Genelgesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2025/539 sayılı kararı çerçevesinde incelenmiştir. Özellikle Danıştay’ın kararı, yemek kartı/çeki/kuponu gibi araçlarla yapılan yemek yardımlarının hukuki niteliğini netleştirmiş ve SGK’nın dar yorumuna karşı normlar hiyerarşisini esas alarak karar vermiştir. Bu kapsamda, ayni yardımın tanımı, prim ve vergi muafiyetleri ile uygulamada dikkat edilmesi gereken esaslar analiz edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Yemek yardımı, ayni yardım, vergi muafiyeti, SGK primi, Danıştay kararı, yemek kartı

1.  Giriş

 

Yemek yardımı, modern çalışma yaşamında işverenin çalışanına sunduğu temel sosyal haklardan biridir. Gerek vergi hukuku gerekse sosyal güvenlik hukuku açısından farklı şekillerde düzenlenen bu yardım türü, son yıllarda artan yemek kartı uygulamalarıyla birlikte tartışmalı bir hale gelmiştir. Bu kapsamda yasal düzenlemelerin ve yargı kararlarının birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur.

 

2. Vergisel Boyut: GVK 23/8 ve 322 Seri Nolu Tebliğ

 Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/8. maddesi uyarınca, işveren tarafından çalışana işyeri dışında sağlanan yemek yardımı, belirli şartlar altında gelir vergisinden istisnadır. Bu istisnadan faydalanılabilmesi için:

-Ödemenin doğrudan yemek hizmeti sunan yerlere yapılması,

-Ödemenin yemek kartı/kuponu/çeki gibi araçlarla gerçekleştirilmesi,

-Bu araçların yalnızca yemek harcamasında kullanılabilir olması gerekmektedir.
322 Seri Nolu Tebliğ ile bu esaslar netleştirilmiş ve istisna kapsamına giren uygulamalara teknik çerçeve getirilmiştir.

3. Sosyal Güvenlik Yönü; SGK 2022/22 Sayılı Genelgesi

 SGK’nın 02.12.2022 tarihli 2022/22 Sayılı Genelgesi, yemek yardımlarının prime esas kazanç kapsamına girip girmeyeceğini açıklığa kavuşturmayı amaçlamıştır. Genelgeye göre;

-  Yemek hizmetinin işyeri veya müştemilatında verilmesi,

- Ya da yalnızca yemek hizmeti sunan yerlerde kullanılabilen kartlarla sağlanması durumunda,
bu ödemeler ayni yardım sayılmakta ve prim matrahına dahil edilmemektedir.

4. Danıştay İDDK’nın 2025/539 Sayılı Kararı

 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 06.03.2025 tarihli 2025/539 sayılı kararında, SGK’nın bu uygulamasını hukuka aykırı bulmuştur. Kararın öne çıkan başlıkları şunlardır:

- Ayni yardım yalnızca fiziki yemek verilmesiyle sınırlı değildir; yalnızca yemek hizmeti ve tüketime hazır gıda alımıyla sınırlı kartlarla yapılan ödemeler de ayni yardım niteliğindedir.
- Yemek kartlarının sadece yemek/beslenme amaçlı kullanılması halinde, bu yardımın nakdi yardım gibi değerlendirilmesi mümkün değildir.

- SGK’nın 2022/22 Sayılı Genelgesi’nin bazı hükümleri, 5510 sayılı Kanun’un 80. maddesine aykırı şekilde bir daraltmaya gitmiştir.

- Kanun, yardımın yapıldığı yer ayrımına yer vermemekte, sadece ayni-nakdi ayrımını esas almaktadır.

Danıştay Idari Davalar Kurulu ”5510 sayılı Kanun’un 80. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan kanuni düzenleme uyarınca yardım tutarının prime esas kazanca tabi tutulmaması ya da sınırlı tabi tutulmaması yönünden "ayni ya da nakdi yapılmasına” göre farklılık arz eden yemek yardımına, Kanun'a aykırı ayrımlara gidilmek suretiyle kurallar getirdiği açık olan dava konusu düzenlemelerde bu yönüyle normlar hiyerarşisine ve hukuka uyarlık görülmemiştir” şekilinde hukuka aykırı bulmuştur.

5. Uygulamada Yol Haritası

 Danıştay kararının ardından işverenlerin uygulamada dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır:

- Yemek kartı uygulamaları yalnızca yemek ve tüketime hazır gıda alımıyla sınırlı olacak biçimde yapılandırılmalıdır.

- Kart sağlayıcılar ile yapılan sözleşmelerde bu sınırlama açıkça yer almalı ve fiili denetim sağlanmalıdır.

- SGK ve vergi denetimlerinde risk yaşanmaması için kartların kapsamı ve kullanım alanı düzenli olarak izlenmelidir.

6. Sonuç

 Yemek yardımı uygulamaları, hem vergisel hem de sosyal güvenlik hukuku açısından dikkatle yapılandırılması gereken sosyal yardımlardandır. Danıştay İDDK’nın 2025/539 sayılı kararı, bu konuda SGK’nın yorumunun yasal sınırları aştığını ortaya koymakta ve işverenlere hukuki bir güvenlik sağlamaktadır. Bu doğrultuda, ilgili tüm mevzuat, idari düzenlemeler ve yargı kararları birlikte değerlendirilerek, yemek yardımı uygulamalarının hem hukuka uygun hem de çalışanın lehine olacak şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır.

Kaynakça

 - 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, md. 23/8


- 322 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği


- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, md. 80


- SGK 2022/22 Sayılı Genelge


- Danıştay İDDK, 06.03.2025, E.2024/2809, K.2025/539 sayılı Karar