23 Ocak 2023 Pazartesi

 

SİYASİ PARTİLERİN TUTMASI GEREKEN YASAL DEFTERLER VE CEZASI

 Ertuğrul Kılıç[1]

 

GİRİŞ

 

Demokratik toplumların vazgeçilmez unsuru olan siyasal partiler Anayasamızın[2] 68. Maddesine göre kurulmaktadırlar. Siyasi partiler vatandaşların siyasi düşünce ve tercihleri doğrultusunda devlet yönetimine katılmasını sağlamak, seçimler aracılığıyla yürütmede görev alacak kişileri seçerek vatandaşı temsil etmesini sağlayan en büyük demokratik sivil toplum kuruluşu olma özelliğini taşırlar.

Hukuk devleti ilkesinin var olduğu tüm demokratik ve çağdaş ülkelerde siyasal partilerin varlıklarının denetlenmesi büyük önem arz etmektedir.

Denetimin var olması bir belgeye bağlaması ve bu belgelerin belirli bir nizam içerisinde kayıt altına alınmasını gerektirmektedir. Siyasal partilerimizin, çoğu zaman dikkat etmedikleri ve toplumun da çok ilgilenmediği bir alana genel seçimler yaklaşırken dikkat çekmek toplumsal bir görevdir.

 Bu makalede ülkemizde kurulu olan siyasal partilerin, siyasi partiler kanunun 60. Maddesine göre tutulması gereken yasal defterlerin neler olduğu ve bunun tasdiki ve tasdik yapılmadığında yöneticilerinin karşılaşacağı cezalara ilişkin konu irdelenmiştir.

 

Anahtar Kelimeler; Siyasi Partiler, Anayasa Mahkemesi, Yasal Defter, Belge, Kayıt, Ceza

 

1.   Genel Olarak

Siyasal partiler demokratik rejimlerin vazgeçilmez unsurlarının başında olanlardan biridir.  Bütün demokratik ülkelerde bu kural geçerli olduğu gibi Türkiye açısından da genel kabul görmüş ve vazgeçilmez bir unsur olduğu, her kesim tarafından kabul görmüştür. Değişik zaman dilimlerinde ülkenin yönetimine el kayan askeri yönetimlerin defalarca siyasi partileri kapatmalarına rağmen yeniden açmak durumunda kalmışlardır.

Temel amaçları başta Anayasa olmak üzere siyasi partiler kanununa göre kurulurlar, kendi parti program ve tüzüğüne göre ülke yönetiminde söz sahibi olmayı amaçlarlar. Yani siyasi partiler, siyasi iktidarı elde etmek veya siyasal iktidara ortak olmak isterler. Bu amaçlarına ulaşmak için ülke düzeyinde çalışmalarını toplumun farklı alanlarına koordineli olarak yayabilmek için merkezi, yerel ve yan örgütler kurmak isterler. Her il ve ilçede, beldede örgütlenerek kendi merkezlerine bağlı siyasal organlar oluştururlar.

Bu merkezi, yerel ve yan organların faaliyetlerinin kontrol edilmesi hem Anayasal ve yasal bir zorunluluk, hem de siyasi partilerin kendi tüzüklerinden kaynaklanan idari bir faaliyet denetiminin oluşturulması gerekli görülmektedir.

Siyasal patilerin idari akışlarının ve mali kaynaklarının takibini yapmak üzere, kanunlarımızda her kademedeki parti organlarının bir takım defterler tutması gerektiği belirlenmiştir. Buna göre Siyasi Partiler Kanunun[3] 60. maddesinde tutulması gereken defter ve kayıtlar sayılmıştır.

Adı geçen kanunun ilgili maddesinde tutulacak defterler, her kademedeki parti organları tarafından tutularak kayıt altına alınması düzenlenmiştir.

 Buna göre;[4]

1.   Üye Kayıt Defteri,

2.   Karar Defteri,

3.   Gelen Ve Giden Evrak Kayıt Defteri,

4.   Gelir Ve Gider Defteri

5.   Demirbaş Eşya Defteri Tutmak

zorundadırlar.

Diğer taraftan kanun maddesinde bu defterler gösterilmiş ise de Parti organ ve kurullarınca tutulmasında yarar gördüğü diğer defterlerin, parti tüzük ve iç yönetmeliklerinde gösterilebileceğini siyasi partilerin ihtiyaçlarına uygun davranmasına bırakılmıştır.

Parti genel merkezinde, üye kayıt defterlerinin özetinin nasıl tutulacağı, bütçe ve kesin hesabın nasıl hazırlanıp düzenleneceği, parti iç yönetmeliğine bırakılarak siyasal partiler kanununda bir esneklik olarak partilere bırakılmıştır.

1. Parti Organlarının Tutması Gereken Yasal Defterler

Her kademedeki parti örgütleri üye kayıt defteri, karar defteri, gelen ve giden evrak kayıt defteri, gelir ve gider defteri ile demirbaş eşya defteri tutmak zorundadırlar.[5]Sırasıyla bu defterlerin tutulma usul ve amaçları açıklanmıştır.

1.1.1.Üye Kayıt Defteri

 Mahalle ve köy esasına göre tutulur. Her kademedeki parti organlarında( belde, ilçe il, genel merkez) partiye üye olan ve parti tarafından kayıt edilen kişilerin bilgilerinin yazıldığı defterdir. Kayıt sıra numarası esasına göre üyeler kayıt edilir. Üyeler partiye kayıt olurken doldurmak zorunda oldukları üye giriş beyanname asılları ilçede muhafaza edilir. Diğer bir örneği ise il başkanlığına gönderilir. Üye defterinin denetimi siyasi partiler kanunun 42. maddesine göre İlçe Seçim Kurulu başkanının denetimi altındadır.

1.1.2.Karar Defteri

İlgili organın kararlarını, tarih ve numara sırasıyla içerir.  Kararlar da oylamaya katılanlar tarafından imzalanır. Muhalif olan üyeler muhalefet şerhini, gerekçesini yazarak imzalar ve istenirse kararın bir örneği muhalefet şerhi koyanlara verilir. Kongrece alınan kararları da içermesi gereken kongre tutanak özetleri başkanlık divanı üyelerince imzalanır. Kongrece alınan kararlar ve kongre tutanakları özetlenerek kongre karar defterine yazılır.

1.1.3.Gelen ve Giden Evrak Defteri

Partinin her kademesine gelen ve giden evraklar, tarih ve numara sırasıyla, gelen ve giden evrak kayıt defterine kaydedilir. Gelen evrakın asılları ile gönderilen evrakın örnekleri bu tarih ve numaralar altında oluşturulan dosyalarda saklanır.

1.1.4.Gelir ve Giderlerin Kayıt Edildiği Defterler

Parti adına elde edilen gelirlerin alındığı ve yapılan giderlerin ne gibi işlere ve yerlere harcandığı, ilgili defterlere sıra ile ve belge kaynakları da gösterilerek kayıt edilir.

Bütün defterlerin sayfaları ve kaç sayfadan ibaret oldukları teşkilatın bulunduğu ilgili seçim kurulu başkanı tarafından mühürlenir ve tasdik edilir.

Partiye giriş işlemleri gösteren üyelik beyannamelerinin birer örneği ilçe ve il kademesinde, alfabetik sıra esasına göre tasnif edilmiş olarak ayrı bir dosyada saklanır.

Parti organ ve kurullarınca tutulmasında fayda görülen diğer defterler, parti tüzük ve İç yönetmeliklerinde gösterilir. Parti genel merkezinde üye kayıt defterinin özetinin nasıl tutulacağı, bütçe ve kesin hesabın nasıl hazırlanıp düzenleneceği parti iç yönetmeliğiyle belirtilir.

1.1.5.Demirbaş Eşya Defteri

Partiye alınan veya bağışlanan demirbaş eşya, taşıt veya taşınmaz malların dayanakları gösterilerek ( belge, tutanak, bağış makbuzu vb. gibi) tarih sırasına göre yazıldığı defterdir. Dönem içerisinde alınan demirbaşlar öncelikle gelir gider defterine daha sonrada demirbaş eşya defterine kayıt edilir. Bu parti kaynaklarıyla alınan demirbaş eşyada olduğu gibi partiye yapılan bağışlarda demirbaşın emsal bedeli ile Gelir –Gider defterine hem gelir hem de gider yazılarak kayıt altına alınır. Ekonomik ömrünü tamamlamış veya satışa konu olacak demirbaşlar için bir komisyon marifetiyle emsal bedelleri belirlenerek satışı yapılarak ilgili satış belgesine dayanılarak elde edilen bedel gelir olarak gelir ve gider defterinde kayıtlara alınır.

1.1.6. Tutulması Gereken Defterlerin Tasdiki ve Ceza

Yukarıda sayılan ve detaylıca açıklanan defterler her parti organınca tutulması gereken defterlerdir. Bu defterlerin tutulması geçerli şekilde tasdikine bağlıdır.  Siyasi partiler kanunun 60. Maddesinde belirtilen defterlerin hangi makam tarafından onaylanacağı belirlenmiştir. Buna göre siyasi partiler kanunu “Bütün defterlerin sayfaları ve kaç sayfadan ibaret oldukları teşkilatın bulunduğu ilgili seçim kurulu başkanı tarafından mühürlenir ve tasdik edilir” şeklinde düzenlemede bulunmuştur. Bu defterler ilgili makam tarafından tasdik edilmediklerinde Anayasa mahkemesince yetkililer hakkında cezai yaptırım uygulanmasının gerektiğini birçok kararında ortaya koymuştur.

2820 sayılı Yasa’nın 113. maddesinde de Bu Kanunun 60 ıncı maddesinde yazılı defter ve kayıtları tutmayanlar, altı aydan bir yıla, bu defter ve kayıtları tahrif veya yok edenler veya gizleyenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.” denilmiştir.

Anayasa Mahkemesi bir kararında, “ Açıklanan nedenlerle, defterleri ilgili seçim kurulu başkanı yerine, notere tasdik ettiren Parti sorumluları hakkında, 2820 sayılı Yasa’nın 60. ve 113. maddelerine istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması gerektiği sonucuna varılmıştır”[6] şeklinde bir karar almıştır.

Parti organları bu yasal durumu çoğu zaman bilmediğinden, genel bir yaklaşım olarak Vergi Usul Kanunundaki hükümlere göre hareket ederek, yasal tutulması gereken defterleri Noterlere tasdik ettirerek kullanmaktadırlar.

 

SONUÇ

 

Siyasi partilerimizin kütüğünü tutan Yargıtay başsavcılığında kayıtlı siyasal parti sayısı 122 olarak gözükmektedir.[7] Toplumsal bir alan olan siyasal faaliyette bulunan partilerin kullandıkları kaynaklarının ve yükümlülüklerinin toplum tarafından da yakından bilinmesi şeffaflık ve hesap verebilirlik gereği yönetişimsel bir ilke olarak kabul görmektedir.  Elde edilen gelirlerin ve giderlerin kayıt altına alınması sadece o parti üyelerinin bilmesi gereken bir durum olmaktan öte siyasal partilerin gelir kaleminin (% 7 oy alan partiler için)bütçeden pay alması dolayısıyla bütün toplumu da yakından ilgilendirmektedir.

Toplumsal bir sorumluluk olan siyasal alanın bütün yönleriyle toplumun gözü önünde cereyan etmesi, gelir ve giderlerinin de şeffaf bir şekilde kayıt altına alınması toplumsal bir fayda olarak kaynakların verimli ve yerinde etkin kullanımını zorunlu kılmaktadır. Siyasal partiler kanunu, siyasal partilerin faaliyetlerinin ve kaynak ve kullanımlarının yasada belirlenmiş olan defterler ve belgelerle kanıtlanmasını zorunlu kılmıştır. Anayasamızda, denetimden geçmenin birinci yolu toplumsal bir faaliyet ise bir sonraki adımda bu faaliyetleri yaparken elde edilen kaynakların ve bu faaliyetler için yapılan harcamaların şeffaf bir şekilde ( yasal defterler usulüne uygun tutularak) kayıt altına alınarak denetime sunulabilmesidir.

Yasal Defterlerin, siyasi partiler yasasında belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde tutulması, oy kullanan vatandaşlar ve demokratik değerler açısından siyasal partilere olan güveni artıracaktır.



[1] Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Bağımsız Denetçi Sorumlu Ortak

[2]  Çevirim İçi    : https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5

2709Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 09.11.1982 Resmî Gazete Sayısı: 17863 09.11.2022

[3]2820 Siyasi Partiler Kanunu, R. Gazete: Tarih: 24.4.1983  Sayı: 18027 

[4] ERTUĞRUL KILIÇ,”Siyasi Partilerin Mali İşlemler Rehberi Muhasebe ve İç Kontrol”, Gözlem Yay. Ltd. Şti, Ankara, Mayıs,2021,s,12.

[5] Siyasi Partiler Kanunu Madde 60

[6] Anayasa Mahkemesi Kararı, 27.10.2010 tarih 27534 sayılı Resmi Gazete

[7]Çevirim İçi;  https://www.yargitaycb.gov.tr/documents/ek1-1665988883.pdf          09.11.2022

 

HALK, SİYASİ PARTİLERİN GELİRLERİNİN GENEL BÜTÇEDEN KARŞILANDIĞINI BİLİYOR MU?

Ertuğrul KILIÇ

Bir ülkede demokrasiden bahsedebilmek için birinci koşul, siyasi partilerin var olması, ikincisi ise iktidarın değişmesini sağlayacak bir muhalefetin olması ve iktidarın seçim yoluyla değişiyor olması gerekli görülür.

Katılımcı demokratik ülkelerin, bir siyasi parti vasıtasıyla yönetilmesi ve alternatif olarak iktidarın değiştirilmesi için örgütlenmesi ve iktidarın demokratik yollarla değişmesini sağlayacak bir muhalefet siyasi parti örgütlenme faaliyetinin var olması vazgeçilmezdir.

Siyasi partiler iktidar olmak için çeşitli araçlara ihtiyaç duyarlar. En başta insan (partiye üye) daha sonra ise ülkenin her tarafında idari ve coğrafi özelliklere göre örgütlenmeye. Bu çabanın gerçekleşmesi için ise siyasi partilerin belirli bir paraya ( mali kaynağa) ihtiyaç duymakta olduklarıdır.

Siyasi patiler birer işletme değildirler. İşletme gibi mal veya hizmet satarak veya üreterek gelir elde edemezler. Mal ve hizmet satımı nedeniyle gelir elde etmeden faaliyetlerini nasıl sürdürürler. Bu durum toplumca çok da bilinmez. Belirli bir azınlığın dışında toplumda kimsenin ilgisini ve dikkatini çekmez.

Bir şey üretmeden, bir şey satmadan bu ihtiyaçlarını nasıl giderirler. Siyasi Partiler Kanunun 76. Maddesinde, siyasi partilerin elde edebilecekleri gelir sayılmıştır.

Bu gelirler, Parti üyelerinden alınacak giriş aidatı ile üyelik aidatı, Partili milletvekillerinden alınacak milletvekilliği aidatı, Milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve il genel meclis üyeliği aday adaylarından alınacak özel aidat, Parti bayrağı, flaması, rozeti ve benzeri rumuzların satışından sağlanacak gelirler, Parti yayınlarının satış bedelleri, Üye kimlik kartlarının ve parti defter, makbuz ve kâğıtlarının sağlanması karşılığında alınacak paralar, Partice tertiplenen balo, eğlence ve konser faaliyetlerinden sağlanacak gelirler, Parti mal varlığından elde edilecek gelirler, Bağışlar ve Devletçe yapılan yardımlar haricinde gelir elde edemezler.

Sayılan bu gelirler siyasi partilerin faaliyetlerinin karşılayacak bir nitelikte değildir. En önemli gelir kaynağı devletçe bütçeden yapılan yardımlardır.  Her yıl hazırlanan genel bütçeden siyasi patiler kanununa göre siyasi partilere pay verilir. Halkın sokaklarda, televizyon, radyo ve sosyal medyada gördüğü reklamların( propoğandanın) çoğunun gelir kaynağı, halkın ödediği vergilerden, genel devlet bütçesinden siyasi partilere aktarılan tutarlardan oluşmaktadır.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun Ek -1 numaralı maddesine göre, Yüksek Seçim Kurulunca en son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınmış olan ve genel barajı (%7 ) aşan siyasi partilere her yıl Hazineden ödenmek üzere o yılki genel bütçe gelirleri "(B) Cetveli" toplamının 5 binde 2’si oranında ödenek ayrılıyor. Belirlenen bu mali yardım, devlet yardımı yapılacak siyasi partiler arasında, bu partilerin en son genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı olarak bölüştürülmek suretiyle her yıl ödenmektedir. Milletvekili genel seçiminin yapılacağı yıl normal yardımın üç katı, mahalli idareler genel seçim yılı için ise iki katı kadar gerçekleşebiliyor. Milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların %3’ünden fazlasını alan siyasi partiler de seçim yılı yapılan devlet yardımlarından faydalanabiliyor.

2023 yılı genel bütçesindeki gelir artışından siyasi partilerde bu kanuna göre paylarını alacaklar.  Seçim yılının da etkisiyle siyasi partilere gelecek yıl yapılacak Hazine yardımı bu yıla göre 7 kat artarak partilere hazine tarafından aktarılacaktır.

Basına yansıyan haberler göre,” Gelecek yıl siyasi partilere toplam 4.5 milyar lira hazine yardımı yapılacak. Bunun 1.5 milyar liralık kısmı Ocak ayında partilerin hesaplarına yatırılacak. Ocak ayında AK Parti’ye 653.8 milyon, CHP’ye 348 milyon, HDP’ye 179.8 milyon, MHP’ye 170.5 milyon, İYİ Parti’ye ise 153.1 milyon lira hazine yardımı yapılacak. Ocak ayındaki yardımlar, yılın ilk on günü içinde partilerin hesaplarına yatırılacak”.

Halk 2023 yılında seçimlere giderken, kamu bütçesinden pay alan siyasi partilerin harcamalarının esas yerlerinde harcanıp, harcanmadığını bilmek isteyecektir. Halkın ekmeğinden kesilen ve ödediği vergi gelirlerinden oluşan, devlet bütçesinden alınan bu vergilerin, demokratik gelişmenin, toplumsal refah ve siyasal partilerin faaliyetleri için harcandığını toplumun bilmesi de en doğal hakkı olabilmelidir.

Seçimlere giderken, Siyasi partilerce bu harcamalar açık, şeffaf ve güvenilir bir şekilde seçim beyannamelerinde gösterilmesi, halkın bilgilenme hakkı olarak düşünülmelidir.  Halkın sadece oy vermek değil, aynı zamanda siyasi partilerin finansmanının da kendilerini etkilediğini bilerek davranmalarını sağlamakta demokratik bir seçim ve toplumsal bir yarar olarak düşünülmelidir.

Anahtar Kelimeler: Siyasi Parti, Bütçe, Pay, Gelir, Harcama, Demokrasi, Katılım, Aidat

 

 

ÜCRETLİLERE;  ASGARİ ÜCRET TUZAĞI

Asgari ücretin ne olduğundan ve ne kadar artırıldığından daha çok, çalışanların ne kadarının asgari ücret ve asgari ücret seviyesinde çalışıyor olduğu daha önemli hale gelmekte.

Asgari ücret birçok ülkede bir sosyal denge ve yoksullukla mücadelede bir sosyal politika aracı olarak kullanılmaktadır. Çalışanların yaşamlarını asgari düzeyde sürdürmelerini sağlamak üzere belirlenen bir ücrettir.

Önemli bir sosyal politika aracı olması toplumda en az ücretle yaşamını sürdürenlerin belirli bir tutar olarak belirlenerek, birçok verinin bir rakama bağlanması, gösterge olarak kullanılmasından gelmektedir.

Bir rakam olarak bakıldığında asgari ücret çok bir şey ifade etmez. Ancak tek bir anlamlı görüş ortaya çıkarır ki o da asgari “en az ücreti” ifade etmesidir. Toplumun yoksulluğu bu ücrete yaklaştıkça artar, uzaklaştıkça alım gücünün artması ve çalışanların refahlarının artmasına katkı sunar.  Asgari ücret, vatandaşın asgari yaşamını sürdürmesi anlamında daha önemli hale gelmektedir.

Bir toplumda sürekli büyüme artarken çalışanların büyük bir kısmının asgari ücret düzeyinde bir ücret alması, emeğin ( çalışanların) toplumsal refah artışından yeterince pay alamadıklarını gösterir.

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülkelerden biri olmanın yanında, asgari ücretle çalışanların oranının en yüksek olduğu ülkedir. 2017’de Avrupa Birliği üyesi ülkelerde asgari ücret alanların yakın çevresinde ücret alanlar %9 civarında. Yani asgari ücret alanların ücretinin %10 üzerinde ya da %10 altında ücret alanlar tüm çalışanların yüzde onunu bile oluşturmaz.

Türkiye’de ise asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında ücretle çalışanların oranı yüzde 57’dir. Böylece Türkiye’deki asgari ücret civarında ücret alanların oranı AB ortalamasının 6 katından fazladır. Yeni belirlenen asgari ücret ise bu oranı daha da artıracaktır.

Asgari ücretin artırılması işverene bir maliyet oluştururken devlete de yeni bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik primleri artacaktır. Emeklilerin ücretleri, kaç çalışan tarafından yatırılan sosyal güvenlik ödemesi ile karşılanacağı, emekli aylıklarında artırılacak tutarı da belirlemektedir. Asgari ücret komisyonu, 2023 yılı asgari ücretini %54,5 artışla, neti 8.506 TL olarak açıklandı. Bu ücret bir taraftan asgari ücret düzeyinde çalışan sayısını artıracak ve nitelikli iş gücünün ücret seviyesini düşürecektir.

Asgari ücret tuzağı, bütün çalışanların çok büyük bir kısmını etrafında toplayarak, ortalama ücret halini alacaktır. Çalışanların, yüksek enflasyon ortamında alım güçlerini artırmayacak ancak ücretlerini asgari ücret seviyesine çekerek burada çalışanların büyük bir bölümünün yığılmasına neden olacaktır. Çalışanların yoksullaşmasını artırıcı bir etki yaratacak, sosyal eşitsizliklerin artmasına neden olacaktır.

Asgari ücret artış sadece işçi olarak çalışanların ücretlerini belirlemiyor. Memurların ve emeklilerinde ücret artışlarını belirliyor. Memur ve emekliler de aldıkları ücretlerle geçinmektedirler. Genel refah seviyesinin ülke genelinde artırılmadan, milli gelirin adil bir şekilde paylaşılmasının sağlanmamasından hemen hemen her kesim etkilenmektedir.

En az emekli aylığının 3.500 TL olduğu ülkemizde, emekli aylıkları asgari ücret düzeyinde artırılsa bile 5.411 TL düzeyine gelecektir. TÜRK-İŞ tarafından açıklanan verilere göre   KASIM 2022 ayında açlık sınırı 7.786,85. TL, Yoksulluk Sınırı, 25.364,35 TL ‘dir.2023 yılı için ise açıklanan asgari ücret ise sadece 8.506 TL oldu. Enflasyonun baz endeksi nedeniyle düşeceği görülse bile, , fiyat artışlarının durmayacağı, yani enflasyon düşüyor gibi görünsene de fiyatlar düşmeyecektir.

Toplumun büyümesinde çalışanların aldığı pay ile sermayenin(patronların) aldığı pay da bunu açık olarak göstermektedir. Türkiye'de ücretliler 2019 yılında milli gelirin yüzde 31,4'ünü alırken bu oran 2021'de yüzde 27'ye düştü. Şirketlerin milli gelirden aldığı pay ise son iki senede yüzde 42,9'dan 47'ye yükseldi.

Çalışanların alım güçlerinin artırılmadığı ( fiyat artışlarının durdurulup- düşürülmediği )bir ortamda asgari ücretle çalışanların artığı ve bu ücrete yakın bir ücret politikasının ülkemizde yaygın olarak kullanıldığında yoksullaşma çok daha fazla görünür olacaktır. Asgari ücret uygulanan bir sosyal politika olma gücünü yitireceği açıktır.

Asgari ücretin artışı değil, çalışanların ne kadarının sayısal olarak bu ücrete ve bu ücret yakınında ücret aldığı önemli hale gelecektir.

 

 

VERGİ AFLARI MUHASEBE MESLEĞİNİN ANATOMİSİNİ BOZUYOR

Ertuğrul Kılıç

Basına yansıyan haberlere göre kapsamlı bir vergi affı daha yolda ve kısa bir süre sonra yasallaşarak toplumun ve muhasebe mesleğiyle uğraşan muhasebecilerin önüne gelecektir. Sıklıkla çıkarılan aflar güvenilirlik, sürdürülebilirlik ve öngörülebilirliği ortadan kaldırması nedeniyle muhasebe mesleğine haksız bir şekilde darbe vuruyor. Toplumun adalet duygusunu, kanunlara uyanlar ile kanunlara uymayanlar arasındaki toplumsal dengenin bozulmasında da sebep oluyor.

Muhasebe mesleği uzun bir eğitim ve uygulama süresi gerektiren bir uzmanlık alanıdır. Herhangi bir meslek değildir. Sürekli kendisini yenilemesi gereken, ekonomi, hukuk, sosyal politika, maliye, muhasebe vb. konularda kendini yetiştiren bir meslek dalıdır. Eğitim; sadece teorik değil uygulamayı da gerektiren ve uzun zaman alan bir süreçtir. Kendisini sürekli yenilemesiyle mesleki yapısından kaynaklı hareketliliği barındıran bir süreç olması, sürekli değişikliliklere göre yeniden kendini yenilemesi gereken bir meslektir.

Bir mesleğin gelişmesi öncelikle toplumsal ihtiyaçların hâsıl olması, mesleğe gereksinim duymasıyla doğrudan ilintilidir.  Toplumsal ihtiyaç, üretimle birlikte, üretilen mal ve hizmetlerin ölçülmesi, sayılması ve tasnif edilmesini de gerekli görmektedir. Göreceli olan zamanı, anlamlı bölümlere ayırarak geçmiş ve gelecek arasında ilişki kurmak ve bunları karşılaştırarak, var olduğu anı ve maliyeti bilmek alınacak kararların temel unsurdur.

Bir ülkenin kaynaklarını kullanarak üretilen mal ve hizmetlerin istatistikî verilerini tutmak zaman çizelgesinde göstermek, toplumsal gelişmenin ve diğer ülkelerle karşılaştırmanın yapılarak gelişme düzeyinin görülmesini sağlamaya hizmet etmektedir. Milli, gelirin tespit edilmesi, büyüme rakamlarının belirlenmesi, devletin temel ihtiyaçlarının sağlanması için ortaya çıkarılan artı değerden ve kimlerden ne kadar vergi alınmasının, kaynak dağılımının temel verilerini de oluşturmaktadır.

Muhasebeciler, görüldüğü gibi sadece bir tek işletmenin ticari kayıtlarını işleyerek anlamlı, karşılaştırılabilir ve gerçek uygun verileri üretmiyorlar. Bir bütün olarak ülkenin kaynaklarının tamamının istatistik verilerini de üretiyorlar.

Muhasebe mesleğinin gelişmesi bir toplumun adil, eşit ve özgür olmasının temel unsurlarını oluşturan adil gelir dağılımının kaynaklarının dağıtımının temel kaynaklarını da ortaya çıkarıyorlar. Bu verileri ortaya çıkaran muhasebe mesleğini yapan muhasebeciler hangi süreçlerden geçerek bu kadar yüksek bir bilgi üretiyorlar. Toplum, bunun çok da farkında değil. Meslek örgütleri muhasebe mesleğinin toplumsal karşılığının ortaya çıkarılması ve kamusal üretim yaptıklarının anlatılması konusunda yeterli çabayı göstermiyorlar.

Muhasebeci olabilmek için öncelikle 3568 sayılı kanunda sayılı dört yıllık üniversitelerden birinden mezun olmak gerekiyor. Mezun olduktan sonra mesleğe giriş sınavını başarmak ve bu sınavı geçtikten sonra üç yıl bir Mali müşavir veya Yeminli mali müşavir yanında pratik ve teorik bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor tabi, staj süresi sonunda asıl meslek uzmanlık belgesinin alınabilmesi için mesleki bir sınava daha girmesi gerekiyor ve bu sınavı başarı ile vermesi gerekiyor.  Muhasebe mesleğine uzman olarak girdikten sonra toplumun ihtiyaçlarının değişmesi ekonomik, sosyal ve siyasal tercihler nedeniyle sık sık değişen yasaları tekrardan tekrardan okuması ve eğitimini yeniden alması gerekiyor. Sürekli bir hareket halinde ve değişimi yakalaması gerekiyor.

Çok büyük bir zaman ve emek verilerek elde edilen mesleki uzmanlık işletmelerin ticari ve mali ihtiyaçlarının karşılanması sağlamak, bir bütün olarak ülkenin varlıklarının ve kaynaklarının nelerden oluştuğu ve nasıl kullanıldığını gösteren mali tablolara yansımasını sağlıyor.

Muhasebeciler, bir taraftan da toplumsal yapı içerisinde ekonomik mali ve sosyal yapıyı organize ediyor. Bu yapının sık sık siyasal iktidarlar tarafından af yasalarıyla bozulması muhasebecilerin varlığının ve bütünlüğünün bozulmasına neden oluyor. Bu durum toplumsal yapı içerisinde gelir dağılımını bozduğu gibi muhasebe mesleğinin değerini de anlamsızlaştırıyor. Muhasebe mesleğinin anatomisini bozuyor. Başta kendi çıkardığı yasaları sürekli geçici maddelerle revize edip işlevsizleştiriyor, onca meslek mensubunun vermiş olduğu emeği yok sayıyor. Maliye politikasının uygulanması aracıyla muhasebeciler ile haksız rekabet oluşturuyor. Sosyal dengeden çok toplumsal ihtiyaçların karşılanması için toplanan vergilerin sürekliliğini çıkarılan aflar tehdit eder hale gelebiliyor.