24 Temmuz 2023 Pazartesi

SÖZ VERMEK


Siyasal partiler; kendi oluşturdukları ekonomik ve sosyal politikalarını halka anlatmak, halk nezdinde kabul görmesini sağlamak ve seçimlerde iktidar olmak için yarışırlar. 

Bu ekonomik hayatta da böyle değil mi?

Rekabet koşullarının artması, pazardaki rakiplerin her geçen gün çoğalması, ürünlerin standartlaşması, işletmelerin markalarının tüketiciler üzerinde duygu uyandırmaya yönelik, yeni stratejiler geliştirmeye zorlar hale getirmektedir.  Tüketicinin duygularına yönelik marka tanıtıcı reklamlar yapmak, marka sadakatini artırmak uzun vadede marka ile tüketiciler arasında duygusal bir bağın kurulmasını sağlamaktır.

Sosyal hayatta ise, insanın bir tanımı olarak söz vermesidir. Nietzche insanı tanımlarken “insan söz verebilen bir hayvandır” diyor. İşte bunun için hayvan değildir insan diyor.Nietzche, insanı hayvandan ayırmak için özce de söz vermede yoğunlaşmış. İnsan sözünü tutsa da tutmasa da söz vermeden edemez.

Söz vermekle iş bitmez derler. Söz vermekle bitmez diyenler aynı zaman da bir eksikliği, bir yetersizliği dile getirirler. Bir işi sonuca ulaştırmak için, çok şey yapmak gerekir. Söz vermek olsa olsa sadece bunlardan bir tanesi olabilir. Yaygın olarak söylenen sözler vardır ya. Söz verince işler bitti mi sanıyorsun? Söz vermek nerede iş bitirmek nerede?

Söz vermekle iş bitmez anlayışı başka bir şeye de çağrı yapmaktadır. İnsanın iş yapmasının yanında, söz vermenin biraz eksik kaldığı görünür hale gelir. Başka bir açıdan da bakılırsa iş bitirmek söz vermekle başlar. Peki, söz vermek neden iş yapmak kadar değerli değil. Neden söz bu kadar değersiz kılınarak kötüye kullanılmış. Her zaman her toplumda ve çevrede rastlanan, bazende çok çok rastlanan dönekler, söz vermeye beslenen güven ve saygıyı azaltmış.

Son genel seçimlerde bir partinin sloganı görsellikle donatılmış toplumun her kesimini kapsayacak şekilde biraz da duygusal bir melodiyle hem görsel, hem de işitsel duyu organlarımıza hitap eden “SANA SÖZ BAHARLAR GELECEK”sözüdür.

Bu sloganı kullanan partinin genel başkanı bütün ekonomik, sosyal alanlara ilişkin kendi çözüm önerilerini ifade edecek şekilde …son cümlesini “SANA SÖZ…” ifadesiyle bitecek bir işitsel duygu ile seçmenlerin hislerini uyandırmak ve onların harekete geçmesini sağlamak, pozitif bir ruh halinden, mutluluk güven gibi daha güçlü duygulara hitap etmek istemekteydi.

Verilen sözlerde ekonomik ve sosyal hayatı etkileyecek, seçmenlerin yaşamına dokunacak vaatlerdi. Emekliye verilen 8.500 TL ikramiye, Depremzedeye ücretsiz konut, gençlere iş vaadi, çiftçiye ucuz mazot, hayvancılığa teşvik, çalışanlara geçinebileceği bir ücret, aile sigortası ve kadınlara tanınan ayrıcalık, gelir adaletindeki bozulmanın giderilmesi, yolsuzluk ve liyakatsizliğin giderilmesi, Hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim vb. gibi.

Partinin ve genel başkanın verdiği sözlerle asıl kimliğini bulma çabasının topluma verdiği sözlerle seçme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Ancak yine bir eksiklik vardı ki bu asıl iş yapmanın bir göstergesi olan zaman. Söz verenin, zamana karşı savaşı. Zamana karşı savaşmak, geleceğe söz geçirmektir. Gelecek henüz var olmamıştır, umulmadık her şeyi kapsayabilir. Geçmişi olmadan da geleceğe söz geçirmek çok da kolay değildir.

Sadece, seçime endekslenmiş zamanlarda ortaya konulan “ sözler” yetersiz, bazende kifayetsiz kalıyor. Zamanı iyi kullanmayan toplumsal süreçlerle doğrudan ilgili bağlar kurulamayan, yeterli örgütsel yetkinliğe sahip olunmayan, genel merkez ile yerel parti organlarını politika üretmede yeterli yaratıcılığı göstermeyen organizasyonlarla “sözün” yetersiz kaldığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Seçmenlerin büyük bir kesimini ikna edemedi.

Toplumsal bir nitelik verilen şey, sözdeki zorunluluktur. Sözü vereni bir borca sokar. Borç ise ödenmelidir. Söz vermek başkasından daha çok söz vereni bağlar. Sözünü tutmayan kendini yadsır. Verilen söz ya tutulmuştur ya da tutulmamıştır. Ancak bu başarıya götürecek yol için verilmiş ise bu söz tutulmamıştır.

Verilen “söz” den sadece o parti üyeleri kırılıp dökülmemiş, duyguları törpülenmemiş, aynı zamanda parti üyesi olmayan ancak” söz” vermek duygusunu paylaşarak oy veren seçmenlerindünyalarında, gelecek beklentilerinde bir duygusal parçalanma olmuştur. Şimdi bir bütün olarak parçalanan bu duyguları yeniden ayağa kaldırabilmektir.

Buna “söz” verenlerin biran önce bu çareyi bulmaları, sıkıntıları giderip yeni bir yol açmaları gerekli ve zorunlu gözükmektedir.

EMEKLİDEN; YAŞAMAK İÇİN SİHİRBAZ OLMASI BEKLENİYOR


Yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, 09.0.2023 tarihinde bir Twitter attı. 2023 yılında 15,9 milyon emeklimizin olduğunu ve maaşlarında önemli iyileşmeler yaptıklarını söyledi. Toplumsal bir ekonomik programdan ziyade, artık hükümet halkla iletişimi Twitter üzerinden kuruluyor. Böylece halkımız da önemli politikaların nasıl sürdürüleceğine vakıf oluyor.

TÜİK ‘in 12 Haziran 2023 tarihinde açıkladığı işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2023 yılı Nisan ayında yüzde 10 seviyesinde gerçekleşti.İstihdam edilenlerin sayısı 31 milyon 26 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 47,5 oldu. Yapılan açıklamadaki sayılara göre, çalışan sayısını, emekli sayısına oranladığımızda yaklaşık 1,95 çalışan ile bir emekli kişinin maaşı karşılanmaktadır. Bunun genelde bir emekliye karşılık, dört çalışan olması beklenir. 

Emeklilik ise Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarına göre belirlenmiş koşulları sağlayanların emekliliğe hak kazanabileceği yasal olarak düzenlenmiştir. 5510 sayılı kanun yasallaştıktan sonra ise emeklilik koşulları değiştirilmiştir. Çalışma ve yaş koşulları yeniden düzenlenerek emeklilik koşulları yürürlükten kaldırılan, 506 sayılı yasaya göre ağırlaştırılmıştır.

Uygulamada olan, 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunumuza göre, 2036 yılına kadar erkekler 60 yaş, kadınlar ise 58 yaşını doldurmak ve 7200 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartıyla, emekli olabileceklerdir. 2048 yılında ise erkek ve kadınların yaşları eşitlenerek 65 yaş üzerinden emekli olabilecektir. Bazı istisnaları da bulunmaktadır, bunun birçok detayı olması nedeniyle ayrıntısına girmeyeceğim.

Bunların yanı sıra 506 sayılı yasa değişmeden önce sigortalılıkları başlamış ve 506 sayılı yasanın kurallarına göre emekli olmayı bekleyen çalışanlar ise emeklilik koşullarının değişmesi sonucu emekli olamamışlar ve bir mağduriyetleri ortaya çıkmıştı. Kamuoyunda EYT ‘li olarak bilinen çalışanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi için yasal bir düzenleme yapılarak,mağdur olan çalışanların bir kısmı da emekliliğe hak kazandılar.

Çalışırken toplumun gelişmesi, büyümesi ve kalkınması için emek saf eden çalışanlar, çalışma yaşamını tamamlayıp emekli olduklarında kalan ömürlerindekimseye muhtaç olmadan rahat bir hayat sürmek istemektedirler.

21 yıldır iktidarda olan ve ülkenin kalkınması ve refahı için hükümet edenler ne yazık ki gelinen noktada bunu sağlayamamıştır. Enflasyon almış başını gitmiş, pahalılık hızına yetişilemez olunmuştur. Hükümetçe verilen sözler hiç değişmeden hemen hemen 21 yıldır aynı sözleri vermektedir.. Türkiye’nin ekonomisinin Dünya’nın ilk on ekonomisi arasına girmesi, işsizliğin azaltılması, çalışanların enflasyona ezdirilmemesi söylemi devam etmiştir.

Yakın zamanda yaşadığımız bir genel seçim olmuştur. Bu seçim döneminde iktidar sahipleri toplumun her kesimine rahatlatıcı ama gerçek enflasyonun yine altında olan ücret artışları yapmış ancak yapılan bu artışların emeklilerin maaşlarında kalıcı bir hak olması konusunda yasal bir düzenleme yapılmamıştır. Yasal olarak hak edilen ( kök ücretlerine) emekli maaşlarına, bütçeden ek ödemeler yapılarak kısmi bir iyileştirme sağlamışlardır.

Memurların maaşlarında yapılan bugünkü ücret artışları da aynı sorunla karşı karşıya. Kök ücretlerinde yasal bir düzenleme yapıp belirli bir düzeye getirilirken, ek olarak verilen 8.077 TL bütçeden karşılanmaktadır. Bu memur ücretlerinde kalıcı, kazanılmış bir hak olarak devam etmeyecektir.

Hükümet, bunu önce emeklilerde uyguladı. Yasal bir düzenleme yapmadan alt sınırda olan emekli maaşlarına enflasyon artışının altında bir artış yaptılar, sonra 7.500 TL’nin altında kalan emekli maaşlarına bütçeden bir katkı yaparak herkesi aynı maaşlarda7.500 TL de eşitlediler.

2023 yılının birinci altı aylık döneminde TÜİK ‘in hesapladığı enflasyon oranı yüzde 19,77 göre emeklilere maaş artışı yaptılar. Ancak daha önceki emekli aylıklarına yasal bir hak düzenlemesi yapılmadığı için, yaklaşık 9 Milyona yakın bir emeklinin maaşı 7.500 TL’ nin altında kaldı. Refah artışıyla birlikte emekli maaşlarına yapılan yüzde 25 olarak artırılan tutardan yararlanamadı ve bu kadar emekli yine 7.500 TL almaya devam edecek.

TÜRK- İŞ sendikasının yaptığı araştırmaya göre Gıda harcamalarının tutarı Haziran 2023 ayında dört kişilik bir ailenin 10.373 TL, yoksulluk sınırı 33.789 TL olmuştur. Araştırma bulgularına göre, hane gelirinin ortalama %22,8’i gıdaya ayrılırken, en düşük %20’lik gelir diliminde olan hanelerin gıdaya ayırmak zorunda kaldıkları payın %35,8’e çıktığı görülüyor. Konut ve ulaştırma giderleri de eklendiğinde gelirinin %73’ünü kaçınılmaz zorunlu giderlere ayırmak durumunda kalmaktadırlar. Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Katma Değer Vergisi oranları artırıldı. Emeklinin artmayan maaşından adil olmayan bir tüketim vergisi daha alınır hale geldi.

Yetkililerin, Twitter üzerinden önemli iyileşmeler yaptık açıklaması ile değil de, etkin ve kalıcı,  yoksulları, emeklileri koruyan bir ekonomik programla, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesi gerektiği açıktır.

Emekliye verilen ücret, ağır ekonomik koşullarda çalışanların mezarda emeklilik olarak belirtikleri, emekli olmak için harcanan zaman gibi, emekli olduktan sonra da sihirbazlık yaparak geçimlerini sağlayacak bir ücret politikasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Emekliler, ülkenin kalkınması, insanlarının refah içerisinde yaşaması için ömürlerini verdikleri çabalarının karşılığında bunları hak etmiyorlar.