12 Ocak 2025 Pazar

EMEKLİLER VE ÇALIŞANLARIN HAFIZALARI İLE OYNAMAK

 


Uzun bir zamandır emekliler ve çalışanlar zorluk içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerin sorunları sadece oy hesabı üzerinden ele alınıyor. Seçim olursa bu kesimler nasıl davranır. Bu kesimlere biraz kaynak aktarılır, ücretleri iyileştirilirse ,yine AKP iktidarına oy veririler denilerek, onların hafızası yokmuş gibi bir tutum içerisinde davrananlar ortaya çıkmaktadır.

Bu nereden kaynaklanıyor.  Yakın tarihte yapılan 31 Mart seçimlerinde, AKP hükümetinin maaş artışlarını Emekliler için insanca yaşamlarını sağlayacak düzeyde bir artış yapmaması nedeni ile AKP iktidarına bir ders vererek, Büyükşehirlerin çoğunu muhalefetin almasını gösteriyorlar.

Muhalefet bu durumu bir veri olarak kabul ederek, söylemlerini maaşlar üzerinden yükseltiyor ve erken seçim istiyor.

Tabi ki söylenen şeyde haklılık payı da yok değil. Yıllar itibariyle bu kesimlerin Gayri Safi Milli Hasıladan aldıkları paya bakıldığında, sürekli olarak bir düşme -azalma olduğu belirgin bir şekilde rakamlara yansımakta.

AKP iktidarı, emekliler ve çalışanların alım güçlerini düşürmesine rağmen, seçim dönemlerinde maaşlara artış yaparak bu kesimlerde bir algı yanılmasına neden oluyor. Yani, AKP iktidarı bu konuda maharetli ve böyle yaptığı bir gerçek olarak hafızalarda durmakta.

Belirli dönemlerde algı oluşturma, gerçeklikten daha önemli hale gelebiliyor. Özellikle seçim dönemlerinde.

Gerçeklikten kopup, gerçek ötesi ve umut pazarlamacıları haline gelinebiliyor. Gerçeklik yerine başka şeyleri görerek, bulundukları gerçeklik durumundan uzaklaşabiliyorlar.  Bazılarımız, gerçek olan şeyleri bazen algılarız, bazen algılamayız. Çevremizde olan ağaçlar, kuşlar, binalar, arabalar, ay, güneş, insanlar ve diğer canlıların varlığı vb. şeyler gerçektir. Bunları bazılarımız algılarız bazılarımız ise bu gerçekliği algılamayız. Beynimiz tarafından algıladığımız şeyler gerecek olur. Algılamadığımız şeyler ise gerçek olmaktan çıkar.

Bazı durumlarda kişisel inançlar, geleneğin etkisi ve duygular gerçekliliğin yerine geçebiliyor. Doğrular- geçeklik yerine, yanlışlar- yalanlar yerine geçebiliyor. Bu yalan ve yanlışlar gerçek üstü olarak çoğunlukla belirleyici olabiliyor. Yalan, doğrunun yerine geçebiliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayının terör örgütü ile birlikte gösterilmesi ve bunun üzerinden propaganda yapılması ve seçmenlerin kararlarının etkilenmesi, gerçek ötesi durumun kullanılması yerine geçmişti.

Hükümet tarafından söylenen diğer bir şey ise emekliler ve çalışanların maaşlarının enflasyona ezdirmemek söylemi. İktidar tarafından her ücret artış döneminde enflasyona ezdirmedik sabit ücretle çalışanları denilmekte. Ama gerçeklik bu mu? Emekliler ve sabit ücretle çalışanlar buna cevap versin. Ama bunda bile bir algı yönetimi var.  En son asgari ücret artışı bile açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldı. Emeklilere verilen ücret artışı geçmiş enflasyonu kadar oldu. Üstelik alacakları bu ücretler ellerine geçmeden, zamlar yoluyla tekrar ellerinden alınır oldu.

Asgari ücret ile çalışana yüzde 30, SGK ve BAĞ-KUR emeklisine yüzde 15.74, Memur Emeklisine yüzde 11.54 maaş artışı yapılırken, Hükümet bütün vergiler ve cezalara yüzde 43.93, ekmeğe yüzde 25, Akaryakıta yüzde 30 zam yaptı. Aralık 2024 ayında, Türk-İş mutfak enflasyonu % 45.5, İTO-ÜGE ile %46,9 ölçtü.

2025 yılı enflasyon artış oranı, orta vadeli programa göre yüzde 17,5, Merkez Bankasına göre yüzde 21 yine Merkez bankasının reel kesimin enflasyon beklentilerinin ölçülmesinde çıkan oran yüzde 42, sokaktaki vatandaşın beklentisi ise 63 civarında.

Durumun açık olarak algılanması için daha çok veri var. Ancak yaşanılan şeyin bundan daha acı yaşanır hale geleceği, birçok iktisatçı tarafından dile getirilmektedir.

Muhalefet geçen hafta Mersin Belediye’sinin toplu hizmet açılışında büyük bir sürprizimiz var diyerek her kesimi beklentiye soktu. Gördük ki, sürprizleri kırmızı kartmış. Bu kadar sorun varken, seçime götürmek için hükümeti, bula bula kırmızı kart metaforunu bulmak gerçekten büyük yaratıcılık. Toplumun temel sorunları yerine, maç yapar hale getirirseniz, bulacağınız şeyde onun oyun aracı olan kırmızı kart göstermek olur.

Çalışanların sendikalaşmasını, emeklilerin kalıcı insanca yaşayacağı ve milli gelirden pay almasını sağlayıcı, toplumun huzur ve refahını artırıcı somut çözüm önerileri getirmek artık şart. Muhalefet bunun üzerinde çalışmalı elle tutulur, gözle görülür önerilerle, yalan ve yanlışa yer vermeyecek önerileri, hükümete akıl vermek yerine, kendi çözümünü topluma sunmalıdır.

Hükümetin seçim yoluyla ücret artışlarındaki gerçek üstü oyunları, muhalefetin ise umut olacak, toplumun gelecek beklentileri üzerinden yeniyi inşa etme yerine mevcudu koruma anlayışı, emekliler ve çalışanların gerçeklik algısını bozmaktadır.

Emekliler ve çalışanların hafızaları ile oynamak, doğru/gerçek yerine, yalanı/ yanlışı, koymak olsa gerek.

 

 

 

 

 

 


İşçi Hangi Kuruma Göre Yemek Yesin?

 İşverende şaşırdı, işçi de. Alınan ücret her iki kanuna göre aynı, yemek yemeye gelince farklı. Okuyucular şaşıracaktır. 

Bu nedir diye. Anlatalım.

Gelir Vergisi Kanunu’numuzda kazançlar vergilendirilir. İşçinin de kazancı emeğinin karşılığı ücrettir. Asgari ücretin üzerinde alınan bir ücret vergiye tabidir. Asgari ücret vergi dışıdır. Yani vergiden istisnadır.
Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre işçinin aldığı ücretten kurum giderleri ile çalışanların sağlık ve emeklilik günlerini karşılamak üzere prim adı altında belirli oranlarda kesintiler yapılır.

Her iki kanunda da bazı ücretler, kurumlarca belirlenerek istisna edilmektedirler. İşte bizim bahsettiğimiz konu da bu istisna edilen tutar. Yani işveren tarafından, işçiye verilen fiili çalışma günlerindeki YEMEK BEDELİ.
Ne güzel işte işveren, işçisinin beslenmesi için bir bedel ödüyor, işçi de hiç değilse bu pahalılıkta öğlen karnını doyuruyor diyebilirsiniz.

Haklısınız, işçi çalışıyor enerji sarf ediyor ve bu enerjisini yeniden elde edebilmek için beslenmesi gerekmektedir. Ama gelin görün ki, SGK ve Gelir Vergisi Kanunun da bu verilen yemek bedellerinin belirli bir tutarı geçmesi durumunda hem vergiye tabi, hem de SGK tarafından prim kesintisine tabi. Bunu da anladık.

Ama iş bununla bitmiyor. Yemek aynı verilen tutarlar farklı. Böyle olunca SGK ve Gelir Vergisi, kesinti yapmak için birbirinden ayrılıyor. SGK diyor ki, nakit olarak işçiye bir günlük tutar olarak verilen 158,00 TL’den fazla verirsen ben bunu ücret gibi değerlendiririm ve üzerinde verilen tutardan prim keserim.
Gelir Vergisi Kanunu ise yok diyor ben, 158,00 TL değil 240,00 TL’yi dikkate alırım. Yani işveren işçiye nakit olarak 240,00 TL verirse, vergiye tabi tutmam. Ama 240,00 TL’nin üzerinde yani 1 TL fazla verirse vergiye tabi tutarım.

Gel de işin içinden çık. Her ikisi de bu ülkenin kurumu, ülkenin koşullarını her iki kurumda az çok biliyorlar.
İşçiye, işverenin vereceği yemek bedeline gelince farklılaşıyorlar.
İşveren, işçiye hangi tutarı yemek bedeli olarak vereceğini şaşırıyor. İşçi ise hangi bedeli alırsa karnını doyurabileceğini düşünüyor.

Bu farklılık yeniden gözden geçirilmelidir.

Ayrı ayrı olarak belirlenen tutarlar aynılaştırılmalıdır.

İşverenin tereddütte kalmasına, işçinin ise hangi tutarı alırsa bir öğün yemek yiyebileceğini düşünmesine varacak bir tutumdan vazgeçilmeli. Kurumların güvenini artıracak bir uyumun sağlanması olarak düşünülüp, SGK kararını gözden geçirerek en azından Gelir vergisindeki istisna tutarı olan 240,00 TL benimsenmelidir.