KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ ŞİRKETLERDE KURUMSALLAŞMA VE BASEL II KRİTERLERİNİN KOBİLER AÇISINDAN ÖNEMİ
Ertuğrul
Kılıç (*)
Değişimin giderek hız kazandığı,
sermaye hareketlerinin yoğunlaştığı günümüzde işletmelerin kurumsallaşmaya
yönelik çalışmalara ağırlık vermeleri kaçınılmaz hale gelmiştir.
Türk ekonomisinde çok önemli bir yere
sahip olan küçük ve orta ölçekli şirketlerinin en önemli sorunlarından birisini
kurumsallaşamama oluşturmaktadır. İncelendiğinde, tüm işletmelerin %90’ınını
oluşturan şirketlerdeki, ortaklar arası güç kavgaları, yetki devrindeki
güçlükler, şirket içi yönetim
anlaşmazlıkları, vb. sorunlar, Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında bu
şirketlerin ömrünün kısalmasına neden oluyor. Küçük ve Orta ölçekli Aile
şirketleri de Dünya genelindeki firmaların yüzde 65–80’ ni, Amerikan Fortune
Dergisi’nin yaptığı en büyük 500 listesindeki kuruluşların ise %40 ‘ı aile
şirketlerinden oluşuyor (1) . Böyle bakıldığında hem ülkemizde hem de dünya
ekonomisinde bel kemiğini oluşturan Küçük ve Orta ölçekli şirketlerinin ömrü
maalesef ülkemizde dünya ortalamasının çok altında. Örneğin Aile Şirketlerinde
Amerika, Avrupa ve Japonya’da 4. kuşak patron ve yöneticiler işlerinin
başındayken bizde bu oran 3. kuşakta ve 4.kuşakta bu oran parmakla sayılacak
kadar az(2). Dolayısıyla, işletmelerin kurumsallaşabilmeleri, devamlılıklarını
sürdürebilmeleri ve gelecek nesillere ulaşabilmeleri açısından önemi son derece
açıktır.
Diğer taraftan kurumsallaşma denilince birçok
şirket yöneticisinin bu süreci,
“işlerden elini eteğini çekerek, şirketi dışarıdan yöneticilere
devretmek şeklinde algılamaları ve kendileri, olmadığı zaman işlerin asla
yürümeyeceğine olan inançları, şirket küçükken personelle oluşturulan kişisel
ilişkiler, yöneticinin taşıdığı kültür değişimi, “şirket organizasyonunda yapması gerekirken değişimi” kendi
kişiliğinde yapıyormuş yanılsaması ” kurumsallaşma önünde ciddi bir engeldir.
Oysa kurumsallaşma farklılığı ; “ bir işletmenin kişilerden ziyade, çevresel
değişimlere uyacak, esnekliğini koruyacak şekilde kurallara, standartlara,
prosedürlere sahip olması, kendisine özgü normları, iş yapma usul ve yöntemlerini
geliştirmesi ve bu sayede diğer şirketlerden farklı ve ayırt edici bir kimliğe
bürünmesidir” işletmenin verimlilik içerisinde sürekliliğini sağlama süreci
olabilir.
(*)SMMM -Sorumlu Ortak Başdenetçi
Zira
şirketlerin amacı; Bir yandan kârlı
bir şekilde büyürken, diğer yandan bütün çıkar sahiplerinin beklentilerini
karşılamak, İşletmenin değerinin artırılmasını sağlamak olmalıdır. Buda ancak
kurumsallaşarak, farklılık yaratarak olur.
Kurumsallaşmayı tanımlamak gerekirse, “Bir işletmenin kişilerden
bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması, değişen
çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak
organizasyonel yapısını oluşturması; kendisine özgü iletişim ve iş yapma
yöntemlerini “kültür” haline getirmesi ve böylece diğer işletmelerden farklı ve
ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir.” (3) Bu durumda kurumsallaşma, amaçlara
uygun bir örgüt yapısı oluşturmayı, iş ve görev tanımlarını oluşturmayı, iç yönetmelikleri
oluşturmayı, yetki ve sorumlulukların organizasyon
içerisinde dağıtımını gerektirmektedir. (4)
Kurumsallaşmış
şirketlerle, kurumsallaşmamış şirketlerin güçlü yanları ile güçsüz yanlarını
ana başlıklar altında topladığımızda;(5)
Yapısal
olarak Kurumsallık kazanmış şirketler;
- Sağlamdır,
- Kârlıdır,
- Verimlidir,
- Etkindir,
- Kalıcıdır, sürekliliğini devam
ettirir,
- Rekabetsel üstünlüğüne sahiptir.
Organizasyonel olarak Kurumsallık kazanmış şirketlerde;
- Kişiler
yerine organizasyon vardır,
- Yetkiler ve
sorumluluklar dağıtılmıştır,
- Standartlar,
kurallar, ilkeler, süreçler vardır,
- Yukarıdan
aşağıya kadar herkes görev ve sorumluluklarını bilmektedir,
- Saygı ve
sevgiye dayalı bir çalışma ortamı vardır,
- Bütün
şirketin ortak hedefleri, amaçları vardır,
- Her yönetici
ve çalışan ortak hedef ve amaçlara ulaşmak için birlikte çaba harcarlar,
- Şirketin her
çalışanının paylaştığı değerler vardır,
- Bu şirketler
değişime çabuk ayak uydururlar.
Organizasyonel olarak Kurumsallaşmayı başaramamış
şirketlerde;
- Maliyetleri kontrol edememe,
- Piyasa ve rakiplerdeki değişimleri
gözlemleme ve tahmin etmede yetersiz olma,
- “Herkes her işi yapar” mantığından
dolayı hiçbir işin tam olarak yapılamaması,
- İyi bir belge ve bilgi akışı
sağlayamama,
- Yeni ürün ve iş modelleri
geliştirmede plansızlık ve bu sebeple karşılaşılan güçlükler,
- Kötü yönetim alışkanlıkları ve
çalışanların küstürülmesi,
- Şirket içi raporlamada yetersizlikler
ve hesap vermedeki eksiklikler,
- Şirketin, geleceğe intikal edememesi,(devamlılık)
- Profesyonel kadronun elde
tutulamaması,
- İşletme içi çatışmaların artması,
- İşlerin sürekli uzaması,
- Ve bitmeyen mesai saatleridir.
Küçük Ve Orta Ölçekli şirketler için
son zamanlarda çok önemli diğer bir konuda bankaların kredilendirmedeki yeni
uygulamalarını ve bu uygulamaların işletmelere neler getireceğini içeren Basel
II’dir. Bu şirketlerin kurumsallaşma süreçlerini çok yakından
ilgilendirmektedir. Ülkemizdeki sermaye yetersizliğine sahip şirketlerin büyük
bir kısmını KOBİ’ler oluşturmaktadır. İşyeri sayısı, çalışanlar sayısı ve katma
değer olmak üzere üç önemli göstergeye bakıldığında KOBİ'lerin ülkemizin gerek
sosyal gerekse ekonomik dokusunda önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir. KOBİ’ler
gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde ve ülkemizde önemli bir yere
sahiptir. Uluslar arası ekonomik ilişkilerde yaşanan gelişmeler, rekabet
koşullarındaki hızlı değişme, teknoloji alanındaki yenilikler yanında ekonomik
faaliyeti düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin performansını
etkilemektedir. Son dönemde uluslar arası finans sisteminde yoğun olarak
tartışılmakta olan Basel II düzenlemesi dolaylı olarak KOBİ’leri çok yakından
ilgilendirmektedir.
Bankaların
sermaye yeterliliği standartlarını yeniden belirleyen ve risk yönetimini ön
plana çıkaran Basel II düzenlemesi ile birlikte bankaların davranışını
etkileyecek olan yeni risk yönetimi anlayışı kredi müşterilerine de
yansıyacaktır. Ülkemizde Basel II ile
birlikte, kredinin subjektif yöntemlerle “iyi” veya “kötü” kredi olarak
belirlenmesi sürecinden, kredinin çeşitli unsurları ile “ çok riskli” veya “az
riskli” olduğunun belirlenmesi sürecine girilecek, fiyatlamanın buna göre
yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bu risk odaklı kredi fiyatlaması KOBİ’lerin
kullanacakları kredilerin miktarlarını /fiyatlarını olumlu/olumsuz yönde
etkileyebilecektir. Kullandırılan kredinin türünden vadesine, teminatından
firma kredi notuna kadar çeşitli kriterler firmaların kullanacakları kredilerin
fiyatına yansıyacaktır. Firmaların kurumsallık düzeylerinin kredi notlarına
büyük etkisi olacaktır. Uluslararası
uygulamada 2007 yılında yürürlüğe giren Basel II’nin firmalarca çok iyi
anlaşılması gerekmektedir.
BASEL II NEDİR?
Ülkelerin
merkez bankalarının bir araya gelerek oluşturduğu BIS’in (Bank for
International Settlements) 1988’de yayınladığı BASEL I standartlarının yetersiz
kalması üzerine 2008 yılında uygulaması planlanmış, geliştirilmiş bankacılık
risk yönetimi standartlarıdır(6). Son Dünya ekonomik krizi nedeniyle Bankaların
risk analizlerinde, hala üzerinde durulan ve yeni risk analizleri ile
geliştirilmeye çalışılan(Bankaların özellikle türev piyasalar ve nakit rasyosu,
karşılıklar vb. konulardaki risk analizleri )
ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) ile ilişkisi
yeniden sorgulanmaktadır. (Gerçeğe Uygun Değere uygunluk vb.)
BASEL II ‘NİN GENEL ETKİLERİ
Uygulamanın
başlaması ile firmaların ve kullanılacak kredinin risk seviyesi doğrudan kredi
maliyetini etkileyecektir. Bu noktada
firmalara bağımsız denetim kuruluşları ve bankalar tarafından verilen derecelendirme
notu önem kazanmaktadır. Kredi verilen firmanın derecelendirme notu
düştükçe banka daha çok risk alacak, karşılık olarak daha çok sermaye tutacak
dolayısıyla daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakacaktır. Bunun sonuncu
olarak kredi notu düşük firmalara kullandırılacak kredinin maliyeti artacaktır.
Bu konu kadar önemli diğer bir faktör de henüz üzerinde tam bir mutabakat
sağlanmasa ve tartışmalar devam etse de kredi
teminatı olarak bugüne kadar kabul
edilen müşteri çek-senetleri ile ortak ve grup şirketi kefaletlerinin BASEL
II’de teminat olarak kabul edilmemesidir. Müşteri çek-senetleri ile ortak
ve grup şirketi kefaletleri Basel I kapsamında da kabul edilmemekteydi. Basel
II standart yöntemi kullanan bir banka için bu bakımdan herhangi bir değişiklik
olmayacaktır. Kaldı ki; 2009 yılından itibaren Basel II kapsamında ileri
yöntemlere geçme başvurusu yapan bankalar, Müşteri çek-senetleri, hatta
kefaletleri dahi resmi hesaplamalarında kullanabileceklerdir. Ülkemizde her ne
kadar Basel II kuralları açıktan uygulanmasa bile, finans kuruluşları İşletmelerin bilânçolarına,
finansal analizlerin yanında bu kuralları da uygulamaktadırlar.
BASEL II VE KOBİ TANIMI
BASEL
II ile birlikte yıllık toplam cirosu 50 Milyon EURO’ nun altında olan firmalar
KOBİ olarak nitelendirilecektir. Bununla birlikte KOBİ’ ler iki alt sınıf
altında toplanacaktır (7) ;
Perakende KOBİ:
Bir bankadaki
nakit ve gayri nakit kredilerinin toplamı 1 Milyon EURO’ nun altında olan KOBİ’
ler o banka için Perakende KOBİ olarak nitelendirilecektir.
Kurumsal KOBİ:
Bir bankadaki nakit ve gayri nakit kredilerinin
toplamı 1 Milyon EURO’ nun üstünde olan KOBİ’ ler, o banka için Kurumsal KOBİ
olarak nitelendirilecektir.
Bu
sınıflamadaki önemli nokta KOBİ niteliğinde olan bir İşletmenin bir bankada, toplam riskinin 1 Milyon EURO’ nun üzerinde
olması nedeni ile Kurumsal KOBİ sınıfına girerken diğer bir bankada 1 Milyon
EURO’ nun altında kredi kullanması nedeni ile Perakende KOBİ sınıfına
girmesidir.Diğer önemli bir konu ise, İşletmenin
ana çalışma faaliyet alanının net olarak seçilmesi ve birden çok alanda
faaliyetini dağıtmaması; hatta ana konu üzerinde alt çeşitlendirme yapması,
önemli bir avantaj sağlayabilir.
SONUÇ;
Bu makalede, finans sektöründe yaşanan
risk algılaması ile oluşan riskin, şirketler için kurumsal bir yapı haline
gelmenin niçin kaçınılmaz bir gerçek olduğunu ortaya koymak, kurumsallaşmanın
ne olduğunu anlatmak için yardımcı olmak ve aynı zamanda Basel II kriterleri
açısından da olmazsa olmaz unsurlardan biri olan “kurumsal kimlik “ oluşturmanın firmalar için neden kaçınılmaz bir
ihtiyaç olması gerektiği ve Basel II kriterlerini işletmeleri nasıl
etkileyeceği ve şirketlerimizin bu kriterlere nasıl hazırlanılması konusunda
Küçük ve Orta Ölçekli şirket ortaklarına, yöneticilerine faydalı olmasıdır. Vergi
kanunları açısından bu makale daha geniş yazılabilirdi. Kısa süreli çıkarılan
teşvik amaçlı birleşmeler istenilen amaca varmayı sağlamayacaktır. Vergi
kanunlarımızdaki hükümler, vergi matrahını aşındırmayı önleyici niteliğe
büründürüldüğü ve kısa süreli uygulamalar için teşvik edici olmamaktadır (8).
Birleşmeler, karmaşık ekonomik süreçleri kapsaması, zaman alması ve maliyetinin
yüksek olması birleşme yapmak isteyen KOBİ’leri yorabilmektedir. Vergi
kanunları açısından KOBİ’lerin birleşmeleri ve kurumsal yapılar haline
dönüşmelerinde, birleşmeleri kolaylaştırıcı, anlaşılır ve bürokratik
prosedürlerden uzaklaştırıcı ve vergi kaygısı gütmeden pratik düzenlemelerin
çıkarılması KOBİ’lerin kurumsallaşmalarına hizmet edeceği ortadadır.
(*)SMMM -Sorumlu Ortak Başdenetçi
KAYNAKÇA
1-Sektörel dernekler
federasyonu “Aile Şirketlerinde Yönetim
ve Kurumsallaşma”
2-Kobi’lerdeki Toplam Kalite Yönetimi Uygulamalarının
Kurumsallaşma Üzerindeki Etkileri Araş. Gör. Ufuk ALPŞAHİN AKSOY, Prof. Dr. Âdem ÇABUK, Sosyal
Bilimler Dergisi Syf 41
3-Ebru Karpuzoğlu, (2004), “Aile
Şirketlerinin Sürekliliğinde Kurumsallaşma” , T.C.İstanbul Kültür Üniversitesi 1. Aile İşletmeleri Kongre Kitabı. 1, S.
45
4-Arman Kırım, (2003), Aile Şirketlerinin Yönetimi. İstanbul:
Sistem Yayıncılık, S. 11
5-
Sektörel dernekler federasyonu “Aile Şirketlerinde Yönetim ve Kurumsallaşma”
7- http://www.abank.com.tr/pages.aspx?pgID=81
8–5904 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 3 Temmuz 2009 tarih 27277
sayılı R.G
Etiketler: BASEL, KOBİ, KURUM, KURUMSALLAŞMA, KÜÇÜK İŞLETME, ORTA ÖLÇEKLİ, ŞİRKET
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa