19 Kasım 2019 Salı

YOL UZUN; BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE





En küçük insan ilişkilerinden, modern anlamda oluşmuş topluluklara kadar ortak yaşam, birbirinden karşılıklı olarak etkileşerek oluşmaktadır. Bu ilişkinin geldiğimiz çağda vaz geçilmez olan anlayışı, birbirinin haklarına saygı göstermekten geçtiği kabul görmektedir. Modern toplumlar bu ortak yaşam ve etkileşimi hak ve hukuk anlayışı içerisinde tutmaktadırlar. Bu anlayış hem hukukta, hem de toplumların hayatını oluşturan yaşam biçimlerinde ahlaksal ölçülere dayanmaktadır. Hem ikili ilişkilerin, hem de toplumsal ilişkilerin sağlıklı yürütücüsü, yapıştırıcı mayasının adı Adalet’tir.
Ülkemizde, uzunca zamandır, ikili ilişkilerde ve toplumda yaşanan (ve bilinçli olarak siyasal iktidarın temsilcileri tarafından tercih edilen dil ve eylemleri vb.) gerginliklerin temelinde, adil olma duygusunun, hem insanların zihinlerinde kaybolması hem de ülkeyi yönetenlerin söylem ve eylemlerinde silik, bir tarafın diğer tarafı sıkıştırma, haklarını gasp etme, çaresiz ve çıkışı yolu bırakmama anlayışı yaygın olarak görünür olmaktadır. Bu sıkışma toplumlarda yeni yol arayışlarına neden olmaktadır.  Toplumun çeşitli kesimlerindeki sıkışıklık yaşama dair tehdit algısının dışa vurumu bazen sesiz bir çığlık bazen ise yaygın bir sivil itaatsizlik şeklinde gözükmektedir.
Gezi’ de yaşanan toplumsal dışa vurum, tamda bu uygulamaların bir sonucudur. Siyasal iktidarın, toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayamaması, yaşam biçimi (alışkanlıkların, beklentilerin yönünün değiştirilme çabaları vb.) üzerindeki tehditlerin yağın olarak hissedilir olması, her türlü ilişki kurma yöntemini toplumsal hayatın dışına itmektedir. Karşılıklı olarak oluşturulmuş toplumsal sözleşmelerin yok sayılması (işine gelen yargı kararlarına alkış çalarak yargı böyle karar verdi demek, işine gelmeyen kararlara ise böyle karar mı olur, ben tanımıyorum böyle bir kararı vb.) faydacı bir anlayışla geleneklerin oluşmasına bile tahammül edemeyen bir anlayış. Toplumun gözü, kulağı olağan ve yaşanan her şeyi topluma gösteren, bir yerde hem toplumun aynası olan, hem de gelecek tahayyüllerin oluşmasında bir ışık olan gazetecilerin baskı altına alınması, toplumun sağır, dilsiz olmasını isteyen bir yönetim anlayışı. Diğer taraftan temsili demokrasinin vaz geçilmez unsuru olan ve seçimle gelen halkın temsilcilerinin gelişi güzel tutuklanarak, Anayasa Mahkemesinin geçmiş kararları olmasına rağmen bunun yok sayılması anlayışı. İki kişinin ilişkisinde bile öncelikli olarak karşılıklı sorunların ortaya koyulması ve görüşlerinin alınması ve uzlaşı noktasının bulunması konusunda çeşitli uzlaşı yolları aranır. Ancak iktidar iki kişinin arasındaki bir ilişkide bile aranacak uzlaşıyı, ülke yönetiminde muhalefetle yürütmeyerek ya da görüntüde yapıyormuş gibi göstererek toplumu aldatma çabası, toplumsal kesimlerin birlikte yaşama ve hak hukuk beklentisinin çok uzağına düşmektedir.
AKP’si, iktidar olmak için çeşitli kesimlerle ittifaklar kurmuştur. Bu ittifaklar iktidarları sürecinde, ekonomik ve idari paylaşım süreçleri yaşamış ve ittifak kurduğu çevrelerle bölüşüm ve paylaşım( ne istediler de vermedik vb.) sorunlarından dolayı bu ittifaklar arasında iktidar çatışmalarına dönüşmüştür. Bu çatışmalar Ülkeyi öyle bir kaosa sürüklenmiştir ki, neredeyse uçurumun kenarından aşağıya itilecek hale getirmişlerdir. Ancak bu sürece getirenler, sonuçlarından yararlanmak için hiç geçmişten ders almamışlardır. Devletin başına dert olan çevreleri etkisizleştirip, normal hayatı kuracakları yerde, bütün muhalif kesimleri de içerisine alan bir top yekun yok etme politikasına yönelmişlerdir. CHP’nin bütün yapıcı ve toplumsal mayanın tekrar oluşması için verdiği özverili çabaları yok saymış ve bir hiç uğruna boşa çıkarmaya çalışmıştır. Meclisin bombalanmasında, askeri kalkışma harekatının başarısızlığa uğraması için verdiği çabaları yok sayılmıştır. Askeri kalkışmadan sonra Yeni Kapı ruhu diye topluma sunulan birlik anlayışında, CHP’si Sn. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapıcı ve yol gösterici davranış ve konuşması sanki hiç olmamış gibi toplumu ayrıştırma anlayışlarını devam ettirmişlerdir. İktidarın bu uygulamaları toplumun değişik kesimlerinde,” Adalet” anlayışının yok olduğu ve toplumsal dayanışmanın, karşılıklı ilişki kurmanın yollarını konuşarak çözme arayışını ortadan kaldırdığı neredeyse toplumun her kesiminden kabul gördüğü bir ortam yaratmışlardır.
Adalet Yürüyüşü ve Yeni bir Çıkış yolu
Adalet bir toplumda yok olduğunda sadece basit anlamda bir hakkın ortadan kaldırılması sanılmamalıdır. Adalet; neredeyse insanlığın tarihi ile eş bir kavram. Adalet her şeyi yerli yerine koymaya anlayışıdır. Bir sözleşme olan, yasalarda adalet ise; haklılık; hukuka uygunluk olarak tanımlanmıştır. Toplum ise adaleti; bir kişi, güç, yargı erki, hukuk düzeni, hakkın arandığı, haksızlıkların giderildiği, eşit muamele görülen, dürüst davranılan ve hakkın hak sahibine süratle teslim edildiği yer olarak görür. Adalet her şeye karşı yüksek ahlaki bir erdem olarak sosyal hayatta, insana durumuna göre tamlık ve mükemmellik kazandırır. Yürüyen bir sistemdeki adaleti; dışarıdan (siyasal iktidar olarak) müdahale yaparak dengesinin bozulması basit bir anlamda yargının verdiği kararları kabul etmeme değildir. Bozulan ilişkilerin düzeltilmesinde uzlaşı yollarının kapatılarak, duygudaşlık kurmayı, karşılıklı bir birine saygı göstermeyi ortadan kaldırmaktadır. Toplumda uzun vadede onarılmaz yaralar açmaktadır.
Toplumdaki Adalet arayışı, değişik kesimlerin taleplerinin yok sayılması uygulanan OHAL yasası gereği, geniş bir şekilde adalet arayışının yollarının tıkanması, yeni yolların bulunması konusunda önümüze mücadele anlamında değişik alternatifler ortaya koymuştur. Karşılıklı bir uzlaşının bulunmaması, bir birini dinleyen tarafların olmaması ilişkilerin sağırlar diyaloğuna dönmesine neden olmuştur. Bütün toplumsal talepler ve adalet istekleri red edilmiştir. Milletvekillerinin, gazetecilerin işten atılan binlerce emekçinin haklarının yok sayılması, ana muhalefet partisine başka bir çıkış yolu bırakmamıştır. CHP genel başkanının merkez yönetim kurulu kararı sonrasında birkaç cümleden oluşan ve tarihsel bir duruş ortaya koyan, ”ADALET” yürüyüşü kararı, şaşırtıcı bir şekilde yeni bir yol arayışını ifade etmiştir. Toplumun değişik kesimlerinde başlangıçta başta “siyasal iktidar tarafından” genel başkanın fiziki gücü ve yaşı üzerinden mevsimsel sıcaklığın fazla olmasını da ifade ederek, bu kadar uzun bir yürüyüşün yapılmasını imkansız olarak görmüşlerdir. Hatta AKP’ler tarafından küçümsenerek, adalet yürüyüşü önemsiz hale getirilmeye çalışılmıştır.
Hak ve hukukun ortadan kaldırıldığı, insanı erdemlerin bir bütün olarak yok edildiği haklı bir davada koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun fiziki engeller aşılıyor. İnanç ve kararlılık, demokrasi ve adil olma davasına olan bağlılık, geniş şekilde halkın gönlünde yer buluyor. Halkın, haklı bir talep etrafında birleşmesi adalet yürüyüşünün ne kadar büyük bir ihtiyaç olarak toplumun geniş kesimlerinde kabul gördüğünü ortaya çıkarıyor.
Siyasal iktidar ne kadar hak gaspı yaparsa yapsın, hak ve hukuku ayaklar altına alırsa alsın, haklılık temelinde yeni mücadele yol ve yöntemlerini ortaya çıkarmak hepimizin görevdir. Ankara’dan, İstanbul'a hem de dünyanın en uzun yürüyüşünü yaparak, sayfalar dolusu yazıdan ve saatler süren konuşmadan daha etkili bir siyasal eylem olarak halkın gönlünde (binlerce insanın katılımıyla) yer tutuğu gibi tarihe de bir uzun yürüyüş olarak not düşmüştür. Yıkıp dökmeden, hiçbir şeyin sonsuza kadar(hele ki adaletsizliğin)sürmeyeceğini bilerek yeni yollar bularak bu iktidara son vermek, bizim ve muhalif kesimlerin dayanışma çabalarıyla olacaktır.
Adalet Yürüyüşü ve CHP
On binlerin katılmasıyla dünyanın en uzun yürüyüşünü yapan ve muhteşem bir finalle milyonların katıldığı mitingle sonlandıran bir örgüt olarak CHP, çok şey öğrenmiştir. Tarihinde ilk defa böyle mobil bir sivil itaatsizlik eylemi ortaya koyan CHP’ si kendi anlayışını ve örgütsel alışkanlıklarını da yeniden tarihsel boyuta öğrenerek yenilemiştir.
Hükumetin askeri kalkışmayı(kontrollü darbeyi) bahane ederek ana muhalefet partisinin Türkiye'nin yeniden inşası ve demokrasiye bağlılığının artırılması çabasını kötü niyetle yok sayması toplumda bir derin yarılma yaratmıştır. Kontrollü darbe ile hiçbir ilgisi olmayan Gazetecilerin, kamu emekçilerinin, sıradan vatandaşların, hukuksal bir belgeye dayanmadan işinden, aşından ve yargı yollarını tıkayarak adalet arayışından yoksun bırakılması, toplumun belirsiz maceralara götürüldüğü gibi endişe, toplumumuzun kaygı verici düşüncelere sevk etmiştir. Suriye savaşıyla ilgili, devletin silah sevkiyatının ortaya çıkması ve bunun kamuoyuna basın aracılığıyla yayılması, siyasal iktidarı inanılmaz bir endişeye sürüklemiştir. Bu usulsüzlüğün kamuoyuna mal olmasında rol oynayan gazetecilerin yargılanması ve Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ana muhalefet partisinin muhtelif defalar hak ve hukuk konusunda uyarılarını bir intikam uğruna yok sayması bardağı taşıran son damla olmuştur.
CHP’ si Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun birkaç cümle ile kamuoyuna duyurduğu yarın saat, 11’de Ankara'nın, Güven Parkından tek başıma “ADALET” için İstanbul'a yürüyeceğim dediğinde, geniş kesimlerde bir dalgalanma olmuştur. Bazı çevreler işte ana muhalefet partisinin ilk defa sokağa çıkmasından duyulan bir taraftan destek, diğer taraftan ise kısa sürede çark edeceği endişesi ortaya konularak küçümsenmiştir. İktidar çevreleri ve onun basını tarafından ise ana muhalefet partisinin sokağa inerek yasaları çiğnediği ve hemen derhal kapatılma davası açılması gerektiği, yürüyemeyecekleri, gösteriş yaptıkları, çeşitli devlet düşmanı çevrelere koz verdikleri, terör gruplarının içlerine karışacağı velhasıl yıkıp dökerek terör estirecekleri bu devlet düşmanlarının işine yarayacağını avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı. Hükumet ve Cumhurbaşkanı ise, kendilerince bir küçümseme ve yapılan kamusal hizmete babalarının malı gibi sahip çıkarak, dalga geçiyormuş edasıyla “yollar yürümekle tükenmez” küçümseyerek “yaptığımız yolları “ görmüş olurlar ve en son olarak da yürüyüş, sona yaklaştıkça (birden demokrat oldukları akıllarına geldi) kendilerinin ne kadar demokrat olduklarını kamuoyuna deklere ederek, bu yürüyüşe kendilerinin izin verdiğini, güvenliklerinin onların sayesinde olduğunu söyleyerek kendilerini bir kez daha bu ülkenin ”mal sahibi”  diktatöryal  bir anlayışı ortaya koyuyorlardı. Bu söylemle kendilerini ne kadar muktedir ve büyüklük egosuna sahip olduklarını bir kez daha ortaya koymuş oluyorlardı. Demokrasi anlayışından ne kadar da uzak olduklarını hem halka hem de uluslararası kamuoyunda deklere ediyorlardı.
Yürüyüşün ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu daha Güven Parkta ilk toplanışta ihtiyaç olduğu belli oldu. Binlerce insan sabahın erken saatlerinden itibaren Güven Parkta toplanmaları ve genel Başkanı beklemeleri bunun doğruluğunu gösteriyordu. Genel başkan On binlerle ilk günden yürüyüşe geçti. İlk günün coşkusu katılan kalabalıkların kararlılıkları yürüyüş uzadıkça daha da belirgin hale geldi. Yol boyunca toplumun değişik kesimlerinin katılmaları, aynı zamanda toplumun bu kesimlerinin ekonomik ve sosyal sorunlarının yanında hukukun bir güvenlik sorunu olduğu, toplumların hayatında sürdürülebilir olmanın vaz geçilmez bir yapıştırıcısı olduğu da ortaya çıkıyordu. Tek tek bireyler arasında kaybolan ve uzunca bir zamandır yaşanmayan dayanışma, öz güven ve ilişki kurma, yaşayarak tekrardan oluşturuluyordu. CHP ‘si kadroları değişik toplumsal kesimlerden gelen katılımlarla ve geçilen her mekansal yerin sorunlarıyla yeniden hemhal oluyor, halkla bütünleşmenin öz güvenini yeniden ve yeniden kazanıyordu. Uzun zaman sonra Yerel yönetimlerimizin sosyal demokrat anlayış çerçevesinde dayanışma ve hizmet etme yeteneklerini sınayarak, yürüyüşe katılan on binlerce insanla birlikte başarmanın kıvancını yeniden yaşıyorlardı. Yerel örgütlerimiz her gün değişik illerden katılarak hem kendi üyeleriyle kucaklaşıyor hem de değişik toplumsal kesimden katılan örgütlü ve/veya örgütsüz kesimlerle yeniden ilişki kurmayı hem öğreniyor hem de güven ortamını inşa ediyordu.
Bu uzun yürüyüş partimize ve değişik toplumsal kesimlere;
·         Parti üst kadrolarının doğrudan bu kadar uzun bir süre halkla iç içe olması, toplumsal sorunların çok daha iyi kavranmasına ve programının denenmesine,
·         Yerel örgütlerimizin mobilize olarak kendi üyelerimizin duyarlı davranmasına ve her türlü destek programlarının örgütlenmesi yeteneklerinin artırılmasına,
·         Yerel hizmet merkezleri olan sosyal belediyeciliğin tekrardan kendini var etmesine, dayanışmanın, öz güven eksikliğinin giderilmesine,
·         Toplumun örgütlü ve/veya örgütsüz kesimlerinin tek başına mücadeleyle elde edemeyeceği çaresizlik duygusunun, Partimizce sahiplenerek birlikte mücadeleyle kazanabileceğinin görülmesine,
·         Her şeyden öte toplumda kaybolan “ADALET” duygusunun sahipsiz olmadığına ve bu mücadelenin yeni ve değişik mücadele yöntemleri bulunarak sürdürülerek kazanılabileceğine,
İnancını artırmıştır. Toplumun öz güveninin artırılması ve gelecek kaygılarının ortadan kaldırılması hep birlikte mücadeleyle kazanılabileceği gösterilmiştir. Dayanışmamızı artırılarak birlikte yarınlarımızı yeniden kurma çabamız eksik olmayacaktır. Yeni barışçı yönetimlerle topluma yaşatılan bu deli gömleğini hep birlikte yırtacağız ve aydınlık günleri tekrardan kuracağız.
ERTUĞRUL KILIÇ

Etiketler: , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa