MEŞHUR BELEGAT, SİYASETTE ÖYKÜ YARATMA MESELESİ
Son zamanlarda, her kesimden
siyasette, bir şey yapmak için bir öyküsünün
olması gerektiği, söylemi yaygın olarak kullanılmaktadır. “Abi “ öykün yoksa
siyasette başarılı olmazsın. Türk dil kurumu
sözlüğünde isim olarak “öykü; ayrıntılarıyla anlatılan olay”, “ isim edebiyat
ise; Hikâye” olarak açıklanmaktadır.
Öykü bir olayın ayrıntılarıyla
açıklanması ise, olay ne olmalı. Siyasette kişilerin hayatını anlatan bir şey
mi? Örneğin sabah sekizde kalkar, spor yapar, kahvaltısını yapar, işyerine
gider, çalışır, akşam iş yemeğine gider ve eve döner mi? olmalı. Yoksa güzel
sözler mi? hemşerilerimi seviyorum, onlar için sabah akşam düşünüyorum ve
çalışıyorum. Eğer bunlar öykü ise toplumsal yaşam için hiçbir anlamı yoktur.
Esas olan ise toplumsal olarak yapılan
ve toplumun yaşam biçimini doğrudan etkileyen kararlar mı olmalı? Ya da son
zamanlarda siyasette neredeyse bir birine benzeyen, anlatım ve önerilerle
süslenen ama toplumun hayatına dokunmayan söylevler mi olmalı? Toplumda
karşılığı olmayan şeyler olarak ifade edilen öyküler mi? Ya da sürekli taahhüt
edip yapamadığı, ancak ucundan dokunduğu ve çok büyük bir başarı diye sunulan
bardağın dolu tarafını göstermek mi olmalı?
Yaşadığımız çağda, toplumların
yaşamlarını etkileyecek söylemler ve kararlar neredeyse sağcısından, solcusuna
kadar bir birine o kadar çok benzedi ki, oy veren yurttaşlar açısından kimin
gerçekten ne yapmak istediğini ayırt edemez hale geldi. Sağcısından, solcusuna
kadar her kesim neredeyse aynı şeyleri söyleyip aynı vaatlerde bulununca
vatandaşında kafası karıştı. Bu söylemler, klasik yapılacak işlerin dışında
doğa ve toplum ilişkisine, bu ilişkiler içerisinde yer alan toplumun değişik
kesimlerinde, bir heyecan oluşturmamaktadır. Gittikçe birbirine benzeyip, aynılaşmaktadırlar.
Böyle olunca da edebi olarak bir hikâye yaratma çabası içerisinde girebilmektedirler.
Romantik olsun diye de bu hikâyenin gerçek üstü olması için distopik hayallere
dalıp gitmektedirler.
Toplumların tarihlerini yaratanlar
üretici güçler ve bunlar arasında uzlaşmaz olan çelişkilerin ortaya çıkardığı
güç ilişkileridir. Yöneten ile yönetilen, zenginle ile yoksul, işçi ile patron
vb. gibi. Eğer bir hikâye yaratılacak ve bunun siyasi sonuçları olacaksa, gerecek bir hayattan bahsedilecek ise
yaratılan kaynakların adil paylaşımının, toplumda oluşan çelişkinin öyküsü
yazılmalıdır. Bu gerçekçi bir öykü olacak ise toplumsal kesimlerin yaşamlarına doğrudan
dokunmalıdır.
Öykü yaratmak, Belediyecilik ise,
kent rantlarını sermayenin hizmetine sunmak olmamalı, göğün yüzüne doğru
dikilen binaların alt yapıları bile olmadan, nüfus yoğunlukları artırılarak
şehir hayatı çekilmez hale getirilmemelidir. Ulaşım ve şehir alt yapısının
kötüleştirilmesi olmamalıdır. Park, bahçe yapacağım diye ortak kullanım
alanları sermayeye peşkeş çekilerek en kıymetli arsa alanları park yapıyorum
diye ranta kurban edilmemelidir. Her
sene kaldırımlar yenilenerek asfalt dökülmemelidir. Yerel demokrasinin kaynağı
olan belediyecilikte liberal çıkarlar için tüketim toplumuna
dönüştürülmemelidir. Yerelde yaşayan her toplumsal kesimin temsiliyetinin
sağlanmasını ortadan kaldıracak kültürel değerlerin yok sayılmaması, olamamalıdır.
Toplumun üretim ilişkilerinin üzerine
oturmuş idari yönetimin, toplumca yaratılan kaynakların nasıl paylaştıracağının
bir öyküsü elbette olmalı. İnsanlığın yaşadığı zaman diliminde, doğayı ve insanlığı
nasıl anlamlandıracağının, deprem ve sel baskınları olduğunda buna karşı insanlığı
nasıl koruyacağının bir öyküsü olmalıdır. Toplumda temel çelişki haline gelen
doğanın tahrip edilmemesi için, kadınların öldürülmemesi, gençlerin daha
güvenli bir gelecekte yaşayabilmesi için bir öyküsü olmalıdır.
Toplumun yaratığı katma değerin adil ve
eşit bir şekilde nasıl dağıtılacağının, eğitimde, sağlıkta, barınmada
vatandaşların nasıl yararlandırılacağının ve kamusal hizmetlerin beleş
olmasının nasıl sağlanacağının bir öyküsü olmalıdır. Planlı bir şekilde nasıl
kalkınılacağının, toplumun kaynaklarının nasıl verimli ve etkin kullanacağının
bir öyküsü olmalıdır.
Nüfusun sürekli artması ve
kentleşmeden kentlere yığılmasının nasıl planlanacağının, tarımsal üretimin
toplumun ihtiyaçlarını hangi düzeyde karşılayacağının bir öyküsü olmalıdır.
Teknolojideki gelişmelerin toplumun geleceğini nasıl etkileyeceğinin ve üretim
biçimlerini nasıl değiştireceğinin bir öyküsü olmalıdır.
Bütün bu saydıklarımız, belediye
başkanı seçilecek en yetenekli bir kişinin yapacağı ve başaracağı türden
öykülerden hiç değil. Görüldüğü gibi öykü yaratmak kolektif toplumun bütün
güçlerinin ortaya koyabileceği ortak bir akıldan ve planlamadan geçmektedir.
Yeni bir yerel seçim dönemine
girdiğimiz bu günlerde belediye başkanlarından ultra yetenekli oldukları
düşüncesiyle siyasi partiler yetenek avına çıkmaktadırlar. Ancak unutmamak lazım ki distopik olandan
başka bir yetenek bulamayacaklardır. Ne bir “Örümcek Adam”, ne bir “Süpermen” olacaktır yeni belediye
başkanları. Yıllarca çarpık kentleşmenin, rant uğruna talan edilen kenetlerin
dağlarca sorunlarını küçücükte olsa, bir dokunuş yapan insanlar olabilecektir.
Ancak toplumun temel çelişkilerini çözebilecek bir kahraman hiç
olamayacaklardır.
Gerçek bir öykü, ancak toplumun temel
çelişkilerini çözebilecek bir plana sahip olan, liyakatli, kendini yenileyen,
sürekli öğrenen organizasyonlar yaratan ve insan, örgüt ve toplumsal çelişkiler
üzerinden ele alacak bir düşünsel program yaratmak olacaktır. Siyasetin öyküsü
bunun için olmalıdır.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa