BAYRAMIN İKİ YÜZÜ: SERVET UÇURUMU, BORÇLANMA VE HARCAMA ALIŞKANLIKLARI
Bayramlar, paylaşmanın ve dayanışmanın simgesi olsa da, Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği bayramın anlamını her geçen yıl daha farklı bir noktaya taşıyor. Servet birikimi ve yoksulluk arasındaki uçurum, ekonomik sistemin işleyişini gözler önüne sererken, geniş kesimler için borçlanma artık bir zorunluluk haline geliyor.
İnsanlar Olmayan Paralarını Nereye Harcıyor?
Mahfi Eğilmez’in analizine göre, Türkiye’de hanehalklarının ortalama tüketim harcaması 45.344 TL olarak hesaplanıyor. Ancak, asgari ücretle çalışan bireylerin geliri bu harcamaların yalnızca %37’sini karşılayabiliyor. Bu durum, insanların gelirlerinden fazla harcama yapmalarına ve borçlanmalarına neden oluyor.
Seksenbeş milyon nufusa baklıdığında, 35 milyon insan çeşitli ihtiyaçlarını karşılarken, 50 milyon insan ise gerçek ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda gözüküyor. Bütün ekonomiyi canlı gösteren ve ortalama tüketim harcaması 45.344 TL olarak ifade edilen gelire sahipken, nufusun üçte ikisini olşturan 50 milyon, bu ortalama ücretin kıyısından bile geçemiyor.
TÜİK’in Hanehalkı Bütçe Anketi verilerine göre, konut ve kira giderleri (%26), ulaştırma (%21,6) ve gıda harcamaları (%18,1) gibi temel ihtiyaçlar, gelir yetersizliği nedeniyle borçlanma yoluyla finanse ediliyor. Özellikle kredi kartı ve tüketici kredileri üzerinden yapılan harcamalar, finansal sistemin düşük gelirli kesimleri borçlandırarak sermaye sahiplerine kaynak aktarmasını sağlıyor.
BDDK’nın son verilerine göre Bankalardaki mevduat birikimi, servet eşitsizliğinin bir göstergesi olarak öne çıkıyor. 2,1 milyon kişi, toplam mevduatın %78’ine sahipken, milyonlarca insan finansal güvencesizlik içinde yaşamaya devam ediyor. Milyoner sayısı son bir yılda %49 artarak 2,3 milyonu geçti. Bu tablo, kapitalist sistemin merkezileşmiş sermaye birikimi modelinin, servetin belirli bir azınlık tarafından kontrol edilmesine yol açtığını gösteriyor.
Bankalarda ki tasaruf oranlarına baklıdığında, 2020 yılında 1 milyon TL ve üzeri mevduatlara sahip kişilerin toplam mevduatlardaki payı yüzde 55,37 olarak belirlenmiş, aynı tarihte 10 bin TL’nin altındaki hesapların payı ise yüzde 2,69 düzeyinde hesaplanmıştı.
2025 yılına gelindiğinde, milyonerlere ait mevduatların toplamın içindeki payı yüzde 78'e yükseldiği, 10 bin TL altı hesapların oranı yalnızca yüzde 0,7’ye düştüğü BDDK nın verilerinden ortaya çıkmaktadır.
Orta ve alt gelir gruplar için bu verilere bakıldığında tasarruf yapmanın hayal olduğunu gösteriyor. Dar gelirliler borçlanarak hayatlarını sürdürmeye mahkum edilmiş durumda oldukları bir kez daha gözler ününe seriliyor.
Kurban Bayramı’nın Mizahi Yönü
Ancak, Kurban Bayramı sadece ekonomik sıkıntılarla değil, komik ve beklenmedik olaylarla da hatırlanıyor. Basına yansıyan olayalara göre, her yıl olduğu gibi bu bayramda da, kurbanlık kaçış vakaları ülkede adeta gelenek haline geldi. Sahiplerinin elinden kurtulan büyükbaş hayvanlar, sokaklarda kovalamaca sahneleri yaşattı.
Bazı vatandaşlar drone ile kaçan kurbanlıklarını takip ederken, bazıları ise “Kurban kaçtı, bayram tatili uzadı”diyerek durumu esprili bir şekilde karşıladı
Bayramın Gerçek Anlamı
Gelir eşitsizliği ve borçlanma, bayramın herkese eşit anlamda ulaşmasını engelliyor. Toplumun çoğunluguna o eski bayramlar nerede anımsamasını sürekli yaşatıyor.Bir kesim tatil planları yaparken, diğer kesim borçla bayram geçirmeye çalışıyor. Olmayan paralar ile çok geniş kesimler tarafından temel yaşam gereksinimlerini karşalamaya çalışırken, diğer taraftan servetlerine servet katanlar en lüks yaşamlar sürmeye devam ediyorlar.
Alternatif ekonomik modeller, adil gelir dağılımını ve ekolojik uyumu merkeze alarak bu uçurumu kapatabilir. Dağıtılmış ama merkezi karar alma mekanizmalarına dayalı ekonomik modeller, servetin belirli bir kesimde yoğunlaşmasını önleyerek toplumsal refahı artırabilir.
Bayram gerçekten herkese bayram olmalı. Ancak adaletin olmadığı yerde bayram kutlanabilir mi?
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa