İKLİM DEĞİŞİR MEVSİMLER AKDENİZ OLUR
Belki ülkemize güzel günler gelir ve halkımız gülümser. Bir beklenti, bir umut her şey güzel olur, ağaçlar yeşerir, orman olur. Bozkırlar çiçek açar yeni bir hayat doğar ve insanımız derin bir soluk alır ve gülümser.
İnsanlığın
epey bir zamandır yaşadığı dünya ile sorunları var. Çevre diye söylenen ve var
oluşumuzun varlık nedeni, kaynağı doğayı zapt etme çabası.
Doğa
insanlığa bütün kaynaklarını sundukça, insanlık bu kaynaklar üzerinden medeni
koşulların yaratılmasına çalışmış, kendi varlığının bir parçası olmuş.
Zaman
gelmiş ona yalvarmış, zaman gelmiş ona öfkelenmiş ama hiçbir zaman ondan vaz
geçememiş. Onu korumuş, hatta bir birlerinin eksikliklerini giderir olmuşlar.
Ta
ki, zaman gelip insanlığın bu gizli anlaşmayı tek taraflı olarak bozana
kadar. İnsanlık bu anlaşmayı bozmuş ve
doğaya ve kurallarına karşı durmaya çalışmış. Bir ölçüde doğanın kurallarına
kafa tutmuş, onu kendi çıkarı için ehlileştirmeye çalışmış. İçerisindeki
kaynakları elde etmek ve doğayı eksiltmek için her türlü oyunu oynamış.
Gün
gelmiş suyunu yok etmiş, gün gelmiş toprağını yok etmiş, gün gelmiş ağacını ve
çiçeğini kırmış. Doğanın boynunu bükmek istemiş.
Doğa
direnmiş, kesilen ağacının yerine yenisini yetiştirmiş, toprağının zamanla eski
haline getirerek verimini artırmış, suyu kaybolmuş ancak o yılmadan suyunu
tekrar aktır olmuş.
Hava
bulutlanmış, kızgınlığını ve bütün öfkesini yeryüzünden çıkarırcasına sicim
gibi yağmış. Doğanın dengesi birden bozulmuş. Ancak insanlık, ondan ne almış
ise o fazlasıyla geri almış.
İnsan yeni bilgiye ulaştıkça doğanın
kurallarını öğrenmiş, onun yaratığı bütün kaynaklara sahip olmak istemiş. Hiç doymazcasına ne var ne yok içerisinden
sokup almak istercesine vahşi bir kıyıma tabi tutmuş.
Zaman
gelmiş insanlık, kendi ihtiyaçlarından fazla üretmeye, daha fazla şeye sahip
olmaya başlayınca, doğanın dengesi geri gelmemecesine bozulur olmuş. Eskisi
gibi insanlığa yetecek olmaktan çıkmaya başlamış.
İnsanlığın
temel gereksinmesi olan oksijen bile üretemez olmuş. Havası suyu, toprağı
kirlenir olmuş. Doğanın ciğerlerine kadar girmek için insanlık her türlü alet
edevatı kullanarak canını acıtır olmuş. Doğa bu kez kaynaklarını daha derinlere
saklamaya, en kıymetli şeyleri bir biriyle karıştırarak, ayrışmaz hale
getirmeye ve kendini korumaya çalışmış.
Öfkesi
yükselir olmuş, daha çok insanlığa zarar verecek, sele, kasırgaya, heyelana,
depreme, vb. şeylere dönüşerek insanlığın unutamayacağı yaralara neden olmuş.
Çoğu
zaman, doğadan daha çok insanlık kendi yaptığı şeylerle kendi varlığının vaz
geçilmez parçası olan doğaya zarar vermiş. Kar hırsına yenilmiş. Daha fazla
kazanç uğruna doğanın kuralarını hiçe saymış.
Maden
çıkarılmayacak yerden maden çıkarmış, ev yapılmayacak yere, ağaçları keserek
oteller yapmış, suyun akış yoluna evler inşa etmiş.
Sermaye
daha fazla doğayı tahrip ederek daha fazla kar derdine düşmüş, Dağları delmiş,
ağaçları kesmiş, ekim alanlarına ev yapmış gittikçe doğal kaynakları kurutmaya
başlamış. Bu en zor koşularda hiçbir güvenlik önlemine, çevre koşullarının
korunmasına bakmadan daha fazla biriktirmeye, daha çok şeye sahip olmaya çalışır
hale gelmiş. Buna doğayı korumayı anayasasına yazan ve bunlar için kurulan
kurumlarda göz yummuş. Çevre değerleme
raporlarının gerektiği gibi olmasını arar olmaktan vazgeçmiş. Yoksul halkı iş ve aş ile ikna etmeye
çalışılmış, doğanın öfkesi halktan saklanır olmuş.
Ne
zaman ki insanlar ölmeye başlamış, o zaman yaşadığımız doğanın ayağımızın
altından kaydığının farkına varmaya başlanmış. Yeryüzü yetmemiş gökyüzüne
turlar düzenler ve oraları keşfeder hale gelmek için yeni araçlar yaratmış.
İnsanlar
ölmüş, kar hırsı hiç oralı olmamış.
Sömürü ve talan eksilmemiş. Kocaman dağ yürümüş, işçiler toprak altında kalmış
hiçbir sorumlu bulunamamış.
Sömürü
ve talan ekonomisi durmadan, doğa bir nefes almayacak olmuş. İnsanlığa zarar
veren ve kendi yok oluşuna sebep olacak iklimler değişmeden mevsimler Akdeniz
olmayacaktır.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa